Saffet Emre Tonguç

Alaçatı

21 Ağustos 2006
İstanbul ve İzmir’den bir grup girişimci kendi halinde bir kasaba olan Alaçatı’da, belediyenin de desteğiyle şık bir tatil beldesi yarattı. Alaçatı’nın sokaklarında dolaşırken takdir edilmesi gereken bir değişime tanıklık ediyor, darısı diğer yerlerin başına diyorsunuz. İzmir’e 70 kilometre mesafede bulunan Alaçatı, nasıl olmuş bilinmez ama tarihi dokusu talana uğramamış nadir yerlerden biri. Arnavut kaldırımı sokaklar, cumbalı taş binalar, şık restoranlar, sıradışı oteller, dostane bir atmosferle müşterilerini ağırlayan kafeler, yel değirmenleri ve kiliseden bozma bir caminin etrafındaki otantik meydan, kasabaya vardığınız anda sizi avuçlayıp bir hayal alemine misafir ediyor.

Hele akşam vaktiyse etraftaki elektrik direkleri ve kablo benzeri çirkinlikler de ortadan kayboluyor, son birkaç yılda yaratılan tüm güzellikler, geçmişin görkemli mimarisinden aldıkları destekle ortaya çıkıyorlar. Binaların bir kısmı restore edilirken tarihi doku da muhafaza edilmiş, bir yanda Avrupai bir dükkan görüyorsunuz, hemen yanıbaşında da mahallenin kasabını. Kıraathanenin etrafını ise şirin kahveler çevirmiş. Farklı renklerdeki begonvillerin sardunya ve hanımelilerle flört ettiği sokaklarda, Rum ustaların yaptığı 150 yıllık binalar zamana meydan okurken insanda da hayranlık uyandırıyorlar.

Değişimin getirdiği nimetlerin farkında olan halkı Alaçatı’ya sahip çıkmış, Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç betona resti çekmiş ve Alaçatı tek tip mimari düşkünü müteahhitlerden kurtarılmış.

BODRUM RAKİBİNDEN KORKSUN

Alaçatı rüzgar sörfü için dünyanın sayılı uygun sahillerinden birine sahip. Bu sahiller eski kaynaklarda İyonya olarak geçiyor. Dilleri İyon’a dönmeyen Persler burada yaşayanlara Yunan deyince bizim dilimize de aynı kelime girmiş ve Alaçatı tarihin sayfalarında ilk olarak İyon şehri Erythrai’nin sınırları içindeki bir yerleşim olarak yerini almış. Alaçatı adının Alaca attan ya da Alacık çadırlarından geldiği söyleniyor. Kasaba eskiden deniz kenarındaymış ama yavaş yavaş çekilen denizden geriye kalan bataklık olmuş. Sıtma kaynağı olan bataklık kurutulduktan sonra, bağcılık ve tütüncülük bu bölgeye damgasını vurmuş. Mübadeleyle gitmek zorunda kalan Rumların yerine de Selanik, Girit ve İstanköy (Kos) adasından gelenler Türkler yerleşmiş.

Magazin güzellerinin istilası yüzünden karizması hasar gören Bodrum, Çeşme’den ve etrafındaki güzel yerlerden korksun. Zira rakibi gün geçtikçe daha ön plana çıkıyor. Çeşme’ye bağlı Alaçatı Türkiye’nin aydınlık, batılı tarafını temsil ediyor. Hepimizin bu şirin yöreyi desteklemesi ve birkaç ay süren sezonun bir yıla yayılması için çaba sarfetmesi gerekiyor. Bu gerçekleştiği taktirde, hem kışın da sığınabileceğimiz bir cennetimiz olacak, hem yeni Alaçatı’ların önü açılacak.

NEREDE KALINIR?

Taş Otel Zeynep Öziş Alaçatı’nın bugünkü haline gelmesinde önemli rol oynayan bir kahraman. Oteli ise dünyalar güzeli. 150 yıllık bir binanın başarılı restorasyonuyla ortaya çıkan sekiz oda, yüzme havuzlu bir bahçede yer alıyor. (0232 716 77 72 www.tasotel.com)

Sakızlıhan Dünyada sadece Çeşme yakınındaki Sakız adası ve Alaçatı’da yetiştirilen sakız ağaçlarından bir tanesi bu güzel taş binanın bahçesinde. Gölgesinde keyifli saatler için tercih edebilirsiniz. (0232 716 61 08 www.sakizlihan.com) * Lale Lodge Sekiz odalı tesisin sahibi olan Lale Ailesi rüzgarla dansederken, ruhunuzu dinlendirin sloganıyla yola çıkmış. Odaların bazılarının balkonunda kocaman jakuziler var, yanlarında da yüzlerce mum. Romantik bir tatile anahtar. (0232 716 79 99 www.lalelodge.com)

O Ev Otel Hoş bir bahçe etrafında kümelenmiş eski binalardan oluşan bir butik otel. Zeytinyağı deposu şık bir tesise dönüşmüş. (0232 716 61 50 www.o-ev.com)

Port Alaçatı Türkiye’de gördüğüm en sıradışı mimari komplekslerden biri. Her şeyin basmakalıp olduğu mimari projeleri yapanların ders alması gereken bir tesis. Ön taraftaki limana teknenizi bağlayıp, arka tarafa arabanızı park edebiliyorsunuz! (0232 716 63 73 www.portalacati.com)

Değirmen Otel Değirmen tarzında yapılmış, bazı odalarında su yatağı da var. Nostalji düşkünleri için. (0232 716 67 14 www.alacatidegirmen.com)

Ümit Ev Otel Sevimli ve uygun fiyatlı bir seçim. Sabah kahvaltısını asma ve incir ağaçları altında yapabilirsiniz. (0232 716 81 33 www.umitevotel.com)

Sailors Otel Köy meydanında beş odalı küçük bir otel. Orta isimli kafesi meydanın gözdelerinden. (0232 716 87 65 wwwsailorsotel.com)

One Resort Ephesus İlle de her şey dahil sistemi diyorsanız tam size göre, yemekler de çok lezzetli. (0232 716 97 77 www.onehotelsandresorts.com)

FAYDALI BİLGİLER

İstanbul’dan feribotla geliyorsanız, Bandırma’dan sonra 340 km. yolunuz var.

Cumartesi günü meyveden yerel dokumaya kadar farklı ürünleri bulacağınız pazar kuruluyor, haftasonları da antika pazarı var.

Sıradan turistik eşyalardan sıkılanları Ayşe’nin Dolabı, Mon Jardin, Light House, K&S Takı gibi yaratıcılığın ön planda olduğu dükkanlarda hoş sürprizler bekliyor. Sanat galerileri de cabası.

Belediye yaz aylarında klasik müzik konserleri düzenliyor.

Üçkuyular’dan kalkan Çeşme otobüsleri Alaçatı’dan da geçiyor. Çeşme Seyahat 0232 716 82 99.

Alaçatı’da çok iyi sörf okulları var. ASPC (0232 716 66 11), Orsa (0532 655 20 10), Alaçatı Windsurf Okulu (0232 716 05 11) bunlardan bazıları.

www.alacati-rehberi.com isimli siteden kasabayla ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

NEREDE YENİR, İÇİLİR?

Mavi Bistro Ara sokakta keşfedilmeye değer bir mekan. Sade fakat hoş bir dekorasyon, güleryüzlü servis. (0232 716 04 20 www.mavibistro.com) Sardunaki Sirtaki oynamaya ne dersiniz? Ege’nin iki tarafından da müzik var, haftasonları da canlısı. (0232 716 02 16 www.sardunaki.com) Tuval Restaurant Ana caddedeki birkaç köşeyi kapmış, butiği bile var. Dekorasyonu şık. (0232 716 98 08) Kalamata Kahvaltı, meze ve leziz deniz ürünleri, güler yüz de ekstrası. (0232 716 63 57) Lavanta Akdeniz’in renkleri ve lezzetleri. (0232 716 68 91) Mezestre Et ürünlerinde iddialı, güzel bir bahçesi var. (0232 716 04 48 www.mezestre.com) Agrilia Artık Alaçatı’da üzüm ve tütün yetiştiriciliği tarihe karışmış ama eski bir tütün ve üzüm deposu hoş bir restorana çevrilmiş. Yüksek tavan mekana apayrı bir hava veriyor. Tango gecelerini kaçırmayın. (0232 716 85 94) Evce Mantıdan pazı dolmasına birbirinden lezzetli ev yemekleri. (0232 716 02 66 www.evcecafe.com) İmren Helva ve Lokma Evi 1941’den beri aynı yerde. (0232 716 83 56) Köşe Kahve Çok sevimli bir mekan. Pasta ve kekler sahibi Tomris Hanım’ın elinden. (0232 716 04 13) Kırmızı Ardıç Kuşu İçinde sanat galerisi de var. (0232 716 65 51 www.kirmiziardic.com) Shaka Alaçatı Limanı’nda Happy Hour’un popüler mekanı. (0232 716 05 06 www.shaka-alacati.com) Sea Side 1997’de açılan eğlence merkezi, mavi bayraklı bir plaja da sahip. İçinde restoran ve bar bulunuyor. Gece de kulüp olarak hizmet veriyor. (0232 716 98 99 www.seasidecesme.com)
Yazının Devamını Oku

Ah o gemide ben de olsaydım

1 Mayıs 2006
CARNIVAL LIBERTY İLE GÜNEŞ - DENİZ - KÜLTÜR

Uygarlık tarihinin en gösterişli günlerini yaşamış ülkelerde, yüzyıllar öncesinin atmosferini hálá koruyan muhteşem şehirler, müzeyi andıran sokaklar, farklı mimarilerin izlerini taşıyan görkemli binalar ve olağanüstü plajlar... Güneşle /images/100/0x0/55eb04edf018fbb8f8a5b582denizin, kültür ve tarihle içiçe geçtiği unutulmaz tatil anları ve Akdeniz esintileri, 13 gün süren bu seyahatte sizi bekliyor. Roma’dan başlayan tur, Napoli, Dubrovnik, Venedik, Sicilya, Barcelona, Cannes ve Floransa ile devam ediyor. 12 Haziran-22 Ekim arasında yukarıdaki programı yapacak olan Liberty, 24 Ekim’de Roma’dan başlayıp, 17 gün sürecek transatlantik yolculuğunu gerçekleştirecek, bu da Şeker Bayramı için değişik bir seçenek olacak. Carnival Liberty, "Fun Ship" yani "Eğlence Gemiciliği"nin de öncüsü durumunda. Yolcuları 13 güvertesi, 22 lounge ve barı olan bu gemiyle yapacakları seyahatten büyük keyif alacaklar. 1487 kabinli geminin yüzde 60’ı deniz manzaralı ve bunların yüzde 60’ı da balkonlu lüks kabinler. Fiyatların 2150 Euro’dan başladığı bu tur, Akdeniz çanağını keşfetmek için biçilmiş kaftan. (Carnival, 0-216-3860609 www.cruiseline.com.tr)

FREEDOM OF THE SEAS İLE BATI KARAYİPLER

10 Haziran’dan itibaren, her cumartesi yapılacak ve 10 gün sürecek olan bu turda önce Miami’ye uçuluyor. Ardından Meksika’da Cozumel, Grand Cayman adasında George Town, Jamaika’da Montego Körfezi ve Haiti’de Labadee limanlarında duruluyor. 339 metre boyunda, 56 metre genişliğinde ve 72 metre yüksekliğinde olan Freedom of the Seas, dünyanın en büyük yolcu gemisi olma özelliğini taşıyor. Üzerinde sörf yapmak için suni dalgalar üretebilen havuzu, 135 metre uzunluğunda alışveriş merkezi, kaya tırmanma duvarı ve buz pateni pisti bulunan gemi, Finlandiya’daki tersanelerde inşa edildi. Freedom of the Seas gemisi Royal Caribbean bünyesindeki en büyük süit olan 222 metrekarelik Presidential süit ve su parkı gibi birçok yeniliği de beraberinde getirmiş durumda. 2400 Euro’dan başlayan fiyatlara, uçak bileti ve Miami’deki bir gecelik konaklama da dahil. Farklı denizlere açılmak, masmavi sulara kendinizi bırakmak ve "Ah o gemide ben de olsaydım" gibi şarkılar söylememek için Freedom of the Seas’le seyahat edin, memnun kalacaksınız. (Freedom of the Seas, 0-212-3686808 www.royalcaribbean.com)

