Paylaş
“Sektörde bu konuyu suistimal eden o kadar çok kişi var ki.
Önce ürünleri kabul edip sonra ‘Menajerim paylaşmama izin vermiyor’ diyerek paylaşım yapmayanlar mı istersiniz...
‘Aynı üründen dört set gönderirseniz paylaşırım’ diyenler mi...
‘Bana düzenli ürün gönderin’ diyerek sürekli bedelsiz ürün talep edenler mi... Hatta bazıları daha da ileri gidip ‘Ürünü kullanırsam şu kadar, kullanmadan paylaşırsam şu kadar talep ederim’ diyebiliyor.
Kurumsal firmalara promosyon ürün göndermek ağırlık vermez.
Ancak bal satışı yapıp üç çocuğuna bakmaya çalışan bir ‘start up’ projesine çok ağır gelir.
500 liralık bal alıp bunu bir fotoğraf paylaşarak geçiştirmek ve bu şekilde sürekli sistemi kendi lehine manipüle etmek çok büyük insafsızlık.
Size yukarıda saydığımız durumları yaşatanlar çok iyi bildiğiniz sunucular, oyuncular...
İsim paylaşmak istemiyorum, çünkü neredeyse tamamı bunu yapıyor.”
Bilin, görün işte:
“Ay bayıldım, ay şahane” diyerek size tanıtım yapan o anlı şanlı insanlar, bunları neyin karşılığında, nasıl yapıyorlar...
Tek tek ifşa mı edeceğiz?
Sosyal medya fenomenleri ya da diğer ünlülerle markalar arasında böyle “al gülüm-ver gülüm” bir ilişki var.
Bir taraf ürününü hediye olarak gönderiyor, öbür taraf da onun tanıtılmasına, duyulmasına katkıda bulunuyor.
Ama şunu akıldan çıkarmamak lazım.
Bu “hediyeler” yılbaşında, doğum günümüzde eşimizin dostumuzun bize aldığı hediyelerden farklı.
Aralarında 5 kilo bal olabildiği gibi, pahalı çantalar, saatler, tasarım şeyler de olabiliyor.
Kimse kimseye de kara kaşı kara gözü için göndermiyor. Nihai beklenti, iki tarafın da malumu. Zaten her şey önceden anlaşmalı, konuşmalı.
Olabilir, tanıtımını yapmaya değer bulmayabilirsin. Ama o zaman da ürünü iade edeceksin.
Hem kullanıp ya da başkasına hediye edip hem de “Tanıtmıyorum” diyemezsin.
Şöyle devam ediyor dijital pazarlama uzmanı: “Kimse kimseye zorla ürün göndermiyor. Beğenilmeyen bir ürüne kimse iyi denilmesini de beklemiyor zaten. Ama paylaşım yapmak istenmiyorsa ürünlerin iadesi gerekir.”
Yerden göğe kadar haklı, bu işin bir standardı olmalı.
Bu arsızlığın nasıl önüne geçilecek, ne yapmalı, tek tek ifşa mı etmeli, inanın ben de bilemiyorum.
İki oda bir salon tiyatro
12 yıl önce...
O zaman şimdiki gibi küçük bağımsız tiyatrolar daha patlamamış...
Tiyatro dediğine 1 ay öncesinden bilet alınır, oyun vakti gelince AKM ya da Muhsin Ertuğrul gibi sahnelerde, salonda izlenir...
Bu yüzden Metin Zakoğlu Tiyatrosu ilgimi çekmişti.
Kadıköy’de bir apartman dairesinde tiyatro yapıyordu.
Ben unutmuşum, o hatırlattı. Haberi şöyle yazmışım: “Evinin salonunu tiyatro yaptı, 3 yılda 40 bin kişi ağırladı. Caddebostan’da bir apartman. Zildeki isimlerin arasında Metin Zakoğlu’nu arıyorum. Hemen otomatiğe basılıyor. Geç kaldım, inşallah oyun daha başlamamıştır.”
Başlığı da “İki oda bir salon tiyatro” diye atmışım.
Şimdi aynı tiyatro, o başlığı isim yapmış, yoluna devam ediyor.
Sosyal mesafe kurallarına uyarak, ev ortamında (bildiğiniz kanepe-koltuk) haftanın 7 günü, 7 oyun sergiliyor.
Hani bu salgın günlerinde hem bir kafanızı dağıtmak istesiniz hem de belki zordaki tiyatroya destek vermek istersiniz...
Instagram:
@ikiodabirsalontiyatro
Vagonda cannoli
Bodrum Marina’da bir yemek vagonu hizmete girdi: George V.
İsmini Paris’in sokak yemekleriyle ünlü George 5 durağından alıyormuş.
Yolunuz düşerse ilginç bir şey; hot dog, hamburger ve Sicilya tatlısı cannoli gibi ayaküstü lezzetler servis ediyorlar. Böyle şeyler aniden patlayabiliyor ya, yakında her yerde görürseniz şaşırmayın.
Paylaş