Önümüzdeki birkaç gün içinde yeni kabinenin de açıklanmasıyla birlikte belirsizlik dönemi geride kalacak. Kabul edelim ki hatırı sayılır bir süredir gündem seçime kilitlendiği için bazı sorunlar ötelendi. Seçim sonrasında mercek altına alınacak en önemli alan ise ekonomi.
Başta bankacılık sistemi olmak üzere ekonominin çarklarını tekrar normal akışına sokmak gerekiyor. İş dünyası son günlerde en çok kredi akışının durma noktasına gelmesinden yakınıyor. Özel bankaların çok kısa vadeli kredilerde sınırlı kullanım yaptırdığı uzun vadeli kredilere ise hiç yanaşmadığı belirtiliyor. İş insanları kamu bankalarının düşük faizli ticari kredi kullandırımını sürdürdüğünü ancak kredi limitlerini düşük tutturduğunu dile getiriyor.
Önümüzdeki günlerde yeni ekonomi yönetiminin şekillenmesiyle birlikte piyasaya ve bankacılık sistemine verilecek yeni mesajlarla fiyatlandırmaların da netleşmesi bekleniyor. Yani kredi maliyetleri öngörülebilir oldukça kredi akışı da hızlanacak. Tersi durumda frenli, yani temkinli dönem bir süre daha sürecek.
Yeni ekonomi yönetiminin el atacağı en kritik konulardan biri de kur korumalı mevduat. Kur korumalı mevduat (KKM) büyüklüğü 2.2 trilyon lirayı aşmış durumda. Bir başka deyişle bu hesaplarda 113 milyar dolara yakın para bulunuyor. Bankalar dövizden TL’ye dönmek için açılan yeni kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarına önden prim ödeme uygulamasına son verdi. Kur korumalı mevduat hesaplarında vade yenilemede ise herhangi bir sorun yok. Sistem hala devam ediyor. Daha önceki açıklamalardan KKM’nin bir süre sonra tamamen sona erdirileceği çıkarımları yapılmıştı. Yıl sonunda tamamen sona mı erecek, kademeli şekilde sona erdirilmesi için yeni bir takvim mi oluşturulacak? Bu hesaplarda biriken ve döviz piyasasını etkilemesi kaçınılmaz büyüklüğe ulaşan paranın alternatif yatırım araçlarına yönelmesi için yeni bir strateji mi belirlenecek? Yeni ekonomi yönetiminin şekillenmesiyle birlikte piyasalar bu soruların da yanıtlarını almaya çalışacak.
KREDİYE ERİŞİM KOLAYLAŞSIN TALEBİ
DÜN bir bültende yer alan TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez’in sözleri dikkatimi çekti. ‘Ekonomi & Finans Buluşmaları’ etkinliğinde konuşan Sönmez, iş dünyasının finansmana erişim konusunda şu verileri açıklamış:
- 2023 yılı ilk çeyrek araştırmamızın sonuçlarına göre her üç işletmeden biri işletme sermayesi ihtiyacını banka kredileri veya tedarikçi ve müşterilerinden aldığı finansman ile karşılıyor. Her dört işletmeden üçü krediye erişimin zorlaştığını ifade ediyor. Her 10 iş insanından sekizi ekonomi yönetimi tarafından alınan mali-finansal tedbirlerin işletme durumlarını olumsuz etkilediğini düşünüyor.
Ekonominin öncelikli sorunları olan faiz, enflasyon, döviz kurlarındaki belirsizlik ve cari açığın ivedilikle çözüm beklediğini ifade eden Sönmez, özellikle krediler üzerindeki baskının hafifletilmesini finansmana erişimde zorlaştırıcı unsurların ortadan kaldırılıp kolaylaştırıcı uygulamaların hızlıca hayata geçirilmesini talep etmiş. Sönmez’in dile getirdiği taleplerin hükümetin ve ekonomi yönetiminin öncelikleri arasında yer alacağına şüphe yok.
Gelin öncelikle ilk turun hemen ardından piyasalarda yaşananlara kısaca göz atalım. 14 Mayıs’taki seçimin hemen öncesinde özellikle döviz ve altın piyasasındaki hareketlilik dikkat çekiciydi. Özellikle bireysel yatırımcının altın ve döviz fiyatlarının seçim sonrasında yükseleceğine yönelik beklentiler ile talepte bulunduğuna dikkat çekiliyordu. İlk tur seçimin ardından talepte ciddi bir yavaşlama görüldü. Döviz ve altın fiyatları geriledi. Seçim öncesinde serbest piyasada bir ara 22 TL’nin üzerine çıkan ABD Doları’nın 20 TL’ye kadar geri çekildiği görüldü. Gram altının fiyatı da bin 515 TL’den bin 370 TL’ye kadar düştü. Altın fiyatlarındaki düşüşte yurtdışı piyasaların da etkisi olduğuna dikkat çekiliyor.
