Osmanlı saray örgütünde de dini bayramların gerçekten önemli bir yeri varmış. Bayram arifesinde sarayın “Alay Meydanı” adı verilen ikinci avlusunda, önce Mehter Takımı gösteri yapar, sonra dualar okunur ve son olarak da alkışlarla tempo tutulurmuş.
Bayram sabahı ise sarayda bulunanlar, rütbe sırasıyla padişahın bayramını kutlarlarmış. Bu kutlama törenine gerçekten çok özen gösterilirmiş. Leyla Saz’ın anılarında okuduğuma göreyse, padişahın eli değil, elinde tuttuğu bir kurdele öpülürmüş. Hatta, padişah törene herhangi bir nedenden dolayı katılmamışsa, padişahın kavuğu tahta konur, karşısına divan kurulur, tören bu şekilde yapılırmış.
Örneğin, Sultan 2. Ahmet, ayaklarından rahatsız olduğu için, onu bu törenlerde genellikle kavuğu temsil edermiş. Padişahın kavuğu bile maiyetini hazırola geçirmeye yetiyormuş anlayacağınız.
Çardak poğaçası
Öncelikle sıvıyağı, yoğurdu, kabartma tozunu, tuzu ve unu derin bir kapta karıştırarak yoğurun.
Sonra hamuru tezgahın üzerine alarak 3-4 dakika daha yoğurmaya devam edin. Kulak memesi yumuşaklığındaki hamuru oda sıcaklığında 20 dakika kadar dinlendirin.
Dinlenen hamurdan portakal büyüklüğünde 4 adet beze yapın. Öte yandan, 25-30 santim çapındaki yuvarlak fırın tepsisini yağlayın Her bir hamur bezesini tepsi büyüklüğünde açıp, aralarına peynir serpiştirerek üst üste yerleştirin. Sonra da hamurları bir ucundan sarmaya başlayarak, rulo yapın. Bu ruloyu kendi etrafında sararak, gül şekli verin.
Kulak memesi yumuşaklığında ve ele yapışmayan bir hamur elde edeceksiniz. Hamuru eşit büyüklükte dört parçaya bölün. Üzerlerini mutfak peçetesiyle örtüp oda sıcaklığında 30 dakika dinlendirin.
Diğer taraftan haşlanmış patatesleri incecik küçük küçük doğrayın. Soğanları yemeklik incecik dilimleyin. Sıvıyağı ve soğanı geniş bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, karıştırarak 5 dakika kavurun. Patatesi katıp 5 dakika daha kavurduktan sonra tuz ve biberi serpiştirin.
İyice karıştırıp incecik kıyılmış maydanoz, ceviz içi ve çekirdeksiz zeytinleri ilave edin. Hemen ocaktan alıp soğumaya bırakın.
Dinlenen hamurlardan birini çok az un serptiğiniz tezgâhta yarım santim kalınlığında açın. Üzerine eritilmiş yağdan 3-4 yemek kaşığı kadar gezdirin. Hazırladığınız zeytinli kıymalı harcın dörtte birini yufkanın üzerine serpin. Ucundan başlayarak rulo yapın. Sonra da kendi etrafında sararak gül şekli verin. Yağlanmış tepsinin tam ortasına yerleştirin.
Diğer yufkalara aynı işlemleri uygulayarak bu böreğin etrafına rulo şeklinde sarın. Sıvıyağ, yoğurt ve yumurtayı çırpıp böreklerin üzerine sürün. Önceden 180 dereceye ayarlayarak ısıttığınız fırında 40 dakika, iyice kızarıncaya kadar pişirin. Çıkarıp dilimleyerek servise sunun.
Malzeme listesi
1 su bardağı sıvıyağ
Üzerine kuskusu ilave edip sürekli karıştırarak 2-3 dakika kavurun.
Sıcak suyu tencereye aktarıp tuz ve karabiberi serpiştirdikten sonra karıştırın.
Kısık ateşte, kuskus suyunu çekinceye kadar pişirdikten sonra ocaktan alın.
Tencerenin kapağını açıp henüz sıcak haldeyken ufalanmış beyaz peyniri de aktarıp tahta bir kaşıkla alttan üste doğru hafifçe karıştırın ve pilavı havalandırın.
Tencerenin kapağını tekrar kapatıp pilavı en az 10-15 dakika daha bekletin.
Servise sunarken üzerini ince kıyılmış dereotu, maydanoz ya da taze naneyle süsleyebilirsiniz.
Malzeme listesi
-2 su bardağı kuskus
(Yapraklarını salata için ayırıp sadece saplarından da çorba yapabilirsiniz.) Bulguru yıkayıp süzün. soğanı incecik yemeklik, sarmısakları pirinç tanesi büyüklüğünde doğrayın.
Sıvıyağı orta boy bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşte kızdırın. Soğan ve sarmısağı ekleyip karıştırarak 2-3 dakika kadar kavurun. Salçaları ilave edip 2-3 dakika daha kavurduktan sonra semizotu ve bulguru aktarın ve karıştırarak 2-3 dakika daha pişirin.
Suyunu aktarın ve tuz ve biberi serpiştirip kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısıp saplar yumuşayıncaya kadar pişirmeye devam edin. Pişince limon suyu ve naneyi ekleyin ve ocaktan alın. Sıcak sıcak servise sunun.
