Saffet Emre Tonguç

Aydın büyüdükçe tarihi örtülüyor

7 Haziran 2010
Dev gövdeleri sarmaşıkların altında kaybolmuş palmiye ağaçlarının sıralandığı ana caddesini gördüğümde “burası ne güzel bir şehir” dedim kendi kendime. Aydın’ın ana caddesini çevreleyen büyük beton binalar ile aralara sıkışmış alışveriş merkezleri beni gerçeğe döndürdü ve koruyamadıklarımızın hüznü oturdu yüreğime.

Şehrin ilginizi çekecek bölümüne ulaşmanız için palmiyeli caddeyi boydan boya yürümeniz gerekiyor. 16. yüzyılda inşa edilen Ramazan Camii’nin biraz ilerisinde I. Dünya Savaşı sırasında Gelibolu’da çarpışmış, daha sonra Kurtuluş Savaşı’na katılarak Kars ve Sarıkamış cephelerinin komutanlığını yapmış Kazım Karabekir’in büstüne rastlayacaksınız. Sadece yayaların kullanımına açık yol sizi İzmir’in Anafartalar semtinde olduğu gibi güzel, küçük oteller ile restoranların bir araya toplandığı çarşıya ulaştıracak. Burası, şehrin geçmişine ait pek çok anıyı bulabileceğiniz bölgesi. 1629’uncu Sokak’ta büyük bir ortaçağ kervansarayı olan ve bir zamanlar İpek Yolu’ndan geçerek Kuşadası’na giden yolcuları ağırlayan Gümrükönü Hanı’nın muhteşem kalıntıları duruyor. Hemen yanında göreceğiniz, L şeklindeki bir çifte hamam ilgi bekliyor. 1767 senesinde bu hamamı yaptıran Ahmet Paşa eğer bugünkü harap halini görseydi, eminim şok geçirirdi.

CİHANOĞLU CAMİİ’Nİ MUSEVİ USTALAR YAPTI

1629’uncu Sokak’tan devam ederseniz, yolun sonunda 14.yy’dan kalma İsmail Türbesi’ne ulaşırsınız. Alihan Baba’nın oğlu olan İsmail, Tire yakınlarına yerleşmiş ancak oradan ayrılıp kendisine Aydın’da bir ev yapmış. Türbesi şehirde Türkler tarafından yapılan ve ayakta kalan en eski yapı. Biraz ilerisinde göreceğiniz ve tarihi 1708’e uzanan Zincirli Han’ın kalıntılarında hâlâ bir terzi, kafasını kaldırmadan çalışıyor. İçeriye girmek imkansız ancak, yukarıdaki odalarda bulunan ocaklar ve yolcuların eşyalarını koyabilecekleri dolap nişleri muhtemelen yerli yerinde.
Han’ın arkasındaki 1623’üncü Sokak’ta Aydın’ın en güzel camisi Cihanoğlu’nu görebilirsiniz. 1756’da yüksek bir platformun üzerine Müderris Cihanoğlu’nca Musevi ustalara yaptırılmış. 1920’lerde büyük hasar görmüş, 1950’lerde geçirdiği restorasyon sırasında medresesi öğrenci yurduna çevrilmiş. Şadırvanı nefes kesici, platformun altındaki boşlukta orijinal binadan günümüze ulaşan pek çok hatıra var. Caddede, İngiliz katedrallerine bitişik kemerli yolları anımsatan ve kaldırım taşlarıyla döşeli kemerli geçite göz atmayı unutmayın.