HOLLAND AMERICA NOORDAM İLE AKDENİZ ŞÖLENİ

Holland America gemi şirketinin, en yeni ve lüks gemisi olan Noordam seferlerine Şubat 2006’da başladı. Geminin en cazip taraflarından biri, çok geniş ortak kullanım alanlarıyla 50’nin üzerindeki aktivite seçeneği. Odalarının yüzde 85’i /images/100/0x0/55eb04edf018fbb8f8a5b584deniz manzaralı, yüzde 67’si ise balkonlu olan Noordam’da üç katlı Vista Lounge gösteri salonu da bulunuyor. Şık ve sofistike restoranlar gemiyi cazip kılan nedenler arasında yer alıyor. 1918 yolcu kapasiteli Noordam, 21 Mayıs itibarıyla Roma’dan başlayıp Monte Carlo, Livorno, Barcelona, Palma de Mallorca, Tunus, Sicilya ve Napoli yapıp, gene Roma’da turunu tamamlıyor. Turun cazip taraflarından biri de Türkçe rehberlik hizmetleri verilmesi. Fiyatlar 1699 Euro’dan başlıyor. Holland America Noordam ve değişik gemi firmalarının programlarını son zamanlarda yaptığı farklı turlarla dikkati çeken YKM Turizm’den alabilirsiniz. (0-212-2910569 www.ykmturizm.com.tr)

COSTA MEDITERRANEA İLE İSTANBUL - İTALYA - YUNANİSTAN

Türkiye’den ilk seferlerine geçen yıl başlayan, dünyanın en büyük yolcu gemisi şirketlerinden Costa, bu yıl da turlarına son sürat devam ediyor. Türkiye’nin en ciddi seyahat acentelerinden Setur’un organizasyonunu yaptığı turlar, 14 Eylül 2006’ya kadar devam edecek. Perşembe İstanbul’dan kalkan gemi Hırvatistan’ın ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Dubrovnik’ten sonra, İtalya’nın Venedik ve Bari limanlarına gidecek. Dönüşte Yunanistan’da Katakolon ve Türkiye’de İzmir limanlarına uğrayacak olan gemi, perşembe sabahı tekrar İstanbul limanına dönecek. 11-18 ve 25 Mayıs seferlerinde özel indirimlerin uygulanacağı turlarda fiyatlar 860 Euro’dan başlıyor. 620’si özel balkonlu 999 kabinden oluşan, 292 metrelik bu gemide tümü özel balkonlu 58 süit bulunuyor. Yalnızca rezervasyonla çalışan a la carte restoran Club Medusa, konyak, şarap ve puro dahil olmak 12 bar, kapanabilir tavanlı olanla beraber üç yüzme havuzu, 1100 metrekarelik bir fitness center, üç kat üzerinde 1180 koltuklu tiyatro salonu geminin özelliklerinden sadece bazıları. (Setur, 0-216-5543700 www.setur.com.tr)

ORIENT QUEEN İLE YENİ KEŞİFLER

Hey Travel Trends Orient Queen gemisiyle mayıs ayından itibaren her hafta Antalya ve Marmaris’te konuklarını ağırlıyor. Orient Queen’in yaz programında Atina’nın Ege ile buluştuğu liman şehri Pire, Yunan adalarının eğlence durağı Mikonos, Arap kültürünün Akdeniz temsilcisi Beyrut, Güneş tanrısının evi olarak anılan Rodos, Akdeniz’in incisi Antalya ve Marmaris var. Yurtdışında yolcu gemisi seyahatleri yaptığınızda cruise öncesi ve sonrası anlamına gelen pre ve post turlar kavramlarını çok duyacaksınız. Orient Queen size bu imkanı veriyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerden birinde yaşıyorsanız Orient Queen’in Antalya veya Marmaris’ten başlayacak turuna katılmadan önce veya sonra ülkemizdeki farklı yerleri, mesela Pamukkale veya Kapadokya’yı ziyaret edebilirsiniz. 292 kabin, 54 süit ve 5 royal süitten oluşan Orient Queen, restoranları, barları, casino’su, ilginç şovlarıyla yaz süresince konuklarını memnun etmek için şimdiden hazır. (Hey Travel Trends, 0-212-343 82 90 www.heytraveltrends.com)

PASIFIC PRINCESS İLE ASYA VE HİNDİSTAN

15 Ağustos’ta başlayan bu gezinin muhteşem bir rotası var. Bangkok’dan başlayan yolculuk, Sihanoukville (Kamboçya), Ho ChiMinh City (Vietnam), Singapur, Kuala Lumpur- Penang (Malezya), Phuket (Tayland), /images/100/0x0/55eb04edf018fbb8f8a5b586Colombo (Sri Lanka) Goa Mumbai (Hindistan) ile devam ediyor. Gemi sonrasında kalınan Yeni Delhi ile beraber 20 gün süren turda, Uzakdoğu’nun en güzel şehirlerini görmek mümkün. Bangkok’ta kanallar ve her türlü taklit malı alabileceğiniz ünlü Pat Pong Pazarı turuna katılabilir, şelaleleri ve doğal parklarıyla adeta bir cennet olan Kamboçya Sihanoukville’de muhteşem plajlarda yüzebilir, dünyada en fazla motosikletin bulunduğu, Vietnam’ın batılı şehri Ho Chi Minh City’de Fransız Koloni döneminden kalma binaları, Binh Tay pazarını, Opera Binası ve Cholon adlı Çin Mahallesi’ni görebilirsiniz.

Uzakdoğu’nun en modern ve en temiz şehri olan Singapur’da Orchard Caddesi, Çin Mahallesi, Merlion Anıtı, Sri Mariamman Hindu Tapınağı ve Sentosa adasını gezebilirsiniz. Malezya’nın başkenti olan Kuala Lumpur’da ise Merdeka Meydanı, Kraliyet Sarayı, Parlamento Binası, Ulusal Cami ve İkiz Kuleler ilginizi çekebilir. Kuala Lumpur’dan sonra Malezya’nın en büyük şehri olan Penang’da 1000 Pagoda tapınağı, Tayland ve Burma tapınakları mutlaka görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Tayland’ın önemli turistik merkezlerinden biri olan Phuket adasında, dünyaca meşhur plajlar olan Karon, Kata ve Kamala’yı görebilir, ayrıca Patong plajında alışveriş yapabilirsiniz. Yüzyıllarca, Hindistan, Portekiz, Hollanda ve İngiliz sömürgesi olan Sri Lanka’nın başkenti Colombo’da Gangaramaya Budist tapınağını, Colombo ulusal müzesini ve tarçın bahçelerini kaçırmayın. Hindistan’da sömürge döneminden kalma eski Portekiz villalarını, Bom Jesus Bazilikası ve Sri Mahalsa tapınağını göreceğiniz Goa, Dünya Kültürel Mirası listesinde bulunuyor. Mumbai ise Kamala Nehru parkı, asma bahçeleri ve Gandhi müzesiyla öne çıkıyor. Tarih boyunca tam yedi kez kurulmuş olan başkent Delhi yeni ve eskinin iç içe yaşadığı bir şehir olarak ilginizi çekecek. Hintlilerin babası sayılan Mahatma Gandhi’nin sade kabrini ziyaret etmeyi unutmayın. (Golden Bay, 0-212 232 88 00 www.goldenbaytours.com)

MSC MUSICA İLE EGE VE ADRİYATİK

MSC Cruises şirketine ait 2006 yapımı, MSC Musica isimli 3 bin kişilik, 300 metre boyundaki gemi, ilk turuna İstanbul’dan başlayacak. Costa’nın programının aynısını uygulayacak olan gemi, İstanbul’dan alacağı yolcuları, her hafta İtalya, Yunanistan ve Hırvatistan’a taşıyacak. İçinde şelale ve golf sahası dahil olmak üzere değişik aktivitelerin bulunduğu gemiyle bir haftalık Akdeniz gezisi 950 Euro’dan başlıyor. 13, 20, 27 Eylül ve 4, 11 Ekim 2006 tarihlerindeki turların düşük sezon olduğu için daha ucuz olacağı gemi, geçtiğimiz yıl Arkas Holding’le ortak olarak Türkiye’de yolcu gemisi turizmine giren, MSC Cruises şirketine ait. Kabinlerinin yüzde 85’i deniz manzaralı, yüzde 65’i ise balkonlu olan Musica’da Türk hamamı, aroma terapi salonları, 650 metrekarelik casino, iki restoran, suşi bar, a la cart restoran, pizza restoranı, 1240 kişilik üç katlı tiyatro, alışveriş mağazaları, tenis kortu, golf similatörü, koşu parkuru ve disko bulunuyor. (MSC Cruises, 0-216-5543747 www.msccruises.com)

NEHİRLERDE NOSTALJİ

"Mavinin bütün tonları karşınızda" sloganını kullanan gezisitesi.com nehirlerde yaptığı turlarla dikkat çekiyor. Dalgalı denizler yerine sakin nehirleri tercih edenler için Volga nehrinde 11 gün süren turlar var. Beyaz Geceler’e denk gelen 9 Haziran’daki turun programında, Rusya’nın eski ve yeni başkentleri St. Petersburg ve Moskova var. Ünlü yazar Dostoyevski, çarların şehri St. Petersburg’u dünyanın en muhteşem kenti diye tanımlamış. Dünya tarihi için önemli olan çok sayıda esere sahip olan St. Petersburg UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde de yer alıyor. St. Petersburg gecenin neredeyse hiç yaşanmadığı "Beyaz Geceler" için de ideal; çok kuzeyde olduğundan 25 Mayıs-16 Temmuz arası yaklaşık 50 gün boyunca hava çok geç kararıyor. 22 Haziran’da gün neredeyse 19 saat sürüyor. Vücut düzeniniz şaşıyor, yatmak istiyorsunuz ama dışarısı aydınlık. Beş milyonluk şehirde kırk tane nehir, nehir kolu ve kanal var. O yüzden de yerleşim 42 ada üzerinde. Dolayısıyla da köprü enflasyonu söz konusu: Tam 407 tane! Şehir Rusya’nın batıdaki penceresi ve kuzeydeki Venedik olarak da adlandırılmış. 1146’da kurulan Moskova ise ringlerden oluşan bir şehir, tam ortasında da Kremlin ve Kızıl Meydan var. Stalin’in kızkardeşleri denilen birbirinin aynı yedi bina şehri süslerken kafaları da karıştırıyor. "Ya biraz önce buradan geçmemiş miydik?" diyorsunuz. Volga’ya dökülen Moskova nehri şehri renklendirdiği gibi ticari açıdan da önemli. Azak, Hazar, Kuzey, Baltık denizleri ve Karadeniz’e bu nehirden ulaşım imkanı verdiğinden nehir turları da çok keyifli oluyor. (Promosyonlu fiyat 799 Euro. Gezi Sitesi, 0-216-5370937 www.gezisitesi.com)

NE ZAMAN NEREYE GİTMELİ?

Dünyamızın dörtte üçünün denizlerle kaplı olduğu düşünülürse, gemi turlarında seçenekler çok fazla. Aylara göre ideal rotalar genel hatlarıyla şöyle:

7 Mayıs-ekim arası Akdeniz ve Britanya için ideal. Bu aylarda Karayipler sıcak olabiliyor.

7 Haziran-temmuz-ağustos aylarında Norveç fiyordları, İskandinavya, Baltık başkentleri ve Alaska ziyaret edilebilir. Alaska’ya gidecek olanlar her yerin buzullarla kaplı olduğunu düşünmeyin. Küresel ısınma sonucu Glacier Bay (Buzul Körfezi) denilen bölgede bile yazın fazla buzul olmuyor!

