Türkiye Çin’e yaklaşık 4 milyar dolarlık mal satıyor, buna karşılık 30 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiriyor. Çin’in ülkemize yapmış olduğu toplam yatırım miktarı 4 milyar doların üzerinde. Son dönemde artmakta olan yatırımların sektörel dağılımı; enerji, altyapı, lojistik, finans, madencilik ve telekomünikasyon alanlarında. 2018 yılı “Çin’de Türkiye Turizm Yılı” olarak kutlanmış, bu vesileyle çeşitli etkinlikler düzenlenmiş. 2018 yılında Çin’den ülkemize gelen turist sayısı yüzde 60 artışla 394 bine ulaşmış, 2019 yılında 565 bini aşmıştı.
Uzak mesafeye rağmen iki ülke halkının birbirine sevgisine şüphe yok. Çin’de Türkiye’ye ilgi artık şarkılara da yansıyor. Öyle ki, Çin’de 6 yıl önce bir albümde yer alan ‘Türk Dondurması’ isimli Hip Hop tarzındaki şarkı yeniden hit olma yolunda ilerliyor. Çin’de çok ilgi gören ‘Maraş Dondurması’nı anlatan Joy Chou’nun seslendirdiği şarkının klibinde (NBA) takımlarından Brooklyn Nets forması giyen Tayvan asıllı Amerikalı profesyonel basketbolcu Jeremy Lin de misafir olarak yer alıyor.
Bu şarkıyı ve Çin-Türkiye ilişkilerindeki son durumu Yeditepe Üniveristesi Konfüçyüs Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Weili Li ile konuştum. Weili Li, Türkiye’nin Çin’de Türk döneri, romantik doğal güzelliği dışında artık dondurmasıyla da meşhur olduğunu söyledi ve ekledi:
- İnanıyorum ki daha çok Türk ürünleri dünyanın gözdesi olacak. “Türk Dondurması” şarkısıyla ile ilgili yüzeysel olarak Türk mirasından biri Maraş dondurması yine Çinli halklarca kabul edildi hatta popüler oldu. Uluslararası kültürel alış-verişte insanların yediği lokmadan, damak tadına uymasından daha güzel ve ikna edici ne olabilir ki? Hatta yediklerinin ruhuna dokunması, ilham alarak eser üretmeye başlaması gerçekten Çin ile Türkiye iki milletinin arasında en güzel dost yapıtlarını oluşturuyor.
Müziğin dilinin olmadığını hatırlatan Weili Li “Türk Dondurması” parçasının verdiği mesajları da şöyle özetledi:
- Parça bize toplumsal yaşam hayatımızda artık siyah veya beyaz
Petrol Ofisi Maxima 2023 Türkiye Ralli Şampiyonası ilk yarışı olan Rally Bodrum, 14-16 Nisan tarihlerinde Duja Hotels, VST Tour, Çözüm Ortağı, Oasis Bodrum, Noa Enerji, BESİAD, OYDER katkılarıyla ve 69 otomobil ile 138 sporcunun katılımıyla gerçekleştirildi.
Karya Otomobil Spor Kulübü’nün “Çifte Bayram İçin Çocuklara Hediyeni Al, Starta Gel” sloganı ile yaptığı start seremonisi, sporcular ve izleyicilerin getirdikleri oyuncak ve hediyeleri deprem bölgesine gönderilmek üzere teslim etmeleri ile başladı.
Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun (TOSFED) davetlisi olarak gittiğimiz etkinlikte TOSFED Başkanı Eren Üçlertoprağı, Başkan Yardımcısı Nisa Ersoy, Yönetim Kurulu Üyesi Cem Akoğul ve Genel Sekreter Serhan Acar ile sohbet toplantısına katıldık. Eren Üçlertoprağı Türkiye’de futbol başta olmak üzere 60’ı aşkın federasyon olduğuna dikkat çekti ve devam etti:
- Borcu olmayan yegâne federasyon TOSFED’dir. Kamunun verdiği bütçe 26 milyon lira. Rallileri Petrol Ofisi gibi ana sponsorlar ve alt destekçilerin büyüttüğü bütçe ile gerçekleştiriyoruz. Petrol Ofisi’nin sponsorluğu bu spor için çok kıymetli.Uluslararası Otomobil Federasyonu’nun (FİA) Nielsen’e hazırlattığı bir araştırmaya göre Türkiye, otomobil sporlarına ilgi açısından 152 ülke arasında ilk 5’te yer alıyor.
