Paylaş
SUÇ ve Ceza” Rusların kumarbaz yazarı Dostoyevski’nin en bilinen eseridir. Çok bilindiği kadar çok da sıkıcıdır. Edebiyatla üç satırlık ilişkisi olana “Dostoyevski” dedin mi “Suç ve Ceza” diye karşılık verir.
Romanı okuması şart değildir. Kendini ancak Tweet ile ifade edebilecek kadar Türkçe kullananların dünyasında kitabın adını bilmek “malûmatfüruşluk” adına doktora tezi sayılır.
Bizim insanımızda bağımsız düşünme refleksi olmadığından bir Allah kulu da ortaya çıkıp, Salih’in hakeme kırmızı kart gösterdiği gibi Dostoyevski’nin bu kitabına “Çok sıkıcı yav!” diyemez.
Edebiyatın kadrolu “yazı düzenini korumaktan sorumlu” ikonları, ikonaları tarafından kurşuna dizilir.
Aynı problem şimdi “Kırmızı Kart” meselesinde var. Bakalım kim ortayı çıkıp, futbolcular tarafından yazılan “Suç ve Ceza”nın son versiyonunu tartışacak?
Bakalım kim “Futbolcuların hiç mi günahı yoktu?” diye sorma cesaretini gösterecek?
DAYAN KUDDUSi!
DÜŞMAN donanması Çanakkale’yi geçecek. Divan, Padişah riyasetinde toplanmış. Harita üzerinden güç dengelerine bakıp, çare arıyor.
O güne kadar meri devlet düzeninde Harem Ağası’nın da divana katılma hakkı var. Cahil Harem Ağası yanında duran Fuat Paşa’yı fısıltıyla düşmanın nereden geçip geleceğini soruyor.
Fuat Paşa da harita üzerindeki Çanakkale Boğazı’nı işaret edip “Buradan geçecek” diye fısıldıyor.
Padişah’ı hizmet gayreti ile yanıp tutuşan Harem Ağası haritanın üzerine atılıyor. İki elini Çanakkale Boğazı’nın üzerine koyup “Kapadiii!!” diye bağırıyor.
Padişah dâhil herkes gülüşürken, Fuat Paşa ellerini yukarıya açıp yakarıyor:
“Allahım şunun aklını bir geceliğine bana ver. Ben de bir gece olsun, rahat uyuyabileyim.”
Şimdi bize şu “kırmızı kart” olayını usulüne uygun şekilde kapatacak bir akıl lazım. Hikâyedeki Harem Ağası’nın aklına benzemeyecek bir akıl.
Federasyon şaşkın. İlk tedbir olarak Kuddusi Bey’i kamuoyunun önüne çıkardılar. Tıpkı “ayak divanı” isteyen isyankâr yeniçerilerin derdini dinlemek için gözden çıkardıkları Sadrazam’ı dışarıya yolladıkları gibi.
Yeniçerileri ikna edip, gazlarını alırsa mesele yok. Yeniçeriler tarafından parçalanırsa, öfkenin yatışmasına sebep olacağından, yine mesele yok. Dayan Kuddusi!
KiM SORACAK?
HUKUKSUZLUĞUN en şenlikli, en neş’eli tarafı budur. Herkes kendi hukukunu yaratıp, uygular.
Bir hakem beşlimiz, yanlış kararla suçlanıp soyunma odasına hapsedilmişti. O odanın kapısına sandalye dayandı, ona oturan yönetici nöbetçi oldu. O hakemler saatlerce alıkondu.
Bu eylem Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesine göre “zorla alıkoyma” idi. “Hürriyeti tahdit” yani sınırlamaydı. Karşılığında ağır hapis cezası vardı.
O eylemden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuku uygulanmadı. Federasyon’un “Bizim insanımız duygusaldır” bazlı özel hukuku uygulandı.
Gerekçeli karara “N’olmuş hakemler beş altı saat zorla alıkondularsa? Ölmediler ya!” yazılmadı ama herkes içinden böyle geçirdi ve verilebilecek en hafif ceza verildi.
O günün hakemleri de hakları aranmadıysa bile “hayatta kaldıklarına” şükredip, yeni görevler beklemeye başladılar.
Bu maçın “Suç ve Cezası” da böyle ele alınacak. Futbol büyüklerimiz nasıl bir hukuk icat edip, meseleyi nasıl kapatacaklarını araştıracaklar.
Kamuoyu zaten o hakemin yeteneksizliği ve hatalı olduğu konusunda fikir birliğine varmış. Onun ipi kesin çekilecek.
Sorun hakemin elindeki kartı kapıp gösterisini yapan ve diğer eylemlere katılan diğer futbolcuların bu işten nasıl çıkarılacağı.
Federasyonun yerinde olsam burada topu Fatih Bey’e atarım.
O koca koca unvanlar ona sadece futbol adına verilmedi. Stadyumlara ismi akla başka bir şey gelmediği için konmadı. Madem Türkiye’nin Futbol Direktörü, o çıkarsın bizi bu kargaşadan.
Her şeyi Raskolnikov’lardan beklemeyelim.
Paylaş