BU SEBİL KAR HELVASI VERİYOR

Hemen yakında 1708’de yapılmış ve yeni restore edilmiş Nasuk Paşa Külliyesi’ni görebilirsiniz. Ardından 1620’inci Sokak ile Sakarya Caddesi’nin kesiştiği yere gidin. Burada Macar sanatçıların yaptığı pembe - beyaz bir konak olan Eyüp Şahin Evi’ni göreceksiniz. 1920’lerde çok kötü hasar gören konak 1947’de restore edilmiş ancak sütunlardaki kurşun delikleri hâlâ görülüyor. Buraya kadar gelmişken yakınlardaki Üveys Paşa Camii’ne uğramanızı öneririm. Mısır Valisi Üveys Çelebi’nin 1568’de yaptırdığı yapı, şehirde günümüze ulaşabilen en eski cami.
Son olarak, resmi dairelerin sıralandığı 1602’inci Sokak’ı bulmayı başarabilirseniz, İstanbul’da hemen her köşe başında bulunan ve gelen geçene su dağıtma görevini üstlenen bir sebilin mahvolmuş kalıntılarını göreceksiniz. İstanbul’dakiler kadar görkemli olmayan bu sebil, 1774’te Atike Hanım tarafından yaptırılmış. Sebilin susuzluk çekenlere su dağıttığı gibi, geçmişte kar helvası da (bir başka deyişle buzlu şerbet) verdiği rivayet ediliyor.

AYASOFYA’NIN İLK MİMARI TRALLES’TE YETİŞMİŞTİ

Yazının Devamını Oku

19 Mayıs’ta Samsun

17 Mayıs 2010
Karadeniz otobanında ilerlerken “Atatürk’ün şehri Samsun’a hoşgeldiniz” yazan bir tabelayla karşılaşırsınız. Bu yazı, Türkiye’yi gezen turistler için merak konusudur. Çünkü bilirler ki burası ne Atatürk’ün doğduğu ne de öldüğü şehirdir. Samsun’u gezip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma sürecinin, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başladığını öğrendikten sonra kentin neden “Atatürk’ün şehri” olmakla övündüğünü, merkez mahallesine neden “İlk Adım” adının verildiğini anlarlar. Samsun, Kurtuluş Savaşı boyunca üstlendiği rolden büyük gurur duyuyor. Son bir kaç yıldır yetkililer bu gururu daha da pekiştirmek için ellerinden geleni yapmış. Bir zamanların pek de etkileyici olmayan Atatürk Müzesi zarif bir 20. yüzyıl binası olan Mantika Palas’a taşınmış. Aslında bir otel olarak yapılan bina, üç kez Atatürk’ü ağırlamış. Müzenin iki katında da çok sayıda Atatürk resmi sergileniyor. Gazi’nin kaldığı oda onarımdan geçirilip ziyarete açılmış. Burada Atatürk’ün bazı giysileri ile yolculukta kullandığı bavulu, barometresi ve piknik sepetinin de olduğu çeşitli eşyalarını görebilirsiniz.
Selanik bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’na aitmiş, oysa bugün Yunanistan sınırları içinde. Gazi’nin doğum yerinin bize ait olmaması o keskin Karadeniz zekasını durduramamış elbette. 2006’da Samsun-Ordu otoyolundaki Kutlukent’te, Selanik’teki evin benzerini inşa etmişler. “Atatürk’ün doğduğu ev”de Mustafa Kemal’in giysilerinden oluşan bir koleksiyon görülebilir. Ev sadece hafta içi açık.

ESKİŞEHİR VE İZMİR GİBİ YENİDEN YARATILDI

Samsun sahilinde ise 1919’da Atatürk’ü Samsun’a getiren Bandırma Vapuru’nu göreceksiniz. Geminin toplantı halindeki liderleri canlandıran salonunda, balmumu heykellerle Kurtuluş Savaşı yılları sergileniyor. Söylemeye bile gerek yok, şehrin her yerinde bir çok Atatürk heykeline rastlıyorsunuz. Bunların en güzellerinden biri Atatürk Parkı’ndaki atlı heykel. Hemen yakınındaki eski pazaryeri yeniden düzenlenmiş, önünden geçen Kurtuluş Yolu da denize kadar uzanıyor.

