Biz bu köşede yüksek teknolojiyi ve dijital ekonomiyi konuşuyoruz. 2017 yılından bu yana her yazımızda hep aynı soruyu sorduk ve sormaya da devam edeceğiz.
Neden Türkiye yüksek teknolojide liderliğe yürümesin?
Neden Türkiye dijital ekonomide öncü ülkelerden biri olmasın?
Neden olmasın?
İşte Sadık Paşa’nın aşağıdaki mektubu önümüzdeki on yıl ve ötesi için hepimize umut aşılayacak ve yapabileceklerimize olan inancımızı güçlendirecek bilgiler içeriyor. Çünkü Türkiye’nin ilerlemesini kendine tehdit olarak görenler, yaptıklarımızdan daha çok, yapabileceğimize olan inancımızdan korkuyorlar! TSKGV şirketleri hepimizin göğsünü kabartacak başarılara imza atıyor. Bugün Türkiye’de yüksek teknolojinin lideri, milletimizin desteğiyle giderek güçlenen vakıf şirketlerimiz: Aselsan, Türk Havacılık Uzay Sanayii, Roketsan, Havelsan, İşbir Elektrik, Aspilsan ve diğerleri.
Sağlık, sevgi, mutluluk ve başarı dolu yepyeni bir on yıl diliyorum, tüm dijital ekonomi okurlarına.
---
Sayın Şahver Kaya,
Sonra bir gün, bir bakarsınız yanı başınızda size benzer durumda olanlarda bazı kıpırdanmalar oluverir. Bu kıpırdanmalar size de güç verir ve bir ivme yakalayıverirsiniz.
Dijital ekonomi derin toplumsal bir dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümler 1770’lerden bu yana devam ede gelen dönüşümler. Bu bir ilk değil, dünya için.
Biz dijital ekonomi dönüşümünü bugün, yani zamanında yakalayabilirsek işte bu bir ilk olacak.
Bu dönüşüm öyle birkaç şirketin başarabileceği bir durum değil. Sadece mühendis ve ekonomistlerin düşünmesi gereken bir konu hiç değil. Hepimizin sürekli konuşması ve beyin jimnastiği yapması gereken bir konu.
Yanı başımızdaki AB dijital ekonomi konusunda bizden çok farklı bir yerde değil.
Özellikle yapay zekâ gibi derin teknolojilerde ABD ve Çin’in oldukça gerisinde.
OECD verilerine göre, ABD’de 2011 ve 2018 yılları arasında tüm yatırımların üçte ikisi yapay zekâ girişimlerine giderken, Çinli yapay zekâ girişimleri ise tüm küresel yatırımların yüzde 21’ini aldı. Aynı dönemde AB’nin payı yüzde 10’un altındaydı.
Brexit bu durumu daha da kötüleştirecek zira İngiltere yapay zekâ konusunda başarılı ve iddialı.
Bugünlerde hep karşıma çıkıyor bu ifade.
Bu enteresan ifade genellikle de yoga kampında hayatın stresini geride bırakmaya çalışan kişilere verilen tarzdaki mesajlar içeren konuşmalarda kendine yer buluyor.
Şaşırıyorum.
Hemen “Ne zaman uzaklaştılar ki bugün yakınlaşmışlar?” diye sormak geliyor aklıma…
--
Şimdi basit tanımlamalar yapalım.
Bilim doğanın sistematik bir süreç dahilinde incelenmesidir.
Teknoloji ise bizim bilimi kullanarak insan hayatını kolaylaştıracak araç ve gereçler üretmemizdir.
Dijital ekonomi, sağlıklı bir ekosistemde büyüyen başarılı yüksek teknoloji girişimleriyle varlık gösteriyor bugün. Silikon Vadisi’nde veya Çin’de olduğu gibi.
Neden AB konusunda alışılanın dışında bir fikre sahip olduğumu anlatmak için size birkaç örnek vereceğim.
İsveç’ten bir sağlık teknolojileri girişimcisi şu anda ne ülkesinde, ne de AB pazarında aradığını bulamıyor ve şirketini AB dışına taşımaya çalışıyor. Neresi olursa olsun ama AB değil diyor!
AB’nin en başarılı iki girişimi: Elastic ve GitLab. Bu iki girişimin yönetim kurullarında AB’den hiçbir yatırımcı yok. Tüm yatırımcılar ABD’den. AB doğru yatırım yapılarını kurmayı hala başarabilmiş değil.
Birçok başarılı AB kökenli genç girişimciyle tanıştığınızda verdikleri kartta Silikon Vadisi adresi görebiliyorsunuz.
Bunların ötesinde bence daha temel bir başka konu var. Sınırlar ve askeri güç!
Tarihte bilim ve teknolojide hızla gelişen ülkelere baktığımızda bilim ve teknolojideki motivasyonun savunma ve askeri temelleri olduğunu görüyoruz.