Eren Üçlertoprağı - Mehmet Abbasoğlu - Volkan Işık
ŞIRNAK’TA YARIŞ İSTİYORUZ
Eren Üçlertoprağı da otomobil sporları pahalı bir spor dalı olsa da izlenme açısından Anadolu’ya yaygınlaştırmak istediklerini vurgulayarak “Daha önce Mardin’de ralli oldu. Şırnak’ta da bir ralli etabı gerçekleştirmek isteriz. Otomobil sporlarına ilginin gün geçtikçe artıyor. 5-10 yıl içinde otomobil sporları izleyici sayısı futbol kadar olacak. Hatta ben futbolu da geçebileceğine inanıyorum” dedi.
Uzun yıllar yarışlara katılan TOSFED Başkan Yardımcısı
Soğan fiyatları 20 TL’ye yükselince gündem oldu. Peki ama neden? Türkiye topraklarıyla soğan, patates gibi ürünleri üretmek için adeta bir cennet. Kendi kendimize yetebildiğimiz ürünler sıralansa ilk sırayı alacak ürünler bunlar. Buna rağmen her 2-3 yılda bir tırmanan soğan ya da patates fiyatları ile karşı karşıya kalıyoruz. Fiyatlardaki bu artışın en temel sebebi plansız üretim. Türkiye’de çoğu üründe olduğu gibi ne yazık ki çiftçilerimiz geçen yıl hangi ürün para kazandırdıysa adeta ona hücum ediyor. Zarar edilen ya da az gelir sağlanan ürünlerden ise elini ayağını çekiyor. Geçen yıl para eden ürünlerin bu yıl üretimi bollaşınca ne yazık ki az para kazanıyor. Geçen yıl az kazanılan ürenlerin üretim miktarı gerileyince de bu kez o ürünleri kim ektiyse o para kazanıyor. Tam bir kısırdöngü. Soğana dönersek... Yayınladığım tablodan da anlaşılacağı üzerine Türkiye’de yılda yaklaşık ortalama 2 milyon ton civarında soğan üretiliyor. Bazı yıllarda üretim 1 milyon 800 bin tona kadar gerilemiş bazı yıllarda ise 2 milyon 200 bin civarına çıkmış. En son 2021 yılında ise üretim 2.5 milyon ton ile adeta tavana vurmuş. 2021 yılında üretimin artması nedeniyle birçok çiftçi soğan üretiminden zarar etti. Bu 2022 yılı üretim rakamlarını olumsuz etkiledi ve arzda yaşana sıkıntı nedeniyle soğan fiyatları yine arttı. Özetlemem gerekirse yılda yaklaşık 200 bin ton soğan üretimini kontrol etmeyi başaramadığımız için 2 milyon tonun altına inen her yıl soğan fiyatları aşırı artıyor aksi durumda ise düşüyor. Soğan fiyatlarının dengede tutulması için tek çare ise ihracat potansiyelini de hesaba katıp daha planlı üretim yapmak.
TÜKETİM NASIL OLUYOR DA YERİNDE SAYIYOR
TARIM Bakanlığı geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak 2022 yılı kuru soğan üretiminin 2 milyon 350 bin ton olarak gerçekleştiğini belirtti. Son 10 yıllık ortalamalara göre, yılda 2 milyon 100 bin ton kuru soğan üretildiğinin belirtildiği açıklamada 2022 yılı kuru soğan üretiminin 2 milyon 350 bin ton olarak gerçekleştiği aktarıldı.
Açıklamada, “TÜİK’ten alınan verilere göre “2021/2022 pazarlama yılında yurtiçi kullanım miktarı 2 milyon 87 bin ton ve yeterlilik oranımız yüzde 114.7’dir. Bu veriler dikkate alındığında ihtiyacımızı karşılayacak düzeyde kuru soğan üretiminin gerçekleştirildiği görülmektedir. Sahip olduğumuz arazi varlığı ile farklı coğrafi bölgelerimizde değişen iklim özellikleri, ülkemizin bir bölgesinde ekim yapılırken bir başka bölgemizde hasat yapmaya imkân vermektedir. Böylece halkımızın gıda ihtiyacı kesintisiz bir şekilde karşılanmaktadır” denildi.