Samsun’u ziyaret etmek Atatürk’ü anlamakla eşdeğer. Ancak tüm şehrin sadece bundan ibaret olduğunu düşünmek de haksızlık. İnanç, azim ve hayal gücü birleşip şehrin görünümü değiştirilmiş, tıpkı İzmir, Eskişehir gibi yaşanası bir mekân yaratılmış. Bugün son derece modern bir il Samsun. Tarihi ise çok eskilere dayanıyor. 5 bin yıl kadar önce, Kalkolitik Çağ’da, şu anki şehir merkezinin biraz daha batısında bir yerleşim varmış. Amisos olarak adlandırılan bu şehir, Helen ve Roma dönemlerinde de yaşamaya devam etmiş. Baruthane Mahallesi’ndeki ikiz tümülüslerde yapılan son kazılarda bir çift kesme taş mezar ortaya çıkarılmış. Bunlardan biri dünyanın bu bölgesinde bulunmuş boyalı tek örnek. Mezarların bulunduğu alan arkeolojik park olarak düzenlenmiş. Parka teleferikle de ulaşabilirsiniz. Devasa Amazon heykelinin önünden kalkan teleferik sizi Amisos Kafe’nin önünde bırakıyor. Belediye tarafından işletilen kafe, misafirlerine makul fiyatlı bir mönü ve muhteşem bir manzara sunuyor. Alkollü içki yok. Buradaki tahta yürüyüş yollarını takip ederek farklı tarzda sütunlarla dekore edilmiş kuzey mezarına gidebilirsiniz. Ne yazık ki, türünün bu bölgedeki tek örneği olan boyalı, güney mezarı ziyaretçilere kapalı.

1900 YILLIK ALTIN KÜPE

Arkeoloji Müzesi’ndeki en etkileyici kalıntılar Cedit Mahallesi’nde bulunan bir mezardan çıkmış. Görünüşe göre bu mezar, M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış ve M.S. 1. yüzyılda yeniden kullanılmış. Ölen kişiyle birlikte gömülen harika, altın mücevherler arasında Romalıların zafer tanrıçası Nike şeklinde bir çift küpe ve kadın yüzleri şeklinde kopçaları olan birçok kolye var. Müze aynı zamanda 5. asırdan kalan son derece güzel mozaiklere de ev sahipliği yapıyor.

Samsun’da en ilgi çeken yerler genellikle harika bir düzenlemeden geçmiş olan sahil boyunca sıralanmış. Bugün Samsun’da hemen her türlü konforu bulabileceğiniz üç beach kulüp var. Aralarındaki parklar ise koşu, bisiklet yolları ve egzersiz aletleriyle donatılmış. Bir zamanların yüzüne bakılmayan küçük rıhtımı bugün siyah ve beyaz kuğuların yüzdüğü Sevgi Gölü’ne dönüştürülmüş. Bir çok çay bahçesini bulabileceğiniz mekânda bir küçük hayvanat bahçesi bile var. En güzeli ise tren yolu geçişine kurulmuş olan asma yaya köprüsü.

YALI CAMİİ DENİZSİZ KALDI

İlk bakışta Samsun’da Helenistik dönem ile Cumhuriyet arasındaki çağlara ait eserler yokmuş gibi geliyor. Gezmeye başladığınızda ise bunun doğru olmadığını fark ediyorsunuz. İstiklal Caddesi’ndeki muhteşem konaklar, Cumhuriyet Meydanı’nın batısındaki çarşının 20. yüzyılda yapılmış harika binaları hemen ilginizi çekecek. Bu binalardan biri Belediye Sarayı, diğeri Garanti Bankası şubesi olmuş. Saat kulesi ise 1886’dan kalma. Buradan İskele Caddesi boyunca batıya doğru yürürseniz, 14. yüzyılda yapılmış Yalı Camii’ne varıyorsunuz. Adından da anlaşılacağı gibi yapıldığı yıllarda denizden yükselen dalgalar caminin duvarlarına çarparmış. Sahil yolu denizin doldurulmasıyla elde edilen alana yapılmış. Küçük ama göz kamaştırıcı Ali Paşa Hanı aslında bir cami külliyesinin parçası olarak inşa edilmiş. Bugün yeniden yapılandırılma programının bir parçası. Yakında, Buğday Pazarı Caddesi’ni renklendirecek.
Yazının Devamını Oku