GÖZLER KKM’DE
Önümüzdeki dönemde döviz piyasasındaki en büyük belirsizlik ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının geleceği. BDDK verilerine göre 5 Mayıs itibarıyla KKM hacmi 2.2 trilyon lirayı aştı ve 113 milyar 150 milyon dolara yükseldi. Bankalardaki 10,4 trilyon liralık mevduatın yüzde 20’sini aşan KKM hesaplarının yenilenmesi eğer yeni bir karar alınmazsa 31 Aralık 2023’te sona erecek. Bu hesaplardaki paranın döviz piyasasına yönelmesi durumunda sert yükselişlerin yaşanacağını tahmin etmek güç değil. Ancak 2’nci tur seçimden sonra oluşacak yeni hükümetin ekonomide belirleyeceği politikalar KKM hesaplarının da geleceğini tayin edecek. Yeni dönemde güven verecek bir ekonomi politikası benimsenmesi durumunda istikrar beklentisiyle söz konusu hesapların alternatif piyasalara da yönelebileceğine işaret ediliyor. KKM’den kademeli olarak vazgeçilmesi, buradaki kaynağın dövize yönelmemesi için yeni düzenlemeler yapılabileceği de belirtiliyor. Yeni hükümet nasıl şekillenecek ekonominin direksiyonundaki bakanlar kim olacak merak konusu. İzlenecek faiz politikasının döviz piyasasının seyrinde etkili olacağına da inanılıyor. Ayrıca yabancı yatırımcıların da tavrı belirleyici olacak.
Bilinmezliklerin giderilmesi için bir süre daha beklemek zorundayız.
BORSADA İLGİNÇ HİSSE HAREKETLERİ
SEÇİM öncesi ve sonrasında en ilginç hareketlerin yaşandığı piyasa borsa oldu. Seçimden hemen önce sert yükselişler gördüğümüz borsada ilk tur seçim sonrasında düşüşler dikkat çekti. Borsa belirsizlikleri hiç sevmez. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının satışlarda etkili olduğuna şüphe yok.
Seçim öncesinde Anadolu Efes, İş Bankası, Akbank, Coca Cola, Koç Holding gibi hisselerde yüzde 20 civarında yükselişler gözlemlenmişti. Seçim sonrasında bu hisselerde sert düşüşler yaşandı ve kazanımları kayba dönüştü. Özellikle ulaştırma, inşaat, ve gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin hisselerindeki yükselişler ise dikkat çekti. Borsa İstanbul’da seçim sonrası ilk işgünü olan pazartesi görülen sert kayıpların bir kısmı, salı ve çarşamba günü görülen tepki çıkışlarıyla geri alındı. Borsada toparlanmanın devamı ve güç kazanması için “5.000 seviyesinin geçilmesi önemli olacak” şeklinde değerlendirmeler geliyor.
Referans olarak verdiği Sağlık Bakanlığı verileri şöyle diyor:
-Ülkemizde 1985 yılından 15 Kasım 2022 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 34 bin 453 HIV (+) kişi ve 2 bin 177 AIDS vakası mevcut. Vakaların yüzde 81,.4’ü erkek, yüzde 18.6’sı kadın olup yüzde 16.2’si yabancı uyruklu kişilerden oluşuyor.
-Vakaların en fazla görüldüğü yaş grubu 25-29 ve 30-34. Bulaş yoluna göre dağılımına bakıldığında, vakaların yüzde 43.8’inin cinsel yolla bulaşmakta olduğu, cinsel yolla bulaştığı bildirilen bu vakaların yüzde 68.5’inin bulaşma yolunun heteroseksüel cinsel ilişki olduğu bilinmekte.
-01 Ocak – 15 Kasım 2022 tarihlerinde ise 2901 HIV (+) kişi ve 70 AIDS vakası olmak üzere toplam 2971 vaka doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirilmiştir. Bildirimi yapılan vakaların yüzde 82.93’ü erkek, yüzde 17.07’si ise kadın.
-Vakaların yüzde 17.94’ü yabancı uyruklu. 2022 yılında bildirimi yapılan vakalardan 25-29 yaş grubu, diğer yaş gruplarına göre daha fazla sayıda bildirilmiştir.