7 Ekim-mart arası güney yarımkürede yaz olduğundan Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Amerika, Karayipler ilginç olabilir. Mısır’da Kızıldeniz ve Nil turları da diğer alternatiflerden.
Yazının Devamını Oku

Avrupa’nın en iyi restoranları

10 Nisan 2006
Tam 27 yıldır dünyanın en iyi restoranlarını belirleyen ve bu konuda en önemli otoritelerden biri sayılan Zagat’ın Avrupa’nın 27 büyük şehrindeki bin 372 restoranını anlatan 2006 sayısı çıktı. Bunların arasından seçtiklerimin bazılarını, kendi yorumlarımı da katarak yazdım. Yaklaşık 12 bin 500 kişinin katkılarıyla belirlenen listedeki restoranlar çok iyi; tek problem, neredeyse tamamının cep yakan fiyatlara sahip olması. Yolunuz Avrupa’ya düşecekse bu listeye mutlaka göz atın. AMSTERDAM

D’VİJFF VLİEGHEN: Telaffuzu zor görünen ismin anlamı, beş sinek. Restoran birbirine koridorlarla bağlı beş evden oluşuyor. Çağdaş Hollanda mutfağının güzel örneklerini, servisin biraz yavaş olduğu bu mekanda deneyebilirsiniz. A: Spuisstraat 294-302.T: +31-20-530 40 60. W: fiveflies.nl

DYLAN, THE: Jordaan bölgesindeki Dylan otel iç dekorasyonu ve hip atmosferiyle nefes kesiyor. Şefi Schlio van Coevorden, Japon, Tay ve Fransız mutfaklarını karıştırıp harikalar yaratmış. Müşterileri çok hoş, yemek yerken gözünüz gönlünüz açılıyor. A: Keizergracht 384 T: +31-20-530 20 10. W: dylanamsterdam.com

LA RİVE: Şehrin en güzel otellerinin birinin içinde, nehir manzaralı mükemmel bir restoran. Usta şef Edwin Kats Fransız ve Akdeniz mutfaklarından hazırladığı lezzetli mönüyle gelenleri mutlu etmeyi biliyor. Yazın terasında oturmanızı tavsiye ederim. A: Inter Continental Hotel’in içinde. T: +31-20-520 32 64. W: restaurantlarive.nl

CHRISTOPHE: Ünlü şef Jean Christophe Royer, Fransız ve Akdeniz mutfaklarını harmanlayıp, üzerine Afrika esintilerini ilave etmiş. Ortaya çıkan yemekler adeta bir sanat eseri; lezzetler olağanüstü. İşini iyi yapan personel, çiçeklerle renklendirilmiş, kanal kenarındaki bu restoranı daha da özel kılıyor. Sıra dışı bir gece için güzel bir seçim. Şaraba meraklıysanız çok zengin bir liste sizi bekliyor. A: Leliegracht 46. T: +31-20-625 08 07. W: christophe.nl

EXCELSIOR: Bu otel eski Avrupa’nın ihtişamından bir sayfa; kimine göre çok zarif ve lüks, kimine göre ise modası geçmiş. Kanalın tam üstünde şehrin göbeğinde, Fransız mutfağının en güzel örnekleri de önünüzde. Size kalan önce tadını, sonra da yüklü bir meblağı cüzdanınızdan çıkarmak. A: Hotel de L’Europe. T:+31-20-531 17 05. W: leurope.nl

ATİNA

SPONDİ: Dünyanın farklı köşelerinden 10 bin şişe şarap, İtalya’nın her bölgesinden peynir ve Atina’nın Nişantaşı’sı Kolonaki’den gelen varlıklı misafirler. İtalyan mutfağının Atina’daki en iyi temsilcisi. A: Varnavas Meydanı, Pyrronos 5. T: +30-210-752 06 58. W: spondi.gr

DAPHNE’S: 19. yüzyıldan kalma, avlusu fresklerle süslü bir yapıda Yunan mutfağının tadını çıkartmak istiyorsanız Daphne doğru adres. Sıcak bir ambiyans, geleneksel Yunan mutfağı ve ille de tavşan güveç. A: Lysikratous 4. T:+30-210-322 79 71. W: daphnerestaurant.gr

GB CORNER: Parlamentonun hemen yanındaki görkemli otelin içinde yer alan restoran, merkezi bir konuma sahip. Akdeniz mutfağının hakim olduğu mönüyü, içinde Yunan şaraplarının da olduğu detaylı bir şarap listesi takviye ediyor. Yazın terasından Akropol’ün güzel bir manzarası var. A: Hotel Grande Bretagne, Syntagma Meydanı. T:+30-210-333 00 00. W: grandebretagne.gr

4-48, THE RESTAURANT: Fransız şarapları, dostane bir servis, sıra dışı bir ambiyans, şık müşeriler ve şef Peskias’ın lezzetli yemekleri. Müdavimler, Atina’nın en hoş mekanı olduğu konusunda hemfikir. A: Armatolon & Klefton 48. T:+30-210-641 10 82. W: 48therestaurant.com

MILOS ATHENS: Costas Spiliades, New York ve Montreal’deki restoranlarından sonra ülkesinde şık bir deniz ürünleri restoranı açtı. Mutfak açık, tabağınızdaki yemeğin nasıl pişirildiğini görüyorsunuz. Yazın terasta da yiyebileceğiniz ızgara balıkların tadına doyum olmuyor. A: Hotel Hilton Athens. T:+30-210-724 44 00. W: hilton.com

BARCELONA

1-7 PORTES: İsmi yedi kapı anlamına gelen ve 1836 yılından beri hizmet veren bu restoranın en önemli spesiyalitelerinden biri paella, yani İspanyol usulü pilav. Dünyanın en eski restoranlarından biri olan 7 Portes fazla turistik ama geçmişin ipuçlarını yakalamak için güzel bir seçim. A: Passeig Isabell II,14. T: +34-93-319 30 33. W: 7portes.com

BOTAFUMEİRO: Bulunduğu bölge çok güzel, Clinton bile burada yemek yemiş. Kalabalıklığı ve basıklığı beni biraz rahatsız etse de deniz ürünleri için doğru bir seçim, özellikle kabuklu olanlar için. A: Gran de Gracia, 81. T: +34-93-218 42 30. W: botafumeiro.es

BARCELONETA: Akdeniz’in en güzel şehirlerinden biri olan Barcelona’nın en iyi balık restoranı. Limanda yer aldığı için manzarası çok güzel, hele teras harika. Bu listedeki makul fiyatlı nadir yerlerden. Tavsiyem, çıkışta Olimpiyat Köyü’ne yürümeniz. Mevsim yazsa, Barcelona plajları size tüm renklerini sunacak. A: L’Escar 22. T: +34-93-221 21 11. W: rte-barceloneta.com

LA DAMA: 1918’den kalma Art Nouveau tarzında yapılmış bir binada bulunan restoran, Katalan mutfağının en güzel örneklerini sunuyor. Zengin şarap çeşitleri ve sıra dışı servis bu zarif mekanı tamamlayan unsurlar. A: Avinguda Diagonal 423. T: +34-93-202 06 86. W: ladama-restaurant.com

CA L’LSIDRE. Duvarda Picasso ve Miro’nun orijinal eserleri, önünüzde kadın şef Nuria Girones’in leziz yemekleri. Katalan mutfağının en yaratıcı şekliyle sunulduğu bu aile işletmesi özellikle tatlılarıyla meşhur. Çikolatalı sufleyi muhakkak deneyin. A: Les Flors 12. T: +34-93-441 11 39. W: calisidre.com

BERLİN

VAU: Televizyonlarda program yapan tanınmış şef Kolja Kleeberg’in yeri Berlin’deki en iyi yemeğe sahip restoran olarak kabul ediliyor. Fransız Akdeniz mutfağı karması mönü kimilerine göre ancak cennette bulunacak kadar güzel. Öğlen yemekleri cüzdanınız için daha avantajlı. Hava güzel olduğunda iç avluda da oturabilirsiniz. A: Jagerstrasse 54-55. T: +49-30-202 97 30. W: vau-berlin.de

BORCHARDT: Gendarmenmarkt, benim Berlin’de en sevdiğim meydanlardan biri, buradaki restoranların kalitesi de çok yüksek. Borchardt artist ve politikacı takımıyla aynı havayı soluyabileceğiniz mekanlardan. A: Französische Str.47. T: +49-30-188 62 62.

LORENZ ADLON: Meşhur Brandenburg Kapısı’nın yanındaki Adlon Kempinski otelinin içinde yer alan restoran Fransız mutfağına sahip. Çok lüks olan bu gurme restoran Berlin’in en pahalılarından. A: Hotel Adlon Kempinski, Unter den Linden. T: +49-30-226 20. W: hotel-adlon.de

MARGAUX: Dünya çapındaki şef Michael Hoffmann’ın etkileyici dekorasyonlu restoranında, Fransız mutfağının seçme yemekleri yeni tatlarla karıştırılıp, kozmopolit bir müşteri grubuna sunuluyor. Tatlılar olağanüstü. A: Unter den Linden, 78. T: +49-30-226 52 611. W: margaux-berlin.de

BOCCA Dİ BACCO: Sahibi Massimo Mannozzi’nin eski usul bir trattoria olarak tanımladığı restoranın Berlin’de bir şubesi daha var. 1960’lardan beri geleneksel İtalyan mutfağının şehirdeki en iyi temsilcisi. A: Friedrichstrasse 167. T: +49-30-20 67 2828. W: boccadibacco.de

LİZBON

GAMBRINUS: Şehrin en eski ve geleneksel restoranı deri koltuklu, vitraylı ve ahşap panelli duvarlarıyla dikkat çekiyor. Deniz ürünleri muhteşem. Garsonlarla müşteriler birbirlerini yıllardır tanıyor gibi. A: Rua das Portas de Santo Antao 23-25. T: +352-21-342 14 66.

BICA DO SAPATO: Aktör John Malkovich’in de ortakları arasında bulunduğu bu restoran kesinlikle Lizbon’un en gözdesi. Sahildeki eski bir antreponun restorasyonuyla ortaya çıkan mekanda şehrin şöhretlerini de görmek mümkün. Porsiyonlar küçük, servis biraz sıradan ama gene de harika. Üst katta sushi bar var. A: Av.Infante D.Henrique. T: +352-21-881 03 20.

ALCANTARA CAFE: Eski bir fabrikada 16 yıldır servis veren restoran aynı zamanda bir gece kulübü. Yemekler gayet iyi, müşteriler ise hem şehirde yaşayanlar hem de turistler. Rua Maria Luisa Holstein,15. T: +351-21-362 12 26. W: alcantaracafe.com

VARANDA: Mekan muhteşem, manzara da öyle, yemekler ise parmak yedirten cinsten. Öğle yemeği büfesini özellikle tavsiye ederim. Yemekler karnınızı, Tagus Nehri ve Eduardu VII Parkı gözlerinizi doyuruyor. A: Four Seasons Hotel- Ritz. T: +351-21-381 14 00.

A TRAVESSA: 17. yüzyıldan kalma bir manastırda Belçika ve Portekiz mutfağının spesiyalitelerini denemek isterseniz iyi bir seçim. Mönü zengin, servis mükemmel. A: Travessa du Convento das Bernardas 12. T: +351-21-390 20 34.

LONDRA

NOBU LONDON: Peru lezzeti katılmış Japon yemeklerinin yaratıcısı şef Nobu Matsuhisa’nın restoranı, baş köşede tanınmış kişiler olmak kaydıyla her zaman dolu. Dekor çok minimal ama bir o kadar da dikkat çekici. A: Metropolitan Hotel.19 Old Park Lane, W1 (Hyde Park köşesi). T: +44-20-74 47 47 47. W: noburestaurants.com

GORDON RAMSAY AT CLARIDGE’S: Art Deco bir ortam ve Fransız mutfağının seçkin lezzetleri. Zengin bir şarap ve peynir çeşidi var. A: Claridge’s Hotel. 45 Brook Str. T: +44-20-74 99 00 99. W: gordonramsay.com

J.SHEEKEY: Deniz ürünleri sevenler için Londra’nın en iyi adreslerinden biri. Tavsiyem, önceden rezervasyon yaptırmanız. A: 28-32 St.Martin’s Ct. (Leicester Meydanı’nda). T: +44-20-72 40 25 65. W: caprice-holdings.co.uk

ZUMA: Garsonlar ukala, fiyatlar uçmuş ama hálá şehrin en gözde mekanlarından. Barı da çok hareketli. Sushi düşkünüyseniz en iyisi burada. A: 5 Raphael Str. (Knightsbridge). T: +44-20-75 84 10 10. W: zumarestaurant.com

HAKKASAN: Klaisk Çin tarzı kafes dekorasyonun modern uygulamasının görüldüğü restoranda her masada bir başka ünlü var. Kimi dim sum’ları mideye indirirken, kimi de farklı Çin yemeklerinin tadını çıkarıyor. Crispy Duck Slad’ı mutlaka deneyin. A: 8 Hanway Pl. (Tottenham Court Road). T: +44-20-79 27 70 00.