Bağlar hayal oldu, tarih yapılarda korunuyor

24 Ağustos 2009
Tokat bir bağ içinde, diye başlıyor geçmişin sevilen türkülerden biri. Bugün beş kemerli tarihi Hıdırlık Köprüsü’nü aşıp Yeşilırmak’ın kuzey yakasına geçtiğinizde, karşınıza Topçam tepesine doğru yükselen bağlar yerine lüks apartmanlar, villalar çıkıyor.

Yeni açılan caddeler, taşınan çarşılar son 20 yılda kent merkezinin dokusunu epeyce değiştirdi. Buna karşın, kapsamlı bir restorasyon faaliyetiyle yıkılmaya yüz tutan birçok tarihi eser tekrar hayata döndürüldü. Mahmutpaşa Mahallesi’nden Yaraahmat Mahallesi’ne doğru çıkacağınız bir yürüyüşte, Latifoğlu Konağı, Mevlevihane, müzeye dönüştürülen Gökmedrese, Taşhan, cumbalı evleriyle geçmişin Yahudi Mahallesi Halit Sokak, Yağıbasan Medresesi, Paşa Hamamı’nı görebilir, 800 adımda, Türklerin 800 yıllık mimari serüvenine tanık olabilirsiniz.

Farklı bitkileri keşfetmek üzere 18.yy’da Anadolu’yu baştan başa geçen, bu arada 12 gün Tokat’ta konaklayan Fransız kraliyet botanikçisi Joseph de Tournefort “Dünyada bu kadar özel konuma sahip başka kent yok” notunu düşmüş güncesine. 28 Eylül 1701’de girdiği şehir hakkında, seyahatnamesinde o kadar renkli ayrıntılar veriyor ki geçmişin fotoğrafını gözümüzde canlandırabiliyoruz.
İki dik tepeye yayılan, her köşesinden su fışkıran şehrin sokaklarında Tournefort’un ilk dikkatini çeken ayrıntı, kaldırımlar. “Sokaklar oldukça iyi kaldırımlanmış, Doğu’da ender rastlanıyor böylesine. Yağmur suları için arklar açılmış” diyor. Anlattığına göre, o günün Tokat’ı kervan yollarının kesiştiği çok önemli bir ticaret merkezi. Ayrıca “Amasya ile birlikte, tüm Anadolu’nun toplamı kadar kumaş üretiyor.” Müslüman, Ermeni ve Rum ustalar el ele verip, Moskova’dan Paris’e kadar rağbet gören ipekliler, yazmalar yapıyor. Bakırcıların ürünleri Mısır’da satılıyor. 20 bin Müslüman, dört bin Ermeni, 400 Rum’un yaşadığı şehirde 12 cami, yedi Ermeni kilisesi bulunuyor.  
300 yıl sonra bugün, nüfusu 130 bine ulaşan Tokat’ın sokaklarında yürürken, geçmişin kültürel mozaiğini görmek mümkün değil. Kırım, Balkan savaşları, Tehcir ve Mübadele sonrasında sadece Müslüman nüfus yerinde kalabilmiş. Ayrılan Hıristiyanların yerini, Kafkaslardan, Balkanlardan gelen muhacirler almış. Neyse ki geçmişin izlerini restore edilen, korunan yapılarda, ısrarlı, sabırlı gençlerin canlandırmaya çalıştığı el sanatlarında görebiliyoruz.    
ASIRLIK SAAT KULESİ
Karadeniz ve Akdeniz arasındaki geçiş yolu üzerinde olan Tokat, tarih sahnesine ilk olarak yedi bin yıl önce çıkmış. Hititler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar Tokat’ta yaşayan medeniyetlerden bazıları. 5. yüzyılda yapılan Tokat Kalesi şehirdeki en eski yapı. Tarihi 1277’ye dayanan ve içinde Tokat Müzesi bulunan Gök Medrese şehirde ziyaret edilecek ve bu uygarlıkların izlerinin takip edileceği yer. Müzede Eski Tunç Çağı’ndan Osmanlı’ya eserler sergileniyor. Ancak en önemlisi mavi seramikler ve Roma İmparatoru Diocletian’ın (284-305) zamanında Hıristiyan olduğu için öldürülen Aziz Christina’nın balmumundan yapılmış heykeli. Şehirdeki Kırkkızlar Türbesi’nin adını duyunca kırk kızın mezarının bulunduğu bir türbe gibi düşünüyorsunuz ama türbede yirmi mezar var. Mezarlardan birisi Mu’in al-Din Süleyman isminde bir beye ait. Selçuklu Sultanı IV. Kılıç Arslan’a suikast düzenleyerek öldüren ve sultanın genç oğluna kral naibi olmayı başaran Süleyman, medresenin kurucusu olarak geçiyor. Süleyman’ın yaptığı yanına kalmamış ve 1278’deki Moğol istilası sırasında idam edilmiş.
Gökmedrese’nin hemen yanındaki  görkemli Taş (Voyvoda) Han, 1631’de yapılmış. 20. yüzyılın başına kadar Ermeni tüccarların mekanıymış. Birkaç yıl önce restore ettirilip, yazma, hat, ahşap oyma gibi yerel el sanatlarının üretildiği ve satıldığı dükkanlara kiraya verilmiş. Avluda, binanın güzelliğini seyredebileceğiniz, restorasyonu süren Tokat Kalesi’ni görebileceğiniz bir kafe bulunuyor. Daha da eski bir yapı olan Sulusokak’taki Yağıbasan Medresesi, 1152 tarihli.

