Selahattin Duman

Romantik yıllar çok eskide kaldı

26 Temmuz 2015

SURİYE’nin resmi anlamda kafamızı ilk kez bozması, teee Adnan Menderes’in başbakanlık zamanına denk gelir.
Elinde güç varken çok şedit bir şahıs olan merhum Menderes’in o vakitler niye gazaplandığını hatırlamıyorum ama bir resmi davette karşılaştığı Suriye Büyükelçisi’ne fena yüklenmişti.
“Kafamı kızdırmayın! İki alay asker gönderir, Suriye’nin altını üstüne getiririm!”


* * *


Filistin milletinin silaha sarılmasından önce Ortadoğu çok kolay bir bölgeydi.

Yazının Devamını Oku

Üst akıla karşı tıkma akıl!

23 Temmuz 2015

ÖNÜMÜZDE, Suruç katliamı öncesinden ve sonrasından iki ayrı fotoğraf, iki ayrı manzara var.
İstanbul Ömerli’de IŞİD yanlıları, bin kişilik katılımla “ikinci geleneksel(!) toplu namazı” gerçekleştiriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti lanetleniyor. Teröre bulaşanları sabah evlerinden aldıkları için “inananlara zulüm yapmış” sayılıyor ve olayın kuyruğuna düğüm atılıyor:
“Müslümanlara yaptığınız zulmün hesabını vereceksiniz!”Ankara’nın gözünün içine bakıla bakıla yapılan bu eylem, Suruç’taki katliamdan iki gün önce yaşanıyordu. Zaptiye güçleri gayet sakin ve soğukkanlıydı.


* * *


Suruç’taki insanlık dışı eylemden hemen sonra, İstanbul’da bir protesto eylemi yapıldı. IŞİD’e karşı olduğu söylenen bu eyleme katılanlar, ölenlerin acısını paylaşıyordu. Türkiye Cumhuriyeti tehdit edilmiyordu.

Yazının Devamını Oku

Bir panik atak projesi: Q-7

21 Temmuz 2015
Bizim yönetici sıkıştı mı transfer sancağını açar.

“Laf anlamaz ormancı” kıvamına gelen taraftarın gazını böyle alır. Transferin zaman içinde işe yaraması önemli değildir. Günü kurtarması yeterlidir. Hesap doğru olmasına doğru ama astronomik maliyetler olmasa.


El adamı, ‘bizim takımı’ sahasında kıstırmış. Yeşilçam filmlerindeki zengin oğlunun, güzel hizmetçiyi konağın tenha köşesinde kıstırması gibi, ıhtırmak için üzerine çökmüş. Bizimkileri perişan etmiş.
Eski zamanın spor haberlerindeki gibi ‘sıfıra karşı sekiz gol’ ile galip gelmiş.
Gavurun adamında iman olmadığından, alınları secde görmediğinden, vicdanları da yokmuş gibi durur. Yedi gol atarlar. “Yetti gayri, biraz eğlenelim de maç bitsin” demezler. Sekizinci golün peşinden giderler.
***
Bizimkilere de aynı tarife yapmışlar. Başkan bu sonuç üzerine panik atak olmuş. O vakitler henüz hidayete ermediğinden günde iki üç şişe votka içiyor, her vakit ‘namaza duramayacak kadar’ esrik hallerde geziniyor.

Yazının Devamını Oku

Çay askısındaki 2 müjdeli haber

20 Temmuz 2015
KOCA bayram kapımızı çalan olmadı. Eğer arife günü eve röportaj için gelen Uğur Vardan ile fotoğraf sanatçısı Muhsin Akgün de olmasa ben durumu daha da dramatikleştirirdim.

Ne mi yapardım? Sıkıntıdan dilimden düşürmediğim beytin (ki Fuzuli’nindir) ikinci mısrasını saba makamında söylerdim. “Ne çalar benim kapım bad-ı sabadan gayri” diye diye uluyup, mutfağı inletirdim.
* * *
Hemen bir düzeltme yapayım. Röportajın bir yerinde malumatfuruşluk edip Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu yerde denizin doldurulduğunu söylemişim.
Denizi doldurtan da Padişah Üçüncü Ahmet, sarayı yaptıran ise Abdülmecid. Ne var ki metindeki cümleden, Abdülmecid hem denizi doldurmuş hem sarayı yaptırmış anlaşılıyor.
Ben doğrusunu söylemiştim. Uğur Vardan da teypten yazdığına göre doğrusunu anlamıştır.
İhtimal ki yazı işlerinden genç bir arkadaş metne baktı, sonra Google ile işbirliği yaptı ve sonucunda “Bunlar yanlış biliyor” dedi. Sarayı yaptıran Abdülmecid’e denizi de doldurttu.
Sonuçta laf üzerime kaldığından “hatamız affola” demek bana düşüyor.

KENDİNİ DAHA İYİ HİSSETMEK

Yazının Devamını Oku

Şeytani slogan kimin icadıydı?

19 Temmuz 2015
7 Haziran seçimlerinin kırkı çıktı, elimize de fazladan iki gün kaldı. Ortada bir hükümet yok. Görülen o ki biz “Cumhuriyet kullarının” yeni bir hükümet için hiç acelesi yok.