-Yıllar itibarıyla hastalık trendinde artış izlenmektedir. 2016 yılında HIV pozitif kişi sayısı 2689 iken, 2022 yılında HIV pozitif kişi sayısı 2971 olmuştur.
HIV’nin kesin tedavisi yok, yani virüs tamamen vücutta yok edilemiyor ancak ilaçlar ile kontrol altına alınabiliyor. Tedavinin amacı; virüsün yeniden oluşmasını önlemek. Böylece, virüsün, tedaviye dirençli olabilen birçok mutasyon geliştirme olasılığı da azalıyor.
Önce Kırıkhan ilçesini, ardından merkez Antakya’yı gördükten sonra şunu söyleyebilirim: Ne okuduysanız, ne izlediyseniz hepsinden daha kötüsünü düşünün. İşte Hatay o durumda. Deprem tüm binaları yıkana kadar sallamış. Yıkılan yıkılmış, yıkılmayanlar kullanılamaz durumda. Son kepçe darbesi de indiğinde ortaya bir boşluk çıkacak. Sadece sokaklar, caddeler, evler, işyerleri, okulları vs değil.. Hataylıların tüm anılarını yok edecek, yeri doldurulamaz bir boşluk oluşacak.
FELAKET MİRAS OLMASIN
Depreme dayanıklı yeni binalar vs diye kendimizi hiç kandırmayalım. Hatay’ın merkezi adeta fay hattının da merkezi. Risk almaya hiç gerek yok. Yıkılanları aynı yere inşa etmek, geleceğe yeni bir felaketi miras bırakmaktan öte bir anlam taşımayacak. Hatay’ın tarihi eserlerini, değerlerini ortaya çıkarıp, şehri güvenli yerlere kurmak mümkün olur mu?
Mecit Mecitoğlu doğma büyüme Antakyalı. İstanbul Erenköy’de restoran işletiyor. Bölgeden, memleketinden hiç kopmamış. Depremden sonra zaman zaman sohbet etme fırsatı buldum kendisiyle. Yakınlarını kaybetmiş, ne desek, ne söylesek acılarını dindirmemiz mümkün değil. Mecitoğlu geride kalanlar içinse ayrı dertleniyor, endişeleniyor. Söyledikleri önemli:
- Sınır ticareti yok denecek kadar az şu anda. Sanayimiz büyük yara aldı. 800 milyon TL’lik günlük hacim gitti. Hataylılar bölgede kalsın, yeniden ayağa kalksın istiyorsak bizi öne çıkaracak iki önemli unsur var. Gastronomi ve turizm. Gastronomimiz zaten iyi biliniyor. Turizmimizi ayağa kaldırmayı planlamalıyız. Mesela, Hatay’da dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi olan tarihi Kurtuluş Caddesi’ni (Herod) ele alalım. Kazılarla tarihi yeniden canlandıralım. Tıpkı Müze Otel gibi tüm tarihi eserleri ortaya çıkarıp, Hatay’a kazandıralım. Tarihi eserlerin yanına gastronomiyi de iyi planlayıp katarsak bölgenin turizmi iyice canlanır.
ANTİK ÇAĞDAN ESERLER
Mecit Mecitoğlu’nun sözünü ettiği Herod, Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da bulunan Antik Çağ’da Ortadoğu zenginlerinin alışveriş merkezi haline gelen ve geceleri de meşaleler kullanılarak aydınlatılan bir cadde. Depremden önce burayı restore edip kültür caddesine dönüştürmek için çabalar vardı. Deprem yapılanları silmiş süpürmüş. Bilmiyorum, toprağın üstündekilerini hakkını vermek kaydıyla kazılarla caddenin tarihi ortaya çıkarılabilir mi? Umarım seçim sonrasında depremden zarar gören tüm il ve ilçeler doğru projelerle ele alınır, yeniden hızla ayağa kaldırılır.
Aradan beş yıl geçti. Merak ettim. Acaba bu konuda bir gelişme oldu mu? Bir santim de olsa yol kat edebildik mi, görmek istedim. Gözlerime inanamadım. Bırakın mesafe almayı maalesef geri gitmişiz. Ünlü pizza markalarının bir bölümü sosis, salam, sucuk gibi şarküteri ürünlerinin tavuk ve/veya hindi etinden üretildiğini mönülerinde belirtiyorlar. Bazı markalar da bu uyarıları internet siteleri ve mönülerinin en dibine küçük puntolarla koymaya devam ediyorlar. Üstelik okunmasın ya da zor okunsun diye ellerinden geleni yapmışlar. Çok küçük puntolarla kaleme aldıkları bir cümlelik yazıyı siyah zemin üzerine gri tonla koymuşlar. Tüketiciye saygıdan zerre eser yok.