MOSKOVA

PUSHKIN CAFE: Burası yedi gün 24 saat açık. Şık bir malikanede bulunan restoranda akşamüstü havyar ve şampanya için ideal. İlk katı 19. yüzyıl eczanesi, üst katı kraliyet kütüphanesi gibi döşenmiş mekanda yemek ayrı bir keyif. A: Tverskoy Bulvarı 3/1. T: +7-095-229 55 90.

GALLERİA: Şehrin en güzel kızlarını görmek istiyorsanız, Ring Bulvarı’ndaki bu restoranı kaçırmayın. Yemekler uluslararası mutfaktan seçilmiş. Duvarlardaki sanat eserleri sürekli değişiyor. A: Petrovka Ulitsa, 27. T: +7-095-937 45 44.

SHINOK: Ukrayna yemeklerinin tadını çıkarabileceğiniz bu restoran dünyada görebileceğiniz en sıra dışı dekorasyonlardan birine sahip. Mekanın ortasına camdan bir çiftlik kurmuşlar; içinde İnekler, atlar, tavuklar... yok yok! Kadının biri de onlarla ilgilenip, boş vakitlerinde örgü örüyor! Siz de seyrederken yemeğinizi yiyorsunuz. A: 1905 Goda Ulitsa 2. T: +7-095-255 08 88. W: shinok.ru

SCANDINAVIA: Balığa ve İskandinav mutfağına meraklıysanız, bir İsveç çiftliği biçiminde tasarlanmış bu restoran hoşunuza gidebilir. Bahçesi Moskova’nın en iyi dış mekanlarından biri. A: Malye Palashevsky Pereulok,7. T: +7-095-937 56 30. W: scandinavia.ru

CANTİNETTA ANTİNORİ: Borscht çorbasından sıkılıp İtalyan yemeği denemek isterseniz iyi bir seçim. Sosyalist dönem yönetiminin tepedeki adamlarının sıkça gittiği bir mekan. Floransa’daki Antinori ailesinin Moskova’daki şubesi. Avrupa’nın başka şehirlerinde de şubeleri var. Kışın şömine başı sohbetleri çok keyifli. A: Denezhny Pereylok, 20. T: +7-095-241 37 71. W: antinori.it

PARİS

TAILLEVENT: Dahi şef Alain Soliveres’in L’Etoile yakınındaki bu restoranına aylar öncesinden rezervasyon şart. Şehrin kesinlikle en iyi Fransız’ı. Servis Fransızlardan beklenmeyecek kadar iyi, neredeyse kaşıkla yedirecekler. A: 15, Rue Lamennais, 8. bölge. T: +33-1-449 51 501. W: taillevent.com

LA TOUR D’ARGENT: 500 bin şişeden oluşan bir şarap mahzeni olabileceğine inanır mısınız? Burada var! Manzarada Meryem Ana’ya ithafen yapılmış Notre Dame katedrali, önünüzde ördeğin alası. Öğle yemeği fiyatları daha insaflı. A: 15-17, Quai De La Tournelle, 5. bölge. T: +33-1-435 42 331. W: latourdargent.com

GUY SAVOY, RESTAURANT: Farklı bir Fransız mönüsü için burayı deneyebilirsiniz. Özellikle enginar truffle çorbası bir harika. Dekorasyon Kaliforniya esintileri taşıyor. A: 18, Rue Troyon, 17. bölge. T: +33-1-438 04 061. W: guysavoy.com

LE GRAND VEFOUR: Napolyon ve karısı Josefin’in de yemek yediği bu restoran, konuklarını olağanüstü dekorunda tanrılara layık yemekleriyle ağırlıyor. Hesap da dahil olmak üzere her şey sıra dışı! A: Palais Royal; 17 Rue de Beaujolais, 1. bölge. T: +33-1-429 65 627. W: relaischateaux.com

LE JULES VERNE: Fransız yemekleri güzel olsa da, bu restoranı büyüleyici kılan Eyfel Kulesi’nin de yer alması. Fonda 70’lerin dekorasyonu, Paris ayaklarınızın altında... A: Eyfel Kulesi, 2. kat, 7’e. T: +33-1-455 56 144.

PRAG

KAMPA PARK: Bir yanda Charles Köprüsü’nün olağanüstü manzarası, diğer yanda eski bir fabrikadan bozma sıra dışı bir dekor. Nehrin üzerinde yer alan Kampa, Çek ve uluslararası mutfakların en lezzetli örneklerini konuklarına çok şık bir atmosferde sunuyor. Çorbaları ve tatlıları mutlaka deneyin. A: Na kampe 8B, T: +420-29 68 26. W: kampagroup.com

ALLEGRO: Ünlü şef Vito Mollica’nın İtalyan ve Akdeniz mutfaklarını yansıtan mönüsü çoğu kişiye göre Prag’ın en iyisi. Misafirlere kraliyet ailesi üyeleri gibi davranan personel ve Vltava Nehri’nin manzarası önünüzdeki yemekleri daha da güzel kılıyor. A: Four Seasons Hotel, Veleslavinova 2A. T: +420-221-42 68 80. W: fourseasons.com

BELLEVUE: Eski şehirde bulunan restoranın dekoru eskimiş olsa da kale manzarası ve Çek mutfağının leziz örnekleri bu açığı kapıyor. A: Smetanovo Nabrezi 18. T: +420-22 22 21. W: zatisigroup.cz

PRAVDA: Şehrin Yahudi mahallesinde, sinagogun yanında yer alan bu restoran, özellikle yazın dışarıda oturmak ve gelip geçeni seyretmek için ideal. Kokteyller nefis, yemekler her damak zevkine uygun. Çek mutfağı hoşunuza gitmediyse, Pravda’nın eklektik mönüsü tam size göre.A: Parizska 17. T: +420-222-32 62 03. W: bacchusgroup.cz

U MODRE KACHNICKY: Şehirde iki şubesi olan bu restoran Çek usulü ev yemeklerini tadabileceğiniz bir mekan. Rustik tarzda döşenmiş sıcak bir atmosferde farklı bir kültürel tecrübe yaşayabilirsiniz. A: Nebovidska 6. T: +420-257-32 03 08. W: umodrekachnicky.cz

ROMA

LA PERGOLA: Otel Amerikan, mönü İtalyan ve şef Alman; ortaya çıkan Roma’nın en iyi restoranı. Manzarada tüm Roma var, mönüde ise sırf maden suyu için 40 farklı seçenek. A: Cavalieri Hilton, Via Alberto Cadlolo 101. T: +39-06-350 92 152. W: cavalieri-hilton.it

HASSLER ROOFTOP: Roma, restoranın manzarasını oluşturuyor, arada bir İspanyol merdivenlerindeki kalabalığa takılıyor gözünüz. Uluslararası mutfak, İtalyan mutfağıyla renklendirilmiş. Servis mükemmel, ambiyans romantik, fiyatlar ise en can yakanından. A: Hotel Hassler, Trinita dei Monti, 6. T: +39-06-699 34 726. W: hotelhasslerroma.com

HARRY’S BAR: Bulunduğu cadde şehrin göz bebeği. 1958’den kalma bu restorana ben de oradaydım demek için gidenler bile var. Akdeniz mutfağı da var uluslararası seçenekler de. A: Via Veneto 150. T: +39-06-48 46 43. W: harrysbar.it

LA TERRAZZA: Otelin çatısında güzel bir manzara, harika bir yemek, zengin bir şarap mönüsü ve kaliteli servis var. İtalyan yemeklerinin göz doldurduğu restoranın piyano barındaki kokteyller de çok başarılı. A: Hotel Eden,Via Ludovisi 49. T: +39-06-478 12 752. W: hotel-eden.it

DAL BOLOGNESE: Servis çok iyi değil belki ama Roma’nın bu en hareketli meydanında yemek apayrı bir keyif. 65 yıllık bu restoranda tagliatelle al ragu ve et yemeklerini tavsiye ederim. A: Piazza del Popolo, 1. T:+39-06-361 14 26.

VİYANA

COBURG: Şehir merkezindeki bu eski saray çok başarılı bir restorasyonla muhteşem bir otel olmuş. Restoranı nefes kesici. Ağırlıklı olarak Avusturya yemekleri var. Şarap mönüsü çok zengin. Terasında oturduğunuzda şehrin en güzel parklarından Stadtpark’ı görebilirsiniz. Erkeklere ceket mecburiyeti var. A: Palais Coburg, Coburgbastei 4. T:+43-1-518 188 00. W: palaiscoburg.at

STEİEERECK: Sadece şehrin değil, Avrupa’nın da en iyilerinden biri. Bu restoranda yemek peri masallarında bir gezintiye çıkmaya benziyor. Şef Heinz Reitbauer yapmış yapacağını, size düşen Avusturya ve dünya mutfağının lezzetlerini mideye indirmek. A: Am Heumarkt, 2A. T:+43-1-713 31 68. W: steirereck.at

IMPERIAL: Duvarda Habsburg hanedanına mensup kişilerin portreleri, Viktorya tarzında bir dekorasyon ve bir piyanist. Kendinizi imparator gibi hissedebileceğiniz bir ortamda damaklara ziyafet var. Neredeyse Sacher Torte kadar meşhur olan İmperial Torte’yi de tadabilirsiniz. A: Hotel Imperial, Kartner Ring 16. T:+43-1-501 10 356. W: imperial-torte.at

KORSO BEI DER OPER: Eski Viyana atmosferini yaşamak için ideal mekanlardan biri. Opera binasının yanında, şehrin göbeğinde yer alıyor. Viyana mutfağını ve Avusturya-Fransız karmasını tadabileceğiniz, şık, klasik ve zarafetin hakim olduğu bir restoran. A: Hotel Bristol, Mahlerstrasse 5. T: +43-1-515 16 546. W: westin.com

DREI HUSAREN: 1933’ten kalma, şehrin en bilindik gurme restoranlarından. Rafine bir atmosfer, zarif servis, Avusturya ve dünya mutfaklarından seçmeler bu restoranı cazip hale getiriyor. A: Weihburggasse 4. T: +43-1-512 109 213. W: drei-husaren.at
Yazının Devamını Oku

Adını koruyucu azizeden alan şehir SANTIAGO

6 Şubat 2006
Dünyanın en muhafazakar ülkelerinden biri olan Şili’de, geçtiğimiz günlerde yapılan devlet başkanlığı seçiminde ilk defa bir kadın, iktidarın sahibi oldu. Boşanmış, sosyalist ve dindar olmayan biri için bu görülmemiş bir başarıydı. Boşanmanın 2004’te serbest bırakıldığı, kürtajın hálá yasaklar listesinde bulunduğu Şili’nin yeni devlet başkanı Michelle Bachelet’nin hikayesini ve gelmiş geçmiş en büyük dünya ozanlarından birisi olan Pablo Neruda’nın şehrini merak ediyorsanız aşağıdaki satırlardaki yolculuğumuza katılın. Şili, kaderi Türkiye’yle benzerlikler taşıyan, geçmişte demokrasi uğruna hayatların feda edildiği bir Güney Amerika ülkesi. Genel olarak tarihine baktığınızda, sahnede önce İspanyol sömürgecileri görüyorsunuz. Bugün Santiago’da ana meydan olan Plaza de Armas’da, Katedral manzaralı heykeli olan Pedro de Valdivia 1540’ta bu bölgeye geliyor. 1818’de Şili halkı İspanyollara güle güle deyip, bağımsızlıklarını kazanıyor.