AB ekonomik ve politik bir birlik. Kendi içinde sınırları yok. Birçok AB ülkesinin ciddi bir askeri varlığı da söz konusu değil. Birliğin bir askeri varlığı yok.
Derya: Dijital Dönüşümde KOBİ’lerin önemi büyük. Yatay entegrasyonun bir gereklilik olduğu bu dönüşümde tedarikçinizden müşterinize tüm partilerin etkileşimi önem kazanıyor. Şirketlerin tek başlarına bu dönüşüm yolculuğuna çıkması yeterli değil. Ekosistemde dönüşümün gerçekleşmesi gerekiyor ve KOBİ’ler bu ekosistemin %99’unu oluşturuyor. O sebeple yayılımın sağlanması çok önemli. Ancak burada da çok değişkenlik gösteren olgunluk seviyelerinde şirketlerimiz var.
Son 2 senedir yol haritalarını oluşturmuş ve projelere başlamış, yeni iş modelleri konusunda yol almış şirketler olduğu gibi henüz farkındalık aşamasına gelmemiş şirketler de var. Gündemimiz krizler ve varolma mücadelesi iken maalesef geleceği şekillendirmek ve dijital dönüşüm yolculuğuna başlamak ikinci planda kalabiliyor. KOBİ’lere ücretsiz dijital dönüşüm olgunluk seviyesi ölçümlemesi yaparak bir yol haritası çıkaran ve teknoloji partnerleri ile KOBİ’leri bir araya getiren Dijital Dönüşüm Merkezi projelerinde dahi yeterli başvuru sayısına ulaşmakta güçlük çekebiliyoruz.
Birçok şirket özellikle kriz dönemlerinde kaynak sıkıntısı yaşarken günlük operasyonlardan sıyrılıp stratejik konulara kaynak ayırmakta zorlanıyor. Yine birçok projede yatırımın geri dönüşünü hesaplamanın zorluğu veya sürelerin uzun olabilmesi yatırım kararlarını almak konusunda tereddüt yaşatabiliyor şirketlere. Yine de en büyük engelin kültür ve insan faktörü ve değişim korkusu olduğunu düşünüyorum.
Şahver: Genel olarak ülke yönetimi ve yerel yönetimlerin destekleri yeterli mi? İyileştirmeler ne yönde olmalı?
Derya: Aslına bakarsan daha yolun başındayız. Ülke yol haritası oluşturuldu ancak ilerleme istediğimiz hızda değil henüz. Birçok teşvik ve hibe programları oluşturulmaya başlandı ancak buralarda kaynakları doğru projelerle buluşturmak asıl önemli olan.
Dijital Dönüşüm Merkezleri / Dijital Teknoloji Merkezleri ile deneyim ve tecrübelerin paylaşılması en az teşvik ve hibeler kadar önem arz ediyor bu sebeple. Burada yönetimler, üniversite, sanayi, sendikalar, kalkınma ajansları ve STK’ların iş birlikleri çok kıymetli. Bu yönde daha çok iyileşmeye ihtiyaç var.
Şahver: Üniversitelerin Endüstri 4.0 konusuna yaklaşımı nasıl? Bu konuda araştırma yapan bilim adamları hangi üniversitelerde yoğunlaşmış durumda?
Derya:
Bunu yapamadık.
Ama bugün elimizde bir fırsat var.
Dijital ekonomi ve dijital dönüşüm paradigmalarının toplumsal bir karşılığı olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Burada bir sağduyu oluşmasını sağlamak olmalı amaç.
Bunun için sistematik bir şekilde dönüşümün ve dijital ekonominin ülkenin bütününde anlatılması ve konuşulması gerekiyor.
Özellikle Anadolu’da dijital ekonomi ve dönüşüm konusunda oluşacak yeni anlayış dijital ekonomi konusunda toplumsal sağduyunun oluşmasını sağlayacaktır.
Tüm zamanını bu konuları konuşmak için Anadolu’yu dolaşarak harcayan Derya İren’den daha iyi biri olmazdı bizimle bu konuyu paylaşacak. Bu hafta ve önümüzdeki hafta Derya’dan ülke çapında yaptıkları çalışmaları dinleyeceğiz.
Şahver: Derya kendini kısaca tanıtabilir misin?
Derya: 1980 İstanbul doğumluyum. Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme bölümü mezunuyum. 18 yıldır Siemens Türkiye’de çalışıyorum. IT Çözümleri ve Servisleri, Kalite Yönetimi, Kurumsal Bilgi Teknolojileri bölümlerinde çeşitli görevler aldıktan sonra 3 yıl Enerji Sektörü, 4 yıl da Ülke genelinde İş Mükemmelliği Yöneticiliği yaptım. Yaklaşık 2,5 senedir de Dijitalizasyon ve Endüstri 4.0 konusunda şirket sözcülüğünü yürütüyorum ve bu vesileyle de birçok şehirde üniversiteler ve iş dünyası ile bir araya geliyorum.