Beş yıl önce de yazmıştım. Çevremde bugüne kadar sipariş veren veya bu yaygın markaların bizzat restoranına giden birçok kişiyle yaptığım görüşmeler sonrasında artık eminim ki tüketiciler yedikleri pizzalarda kullanılan sucuk, salam ve sosislerin tavuk ve/veya hindi etinden olduğunu bilmiyorlar. İsterseniz siz de küçük bir araştırma yapın.
DANA DEĞİL TAVUK ETİ
Peki biz ülkemizde pizza yerken içinde ne olduğunu bilme hakkına neden sahip değiliz. Neden bunu araştırmak zorundayız?
Firmaların kullandıkları ürünlerin sağlıksız ve yasal olmadığını bilemeyiz. Ancak tüketicinin beklentisinin dışında dana eti yerine beyaz etten yani hindi ya da tavuk etinden imal edilen salam, sosis ve sucuğu kullanan pizza markalarının bunu tüketiciye daha açık bir şekilde duyurması gerekmez mi? Dahası bırakın ne eti olduğunu, o pizzanın alerjik ürün içerip içermediğini, katkı maddelerini yazmaları gerekmez mi?
Alerjik ürünleri de internet sitelerinde bir yerlere koymuşlar. Liste gibi yapmışlar. Sanki sipariş vermiyoruz da bulmaca çözüyoruz. Ürünler bir yerde, alerjik maddeler başka bir yerde, bul bulabilirsen. Satır mı kaydırdın, geçmiş olsun... Alerjin tutmuş, hastalanmışsın, kimin umurunda?
BİZDE İÇİNDEKİLER YOK
Onlarca ilimizi etkileyen büyük bir felaket yaşadık. Felaketin yaralarını sarmak için bireylerden kurumlara herkes kaynaklarını seferber etmiş durumda. Bölgeyi yeniden ayağa kaldırmak için çalışmalar sürüyor. Sizin bu yönde çalışmalarınız var mı ya da olacak mı?
Dayanışma ve yardımlaşmanın öneminin her zamankinden daha fazla arttığı bir dönemdeyiz. Biz de hemen her kurum gibi afet bölgesinde ekonomik ve sosyal hayatın yeniden canlanmasına, bölgenin yeniden kalkınmasına destek olmak için neler yapabiliriz diye düşündük.
Türkiye Vodafone Vakfı çatısı altında yürüttüğümüz mevcut projeleri bölgeye uyarlamak için hızla çalışmalarımıza başladık. İlk etapta, çocukların teknoloji okur-yazarlığını artırmayı hedeflediğimiz “Yarını Kodlayanlar” projesini bölgenin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden tasarladık ve Habitat Derneği ile birlikte “Yarını Kodlayanlar Sosyal Hayata Destek” adıyla bir alt proje başlattık.
ÖNCELİK DEPREMZEDELERİN
Bu projeyle amacımız, depremden etkilenen çocukların psikososyal ihtiyaçlarını karşılamak ve teknolojiyle bağlantılarını sıcak tutmak; böylece, geleceğe umutla bakmalarına yardımcı olmak. Çocuklarımızın psikolojik olarak toparlanmalarına destek olmak ve eğitim süreçlerine katkıda bulunmak istiyoruz. Çocukların yanı sıra bölgedeki kadınlara destek olmak için de bir projemiz olacak.
Bölgede sosyal hayat kadar ekonomik hayatın da normale dönmesi önem taşıyor. Vodafone ekosisteminde yer alan tüm iş ortaklarımızın desteğiyle her seviyedeki işe alımlar için depremzede ve birinci derece depremzede yakını olan kişilere öncelik tanıyacağız. İşe alım programımız olan Discover Genç Yetenek Programımızda da bu kişiler öncelikli olacak. Böylece, önümüzdeki bir yılda bölgede toplam 650 kişilik istihdam yaratmayı hedefliyoruz.
“Yarını Kodlayanlar Sosyal Hayata Destek” projesinin kapsamını biraz daha detaylandırabilir misiniz? Deprem bölgesinde tam olarak neler yapacaksınız? Kaç çocuğa dokunacaksınız?
Bir boru hattındaki flanşın (boruları birleştiren parça) ayrılması sonucunda maden sahasında bir sızıntı olduğu, bu sızıntının içeriğinde siyanür de olduğu aktarıldı. Firma kaza bölgesinin bilimsel yöntemlerle temizlendiğini açıklarken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 3 ay kapalı tutuldu. Tesis iyileştirmeler sonrasında verilen izinle tekrar faaliyete geçti.