Son 10 yıllık ortalamalarda soğan tüketiminin nasıl oluyor da 2 milyon 100 bin ile yerinde saydığını anlamak güç.
TÜİK verilerinden derlediğim tablodan da anlaşılacağı üzere son 22 yılda soğan ürettiğimiz alan 100 bin hektardan yaklaşık 70 bin hektara inmiş. Üretim ortalama 2 milyon ton civarında yerinde saymış. Bunu verimlilik artışıyla açıklayabiliriz. Ama nüfusumuz 64 milyondan 84 milyona çıkmışken soğan tüketimimiz nasıl oluyor da yerinde sayıyor anlamak güç. Üstelik ülkemize gelen turist ve mülteci sayısı bu kadar çok artmışken... Enteresan...
FARUK Eczacıbaşı’nın başkanı olduğu Türkiye Bilişim Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nun detaylarını dün aktarmıştım. 2020 yılında “Türkiye Bilim Raporu”nu yayınlayan Chicago Üniversitesi iktisat Profesörü Ufuk Akçiğit ve çalışma arkadaşlarının hazırladığı rapor, “Türkiye’den beyin göçü artıyor mu, beyin göçünün akademik performansa etkisi nedir, beyin göçünün Türkiye’ye faydası olabilir mi?” sorularına cevap arıyor.
Pazartesi akşamı gerçekleşen buluşmamızda Ufuk Akçiğit araştırmanın veri setinde Türkiye’den ABD ve Avrupa ülkelerine giden 12 bin akademisyenin yer aldığını söyledi. Rapor yurtiçi ve yurtdışındaki Türk bilim ortamının, eldeki veriler ve kamuya açık kaynaklar kullanılarak birçok açıdan resmini çekmeye
çalışmış. Rapor beyin göçünün ayrıntılarını içeriyor ama odağında verimlilik var.
Ufuk Akçiğit uzun vadeli büyümenin en önemli belirleyicisinin ekonomik verimlilik artışı olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye gündeminde kendine pek yer bulamayan bu verimlilik eksikliği konusunun Türkiye’nin yıllardan beri asıl sorunu olduğuna da dikkat çekiyor. Yakın zamanda gerçekleşecek genel seçimler ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni yüzyıla taşıyacak yeni hükümet göreve başlayacak. Prof. Ufuk Akçiğit ve arkadaşlarının raporla paylaştığı politika önerileri seçimi kim kazanırsa kazansın verim eksikliğini gidermek ve sürdürülebilir bir büyüme sağlamak için yeni hükümete önemli öneriler sunuyor.
İŞTE RAPORDAKİ POLİTİKA ÖNERİLERİ
- İlköğretim, ortaöğretim ve lise eğitiminde gelir eşitsizliğinin etkileri azaltılmalı, fırsat eşitliği yaratılmalı
- Eğitimde ve bilimde her türlü ayrımcılığın önüne geçilmeli.
- Akademisyenlerin yeni fikirler üretebilecekleri bağımsız düşünce ortamı sağlanmalı. Üniversitelerdeki araştırma kalitesi yükseltilmeli.
Türkiye Akademik Diaspora Raporu’nun sunumunu Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit gerçekleştirdi. TBV’nin destekleriyle hazırlanan raporun sunumu öncesinde Akçiğit, şu giriş konuşmasını yaptı:
“Araştırmalarımızın merkezinde olan verimliliğe dayalı ekonomik büyüme konusunu, Türkiye’nin gelişiminde doğru politikalara önayak olabilme hedefiyle akademinin ötesine taşıma gayreti içindeyiz. Türkiye Bilişim Vakfı’nın destekleriyle hazırlanan Türkiye Akademik Diaspora Raporu ile beyin göçünün merak uyandıran etkilerine dair bir perde aralıyoruz.”
Bildiğiniz gibi genel seçimlere bir ay zamanımız kaldı. Akçiğit ve çalışma arkadaşlarının saptadığı unsurlar aslında Türkiye’nin uzun vadede bir sıçrama yapmasının yollarının da ipuçlarını içeriyor.