San Martin ve sağ kolu Bernardo O’Higgins de bu operasyonun baş kahramanları olarak Şili tarihine adlarını altın harflerle kazıyorlar. 1973’te Pinochet’in yaptığı kanlı darbede başkan Salvador Allende öldürülüyor ve acılarla yüklenmiş bir dönem başlıyor. Santiago Milli Stadyum’una toplanmış binlerce insan işkence görüyor, kimi de başkan Allende ile aynı sonu paylaşıyor. Bugünkü başkan Bachelet’nin Şili Hava Kuvvetleri’nde general olan babası da darbe kurbanlarından. Michelle Bachelet darbe sonrasında antropolog annesiyle birlikte gözaltına alınmış, işkence görmüş, /images/100/0x0/55eb3a33f018fbb8f8b3a5b3hatta söylentilere göre tecavüze bile uğramış. Yıllarca sürgünde kaldıktan sonra ülkesine dönen Bachelet, önce doktor, ardından da sağlık ve savunma bakanı olarak Şili’ye hizmet etmiş biri. Siz de ilahi adalete inananlardansanız, Michelle’nin başarısının bir tesadüf olmadığını farkedeceksiniz.

BEYAZ ADAM GELMEDEN ÖNCE

Adını koruyucu azizinden alan Santiago, kolay bir şehir. Ana bulvar Alameda’nın üzerinde Başkanlık Sarayı, Milli Kütüphane, harika bir şehir manzarasına sahip olan Santa Lucia parkı ve alışveriş caddeleri Nueva York ile Ahumada var. En kalabalık caddelerden biri olan Ahumada’dan, dükkanları zengin ederek ilerlerken Plaza de Armas’a, yani en bilindik meydana ulaşıyorsunuz. Buradaki Katedral Metropolitana şehre damgasını vuran yapılardan biri. Hemen yanında, Municipalidad (Belediye Binası) ve Correo Central (Merkezi Postane) yer alıyor.

Meydanın bir yanında, belediyenin bir hizmeti olarak, size ücretsiz tur attıran, arkalarında oturabileceğiniz bir sepeti olan bisikletçiler (Ciclo Carros) var. Paralel caddede yer alan Dışişleri Bakanlığı ise Roma tapınaklarını andıran çok görkemli bir yapı. Eskiden Şili parlamentosu olarak kullanılan bu bina, Pinochet’in parlamentoyu kendi şehri olan Valparaiso’ya taşımasının ardından bakanlık olarak kullanılmış. Hemen yanında Adalet Sarayı ve onun karşısında da muhteşem bir müze olan Chileno de Arte Precolombino (www.museoprecolombino.cl) bulunuyor.

Beyaz adam gelmeden önce Güney Amerika’da mevcut olan uygarlıkların 4500 yıllık izlerini süreceğiniz bu müze, şehirde kesin görülmesi gereken yerlerden. Bu bölgedeki Paseo Huerfanos da alışveriş meraklılarını mutlu edecek caddelerden biri. Şehirde iyi bir metro ağı var ve jeton fiyatları 340 pesodan (Bir dolar = 510 Şili Pesosu) başlıyor.

"Biz şehrin modern ve zengin yüzünü görmek istiyoruz" derseniz, metro ya da 200 pesoyla taksimetresi açılan taksilerle Providencia ve Las Condes tarafına gidin. Şık caddeler, büyük alışveriş merkezleri, lüks oteller, restoranlar ve barlar size hoşgeldiniz diyecek. Buradaki Suecia ve El Bosque bölgeleri size gece hayatının tüm renklerini sunacak. Atatürk için yapılan ve üzerinde ona övgülerin bulunduğu anıt da şehrin bu yeni ve güzel bölgesinde yer alıyor.

Restoran, bar ve gece kulübü için tercih edeceğiniz bir diğer bölge ise içinde Türk restoranı İstanbul’un da olduğu Barrio Bellavista. Adı Güzel Manzara anlamına gelen bu bölgenin arkasında San Cristobal parkı bulunuyor. Tepesinden Santiago manzarasının tadını çıkarabileceğiniz bu parkta güzel manzaralar eşliğinde sizi dolaştıran bir teleferik var. Parktan dünyanın ikinci en yüksek sıradağları olan ve şehre bir saat mesafede bulunan, dört kayak merkezini bünyesinde barındıran, 6000 metre yüksekliğindeki And Dağları’nı da görebiliyorsunuz.

Santiago’ya gitmişken görmeniz gereken yerlerden biri de ünlü şair Pablo Neruda’nın La Choscona diye isimlendirdiği /images/100/0x0/55eb3a33f018fbb8f8b3a5b5evi. Belleklerde yer eden dizeleriyle ülkesinin sesini, kültürel zenginliğini dünyanın dört bir yanına taşıyan Pablo Neruda, 1969’da Şili Komünist Partisi tarafından devlet başkanlığına aday gösterilmiş ama yerini Allende’ye bırakmıştı. 1971’de Paris büyükelçiliğine atanan, aynı yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Neruda’nın Santiago’daki evi, 1973’te Allende’nin öldürülmesini izleyen günlerde yağmalanmış, kendisi de 12 gün sonra İsla Negra’daki evinde ölmüştü.

NEREDE YENİR?

Aşağıda benim ve sınır tanımaz bir gezgin olan, yaptığı değişik turlarla insanları dünyanın dört bir tarafına götüren arkadaşım Meltem Can İskit’in önerileri var:

Aqui esta Coco Deniz ürünleri konusunda çok başarılı olan bu restoranda parmaklarınıza hakim olun. Favorisi Turbot Mediterraneo diye geçen kalkan balığı. LaConcepcion. 236. 2358649 www.aquiestacoco.cl

Zully Concha y Toro 34 www.zully.net Bohem bir bölge olan Barrio Brasil’de, çok güzel bir sokakta, Santiago’da görebileceğiniz en modern restoranlardan biri. Her odası farklı döşenmiş. Doğu ile batı karışımı bir mutfağı ve çok değişik yemekleri olan füzyon bir restoran.

Como Agua para Chocolate Constitucion 88, Bellavista Providencia 7778740. Meksika mutfağı.

Astrid y Gaston Restaurant Antonio Bellet 201, Providencia. 650 9125 www.astridygaston.cl Aslında bir Peru restoranı ama Santiago’nun en iyilerinden. Lima’da da bir şubesi var.

Isla Negra Neruda’nın evlerinden birinin adını taşıyan bu restoran Las Condes bölgesinde ve Şili’de yemek yiyebileceğiniz en iyi mekanlardan biri.

Victorino Bar Restaurante Jose Victorino Lastarria 138. 639 52 63

El Huerto Orrego Luco Norte 054. 233 2690 www.elhuerto.cl Öğle yemeği için gidilebilecek, çok güzel bir vejetaryen mönüsü olan sıcak bir restoran.

Hotel Santiago Park Plaza. +56 2 3724000. Şık, sıcak bir otel ve en iyi bölgelerden birinde.

Bonaparte Hotel +56 2 2740621. www.hotelbonaparte.com şehrin nezih bir bölgesinde, 4 yıldızlı, fiyatları oldukça ekonomik, servisi çok iyi.

Ritz Carlton www.ritzcarlton.com. Şehrin yeni gelişen modern ve zengin bölgesi El Golf’de.

Sheraton www.starwoodhotels.com. San Cristobal tepesine ve Bellavista bölgesine yakın.

ŞARAP TADIMI

Şili’ye kadar gitmişken dünyaca ünlü şaraplarını tatmadan dönmeyin. Concha y Toro Şili’nin en büyük şarap üreticisi. Mutlaka uğramalısınız. Santiago’nun biraz dışında. Yolda geçilen kasabalar, yerel halk ve dağ manzaralarını seyretmek de çok enteresan. Bahçesi, bağları ve mahzenleri oldukça etkileyici.
Yazının Devamını Oku

Başı göklerdeki Ağrı Dağı’nın başlangıç noktası

28 Kasım 2005
Dünyanın en saygın gazetelerinden New York Times’ın en çok satanlar listesinde aylarca kalan Walking Bible isimli kitabın ilk sayfası Doğubeyazıt ile başlıyor, aynı İncil’in ilk bölümü Yaratılış’taki Nuh Tufanı gibi... Kitabını, İncil’de adı geçen yerleri tek tek dolaşarak yazan Amerikalı yazar Bruce Feiler, Nuh’un Gemisi’yle ilgili olarak Ağrı Dağı’ndan bahsederken, Doğubeyazıt’taki gözlemlerini de dile getiriyor.  İran sınırına 35 kilometre mesafede yer alan Doğubeyazıt, tufan sonrası Nuh’un gemisinin karaya oturduğu, başı göklerdeki Ağrı Dağı’nın başlangıç noktası gibi. Doğubeyazıt’a, cömert insanları, Tanrı’nın boş vaktinde yaratıp detay çalıştığı doğası ve her gün ayrı sürprizler sunan kültürel mirası için gidin, bu topraklarda doğduğunuz için gurur duyacaksınız...

Doğubeyazıt’a ‘Doğu’su sonradan, postada karışıklık olmasın diye eklenmiş. İlçede tarım ve hayvancılık geçim kaynağı, bir de sınır ticareti. Son zamanlarda İran’a günübirlik geçişleri yasaklamışlar, bu da ilçedeki ticareti olumsuz etkilemiş. İlçede her daim hummalı bir trafik var. İran’a gidecek ya da oradan gelen kamyonlar yolları doldurmuş durumda. Çok sayıdaki pasajlarda yeralan dükkanlarda satılan yabancı içki ve sigaralar ucuz. Aynı zamanda elektronik eşya ve çay da var. Bu pasajlarda porselenden bibloya, termostan masa örtüsüne kadar satılan tüm ev eşyaları ise çok göz yorucu, yanlışlıkla hediye olarak getirilse tez elden başkasına hibe edeceğiniz tarzda, ıvır zıvır şeyler. Doğu insanı çok sıcak, konuştuğunuz herkes size kıtlama içtikleri çaydan ikram etmek istiyor. Sohbetlerde ilçedeki turizm potansiyelinden bahsedip, bunun değerlendirilememesinden yakınıyorlar.

Doğubeyazıt adını Moğolların bir kolu olan Celayirlilerin sultanlarından Beyazıt’tan almış. İlçedeki her noktadan karlı zirveleriyle sizi selamlayan Ağrı, en büyük olmanın gururuyla binlerce yıla meydan okuyarak ilçeye gözcülük yapıyor. Ağrı Dağı Ermenistan sınırına da çok yakın, sadece 16 kilometre uzaklıkta. İranlıların Koh-i Nuh, Avrupalıların ise Ararat dedikleri dağ, en son 10 bin yıl önce patladığı düşünülen sönmüş bir volkan.

5137 metre yüksekliğindeki Ağrı’nın 4200 metreden sonrası buzullarla kaplı. Dağın güneydoğusunda 3896 metrelik zirvesiyle Küçük Ağrı yer alıyor. İki dağın kapladığı toplam alan ise 1200 kilometrekare civarında. Tufanda her türden bir çift canlıyı alarak gemiye binen Nuh peygamberin gemisinin Ağrı Dağı’nda karaya oturduğuna inanılıyor. Yaşadığımız topraklar o kadar bereketli ki insanlığın ilk ipuçları hep Anadolu’da gizli. İncil’in doğum yeri olarak Dicle ile Fırat’ın suladığı Mezopotamya adı kaynaklarda geçiyor. Hz. Adem ile Havva’nın yaşadığı İrem Bahçeleri’nin de Ağrı Dağı’nın kuzeyindeki Aras Vadisi’nde olduğu söyleniyor.

EFSANELERİYLE AĞRI

Gemi ve dağla ilgili binlerce efsane ve söylenti de yüzlerce yıldır insanların dikkatini çekiyor. Josephus isimli, I. yüzyılda yaşamış bir tarihçi, Nuh’un Gemisi’nin Ağrı’ya indiğini yazmış. Tanrı’dan kendisine gemiyi göstermesini isteyen Aziz Yakup, dağda uyuyakalmış ve uyandığında elinde geminin ahşap bir parçasını bulmuş. 1887’de İran’dan gelen iki Prens, dört bin yılın ardından geminin ön ve arka kısımlarını net bir şekilde gördüklerini, orta bölümün de karlar içinde olduğunu söylemişler. 1916’da iki Rus pilot havadan gemiyi gördüklerini iddia etmişler, bir sene sonra da Çar II. Nikola 150’ye yakın insanı geminin fotoğraflarını çeksinler diye bölgeye yollamış.