Yazının Devamını Oku

Almanya’nın moda ve tasarım merkezi

6 Temmuz 2009
Münih son yıllarda Avrupa’nın en gözde şehirlerinden biri haline geldi. Sanatseverlerin hayranlığını kazanan müzeler, sıra dışı mimarinin muhteşem örnekleri, seçkin restoranlar, şık mağazalar, sonbahardaki Ekim Festivali, kışın yapılan Faşing, kentin her yıl daha çok turist çekmesini sağlıyor. Bavyera Eyaleti’nin başkenti Münih, 14 haziran 1158’de kurulmuş. Kral I. Ludwig döneminde büyük imar hareketlerine sahne olmuş. Geçen yıl büyük törenlerle şehrin 850. yılı kutlandı. 1972’de 20. Yaz Olimpiyatı’nın yapıldığı şehir, Bayer Münih futbol takımına da ev sahipliği yapıyor.
Münih’teki mimari göz kamaştırıcı. Dünyanın en ünlü mimarları şehri oyun sahaları gibi kullanıp birbirinden şık binalar dikmiş, farklı kültürleri kaynaştırıp yaşam sanatına katkıda bulunmuş. 1970’li yıllarda yapılan ve dört silindiri anımsatan BMW Dünyası şehirdeki modern mimari için bir dönüm noktası olmuş. 2006 FİFA Dünya Kupası’nın yıldızı olan Allianz Arena ise olağanüstü bir stadyum. Dışarıdan baktığınızda deniz anasına da benziyor, büyük bir UFO’ya da. 60 bin kişilik yapının cephesi ve çatısındaki paneller maç yapan takımların renklerine bürünüyor.