Anagold Madencilik’in, yüzde 80’in sahibi Alacer Gold Madencilik ve yüzde 18.5’i Çalık Grubu şirketlerinden Lidya Madencilik ve yüzde 1.5’i yine Çalık Grubu şirketlerinden Banka Kombëtare Tregtare’ye ait. Türkiye’de kurulu ana hissedarı Alacer Gold’un yüzde 100’üne sahip SSR Mining, ABD merkezli. SSR Mining’in yüzde 100’ü halka açık ve hisseleri ABD’de Nasdaq, Kanada’da Toronto Borsası ve Avustralya Sydney Borsası’nda olmak üzere 3 borsada işlem görüyor.
SSR Mining, Türkiye’deki Çöpler Madeni dışında ABD, Kanada, Arjantin’de de altın madeni işletmeciliği yapıyor.
Dünyada siyanür, altını aramada değil cevherden ayrıştırmakta kullanılıyor. Bu yüzden altınların ayrıştırıldığı tesislerin kurulduğu yer, alınan güvenlik önlemleri çok önemli. 80 ülkede yaklaşık 900 tane altın-gümüş madeni var. Türkiye altın üretiminde Avrupa’da birinci sırada.
Türkiye’de madenciliğin doğru platformlarda tartışılması gerekiyor. Maden sahalarının ve maden işletmelerinin, tesislerinin doğaya ve insanlara zarar vermemesi için her türlü önlemin alınması ve bunların bilimsel gerçeklikler ışığında belirlenmesi şart. Altın dahil hiçbir maden insan hayatından, çevreden ve geleceğimizden daha önemli değil.
KÖYE, İLÇEYE SANKİ PİYANGO VURDU
-Yaşanan kaza nedeniyle gündem olan altın madeninin bulunduğu
Bu 100 yıla damga vuran iş insanlarından biri de şüphesiz Lucien Arkas olmuştur. Arkas, İzmir’de yaşayan Marsilya kökenli levantenlerden olan dedesi Gabriel J.B. Arcas’ın kurduğu ithalat firmasının başına genç yaşta yönetici olarak geçti. Merkezi İzmir’de bulunan Arkas Holding ve ona bağlı 61 şirketin kurucusu ve genel müdürü olan Arkas, birçok kez Türkiye’nin gelir vergisi rekortmenleri listesinde yer aldı, İzmir ili vergi
rekortmeni de oldu.
Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas ile Başkan Yardımcısı Bernard Arkas’ın Fransa’nın İzmir Fahri Konsolosluğu görevini devralması sonrasında Kurumsal İlişkiler Direktörü Berna Kumaş Sipahi’nin davetiyle buluştuk. Buluşmaya Arkas Holding Başkan Yardımcısı Diane Arkas Göçmez ile Arkas Lojistik İcra Kurulu Başkanı Onur Göçmez de katıldı.
Aile üyeleriyle Arkas Sanat Urla, Bornova’daki Arkas Deniz Tarihi Merkezi ve Arkas Mattheys Köşkü’nü gezme fırsatı yakaladık.
Arkas Holding gemi sahibi armatörler içinde ilk 30’da yer alıyor. Ancak bugünlerde grupta rüzgâr denizden değil raylardan esiyor. Arkas’ta yeni yatırım Railport’un hayata geçmesi için gün sayılıyor. İçerisinde hem tren hem de kara nakliyesini bulunduracak Railport ile ilgili detayları bizzat Lucian Arkas açıkladı:
Benim vazifem ileride ne olacağını tahmin edebilmek, öngörmek. Mesela 20 sene evvel Kartepe’de arazi aramaya başladık. Koca memleketin yükünün yoğunluklu karadan gidemeyeceği belliydi. TCDD istasyonuna yakın 500 dönüm arazi aldık. 500 dönüm de Mersin’de aldık. Kartepe’de Railport inşaatı devam ediyor. 2024’te açacağız. Çin’den gelen demiryolu Avrupa’ya oradan bağlanacak. Doğu-Batı ticaretinin intermodal köprüsünü kuruyoruz. Avrupa’nın en büyük intermodal lojistik terminali işletmecisi Duisport ile orada ortağız.
Bilmeyenler için açıklamamda fayda var. Intermodal Taşımacılık, taşıma kabı değiştirilmeden en az iki farklı taşımacılık modu kullanılarak yapılan taşıma şekli. Karayolu + RO-RO + demiryolu gibi...