Gayet rahat bir hayatları vardı. 30’lu yaşlarının tam ortalarında, sağlıkları yerinde, hayatın tadını çıkarmaya çalışıyorlardı. Gelin görün ki bu iki akıllı insan yaklaşmakta olan dönüşümü de yavaştan yavaştan hissediyordu.
Ebru muhasebeci olarak 5-10 yıl sonra iş bulmasının ne kadar zor olacağının farkındaydı. Teknoloji o ve takımından daha verimli sonuçları ortaya bugün bile koyabiliyordu. Bırakın 5-10 yıl sonrasını.
Öte yandan Gökhan ise işinde başarılı olmak için artık beş günün yetmeyeceğini, yedi gün çalışması gerektiğini ve başarısının müdürlerinin kararlarına bağlı olacağını net görüyordu. İkisi de gelecekleri konusunda sürekli son üç yıldır dertleşiyorlardı.
Artık bir karar verilmesi gerekiyordu. 2018 yılında ani bir kararla ikisi de işlerini bırakıp popülerleşmeye başlamış bir Ege köyüne taşındılar. Daha sonra bu köyde bir mekân bulup kendi kafelerini açtılar. Sabahları servis ettikleri Ebru’nun evde kendi yaptığı poğaça ve böreklerle kısa zamanda isimlerini duyurdular. Şimdi o şirin Ege köşesinde müşterileri ile birebir ilişki kurarak markalarını büyütüyorlar. Keyifleri de oldukça yerinde görünüyor.
***
Bu sadece Türkiye’de karşılaştığımız bir durum değil.
Bu global bir fenomen.
Dijital ekonominin tüm temel altyapıyı hızla dönüştürdüğü bugünlerde son 40 yılın en başarılı şirketinin de kendini dönüştürme sürecinde olduğunu görüyoruz. Her zaman her şeyi büyük gizlilik içinde gerçekleştiren bu şirket bu konuyu konuşmuyor ama son etkinliklerindeki duyurularında satır aralarını okuduğumuz da bu dönüşüme dair güçlü sinyaller net çıkıyor karşımıza…
Geçen hafta San Francisco’da Apple her yıl yaptığı gibi yeni ürünlerin lansmanını gerçekleştirdi. “Sadece inovasyonla” yazıyordu davetiyede.
Steve Jobs’un Apple’dan ve bu dünyadan ayrıldığı günlerden bu yana neredeyse her Apple lansman günü medyada hayal kırıklıkları yaratır. Bu neredeyse bir Apple lansman günü geleneği haline gelmiştir desek yeridir. Bu yıl da durum aynıydı. Lansmanı yapılan iPhone 11 kameraları telefonun arkasına rastgele yapıştırılmış görüntüsü ile pek bir yaratıcılık sergilemiyordu. Toplantıda yer verilen ürünler o 2000’li yılların başında Jobs’ın sunduğu ürünlerle aynı ismi taşıyan ama daha sıradan ürünlerdi. Şirket yönetimi yaratıcılığın eksikliğini Çin’de karşılaştığı zorluklardan da çok net anlamaya başlamıştı son yıllarda.
Dünyanın her köşesinde iPhone ürünleri statü göstergesiyken, Çin’de Apple aynı koşulları yaratamamıştı. Çin’de sıradan bir emtia olarak değerlendirilen iPhone markalı ürünler, fonksiyonel çerçevede ve dizayn bakımından özellikle Çinli ürünlerle yarışa giriyor ve çoğu zaman da geride kalıyordu.
Geçen haftaki etkinlikte yapılan saat ürünlerindeki yenilikler son derece inovatif olsa da diğer donanım ürünleri için aynısı geçerli değildi. Saatteki yenilikler ve çaba rakamlarla da kendini gösteriyordu. Apple Watch ve AirPods’daki gelirler bir yıl içinde 11 Milyar dolardan 22 Milyar dolara çıkmıştı. Şirket aynı zamanda servis alanındaki gelirlerini de 23 Milyar dolardan 43 Milyar dolara yükseltmişti son bir yıl içinde.
Öte yandan CEO Tim Cook etkinlikte yaptığı sunumda iPhone’larda yavaşlayan talebe hafifçe değinmişti. Aslında belki bu toplantının en büyük haberlerinden biriydi ama satır aralarında kayboldu gitti.
Satışlardaki bu yavaşlamanın sonucu karşımıza indirim olarak çıkıyor. Yeni iPhone’larla birlikte önceki versiyonlarda en azından 50 dolarlık bir indirim dikkat çekiyor.