◊ Sıfırdan başlayacaklar için... Formula 1 nedir ve neden bu kadar önemli?
Değişik spor faaliyetleri arasında en büyüğü olimpiyatlar. Ondan sonra malum, futbol geliyor. Onun da zirvesi Şampiyonlar Ligi ya da Dünya Kupası. Statta 100 bin kişi izliyorsa, televizyon gibi mecralardan da en son bildiğim kadarıyla 1 milyar kişiye kadar çıktı canlı seyredilme oranı. Futboldan aşağı doğru indiğinizde başka hiçbir spor dalı yok bu rakamlara yaklaşan. Tek istisnası Formula 1.
◊ Neden?
Çünkü bugün dünyada en çok izlenen tekil spor faaliyeti. Olimpiyatların küçüğü desek abartmış olmayız. Bernie Eccleston adında zeki bir İngiliz, Formula 1 diye bir marka oluşturdu. Üretici ve yarış takımlarını bir araya getirdi. Ve bu şampiyonayı düzenlemeye başladılar.
◊ Ama başka bir sürü şampiyona var...
Evet ama bunu, tamamını televizyonda canlı yayımlayabilecek bir formatta tasarladılar. Ralli, off road gibi alternatiflerini canlı yayımlayamıyorsun. Ralli de off road da başından sonuna kadar gösteremediğiniz için dünyanın hiçbir yerinde büyük bir olaya dönüşemedi. Ama pist yarışları yüzde 100 gözünüzün önünde ve canlı. Formula 1’i büyüten de bu oldu.
◊ Yani işin sırrı her şeyin gözümüzün önünde olup bitmesi mi?
Ve dünyanın her yerinden her anının aynı anda izlenebilmesi. Bu sene 250 farklı kanaldan 500 milyona yakın şifreli kanal satışı yapıldı. Bir decoder’dan 5 kişi izlese, 2 buçuk milyar kişi bu yarışları izliyor. Bu kadar büyük bir televizyon izleme kapasitesi olunca sponsorlar da daha çok ilgi göstermeye başladı. Böylece çok büyük bir endüstriye dönüştü. Büyük otomotiv firmaları rekabete girdi.
Otelin kendisi de yeni sayılır, JW Marriott İstanbul Bosphorus’un terası... Karaköy’ün o hizadaki en yüksek binası. Sky Bar 10’uncu katta.
Önden ve yandan 270 derece İstanbul manzarası... Şehir dışından, yurtdışından misafiriniz mi geldi? Kenti gezdirmenize gerek yok, buradan parmakla tek tek gösterebilirsiniz. Öyle bir konum, öyle bir açı.
270 derecenin bir ucundan diğerine gördüğü önemli bina ve yerleri sayıyorum: Galata Kulesi, Süleymaniye Camisi, Beyazıt Kulesi, Mısır Çarşısı, Galata Köprüsü, Sultanahmet Camisi, Ayasofya Camisi, Topkapı Sarayı, Kınalıada, Moda, Haydarpaşa Garı, Selimiye Kışlası, Kız Kulesi, Kuleli, Köprü, Ortaköy Camisi, Çırağan, Dolmabahçe Sarayı...
Duayen işletmeci Emre Ergani’nin yeni numarası... Manzarası olmayan tek kör noktayı bar yapmış. Ortada stantlar. Yan tarafta Alman usulü tribün gibi seyir terası ve localar... En önde küçük, şık bir havuz...Sky Bar pazartesileri kapalı. Onun dışında haftanın her günü 18.00-24.00 arası hizmet veriyor. (0212) 806 20 20
NORMALİ 120, SALGIN KAPASİTESİ 70 KİŞİ
Mekân akşam 6’da açılıyor. O saatte gittiğinizde ki gidin, günbatımı mükemmel, hâlâ şezlongda bir-iki otel müşterisi görebilirsiniz.
Şehirde yeni açılan bir yerle ilgili çok uzun zamandır böyle heyecanlanmamıştım. Gördüğümden beri birilerini tutup kolundan, “Bak İstanbul’da böyle bir yer var” diye götürmek istiyorum.
Halil Sezai dövüyor... Öyle tokat, ittirmek falan değil, kasti yaralamaya dönük şekilde yaşlı adamın kafasından tutup yüzüne diz atıyor.
Dışarıdan bakan “Kendini kaybetmiş” diyebilir.
Hayır, bu olay başlamadan önce, acaba gören var mı diye sokağın sağını solunu kontrol edecek kadar aklı yerinde.
Ama daha korkuncu Halil Sezai tek değil.
Yanında iki kişi daha var.
Yaşlı adam dövülürken seyrediyorlar, araya girip Halil Sezai’yi durdurmuyorlar.
Ne biçim insanlarsınız siz?
Show TV’de yayınlanan “Arıza” dizisinde, Yeşim Salkım’ın canlandırdığı Melek Tekinoğlu karakteri, Van kenti için “dağ başı” deyince Vanlılar ayağa kalktı, sosyal medyada kampanya başlattı.
Şehrin güzelliklerini paylaşıp kentlerini tanıtmaya uğraşıyorlar.
Ben dizilerdeki, filmlerdeki replikleri gerçekmiş gibi ciddiye alıp tepki verilmesine karşıyım.
Dizideki karakter ölünce helva dağıtanlar, film setinde Bizans askeri rolündekilere saldıranlar, neler hatırlıyoruz.