Araya Çar ve ailesinin sonunu hazırlayan Bolşevik Devrimi girince, resimler kaybolmuş ama çarın kızı Anastasia’nın geminin ahşabından yapılmış bir haç taktığı dedikoduları ortada dolaşıp durmuş. 1977’de İran Şahı Pehlevi’nin verdiği yılbaşı partisine giderken Ağrı üzerinden uçan Başkan Jimmy Carter ve ekibinin de gemiyi gördüğü basında yer almış. 1989’da CNN’de Şikagolu bir pilotun çektiği görüntüler gemiye ait olabileceği iddiasıyla yayınlanmış. Aya çıkan ilk insanlardan biri olan astronot James Irwin de defalarca Nuh’un gemisini bulmak için Ağrı’ya tırmanmış. Ağrı bugün de ser verip sır vermeyen edasıyla yeni maceraperestleri bekliyor.

18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden biri olan İshak Paşa Sarayı, Doğubeyazıt’ın yedi kilometre doğusunda bir dağın yamacında tüm heybetiyle yer alıyor. Binbir gece masallarındaki sarayları anımsatan yapı, Selçuklu, Osmanlı, Gürcü, İran ve Ermeni mimarisinin özelliklerini taşıyor. Güneşin batışını seyretmek için en güzel yerlerden biri olan sarayın inşaatını 1685 yılında Çolak Abdi Paşa başlatmış, oğlu İshak da tamamlamış. 7600 metrekareye yayılan sarayın biraz ilerisinde bir cami ve Urartu dönemine ait olduğu sanılan bir kale var.

Sarayın ilk avlusuna girişi sağlayan altın kaplamalı kapı, Doğubeyazıt’ı üç kere işgal eden Ruslar tarafından alınıp St. Petersburg’daki Hermitaj Müzesi’ne götürülmüş. Kapının hemen girişinde yorgun gelen ve susuz kalmış ziyaretçiler için yapılmış bir çeşme bulunuyor. Sadece aile üyeleri ve özel misafirlerin geçmesine izin verilen ikinci avluda harem ve selamlık girişleri bulunuyor. Selçuklu kümbetlerini hatırlatan yapıda da Çolak Abdi Paşa ve akrabalarının mezarları var. Görkemli bir girişe sahip haremde mutfak, hamam ve odalar bulunuyor. Yerdeki medeniyet sembolü borular ısıtma, kanalizasyon ve su için kullanılmış. Haremdeki en görkemli bölüm ise çiçek desenli taş işçiliğinin ve süslü kolonların kullanıldığı yemek odası... Alaturka tuvalet ise şu ahir ömrünüzde görebileceğiniz en güzel manzaralı mekanlardan biri! Selamlıkta da kütüphane, cami ve kabul odaları bulunuyor.

NEREDE YENİR

Doğuş Restaurant’da aşçı yemeği dedikleri sulu yemeklerden lahmacuna, kebap çeşitlerine kadar çok farklı seçenekler var. İlçenin en iyi lokantası. Dağ kebabı, spesiyalitelerinden (Belediye Saray Cad. 0-472-3127348). Evin Restaurant Vekil Usta’nın yeri. Ağırlıklı olarak kebap çeşitleri, pizza ve pide var. Sulu yemek ve alabalık da bulabiliyorsunuz (Abdullah Baydar Cad. No: 92. 0-472-3126073) Gaziantep Sofrası, mutfağın Turhan Usta’ya emanet edildiği bir mekan. Tavuk çevirme, ızgara et, işkembe ve diğer çorba çeşitleri var (0-472-3120702).

NEREDE KALINIR

Bölgede yeşermeye çalışan turizmin dallarına terör hep balta vurdu. Onun için otelleri yörenin şartlarına göre değerlendirin. Golden Hill Otel, 90 odası ve dört yıldızıyla ilçedeki en yeni ve şimdilik en iyi otel. Odaların bazıları dağa bakıyor (0-472-3128717). Sim-er Otel, şehir merkezinden uzakta, İran sınırı üzerinde. Çok güzel bir dağ manzarası var (0-472-3124842 www.simerhotel.com). Nuh Otel, 65 odalı ve şehrin göbeğinde. Odalar temiz, çatıdaki restorandan yemek yerken Ağrı Dağı’nı seyredebilirsiniz (0-472-3127232 www.hotel.nuh.8m.com). Derya Otel ise şehir merkezinde ve 60 odanın çoğu balkonlu (0-472-3127531).

NASIL GİDİLİR

Doğubeyazıt Ağrı’ya 95, Iğdır’a 51, Erzurum’a 285, Ankara’ya 1210 kilometre uzaklıkta. Eğer Doğubeyazıt’tan Van’a doğru gidiyorsanız, yarım saat sonra rampada durun, çok güzel bir Ağrı Dağı manzarasıyla karşılaşacaksınız. Yolunuz daha sonra adını Yavuz Sultan Selim’in 1514’te İranlıları yendiği ünlü savaşa veren Çaldıran’dan, ardından da Muradiye Şelalesi’nden geçecek. Uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra tekrar turizme açılan Ağrı Dağı’na tırmanmak istiyorsanız, Buklamania Outdoor Sports ile temasa geçebilirsiniz. Dağa ancak özel izinle çıkılıyor (0-212-2450635 www.bukla.com). Doğubeyazıt’a kadar gitmişken meteor çukurunu ve Nuh’un gemisine ait olduğu söylenen toprak kütleyi de görebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Baltık’ın gizli kalmış hazinesi Letonya

21 Kasım 2005
Göğe doğru uzanan kuleler, arnavut kaldırımı sokaklara serpilmiş kafelere komşuluk eden mimari şaheserler, her renge kucak açmış gece hayatı... Geleceğin Avrupa’sına damga vuracak ülke ve şehirleri merak ediyorsanız, Sertab Erener’in birinci olduğu, Eurovision Şarkı Yarışması’na ev sahipliği yapmış olan Letonya ve başkenti Riga’nın adlarını hafızanızın bir yerine nakşedin, çünkü ileride daha sık duyacaksınız. 2004 yılında Avrupa Birliği’ndeki en yüksek ekonomik büyümeye sahip ülke olan Letonya 65 bin kilometrekareye yaklaşık iki buçuk milyon insanın yayıldığı bir Baltık ülkesi. Nüfusun bir milyona yakınının başkent Riga’da yaşadığını düşündüğünüzde bu şehrin neden bu kadar ön plana çıktığını daha iyi anlıyorsunuz. Letonya pingpong topu gibi asırlar boyu farklı milletler arasında gidip gelmiş. 1201’de Riga’ya gelen Almanlar 400 yıl kadar yerleşik düzene geçtikten sonra, Letonya’yı Polonyalılara, onlar da İsveçlilere kaptırmışlar. Ardından Rusya girmiş sıraya. Letonyalılar bağımsızlıklarını ancak 1918’de ilan etmişler ama onun da tadını çıkaramadan bu sefer Naziler gelmiş. 1944’te Sovyet ordusu Letonya’yı tekrar işgal etmiş. Sesini yükseltenleri de Sibirya tatiline göndermişler! Diğer dillerde adı Latvia olarak geçen Letonya sosyalist Rusya’dan sıyrıldığı tarih olan 1991’den beri çok yol katetmiş ve ülke Avrupa Birliği’nin standartlarını yakalamış.

BODRUMA, MARMARİSA

Başkent Riga’da araçların sokaklarında dolaşmak için para ödediği eski şehir merkezi 150’nin üzerinde mimari anıt barındırıyor. Belediye Meydanı’nda (Ratslaukums) yürümeye başladığınızda önce Blackheads binası alıyor gözünüzü. Binanın özelliği 2001’de Riga’nın kuruluşunun 800. yılında çok güzel bir şekilde restore edilmiş olması. Onun biraz ilerisinde ise elinde cennetin anahtarları ile Aziz Peter karşılıyor sizi. Asansörle kilisenin tepesine çıkıp, Daugava Nehri’nden Baltık Denizi’ne, şehrin nefes kesen manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Reval Oteli’nin 26. katındaki Skyline bar ve Televizyon Kulesi de yüksek noktalardan Riga’yı görebileceğiniz yapılardan.

Baltıklar’daki Gotik mimarinin en güzel temsilcilerinden biri olan Aziz Peter kilisesinin biraz ilerisinde ise Amsterdama isimli kafe var, durup bir kahve molası verin (www.amsterdama.lv). Bu ülkede Bodruma, Marmarisa gibi reklamları görünce anlıyorsunuz ki Letonyalılar tüm yabancı şehirlerin sonuna bir ‘a’ koyup halletmişler işi. Şehir kafelerin işgali altında, görünen o ki Letonyalılar yaşamın sırrını çözmüşler etraf bar, restoran, casino ve diskodan geçilmiyor. Her yer tıka basa eğlenen insan dolu. Gitmişken Aldaris birasını tadabilir, ayrıca 24 farklı baharat ve bitkiden yapılan alkol oranı çok yüksek Black Balsam’ ı kahve dahil değişik içkilerle deneyebilirsiniz. Efsaneye göre Rus Çariçesi Katerina’nın rahatsızlığına bile iyi gelmiş bu karışım. Bu arada Türk erkeklerine müjde, ülkede ciddi bir erkek sıkıntısı var. Nüfusu erkeklere göre daha fazla olan kadınlar güzel ama yalnız. Stiletto denilen en sivri topuklusundan çizmeleri ve mini etekleriyle podyumda yürüyen mankenler misali, şehrin sokaklarını arşınlayıp duruyorlar. Kafanıza göre birini bulamazsanız da dert etmeyin, adım başı birbirinden hoş kadınların gösteri yaptığı kulüplerle ve masaj salonlarıyla karşılaşıyorsunuz. Hatta www.mysticcafe.com , www.allbeauties.net gibi siteler size evlenecek kadın bile buluyorlar. Akça pakça Letonyalı güzelleri kaderleriyle başbaşa bir kenara bırakıp, tarih kokan turumuza devam edelim. Özgürlük Anıtı’na geldiğinizde elinde ülkenin üç bölgesini temsil eden yıldızları tutan bir heykelle karşılaşıyorsunuz. 1935’te dikilen bu anıtın önünde saat başı askerler nöbet değişim töreni yapıyorlar. Hemen yan tarafta ise bir park var. Parktaki köprüde yüzlerce asma kilit bulunuyor. Kadınlar evlendiklerinde kocaları elden gitmesin diye bunları kilitleyip anahtarları suya atmışlar ama anlaşılan pek işe yaramamış ki ülkedeki boşanma oranı çok yüksek! Parkın diğer tarafında ise asil bir güzelliğe sahip olan ve Yunan tapınaklarını andıran bir yapı var. 1863’te Alman Tiyatrosu olarak inşa edilen bu bina 1919’dan itibaren Milli Opera olarak kullanılmış. Hazirandaki Riga Opera Festivali esnasında çok sayıda sanatseveri ağırlıyor.

Mimarlar için bir vaha

Şehir mimarlar için bir vaha. Jugendstil de dedikleri 700’ün üzerinde Art Nouveau yapı tarihe meydan okurcasına Riga’yı süslüyor. Ünlü film direktörü Sergey Eisenstein’ın babası Mikhail Eisenstein bu döneme imzasını atmış en önemli mimarlardan. Liv Meydanı’na (Livu laukums) geldiğinizde şu anda konser salonu olarak kullanılan görkemli Büyük Lonca ve hemen yanında da Küçük Lonca binalarını görüyorsunuz. Biraz daha yürürseniz sırada Dome Meydanı (Doma laukums) var. 1211 yılında inşa edilen ve yüzyıllar boyu geçirdiği değişiklikler sonucu mimari tarzı değişen Dome Katedrali akşamları org konseri dinleyebileceğiniz hoş bir mekan.

Meydanın tam ortasındaki bir plaka da size UNESCO tarafından dünya kültürel mirası listesine alınan bir yerde olduğunuzu haber veriyor. Eski şehirdeki Üç Biraderler (Tris Brali) ise en eskisi 15. yüzyıldan kalma eski Riga evlerinin güzel örneklerinden. Aynı bölgedeki Riga Kalesi de Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılıyor.

Riga’ya sadece 25 kilometre mesafedeki Jurmala 32 kilometre uzunluğundaki plajları ve birbirinden güzel ahşap evleriyle çok hoş bir sayfiye ve SPA merkezi. Geçmişte çar ailesinin geldiği ve Letonya dilinde deniz kenarı anlamını taşıyan bu yerin hemen girişinde, yıl boyu açık olan, Avrupa’nın en büyük su parklarından biri var (www.akvaparks.lv). Dört bin civarında tarihi binanın bulunduğu Jurmala’nın önünde deniz, arkasında Lielupe Nehri, yakınında ise Kemeri Milli Parkı var. Şehirde Eiropa, Villa Joma ve Majori gibi sıra dışı oteller bulunuyor.

