Bilimsel tartışmanın yapıldığı çalışma odasına o sırada bir atsineği girmiş, vızıldayarak tepelerinde uçup İsviçreli bilim adamlarını rahatsız etmeye başlamış.
Bilim adamları arasında sonradan İsviçre vatandaşlığına geçmiş bir Türk de bulunuyormuş. İsviçre’nin bilim kafasıyla Türk bilim kafası arasındaki farkı ortaya çıkaran da o olmuş.
* * *
BEŞİKTAŞ ile Fenerbahçe kalite olarak değilse de heyecan açısından bize yılın en güzel maçını seyrettirdi. Önce bunun altını çizip, sahada emeği geçenlere teşekkür etmek gerek.
Gönül bu sene bu iki takım taraftarının da yüzünün gülmesini istiyor. Mesela Beşiktaş lig şampiyonu olup taraftarını sevindirsin. Fenerbahçe ise Avrupa Kupası’nı kazanıp Türkiye’yi sevindirsin. İçimden geçen budur.
Kadıköy’deki maç, bin kere tekrarladığım “kendi yarattığımız yıldızlara tapınıyoruz” tezim konusunda beni yine haklı çıkardı.
Bu tez sadece futbol için geçerli değildir. Sinemadan gir, tiyatrodan çık. Siyasetten gir, iş dünyasından çık. Sonuç değişmez.
Yarıçapını da üç kilometreye ayarladıktan sonra pergeli çevir.
Ortaya “Benim ev merkezli” altı kilometre yarıçapında bir daire çıkar. İşte o dairenin içine tam on altı adet AVM giriyor.
AVM’nin açılışı “Alış Veriş Merkezi” ve modern çağın ‘Bedesten’i.
* * *
Osmanlı, Bedesten denen ticari düzeneği bir ihtiyaç üzerine kurmuş. Üstü kapalı bir çarşı inşa edip içini dükkânlarla doldurmuş. O dükkânları da “geçim sıkıntısı içine düşmeyeler” niyetiyle ulema sınıfına dağıtmış.
Seçimden seçime, referandumdan referanduma açıklanan “yavrunu sevindir” coşkusundaki bu projeler hayata “ilk düşünüldüğü andaki gibi” geçebilse bizim ülkeyi tutan olmaz.
Suriye’den 2.5 milyonluk mülteciyi kabul ne demek? Suriye ahalisinin tamamını kapılardan içeri sokar, geriye kalan boş araziyi de TOKİ’ye veririz.
Veririz ki doğada olmayan renklerle sıvalı koca koca binalar yapsın.
* * *
Hükümet adamları daha önce çok güzel bir evlilik projesi yapmıştı. Bekâr kısmı evlenmeye niyetlendiğinde, milletin hazinesinden “çeyiz parası” adı altında yardım alacaktı.
O propaganda temalarından biri de “dünyanın incisi” olarak kabul etiğimiz İstanbul’dur. Herkes onunla gurur duyar.
Şişli’de ikamet edeni de, Taksim’e metro ile kırk dakikalık mesafeden geleni de İstanbullu olmakla övünür. Bu övünmenin başı nerede başlar, sonu nerede biter, orasını Büyükşehir Belediyesi dahi bilemez.
* * *
Anadolu yakasından metro ile gelirken Kadıköy’den önce “Ayrılık Çeşmesi” gibi romantik isimli bir durak görürsünüz. Marmaray ile denizin altından karşıya geçecek olan burada iner.
O durağın adı niye “Ayrılık Çeşmesi”dir kimse bilmez. “Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” hesabı Yozgat’tan gelen de, Sivas’tan gelen de İstanbul’da yaşar.
SUÇ ve Ceza” Rusların kumarbaz yazarı Dostoyevski’nin en bilinen eseridir. Çok bilindiği kadar çok da sıkıcıdır. Edebiyatla üç satırlık ilişkisi olana “Dostoyevski” dedin mi “Suç ve Ceza” diye karşılık verir.
Romanı okuması şart değildir. Kendini ancak Tweet ile ifade edebilecek kadar Türkçe kullananların dünyasında kitabın adını bilmek “malûmatfüruşluk” adına doktora tezi sayılır.
Bizim insanımızda bağımsız düşünme refleksi olmadığından bir Allah kulu da ortaya çıkıp, Salih’in hakeme kırmızı kart gösterdiği gibi Dostoyevski’nin bu kitabına “Çok sıkıcı yav!” diyemez.
Edebiyatın kadrolu “yazı düzenini korumaktan sorumlu” ikonları, ikonaları tarafından kurşuna dizilir.
“Dünyanın yaşadığı küresel krize rağmen lüks tüketim pazarı geçtiğimiz yıl yüzde sekiz büyüdü.”
Kanımızı donduracağı umulan haberin “vücut diliyle” yaratılan efekti ise metin okunurken sağa sola devrilen gözler.
“Bunu da mı görecektik?” şeklindeki vücut diliyle dramatik etkisi artırılan haber, sanki dünyanın sonunun geldiğini bildiriyor.
“Hayat tasarımcılığı” diye yeni bir düzenek çıktı.
Başkalarının görgüsüzlüğüne, yol yordam bilmezliğine dayanan ve adına “yaşam koçluğu” denen işin sonunu getirdi. Eğer Ayşe Birsel hanımefendinin buluşu olan “hayat tasarımcılığı” tutarsa “yaşam koçları” yanacak.
Ya kendilerine başka bir iş bulacaklar ya da kurs görüp “koçluktan tasarımcılığa” yatay geçiş yapacaklar. Allah utandırmasın!
* * *
Ayşe Birsel, ODTÜ’nün Endüstri Ürünleri Tasarım Bölümü’nden birincilikle mezun olmuş bir hanım.