Dizide kötü bir karakter var diye, “Yok (misal olsun diye söylüyorum) kasapları kötü gösteriyorlar, yok (yine misal olsun diye) mefruşatçıları kötü gösteriyorlar” diye dizilere dava açan meslek grupları olmuştu hatta.
Bana hepsi saçma geliyor.
Katil uşak da olabilir, avukat da, muhasebeci de. Ama Vanlıların bu olayda haklı oldukları bir yan var.
O da bence senaristlerin eksikliği.
AVM’de oğluyla kırtasiye alışverişi yapan Cem Yılmaz çıkışta ayaküstü muhabirlerin sorularını yanıtladı. Bence bu “ayaküstü yanıtlamalar” magazin dünyamızın en tehlikeli yanlarından biri.
Bize bir dönemin “Televole kültürü”yle yerleşti.
Batı’da böyle şeyler pek olmuyor. Ya 40 kere tartarak sosyal medya ya da kurumsal basın toplantılarıyla yapılıyor açıklamalar.
Sanatçı ve medya arasındaki bu “yüz-göz” hâl de genellikle ünlü ya da ünlümsüler tarafından besleniyor.
“Hazır akşam yemeğine gelmişken, haber salın muhabirlere, çıkışta iki sivri cümle edeyim, ertesi günün manşetlerini süsleyeyim” mantığıyla yapılıyor.
Bir kere yer edince, heveslisine de heveslisi olmayana da uzatılmaya başlıyor mikrofonlar.
Cem Yılmaz ikili oynayanlardan.
◊ Hangisi daha şiir gibi goldür: 1986 Dünya Kupası’nda Maradona’nın İngiltere’ye attığı ikinci gol mü, Euro 88’de Van Basten’in SSCB’ye attığı gol mü?
- İkisini de izledim, bilirim. Hollanda-Rusya maçının 1988 finaline özel uçakla gitmiştim. İki farklı golden bahsediyorsun. Biri Van Basten’in inanılmaz bir vuruş güzelliği, öbür tarafta da Maradona’nın yarı sahadan alıp İngilizleri ekarte edip, kaleciyi ekarte edip attığı gol... Maradona’nın golü, bu manada tartışma götürmez.
◊ Hangisi daha ‘arıza’ futbolcudur: Eric Cantona mı, Felipe Melo mu?
- İkisi de birbirinin aynı... Felipe Melo’nun yine bir sevimli tarafı vardır. Bunu derken latife ediyorum tabii. İkisi de üst sınıf futbolculardı.
◊ Altay’da oynarken “Büyük Mustafa” diye anılmaya başladınız. Seçme şansınız olsa takımda hangi lakap daha güzel: Büyük mü, küçük mü?
- Büyük olmaktan korkma. Bizde bir laf vardır: Büyük lokma ye, büyük söz etme. Ben onun tam tersini düşünüyorum. Büyük söz ederim, küçük lokma yerim.
◊ Futbolumuzun gelmiş geçmiş en iyi sol ayaklı futbolcularından birisiydiniz. Sizce sol ayak mı, sağ ayak mı?
“Sektörde bu konuyu suistimal eden o kadar çok kişi var ki.
Önce ürünleri kabul edip sonra ‘Menajerim paylaşmama izin vermiyor’ diyerek paylaşım yapmayanlar mı istersiniz...
‘Aynı üründen dört set gönderirseniz paylaşırım’ diyenler mi...
‘Bana düzenli ürün gönderin’ diyerek sürekli bedelsiz ürün talep edenler mi... Hatta bazıları daha da ileri gidip ‘Ürünü kullanırsam şu kadar, kullanmadan paylaşırsam şu kadar talep ederim’ diyebiliyor.
Kurumsal firmalara promosyon ürün göndermek ağırlık vermez.
Ancak bal satışı yapıp üç çocuğuna bakmaya çalışan bir ‘start up’ projesine çok ağır gelir.
500 liralık bal alıp bunu bir fotoğraf paylaşarak geçiştirmek ve bu şekilde sürekli sistemi kendi lehine manipüle etmek çok büyük insafsızlık.
Salıları ‘enduro’cular toplanıyor. Onların motorları uzun yol için; geniş, uzun ve konforlu. BMW ve Yamaha marka makineler.
Çarşambaları Goldwing’cilerin günü. Onların motorları daha sportif. Honda marka.
Akşam 19.30 gibi oldu mu, sıra sıra diziyorlar motosikletleri dükkânın önüne; kuruluyorlar stantlara; birbirini tanıyan tanımayan, başlıyorlar muhabbete.
Burası Goldwing Türkiye, Ducati Owners Club, Harley Owners Club, Vespa Club gibi motorcu kulüplerinin buluşma noktası Cool Jr.200 kişilik Cool Jr.’ın biri önde caddeye bakan, diğeri arkada iki bahçesi var. Haftanın her günü 12.00-2.00 arasında açık. (0212) 279 97 09
Gezi programı yapıp yarışları konuşuyorlar
4. Levent’te, Sabancı Kuleleri’nin girişinde. Sahibi Hakan Lik de yıllardır motorcu olduğu için 2012’de açtığı bu pub zamanla motorcuların uğrak yeri haline gelmiş.
Sadece Türk motorcuların da değil, mesela geçen pazar Türkiye’ye gelen Polonyalı, Ukraynalı ve Rus motorculardan oluşan bir grup da soluğu Cool Jr.’da almış.