Letonyalılar yıllarca Kanada’da yaşamış olan Vaira Vike-Freiberga’yı 1999’da ülkenin ilk kadın Cumhurbaşkanı seçmişler. İkinci kez seçilen ve çok sevilen bu lider Letonya’nın tanıtımına ve bugünlere gelmesine çok büyük katkılarda bulunmuş. 2004’te AB’ye giren Letonya’da Parlamento Başkanı da kadın. Darısı başımıza, ne de olsa kadın eli değen yere medeniyet geliyor.

LETONYA’YA NASIL GİDİLİR?

Air Baltic (0-212-3342941 info@airep.com) yeni ama çok iddialı bir havayolu şirketi. Haftanın üç günü İstanbul’dan direk Riga’ya servisleri var. Uçuş üç saat sürüyor. Yazın Antalya’ya da uçuyorlar. Riga Noel zamanı tam bir hayal alemi.

NEREDE KALINIR

Bergs Hotel Conde Nast Traveler dergisi tarafından dünyanın en iyi 100 otelinden biri seçilen bu işletme, sahibinin zengin sanat koleksiyonuyla renklendirilmiş. İçinde bulunduğu Berga Bazars kompleksinde şehrin en şık dükkanları ve restoranlarından bazıları bulunuyor (+371 7770900 www.hotelbergs.lv)

Grand Palace Hotel İki yıldır Letonya’nın en iyi oteli seçilen bu mekan eski bir sarayın restorasyonu sonucu ortaya çıkmış. Tarihi şehrin göbeğinde olması hayatı kolaylaştırıyor (+371 7044000 www.schlossle.com)

Hotel de Rome Özgürlük Anıtı manzaralı beş yıldızlı otelin en üst katında Riga’nın en iyi restoranlarından biri olan Otto Schwarz bulunuyor (+371 7087600 www.derome.lv)

Baltic Beach Hotel Jurmala’da bulunan otel deniz kenarında ve SPA’sı ile ünlü. Bünyesinde Türk Hamamı bile var (+371 7771400. www.balticbeach.lv). Bütçeniz kısıtlıysa www.laine.lv ,www.kbhotel.com, www.ltn.lv, www.multilux.lv ve www.forands.lv adreslerini tıklayın.

NEREDE YENİR

Rozengrals Restaurant Ortaçağ atmosferinde yemek yemek için ideal. Mum ışığında değişik lezzetleri tatmak da ilginç. Çalışanların kıyafetleri zaman tüneline yolculuğunuzu hızlandırıyor (+371 7224748 www.rozengrals.lv)

Vincents Restaurant Ünlü şef Martins Ritins, Elton John’dan Prens Charles’a kadar çok sayıda şöhreti restoranında ağırlamış. Mantarlı ravioli eşliğindeki tavşanı muhakkak deneyin (+371 7830206 www.vincents.lv)

Light ve Fellini İlki füzyon mutfağı konusunda uzman, haftasonları belli bir saatten sonra gece kulübüne dönüşüyor.

Fellini ise harika bir İtalyan klasiği. İkisi de Berga Bazars kompleksinde (www.bergabazars.lv). -Lido Rekreasyon Merkezi Avrupa’nın en büyük ahşap yapılarından biri ve yaklaşık 1000 kişi ağırlıyabiliyor. İçinde buz pateninden açık büfe restorana, birahaneden müzikli bistroya her şey var (+371 7504420 www.lido.lv).

Osiris Cafe Şehrin sanatçıları, yazar çizer takımı nereye gidiyor diye merak ediyorsanız yemekleri lezzetli ve uygun olan Osiris’i deneyin (371 7243002). Bu arada Riga’nın en popüler gece kulüpleri Casablanca, Voodoo, La Rocca, Depo, Pupu Lounge ve Essential.

ALIŞVERİŞ

Letonyalıların para birimi Lats ve 100 dolara 58, 100 Euro’ya da 70 Lats alabiliyorsunuz. Vergi iadesi almak için en az 29,5 Lats harcamanız gerekiyor. Kehribar (Amber) mücevherler, keten örtüler, kara ekmek (Laci), anasonlu peynir, Emihls Gustavs çikolataları, ahşap oyuncaklar, black balsam ve votka alınacak hediyelik eşyalardan. Stockmann, şehirdeki en büyük mağaza. Türk Büyükelçiliği, +370 52649571.
Yazının Devamını Oku

Artık duvar kalmadığı için ne zaman doğuda ne zaman batıda olduğunuzu anlayamayacaksınız

10 Ekim 2005
1989’da yıkılan duvarın ardından Almanya’nın yeni başkenti olan Berlin, her zamankinden daha mağrur. Gün geçtikçe cazibesi artan bir dünya şehri haline geliyor ve turistler için sürprizlerle dolu bir mücevher kutusuna dönüşüyor... Hitler’in başkent için biçilmiş kaftan olarak gördüğü Berlin 1237’de kurulmuş ve adı bataklık anlamına gelen bir şehir.Geçmişte Prusya’ya da başkentlik yapmış olan Berlin, her zevke hitap eden, modadan kültüre, politikadan sanata her alanda ön plana çıkan bir yerleşim.

Kısaca Ku’damm dedikleri Kurfürstendamm bölgesi şehrin ana merkezini oluşturuyor. Şık dükkanlar, kafeler ve Avrupa’nın Londra Harrods’dan sonra en büyük mağazası olan 60 bin metrekarelik KaDeWe’nin de bulunduğu cadde, alışveriş düşkünlerinin gözdesi konumunda. KaDeWe’nin altıncı katındaki yiyecek bölümünde sosisin bile yüzlerce çeşidi var. Tatmasanız da görün.

Cadde üzerindeki Kaiser Wilhelm Kilisesi ise savaşın yarattığı acıların sembolü olarak restore edilmemiş bir biçimde duruyor. 1943’te bombaların kurbanı olan binanın yanına modern bir çan kulesi dikmişler. Berlin’in bölündüğü eski dönemi gösteren dört borudan oluşan Berlin heykeli de Ku’damm’ı süsleyenler arasında.

EN ÜNLÜLERİN ŞEHRİ

Berlin’deki en ünlü bina hiç şüphesiz Parlamento Binası (Reichstag). Fransızlar’dan alınan savaş tazminatlarıyla 1894’de yapılan binanın cephesine 1916 yılında ‘Alman Halkına’ yazısı ilave edilmiş. 1945’te binaya çekilen Rus bayrağı, biten II. Dünya Savaşı’nın ve Alman yenilgisinin göstergesi olmuş. Geçtiğimiz yıllarda ünlü İngiliz mimar Sir Norman Foster’ın binaya yaptığı modern bir cam kubbe, parlamentoya bambaşka bir hava kattı. Sıra beklemeyi göze alırsanız, para ödemeden binanın tepesine çıkıp, yüzde 30’u yeşilden oluşan bu şehrin manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.

Parlamento binasının yanında bulunan Başbakanlık binasının üzerinde Berlin’in yetiştirdiği ve Nazi döneminde Almanya’dan ayrılmak zorunda kalan ünlülerden Albert Einstein’ın bir sözü var: ‘İnsanlar devlet için değil, devlet insanlar için vardır.’

Berlin’de, II. Dünya Savaşı’nda biri hariç tüm büyükelçilikler yıkılmış, son on yılda hummalı bir şekilde tüm ülkeler şehri yeni binalarla donatmışlar. ABD de büyükelçilik binasını ünlü Brandenburg kapısının yanında inşa ediyor. 1795’de tamamlanan ve Atina’daki Akropol binasının girişindeki yapıyı anımsatan kapı şehrin de en önemli sembollerinden. Brandenburg’un hemen yakınındaki diğer bir eser ise 2700 kolonun değişik boylarda sıralanmasından oluşan Yahudi Anıtı. Nazi döneminde Berlin’de 170 bin Yahudi varmış, sadece beş bini kurtulabilmiş. Şehirde bulunan Yahudi Müzesi insanoğlunun bazen ne kadar acımasız olduğunu gösteren en güzel örneklerden.

Marlene Dietrich, Bertolt Brecht, Herbert von Karajan gibi ünlülerin şehri olan Berlin modern çağların şantiyesi gibi. Her tarafta inşaat var. Dünyaca ünlü Berlin Filarmoni Orkestrası’na ait binanın yakınında, Postdamer Meydanı’nda, Sony ve Mercedes’e ait iki yapı teknolojinin son nimetleriyle inşa edilmişler. Bu binalar yağmur sularını biriktirip, tuvaletlerde ve çiçekleri sulamada kullanıyorlar. Bu da marifetlerinden sadece bir tanesi.

KREUZBERG KÜÇÜK İSTANBUL

17. yüzyılın sonlarından kalma Gendarmenmarkt (Jandarma Pazarı) Berlin’in en güzel meydanlarından biri. Tam ortada konser salonu, bir yanda Fransız, diğer yanda Alman katedralleri meydanın önemli yapıları. Meydanın etrafındaki sokaklar ve Oranienburger caddesi de Berlin’deki gece hayatının baş aktörlerinden. Postdamer Meydanı’nda bulunan Adagio da gece eğlenmek için tercih edebileceğiniz mekanlardan.

Berlin sokaklarında dolaşırken artık duvar kalmadığı için ne zaman doğuda, ne zaman batıda olduğunuzu anlamıyorsunuz ama aklınızda olsun sadece Doğu Berlin’de tramvay var. Tramvayı gördüğünüz yerler komünist dönemin Berlin’ine ait. Bu arada şehri toplu taşıma araçlarıyla keşfetmek istiyorsanız günlük kartın fiyatı 5.60 Euro.

Türkiye dışında en fazla Türk’ün yaşadığı şehir olan üç buçuk milyonluk Berlin’de yaklaşık iki yüz bin vatandaşımız bulunuyor. Kreuzberg ise Küçük İstanbul olarak geçen ve dükkanlarda Türkçe tabelaların olduğu, tek kelime Almanca bilmeden tüm hayatınızı idame ettirebileceğiniz bir yer. İşin ilginç tarafı Kreuzberg şehrin marjinal sanatçılarının ve gay mahallesinin de bulunduğu bir semt. Medeniyet beraberinde hoşgörüyü de getirmiş, kimse kimseye karışmadan gül gibi geçinip gidiyorlar.

Galeries Lafayette’in de bulunduğu, Kreuzberg yakınındaki Friedrichstrasse son yıllarda çok yatırım yapılan, yepyeni binalarla donatılan bir bölge. Dükkanlar, sanat galerileri ve restoranlar bölgeye yepyeni bir kimlik kazandırmış. Gene bu yakınlarda yer alan Checkpoint Charlie ise Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı Berlin arasındaki sınır geçiş noktası olup, dramatik olaylara şahitlik etmiş. Doğu’dan o dönemde beş bin kişi kaçmış, 180 kişi vurulmuş. Kaçanların en genci 16, en yaşlısı ise 80 yaşındaymış. 1961 yılında yapılan 155 kilometrelik Berlin duvarının 45 kilometresi şehrin göbeğinden geçiyormuş. Buradaki müze kaçmak isteyenlerin ürettiği dahice araçların da sergilendiği bir yer.

Komünist döneme ait binaların yer aldığı Alexanderplatz civarında, şehrin en eskilerinden Nikolai kilisesi ve Kırmızı Belediye Binası bulunuyor. Gene bu bölgedeki 365 metrelik TV kulesi açık havalarda 40 kilometreye kadar görüş imkanı sağlıyor. 1969 yılında yapılan döner kulenin kafesinde içkinizi yudumlarken şehri kuşbakışı seyredebilirsiniz.

Berlin’de sembolik birkaç yer hariç tüm duvarlar yıkılmış, özgürlük her tarafa hakim. Peki biz ne zaman kurtulacağız ustalığını topluma ya da kendimize borçlu olduğumuz duvarlardan? Ne diyelim? Darısı çok geçmeden başımıza...