Akçiğit’in ‘dışarıdan sermaye bulunur, bulunmaz’ tartışmaları sürerken yaptığı şu tespitine katılmamak mümkün değil:
“Yeni ekonomik modeller tartışılıyor. Türkiye’de, bu tartışmaların genel olarak sermayeye ve sermayenin nasıl bulunacağına odaklandığını gözlem-liyoruz. Unutulmamalıdır ki uzun vadeli büyümenin en önemli belirleyicisi ekonomik verimlilik artışıdır. Ne yazık ki Türkiye gündeminde kendine pek yer bulamayan bu verimlilik eksikliği konusu, yıllardan beri asıl sorundur ve iktisadi tartışmalarımızın odağında olmalıdır.”Bu yazıda raporda saptanan Türkiye ile ilgili bulgulara değineceğim. Akçiğit ve ekibinin çözüm ve politika önerilerini ise bir sonraki yazıda ele alacağım.
YENİ MODELLER İŞLETİLEBİLİR Mİ?TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı raporun sunumu öncesinde yaptığı konuşmada farklı bir gözlükle bakılacak bir geleceğin içinde birçok fırsat barındırabileceğine dikkat çekti. Eczacıbaşı, “Acaba sorunları geleceğin fırsatlarını içerecek şekilde tanımlayabiliyor muyuz? Yıllar yılı “beyin göçü” diye damgaladığımız bir sorun kendi içinde fırsatlar barındırabilir mi? Dünyanın farklı noktalarına yayılmış verimliliği kanıtlanmış kurumlardan yararlanmak için politikalar geliştirilebilir mi? Acaba internetin yol açtığı ve gittikçe gelişen ağlarla yeni modeller işletilebilir mi? TBV olarak her alanda buna yönelik geliştirilebilecek yeni modelleri araştırmayı hedef aldık” diye konuştu.
İŞTE BEYİN GÖÇÜNDE SON DURUMTÜRKİYE Akademik Diaspora Raporu tüm dünyadaki Türkiye menşeili araştırma-cıları mercek altına alarak hazırlanmış. Türkiye’nin verimlilik konusunda global arenadaki yerini saptamayı ve politika önerilerinde bulunmayı hedeflemiş. “Türkiye’de beyin göçü artıyor mu? Beyin göçünün araştırmacının akademik performansına etkisi nedir? Beyin göçünün Türkiye’ye faydası olabilir mi?” sorularına cevap aramış. İşte o rapordan dikkat çeken bulgular...
* Türkiye’nin kişi başı milli geliri 1960’ların başından beri ABD’nin yüzde 20’leri seviyesinde.
"Bu dönemde herkes fedakârlık yapmak zorundaydı ve biz de kira artışına bir yıl süreyle, 1 Temmuz 2023’e kadar yüzde 25 sınırı getirdik. Süreç bitince normale geçişi sağlamak zorundayız. Geçen seneki enflasyonla bu seneki hedefler farklı, taşlar yerine oturacak ve olağan akışında serbest piyasa koşullarında ev sahibi-kiracı ilişkisi sürecek. Eğer temmuz sonrası da böyle bir durum olursa tarih uzatılacak.”
Bu sözlerin sahibi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum. Kurum geçtiğimiz günlerde TV100’de bir programa katıldı ve söz kira sorununa gelince hükümetin geçen yılın haziran ayında gittiği kira artış oranı düzenlemesine vurgu yaptı. Hatırlarsanız hükümet 11 Haziran 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe giren geçici madde ile konut kiralarına ilişkin olarak kira artış oranını 01 Temmuz 2023 tarihine kadar yüzde 25 ile sınırlamıştı.
2 Temmuz 2023 sonrasında kira artışının ne olacağına ilişkin belirsizlik sürüyor. Eğer yeni bir düzenleme yapılmazsa 1 Temmuz’da bir ev sahibi kirasını yüzde 25 artırmak zorunda kalırken 2 Temmuz’da artışa giden bir kiracı bugünkü enflasyona göre yüzde 50’den fazla artış yapmak zorunda kalacak.
Fark yarıdan fazla. Kiralar halen yüksekliğini korurken bir de enflasyon nedeniyle yüzde 50’den fazla artış yapılırsa bu kiracılar için zorlayıcı bir unsur olacak. Öbür tarafta her şeyin fiyatı enflasyon nedeniyle artarken kiraları zorla yerinde saydırmak ev sahipleri açısından hiç adil bir durum değil.
Anlayacağınız önümüzdeki seçimleri kim kazanırsa kazansın yeni hükümetin masasındaki en büyük sorunlardan biri kira artışlarıyla ilgili düzenleme olacak. Yüzde 25’lik düzenlemeyi devam ettirme ya da sona erdirme kararının ayrı ayrı tepki alacağına kuşku yok.