Malzeme listesi
- Yarım demet semizotu
- 4-5 yemek kaşığı sıvıyağ (tereyağı da kullanabilirsiniz)
- Yarım su bardağı kalın köftelik bulgur
Cocukken oruç tutmaya çok özenir, ailemizle birlikte o tatlı telaşı yaşamak için can atardık.
Ailelerimiz de küçücük birer çocuk olarak bütün gün aç kalamayacağımızı bilir ama yine de ısrarlarımıza dayanamayarak “Haydi o zaman, siz de tekne orucu tutun” diyerek bizi avuturdu.
Böylece biz de öğlene kadar aç biilaç dolaşır, zor dayandığımız okul dönüşlerinde ikindi kahvaltısıyla orucumuzu bozardık. Akşama büyüklerle birlikte iftar sofrasına oturmayı da ihmal etmezdik tabii. Soran herkese büyük bir gururla “Ben tekne orucu tutuyorum” derdim ama yüzlerindeki müstehzi gülümsemeye de bir türlü anlam veremezdim.
Yıl 1968’di ve artık kocaman olduğum o yılın ramazan ayında büyüklerim izin verdiği için herkes gibi sahura kalkabilecek olmak beni çok heyecanlandırmıştı. Ayrıca ramazanın o huşu dolu, mistik havası ve evdeki tatlı telaş da beni çok etkiliyordu. O havaya dahil olmak ve onlar gibi hissetmek istiyordum.
Eskiden de iftarda sofraya oturuyor ve o güzel yemeklerden yiyebiliyordum ama ertesi günler çok konuşulan sahur keyfini hiç yaşamamıştım.
SAHURDA YER SOFRASI KURULURDU
Çünkü herkes çok çalıştığı için hafta içi bırakın iftar davetleri vermeyi, iftara eve yetişmek bile çok zorlaştı.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise durum bambaşkaymış. Varlıklı aileler her gün kurdukları iftar sofralarında kalabalıkları ağırlar, pek çok kişiye sofralarını açarlarmış.
Ev sahibinin iftara gelenlere “ayaklarınıza sağlık, sofralarımızı şereflendirdiniz” deme şekliyse diş kirasıymış.
Konuklar iftarlarını yapıp karınlarını doyurduktan sonra kadife keselerde verilen hediyelerini ve altınlarını ev sahibinin teşekkürü olarak alırlarmış.
Tabii diş kirasının bir amacı da durumu iyi olmayanlara, ramazanı da vesile ederek birazcık yardım etmekmiş.
Tabii diş kirasının miktarı ev sahibinin maddi imkanları doğrultusunda artıp azalabiliyormuş.
BİSKÜVİLİ LİMONLU PARFE
Toz kremşantiyi derin bir kaba alın. Sütü azar azar ekleyip mikserle koyulaşıncaya kadar çırpın ve buzdolabında katılaşıncaya kadar bekletin.
O olmadan eksik kalır iftar sofraları. Peki neden bu kadar vazgeçilmezdir hurma?
İftarı açarken ağza birkaç hurma atmak, enerjisiz kalmış, halsiz düşmüş vücuda enerji verir. Hurmada bol miktarda bulunan şeker, glikoz değil früktozdur.
Yani hurmanın içinde bol miktarda bulunan şeker türü, kan şekerini birdenbire yükselten, hazmetmesi zor olan glikoz değildir.
Bu nedenle iftarda ilk olarak hurma yemek, aynı zamanda sağlıklı bir oruç açma yöntemi de oluyor. Ve belki de Ortadoğu ve Güney Afrika insanlarının bu kadar uzun zamandır bu meyveye önem vermesinin nedeni de budur. Uzun zaman derken, gerçekten uzun bir zamandan, 5 bin yıldan söz ediyorum.
Evet, anavatanı Ortadoğu ve Afrika’dır hurmanın. Ama şimdilerde İngiltere ve Amerika da dahil pek çok ülke hurma yetiştiriyor.
Hurma; magnezyum, demir, potasyum ve B vitamini açısından çok zengin.
Kansere, bronşite ve pek çok hastalığa iyi gelen hurma, emziren annelerin yemesi gereken en önemli meyvelerden biri. Kısacası hurma, aslında öyle sadece ramazan ayında tüketilip 11 ay boyunca yabana atılacak bir besin değil. Yılın her ayı her gün hurma yemek gerek...
FIRINDA SPAGETTİ MAKARNA
Anadolu, üzümün ilk yetiştiği topraklardan biri olarak üzüm üretiminde önemli rol oynar.
Ayrıca en önemli ihracat ürünlerimizden biri de kuru üzümdür. Türkiye’de üretilen kuru üzümün yaklaşık yüzde 90’ı ihraç edilir.
Üzüm meyve olarak toplandıktan sonra nasıl kuru hale gelir diye merak ettiniz mi hiç? Aslında cevap hepinizin tahmin edebileceği kadar basit.
Üzüm genellikle kadınlar tarafından toplanarak sepetlere koyulur. Salkım halinde, kuru, bol güneş alan alanlara yayılır ya da aynı şartlarda dikey olarak, yani asılarak kurutulur.
Üzümün kuruma süresi genellikle bir aydır ama bu süre bandırma yöntemi kullanılarak bir haftaya kadar indirilebilir.
Gelelim bandırma yöntemine...
Bandırma, üzümün mumsu tabakasının giderilmesini ve çatlayarak suyunu hızla kaybetmesini amaçlar.