Paylaş
Dijital ekonomi, sağlıklı bir ekosistemde büyüyen başarılı yüksek teknoloji girişimleriyle varlık gösteriyor bugün. Silikon Vadisi’nde veya Çin’de olduğu gibi.
Neden AB konusunda alışılanın dışında bir fikre sahip olduğumu anlatmak için size birkaç örnek vereceğim.
İsveç’ten bir sağlık teknolojileri girişimcisi şu anda ne ülkesinde, ne de AB pazarında aradığını bulamıyor ve şirketini AB dışına taşımaya çalışıyor. Neresi olursa olsun ama AB değil diyor!
AB’nin en başarılı iki girişimi: Elastic ve GitLab. Bu iki girişimin yönetim kurullarında AB’den hiçbir yatırımcı yok. Tüm yatırımcılar ABD’den. AB doğru yatırım yapılarını kurmayı hala başarabilmiş değil.
Birçok başarılı AB kökenli genç girişimciyle tanıştığınızda verdikleri kartta Silikon Vadisi adresi görebiliyorsunuz.
Bunların ötesinde bence daha temel bir başka konu var. Sınırlar ve askeri güç!
Tarihte bilim ve teknolojide hızla gelişen ülkelere baktığımızda bilim ve teknolojideki motivasyonun savunma ve askeri temelleri olduğunu görüyoruz.
AB ekonomik ve politik bir birlik. Kendi içinde sınırları yok. Birçok AB ülkesinin ciddi bir askeri varlığı da söz konusu değil. Birliğin bir askeri varlığı yok.
Sonuç olarak AB’de bilim ve teknoloji için gerçek bir motivasyonun oluşamadığını görüyoruz.
***
Son dönemde en enteresan gelişmeler Çin’deki teknolojik gelişmeler oldu.
Doğu Asya ülkelerinden Kore, Tayvan ve Singapur’un 20. yüz yılda ortaya koyduğu başarı ile kıyaslandığında Çin de onlar kadar cazibe merkezi oluverdi çok kısa zamanda.
Çin hiçbir zaman bir cazibe merkezi değildi.
Hem coğrafi, hem de kültürel olarak çok uzaktı. Farklı alfabe, zor bir dil.
Ancak özellikle Alibaba’nın 2014’de halka açılması ve ABD borsalarında listelenmesi tüm dünyanın gözlerini Çin’e çevirmesine yol açtı.
Bugün dijital ekonomide ABD ve Çin iki ana rakip. Silikon Vadisi’nden Peter Thiel’a göre her iki ülke de bu yarışta kendisinin kaybedeceğine inanıyor.
Peki AB?
AB, ABD pazarının uzantısı olan bir pazar mı? Kulağa çok da yanlış gelmiyor değil mi? AB’nin kendine ait büyük teknoloji şirketi yok. Diğer birçok gelişmekte olan ülke gibi dijital ekonominin ABD kökenli temel oyuncuları için sadece bir pazar.
ABD şirketleri AB’yi hem ürünlerini satmak, hem de kaliteli mühendisler bulmak için kullanıyor. Çünkü AB dijital ekonomi için sağlıklı bir ekosistem oluşturmayı başaramadı. Bir arzu olmasına rağmen her kafadan çıkan farklı sesler ve temel motivasyonun eksikliği bu konuda yol almayı belki de imkânsız hale getirdi AB için.
***
Pek konuşmadığımız önemli bir başka detay var.
Dijital ekonomide başarıyı getiren tek bir model olduğunu düşünüyoruz hep. AB de hep bunu düşündü ve Silikon vadisi modelini hayata geçirmeye çabaladı.
Başlangıçta Silikon Vadisi ABD Savunma Bakanlığı tarafından desteklendi. Stanford Üniversitesi yetiştirdiği yüksek kalite mühendisler ile Silikon Vadisi’nin yetenek havuzunu doldurup taşırdı. Ve Silikon Vadisi seksen yılda bugünkü haline geldi.
Ancak bugün ABD ile başa baş rekabet eden Çin dijital ekonomi başarısını ve liderliğini tamamıyla başka bir modelle elde etti. İktidardaki komünist partinin desteklediği bir program çerçevesinde girişimcilik ve inovasyon tüm devlet kurumları tarafından aktif olarak desteklendi.