Bakalım seçim vaatlerinde kira artış oranları düzenlemesiyle ilgili bir söylem ile karşılaşacak mıyız? Hem kiracı hem de ev sahipleri seçime girerken partilerin 2 Temmuz kararını merakla bekliyor.
DAVALARDAKİ ARTIŞ DİKKAT ÇEKİYOR
YÜKSELEN
Sonrasında Mustafakemalpaşa Ziraat Odası Başkanı Mehmet Aydemir ile bir araya geldim. Edindiğim izlenimleri paylaşmakta yarar görüyorum çünkü soframızın en önemli ürünlerinden domatesin geleceğiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Domates üretimini etkileyecek önemli bir durum var. Eğer üretim etkilenirse fiyatların da dalgalanacağını tahmin etmek güç değil. Gelin bu tehlikenin izlerini beraber sürelim.
DÜNYADA ÜÇÜNCÜYÜZ
Türkiye, domates üretiminde Çin ve Hindistan’dan sonra dünyada üçüncü sırada. Yıllık ortalama üretimimiz 13 milyon ton seviyesinde. Bunun 4.5 milyon tonluk bölümü sanayi tipi domatesten oluşuyor ki bunlar salça ve konserve yapımında kullanılıyor.
Domates ihracatımız 2022 yılı verilerine göre 526 bin ton ve bu ihracattan elde edilen döviz miktarı ise 377 milyon 379 bin dolar oldu. En büyük alıcı bildiğiniz gibi Rusya. Salça, kurutulmuş domates ve diğer yan ürünler eklendiğinde kabaca 2 milyon ton domatesimizin ihracat yolcusu olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, 120’den fazla ülkeye domates ve ürünlerini ihraç ediyor. Yüzde 7’lik ihracat payıyla dünyada beşinci sırada yer alıyoruz.
Domates ve salça başta olmak üzere domatesten üretilen diğer ürünlerin iç pazar için önemini ise sanırım belirtmeme gerek yok.
Zaman zaman domates fiyatlarıyla hop oturup hop kalktığımızı da...
İHRACAT GÖZLEM ALTINDA
İşte dünyadaki üretim-arz dengesizliği olasılığına karşı önce
Örneğin İstanbul’da üç yıl önce kurulan ve kısa zamanda 2 milyar 750 milyon dolar değerlemeye ulaşan unicorn Dream Games geçtiğimiz günlerde Londra’da yeni bir ofis açtı. Şirketin bu sayede küresel operasyonlarını büyütmesi bekleniyor. Dream Games’in CEO’su ve kurucularından Soner Aydemir yaptığı açıklama dünyanın en büyük oyun şirketlerinden biri olmak istediklerini söyledi. ABD ve İngiltere’de en çok hasılat yapan üç mobil oyundan biri olan Royal Match’i geliştiren şirket, Londra’daki ofis ile birlikte yeni bir hedefe yelken açmış oldu.
Dream Games kurucularının gelecekle ilgili hayallerine inanan ve şirkete ilk aşamadan itibaren sermaye koyan yatırımcıların keyfine diyecek yoktur. Bilmeyenler için bu tür şirketlere hangi aşamalarda yatırım yapılıyor kısaca hatırlatayım.
* Başlangıç sermayesi: Bir girişimcinin yeni bir iş kurmak için kullandığı paradır. Para çeşitli kaynaklardan gelebilir ve çalışanları işe almak, yer kiralamak, envanter satın almak veya bir işletmenin başlamasına yardımcı olan diğer işletme giderleri için kullanılabilir.
* Tohum Öncesi Aşama: Tohum turundan önce gerçekleşen ilk tur. Yatırım miktarı genellikle 500.000 dolara kadardır.
Bu aşamada, yeni başlayanlar hâlâ araştırma veya geliştirmelerini yapar. Prototip de hazırlanabilir.
* Tohum Aşaması: Bu tur melek yatırımcılar, kuluçka merkezleri ve girişim şirketleri tarafından güvence altına alınır.
Yatırım miktarı genellikle 2 milyon dolara kadar çıkar. Fonlar genellikle pazar araştırması için kullanılır. Girişimcilerin ürünlerini piyasaya sunacakları veya bu amaçla geliştirecekleri aşamadır.