BİZİM ŞAHESER ONLARIN MÜZESİNDE

Berlin’de Müze Adası denilen yerde şehrin katedrali (Berliner Dom) ile önemli müzeleri bulunuyor. Bunlardan biri olan Bergama (Pergamon) Müzesi ise sadece şehrin değil, ülkenin de gözbebeği. Karl Humann isimli bir Alman 19. yüzyılın ikinci yarısında Hellenistik döneme ait şaheserlerden birini Padişah’ın da izniyle Bergama’dan Almanya’ya taşımış. Zeus Altarı (Sunak) olarak geçen bu 2200 yıllık eser inanılmaz bir hazine. İnsan ait olduğu topraklarda sergilenmediği için üzülüyor ama en azından iyi bakıyorlar ve her yıl milyonlarca insana Türkiye reklamı yapıyor diyerek avunuyorsunuz. Biz alem bir milletiz. Karl Humann sunağı memleketine taşımakla kalmamış, öldükten sonra da Bergama’ya gömülmek istemiş. Şimdi adamın (ç)aldığı Almanya’da, mezarı ise Bergama’nın Akropol’ünde! Müzede Priene, Milet ve Magnesia ad Meander’dan (Söke yakınındaki şehir) da eserler var. Türkiye’den gitme İznik çinileri, Uşak halıları, Selçuk ve Hitit eserleri ise diğer ilgi çeken bölümlerde yer alıyor. Giriş 8 Euro. Berlin’de iyi bir profesyonel rehber istiyorsanız Canan Erkan’ı arayın (+49-172-3277844 scguideberlin@hotmail.com), şehrinin güzelliklerini sizinle paylaşsın.

OSMAN AMCA’NIN GECEKONDUSU

Kreuzberg’daki en enteresan Türk, 84 yaşındaki, takkeli, beyaz saçlı Osman Amca. Yozgat’tan gelip, Berlin Duvarı’nın üzerine bir gecekondu oturtmuş. Duvarı yıkmışlar ama Osman Amca’nın gecekondusuna dokunamamışlar. Amcamız yayılma politikası çerçevesinde kendine bir de bahçe yaratmış. Şehrin ortasında salatalık, biber, domates yetiştirip Yozgat hasretini gideriyor!
Yazının Devamını Oku

Altı yıldızlı gemilerle rüya gibi yolculuklar

25 Nisan 2005
Sektörün en büyük ismi Setur- <B>The Cruise Line Türkiye</B>, dünya denizlerinde gerçekleştirilen gemi turlarını tek bir noktada toplayan uluslararası bir organizasyon. Bağlı olduğu uluslararası rezervasyon ağı sayesinde, seçkin cruise şirketleriyle doğrudan bağlantı kuruyor. Seçtiğiniz rotalarda, dinlenme ve eğlenme alışkanlıklarınıza uygun gemileri belirliyor; uçak biletleri, transferler ve otel rezervasyonlarını da içeren programları en cazip koşullarla sunuyor.

Koç Holding’e ait olan Setur, gemi yolculuğu konusunda Türkiye’de ilklerden. Setur’dan Yeşim Özaltay, gemi yolculuğunu her türlü konforun ve eğlencenin mevcut olduğu yüzer tatil köylerine benzetiyor ve gemideki imkanların çokluğu yüzünden, yanaşılan limanlardaki güzelliklerin bazen gölgelendiğini dile getiriyor. Özaltay’a göre gemi yolculuğundaki yaşam bağımlılık yaratıyor. O yüzden bir kez gemi yolculuğu yapanın, ikinci kez gitme ihtimali yüzde 85 civarında. Setur’la Princess’ten Norwegian’a, Royal Caribbean’dan Silver Sea’ye kadar tüm şirketlerin gemileri için rezervasyon yaptırabilirsiniz. Setur-The Cruise Line Türkiye’nin organize ettiği gemi yolculuklarına katılmak için yapmanız gereken, seyahat acentenizi aramak ya da Setur’a 0-216-4740600 veya www.setur.com.tr aracılığıyla ulaşmak.

DÜNYANIN HER YERİNE

Cruise Rep
portföyü çok geniş olan bir şirket. Ürün yelpazesinde Crystal Cruises, Cunard, yüzme havuzları Disney’in karakterleri biçiminde dizayn edilmiş olan Disney Cruise Line, Radisson Seven Seas, Star Cruise, Viking Line gibi çok sayıda büyük şirketin gemileri var. Cunard’a ait olan, daha ziyade transatlantik yolculuklarıyla tanınan Queen Mary II ve Queen Elizabeth II, dünyanın en prestijli gemilerinden ve Cruise Rep aracılığıyla bu gemilere rezervasyon yaptırabilirsiniz. Daha ziyade altı yıldızlı gemilerle çalışmaya ağırlık veren Cruise Rep’in organizasyonuyla Seabourn gemileriyle çok lüks seyahatlere çıkabilir, Viking Cruises ile keyifli nehir yolculukları yapabilirsiniz. Cruise Rep’in telefonu 0-212-3342981. İnternet adresi ise www.airep.com

Çok sayıda gemi firmasının temsilciliğini çatısı altında bulunduran, İstanbul dışında İzmir ve Ankara’da da ofisleri bulunan Golden Bay Tour da gemi yolculuğu turlarında bilinen isimlerden. Bu yaz özellikle İskandinavya, İngiltere, İskoçya ve İrlanda’ya düzenledikleri gemi seyahatleri konusunda iddialılar. Temsilciliğini yürüttüğü, Carnival Cruise Lines firmasının 500 milyon dolar harcayarak inşa ettirdiği dünyanın en yeni gemisi, Carnival Liberty de İtalya’da suya indirildi. Gemi ilk Akdeniz programını Temmuz 2005’te yapacak. Golden Bay Tour’a 0-212-2328800 veya www.goldenbaytour.com ‘dan ulaşabilirsiniz.

Royal Caribbean ve Celebrity gibi şirketlerin gemi yolculuklarını programlarında bulunduran Royal Cruises-Turkey bu yaz özellikle Akdeniz çanağı ve kuzey Avrupa’daki turlarla ön plana çıkıyor. Telefonu 0-212-2257144, web adresi ise www.hatsail.com

ARTIK START TÜRKİYE’DEN

Dünyanın en büyük denizcilik firmalarından MSC Cruises (Mediterranean Shipping Company) 2005 yılından itibaren 2.200 kişilik gemilerle Türk turizmini renklendirecek. İstanbul’da veya Kuşadası civarında oturuyorsanız evinizden çıktıktan bir saat sonra yeni ufuklara yelken açmak üzere lüks bir geminin güvertesinde olacaksınız. 1988 yılında yolcu gemisi turizmine giren MSC ile acente hizmetlerini yürütmek için birleşen Türkiye’nin önde gelen denizcilik firmalarından Arkas, MSC Cruises Türkiye’yi kurdu. 2004 yılında denize indirilen MCS Opera, Türkiye başlangıçlı ilk turunu bu çarşamba gerçekleştiriyor.

İstanbul’dan Venedik’e rüya gibi bir yolculuk artık gerçeğe dönüyor. MCS Cruises Türkiye’den Barış Ergin’in verdiği bilgiye göre, yedi gün sürecek rota, İstanbul, Hırvatistan (Dubrovnik) - İtalya (Venedik, Bari) - Yunanistan Katakolon, Kuşadası ve İstanbul şeklinde gerçekleşecek. Turlar 12 Ekim 2005 tarihine kadar devam edecek.

2.200 konuğuna maksimum rahatlık ve keyifli bir yolculuk yaşatmak için en ileri teknolojiyle inşa edilen bu gemide, Akdeniz lezzetlerinin sunulduğu restoranlar, muhteşem şovların düzenlendiği tiyatro salonu, casino, barlar, cafeler ve alışveriş mağazaları var. Sağlık ve spor aktiviteleri arasında ise yüzme havuzları, SPA, fitness ve güzellik merkezi, sauna, çocuk kulübü bulunuyor. MSC Opera’da iç, dış, balkonlu ve suit kabin seçenekleri ve 5 yıldız otel odasının tüm konforu mevcut. Fiyatların kişi başı 795 Euro’dan başladığı Opera için rezervasyonlarınızı turizm şirketleri aracılığıyla yapabilirsiniz.

MSC Cruises’ın diğer gemileri ise yaz ayları boyunca Akdeniz, Baltık başkentleri, Norveç fiyortları, Fas, Kanarya Adaları gibi yerlere, kış aylarında da Karayipler, Panama Kanalı ve Güney Amerika gibi destinasyonlara seferlerini yapacak.

İKİ ÖDE DÖRT GEZ

Cerrahgil Turizm
Acentesi de temsilcisi olduğu Costa gemileriyle MSC gibi haftalık düzenli ring seferlere başlıyor. Costa’nın programı tamamen aynı ve onlar da 18 yaşına kadar olan çocuklardan liman vergisi dışında ücret almıyorlar. Dolayısıyla sadece ebeveynler için yapılan ödemeyle dört kişilik bir aile güzel bir tatil geçirebiliyor. Cerrahgil’in sahiplerinden Selda Cerrahoğlu, bu önemli noktaya özellikle dikkati çekiyor. Çocuklu olmak gemi yolculuklarında bazen büyük bir avantaj olabiliyor. ‘İki öde dört gez’ sistemiyle tüm aile tatilin tadını çıkarabiliyor. Cerrahoğlu hizmetin satın alındığı günkü kurdan yolculuk tutarının YTL’ye çevrildiğini ve vade farksız 12 taksit yapıldığını söylüyor. Cerrahgil’in detaylı broşüründe yaptıkları tüm gemi yolculuklarının ayrıntılarını bulabiliyorsunuz. Norveç fiyortlarından Karayipler’e, Fas’tan Ukrayna’ya çok çeşitli alternatiflerin olduğu bu turlarda, balayı çiftlerine de özel indirim uygulanıyor. Ayrıca bazı yolculuklarda iki kişilik kabinlerde ikinci kişi yarı ücret ödüyor, bazılarında tamamen ücretsiz seyahat ediyor ve yalnızca liman vergilerini ödüyor. 444 31 31 veya www.costacruise.com dan ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

NEHİR YOLCULUKLARI

Nehirlerde yapılan gemi yolculukları da son yıllarda ivme kazanmış durumda. Bu turlarda kullanılan gemiler oldukça donanımlı olmalarına rağmen, büyük yolcu gemilerine kıyasla daha kısıtlı imkanlara sahipler. Nehirlerin dar ve belli noktalarda sığ olması, gemilerdeki alanların da küçülmesine sebep oluyor. Nehir yolculukları keyifli olmakla birlikte kuraklıktan olumsuz etkilenebiliyor. Su seviyesinin azalması bazen tur rotasının değişmesine yol açabiliyor. Benim yaptığım Nehir yolculuklarından en keyif aldıklarım, Ren ve Elbe turları olmuştu. Hollanda’nın başkenti Amsterdam’dan başlayan ve Almanya, Fransa, İsviçre’yle devam eden Ren Nehri turunda bu dört ülkenin ilginç köşelerinin tadını çıkartabiliyorsunuz. Nehir turları yapan bazı acenteler şunlar:

Fest Travel- Dünyanın en uç noktalarına yaptığı kültürel turlarla kendi alanında en iyi. Özellikle Viking River Cruises’in Kıta Avrupası’ndaki nehir yolculuklarını organize ediyor. 0-212-2161036. www.festtravel.com

Hey Travel Trends 0-212-3438290. www.heytraveltrends.com

Tuğra Turizm 0-212-2193200.

NE ZAMAN NEREYE GİTMELİ?

Dünyamızın dörtte üçünün denizlerle kaplı olduğu düşünülürse, gemi turlarında seçenekler çok fazla. Aylara göre ideal rotalar, genel hatlarıyla şöyle:

Mayıs-ekim arası Akdeniz ve İngiltere için ideal. Bu aylarda Karayipler’de kasırga ihtimali yüksek ve sıcaklık saunaları aratmayacak hale geliyor.

Haziran- temmuz- ağustos aylarında Norveç fiyortları, İskandinavya, Baltık başkentleri ve Alaska ziyaret edilebilir.

Ekim- mart arası güney yarımkürede yaz olduğundan Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Amerika, Karayipler ilginç olabilir. Mısır’da Kızıldeniz ve Nil turları da diğer alternatifler.
Yazının Devamını Oku