Öte yandan AB genel olarak gündeme ABD’li teknoloji firmalarına verdiği cezalarla geldi. Veya daha fazla kanun ve kural ile teknolojiyi izole etmekle meşguldü.
Dijital ekonominin hızla ilerlediği 21. yüz yılda ülkelere avantaj sağlayacak tek yaklaşım teknoloji üretimini destekleyen yatırımlardır. Teknolojiyi izole etmek değil, teknolojiye daha çok kullanım alanı açmak gerekiyor. AB bu yaklaşımın ters tarafında oldu son dönemde.
Bakın bugün ne AB, ne de Türkiye dünya pazarlarına hükmeden bir teknoloji şirketine sahip değil. Bu şirketler ya ABD ya da Çin merkezli. Teknoloji girişimciliğinde geri kalmış olmak ve dünya çapında bir başarı elde edememiş olmak AB’yi gelişmekte olan ekonomi yapan faktörlerden biri.
Bu kadar basit!
AB ülkeleri bugün gelişmiş ülkeler listesinde en tepelerde diyenleriniz olacaktır. Doğru. Bunun sebebi İngitere, Fransa gibi ülkeler eski teknoloji devrimlerinin öncüleri olarak büyük başarılar ve zenginlikler elde etti. Bizim burada sorduğumuz soru bu ülkeler bugün bu başarıları tekrarlayabiliyor mu? Bugün hala gelişmiş ve zengin olmalarının sebebi son yüzyıldaki teknoloji devriminde başarılı olmuş olmalarıdır. Bu başarı dijital devrimde devam edecek mi?
***
Kalkınma elinizdeki işgücünden en büyük verimi almakla mümkündür. 20. yüzyılda Doğu Asya’da iş gücü tarım odaklıydı. Tarım reformu ile topraklar çiftçilere dağıtılıp kazançları güvence altına alınmıştı. Var olan işgücünden ilave bir eğitim maliyeti çıkmadan en büyük verim bu şekilde alınabilmişti. Bu çiftçilerin oldukları yerde zenginleşmesinin yolu açılmıştı. Bu insanların büyük şehirlere taşınıp işsizler ordusuna katılmalarının önü bu şekilde kesilmişti.
Doğu Asya ülkeleri aynı zamanda ihracat için belirledikleri stratejik yüksek teknoloji sektörlerinin yabancı pazarlarda en verimli bir şekilde yarışabilmesi için sadece finansal değil bilgi ve veri desteği de vermişti. Koreli ticari ateşeler Koreli yüksek teknoloji şirketleri için pazar istihbaratı topluyordu.
***
Bugün dijital ekonomide başarı, ihracata 20. yüzyılda Doğu Asya’nın yıldızlarının baktığı gibi bakabilmekten geçiyor. Dijital ekonominin stratejik bir yol haritası ile desteklenmesi ve belirlenen alanlardaki yüksek teknoloji girişimlerinin küresel pazarlarda yarışabilmesini sağlayacak finansal ve veri destekleri verilmesi gerekiyor.
Belki de 20. Yüzyıl Doğu Asya’sından alınabilecek en güzel örnek, yerli finansal kaynakların ülke içinde kalmasıyla, söz konusu dijital ekonomi yol haritasına girmesinin sağlanması olabilir. 20 yüzyılda Doğu Asya’da Kore, Tayvan gibi ülkelerin yarattığı başarının temelinde bu ülkelerin doğrudan yabancı yatırım ihtiyacının ve kullanımının en az seviyede tutulması yatıyordu. Doğrudan yabancı yatırım ihtiyaçlarını minimuma çekemeyen bir diğer Doğu Asya ülkesi Malezya bugün hala orta gelir tuzağında takılı kalmıştır.
Son kırk yılda düşük gelir grubu ülke grubundan, yüksek gelir grubu ülkeler grubuna sadece 9 ülke çıkabildi. Bunların içinde Kore ve Tayvan 1970’lerde Malezya’dan daha düşük gelire sahipti. Ancak doğrudan yabancı yatırıma olan ihtiyacı sınırlandırarak ve yüksek teknoloji üretimini tamamıyla yerli ve millileştirerek bu iki ülke doğrudan yabancı yatırımı kontrol edemeyen Malezya’yı geride bıraktı.
Araştırmalar ve tarihsel örnekler gösteriyor ki doğrudan yabancı yatırım yüksek teknoloji üretimi ve transferi konusunda yatırımı alan ülkelere zarar veriyor.
Paylaş