Paylaş
Şahver: KOBİlere yönelik gözlemleriniz nelerdir? Şu anda Türkiye de KOBİler ne aşamada? İstek ve arzu ne yönde? Önlerindeki en büyük 2 engel nedir?
Derya: Dijital Dönüşümde KOBİ’lerin önemi büyük. Yatay entegrasyonun bir gereklilik olduğu bu dönüşümde tedarikçinizden müşterinize tüm partilerin etkileşimi önem kazanıyor. Şirketlerin tek başlarına bu dönüşüm yolculuğuna çıkması yeterli değil. Ekosistemde dönüşümün gerçekleşmesi gerekiyor ve KOBİ’ler bu ekosistemin %99’unu oluşturuyor. O sebeple yayılımın sağlanması çok önemli. Ancak burada da çok değişkenlik gösteren olgunluk seviyelerinde şirketlerimiz var.
Son 2 senedir yol haritalarını oluşturmuş ve projelere başlamış, yeni iş modelleri konusunda yol almış şirketler olduğu gibi henüz farkındalık aşamasına gelmemiş şirketler de var. Gündemimiz krizler ve varolma mücadelesi iken maalesef geleceği şekillendirmek ve dijital dönüşüm yolculuğuna başlamak ikinci planda kalabiliyor. KOBİ’lere ücretsiz dijital dönüşüm olgunluk seviyesi ölçümlemesi yaparak bir yol haritası çıkaran ve teknoloji partnerleri ile KOBİ’leri bir araya getiren Dijital Dönüşüm Merkezi projelerinde dahi yeterli başvuru sayısına ulaşmakta güçlük çekebiliyoruz.
Birçok şirket özellikle kriz dönemlerinde kaynak sıkıntısı yaşarken günlük operasyonlardan sıyrılıp stratejik konulara kaynak ayırmakta zorlanıyor. Yine birçok projede yatırımın geri dönüşünü hesaplamanın zorluğu veya sürelerin uzun olabilmesi yatırım kararlarını almak konusunda tereddüt yaşatabiliyor şirketlere. Yine de en büyük engelin kültür ve insan faktörü ve değişim korkusu olduğunu düşünüyorum.
Şahver: Genel olarak ülke yönetimi ve yerel yönetimlerin destekleri yeterli mi? İyileştirmeler ne yönde olmalı?
Derya: Aslına bakarsan daha yolun başındayız. Ülke yol haritası oluşturuldu ancak ilerleme istediğimiz hızda değil henüz. Birçok teşvik ve hibe programları oluşturulmaya başlandı ancak buralarda kaynakları doğru projelerle buluşturmak asıl önemli olan.
Dijital Dönüşüm Merkezleri / Dijital Teknoloji Merkezleri ile deneyim ve tecrübelerin paylaşılması en az teşvik ve hibeler kadar önem arz ediyor bu sebeple. Burada yönetimler, üniversite, sanayi, sendikalar, kalkınma ajansları ve STK’ların iş birlikleri çok kıymetli. Bu yönde daha çok iyileşmeye ihtiyaç var.
Şahver: Üniversitelerin Endüstri 4.0 konusuna yaklaşımı nasıl? Bu konuda araştırma yapan bilim adamları hangi üniversitelerde yoğunlaşmış durumda?
Derya: Üniversiteler bu konuda çok istekli ve farkındalıkları oldukça yüksek. Birçok üniversite farklı etkinlikler ile konuyu gündeme taşıyor. Yine üniversite sanayi iş birliğini arttırmaya yönelik birçok proje gündemde. Son yıllarda tez konusu olarak Dijital Dönüşüm, Endüstri 4.0 veya Dijitalizasyonu seçen birçok lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi oldu. Bunlar umut verici ilerlemeler ancak teoriden pratiğe geçiş kısmında daha somut adımlara ihtiyacımız var. Bazı büyük özel üniversiteler hem kaynak ayırmak hem de sanayi işbirlikleri anlamında daha avantajlı olabiliyorlar ancak özellikle Anadolu’daki Mühendislik fakültelerinde çok çarpıcı projeler yapan zehir gibi öğrenciler ve bu öğrencileri destekleyen vizyon sahibi idealist öğretim görevlileri de var ki bunlar da ülke adına umut verici.
Şahver: Peki bu süreçte öğrencilerin iş dünyasında “uluslararası düzeyde aranan kaliteli bir dünya insanı” olmak için nelere ihtiyacı var?
Derya: Yapay zeka, makine öğrenmesi ve derin öğrenme gibi kavramlarla uzmanlıkların yok olacağı bir gelecekten bahsediyoruz. Uzmanlık dediğimiz şey tecrübe ve tekrarlarla öğrenmekten ibaret aslında ve büyük veri tam olarak makinalar için buna imkan sağlıyor.
Peki bu durumda biz ne yapacağız? Öncelikle yaşam boyu öğrenmeyi ve bu değişen dünyada sürekli olarak kendimizi güncel tutmayı başaracağız. Ama bunu da insanlığımızdan uzaklaşmadan yapacağız. STE(A)M yani – Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik temelli eğitime çok önemli bir A harfi eklendi, “Art” yani sanat.
Bizler insanlar olarak hem araştıran, gelişen, öğrenen bireyler olmalı ve gerçeğin peşinden koşmalıyız ama sadece gerçeğin değil, diğer yandan da güzelliğin, estetiğin, iyinin, yaratıcılığın peşinde de koşmalıyız. Bizi biz yapan en temel fark burada diye düşünüyorum. Kas gücü gerektiren işleri makinalarla devretmekle başladık, şimdi de tekrar eden işleri artık yazılımlara devrediyoruz. Bizlerin işi artık problem çözme, yenilik, inovasyon, yaratma. Bu da temel olarak 2 şey gerektiriyor, birincisi deneysel yaklaşım – yani hata yapmaktan korkmayan, deneyen, merak eden, soru soran, keşfeden insanlar olmalıyız, ikincisi ise disiplinler arası düşünebilme, yani farklı alanları kavrayabilen, bunlar arasındaki ilişkileri doğru değerlendirebilen bireyler olmalıyız. Bunları doğru yetkinlikler birleştiren kişilerin bu süreçte fark yaratarak başarılı olabileceğini düşünüyorum.
Paylaş