8 Haziran’dan itibaren üç-beş günlük bir “suskunluk” yaşadık. Bu suskunluk ahalimize yıllardır yaşayamadığı huzuru adeta geri verdi.
Kimse konuşmuyordu. Kimse yüksek perdeden atıp tutmuyordu. Ne geren vardı ne gerilen. Bağırıp çağrıldıkça zapt edilmez olan Amerikan Doları bile, uluslararası piyasaya hiç çıkmayan Osmanlı akçesi gibi sessiz ve sakindi.
Üç lira olur, üç yirmi olur diyen dolar düşe düşe iki atmışa kadar geriledi.
* * *
Seçimden sonraki günlerde tek atarlanma oldu, o da Ampul Partisi’nin Pendik Belediyesi’ndeyken yeteneklerini keşfedip, devlet adamlığına terfi ettirdiği Yalçın Bey’den geldi.
“Çözüm sürecinin artık filmini çekerler” deyip Ağaçlı Parti’nin yaramaz çocuğu, taze siyasetçi, eski sinemacı Sırrı Süreyya Önder’e yükseldi.
Ben Yalçın Bey’i yakından izleyen ve kafasının parlaklığını beğenen biri olarak bu atarlanma haline pek şaşmıştım.

Yazının Devamını Oku

Rambo Irak’ta sahaya iniyor

16 Temmuz 2015

NASIL ki her yüz Amerikalıdan otuz beşi “uzaylıların aramızda yaşadığına” inanıyorsa, her yüz Amerikalıdan doksan beşi de Saddam’ı devirmek için oraya gidenlerin Irak’ta muazzam bir güçle savaştığına inanır.
İkinci Körfez Savaşı beş gün bile sürmemişti.
Ne var ki Hollywood’un çektiği “Irak Savaşı” temalı filmlerin uzunluğu, saat toplamı olarak, altı ayı aştı.
Hollywood’un senaristleri kendilerini biraz daha sıksa, beş günlük Irak savaşı yarattığı şiddet açısından altı yıl süren İkinci Dünya Savaşı’nı bile geçecekti.


* * *


Yazının Devamını Oku

Gelmiş geçmiş en büyük!

15 Temmuz 2015
Kendisini bir anda Fenerbahçe’nin arka kapısından dışarı çıkarılırken bulan Küçük Efe’nin yeni limanı Başakşehir oldu. Kulüp Başkanı’nın yanında oturduğu o basın toplantısını dikkatle izledim, vücut dilinden bir şeyler çıkarmaya çalıştım. Ezikti, kırıktı, başı devamlı olarak önündeydi. Konuşurken başını kaldırıp kameralara bakması gerekirken, bu işte zorlanıyormuş gibi duruyordu. Sanki gözüne gerçeğin ışığı çok dik açıdan giriyordu.***O basın toplantısı bir ibret gösterisiydi. Bütün profesyonel futbolcuların ders çıkarması gereken “ibretlik” bir gösteriyi kare kare televizyon ekranından izledik. Alınacak ders ne miydi?Hangi takıma gidersen git, kime hizmet edersen et ki profesyonel futbolcuların tamamının hakkıdır bu, diğer camialara saygılı olacaksın. Özellikle bir camiayı hedefleyip, hasmane işler yapmayacaksın.İçine girdiğin yeni camianın eskilerine “Hiçbiriniz benden daha fazla buralı değilsiniz” tafrası atmayacaksın.

AŞIRI OLURLAR

Sosyoloji bilimi “sonradan olmaların” her zaman “doğuştan olanlardan” daha aşırı gittiklerini göstermiştir.Milliyet aidiyetinde de bu böyledir. Din aidiyetinde de böyledir.
“Milliyetçilik” olayını “ırkçılık” boyutlarına getirenlere bakın. Yüzde doksanının geçmişinde ezik bir ırktan gelmenin alametleri vardır. Dine bağlılığı “yobazlığa, ifrata” vardıranlara bakın. Yüzde doksanı, başka bir dinden dönüp o dini en son kabul edenlerdendir.
İbretlik Küçük Efe Vak’asında da aynı sosyolojik kuralar işledi. En iddialı Fenerli o oldu, en hırslı Fenerli o oldu. Üstelik kendisini yetiştiren, uluslararası platforma çıkaran camiaya da en aşırı hasım o oldu.
Sanırım bunu bir taktik olarak benimsedi.
Fenerbahçe ile G.Saray arasında gidip gelenlerin “herkesten daha çabuk unutulduğunu” görmüştü, aynı akıbete uğramak istemiyordu. Farklı bir şey yapmalıydı.
İçine sonradan girdiği “camianın aşırısı” olmayı seçti. Düşmanlığı seçti, gerilimi seçti. Oynarken de kendisi gibi aşırı olanlardan alkış aldı.

Yazının Devamını Oku

Çinli ile Japon’u ayırma kılavuzu

13 Temmuz 2015

BİR büyüğümüz şaka yollu “Hepsinin gözü çekik. Hangisi Japon hangisi Çinli, nasıl ayıracaksın?” diye sorduğunda, ışığa tutulmuş tavşan gibi kasılıp, bakakalmıştık ya?
İşte o incelikli soruya cevap, Türkiye’nin kayıtlara geçmiş tek filozofu, karikatür dünyasının efsane adamı Bahattin’den geldi.
Bahattin, işimizi kolaylaştıracak formülü şöyle anlatıyor:
“Çekik gözlü gördün mü elini tutacaksın. Eğer elinize yapışırsa Japon’dur. Eğer elini çektiğinizde kolu koparsa Çinlidir.”

* * *

Ak Saraylı (kalbi kırık) Büyük Usta, bir iftar yemeğinde, halkımıza verdiği üç bin yedi yüz seksen yedinci mesajının içine bu “Uygur Türklerine baskı yapılması” meselesini yerleştirdi.

Yazının Devamını Oku