45 MÜZELİ CENNET

Münih’te 45 müze ve koleksiyon var. Mimari zarafet müzelerde de öne çıkıyor. Güzel Sanatlar Akademisi, Pinakothek der Moderne ve Brandhorst’un modern binaları geçmişle gelecek arasında köprü kuruyor. Bazı eski saraylara ultra modern salonlar eklenmiş. Sergilenen eserler arasındaki asırlık farklar binalara da yansıyıp hoş kontrastlar yaratıyor. Münih’teki Kunstareal Bölgesi’nde üç tane Pinakothek (www.pinakothek.de) isimli müze var. Eski olan Ortaçağ ustalarının eserleriyle dolu, yenisinde 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başına ait çalışmalar bulunuyor. Modernin etkileyici binasında grafik, tasarım ve mimarinin seçkin eserleri var. Bu üç müzede, da Vinci, Rafael, Albert Dürer, Auguste Renoir, Paul Cezanne, Pablo Picasso gibi dünya çapındaki sanatçıların çalışmaları sergileniyor. Kunstareal’deki diğer bir müze ise 1816’dan beri hizmet veren Glyptothek. Bu müze Yunan ve Roma döneminin çok güzel örneklerine ev sahipliği yapıyor. Mısır Sanatı Müzesi de (www.aegypisches-museum-muenchen.de) Residenz Sarayı’ndan buraya taşındı
Alp Dağları’nın eteklerinde yer alan Münih aynı zamanda bir kayak cenneti. Şehir merkezinden bir saatlik yolculukla ulaşabileceğiniz Südelfeld, Spitzingsee ve Brauneck kayak merkezleri Münih’in güneyinde yer alıyor. Südelfeld ailelere cazip gelirken, Spitzingsee usta kayakçıların gözdesi durumunda.

EN BÜYÜK BİRA FESTİVALİ

Çok sayıda turistin de katıldığı Münih Faşingi’nde tüm şehir şenlik yerine dönüyor ve eğlence sabahlara kadar sürüyor. Roma döneminde Diyonisos ve Satürn için yapılan kutlamalarla ilk temelleri atılan Faşing’de yüz binlerce kişi geçit törenlerini izliyor.
Eylül sonunda başlayıp, ekimin ikinci haftasına kadar süren Oktoberfest (Ekim Festivali) dünyanın en büyük bira festivali. Önce festivalin ev sahipleri süslenmiş arabalar, müzisyenlerle, büyük bir kortej halinde festival alanına geliyor. Ayrıca Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen on bin kişi yedi kilometre uzunluğunda bir geçit töreni yapıyor. Ülkelerinin geleneksel kıyafetlerini giymiş folklorcular, orkestralar ortamı renklendiriyor. Her türlü içecek ve yiyeceğin satıldığı, /images/100/0x0/55eb0040f018fbb8f8a4862ebazıları 10 bin kişi kapasiteli büyük çadırlarda dev bira bardakları eşliğindeki eğlence günlerce devam ediyor. Festival 1810 yılında Kral Ludwig ile Prenses Therese von Sachsen-Hildburghausen’in düğün törenleri ile başlamış ve bir gelenek halini almış. Kolera ve savaşlar 24 festivalin yapılmasına izin vermemiş. 2007’deki festivali 6,2 milyon kişi ziyaret etmiş, 6,9 milyon litre bira içilmiş, üç yüz bine yakın sosis satılmış. Münih’te en büyüğü Hirschgarten’da bulunan 20 bira bahçesi var. Festival 2008’de 175. yaşını kutladı. Bu yıl Oktoberfest, 19 Eylül- 4 Ekim arasında düzenlenecek.

ULAŞIM

Franz Josef Strauss Havalimanı, dünyanın en işlek havalimanlarından biri. Bir tasarım harikası. Her yıl dünyanın en iyi 10 havalimanından biri ödülünü alıyor. S-Bahn ile 9 Euro’ya şehre 40 dakikada ulaşabilir, aynı biletle şehir içindeki diğer toplu taşıma araçlarından da faydalanabilirsiniz. Taksi 50 Euro civarında tutuyor. Münih’te görülecek yerler birbirine yürüyüş mesafesinde. Toplu taşıma araçları için günlük bilet 6 Euro. Taksi için 21610’u çevirin.

ALIŞVERİŞ

Alışverişin merkezi Maximilian ve Kaufinger caddeleri. Ünlü İtalyan, Fransız markalarından geçilmiyor. Alışveriş merkezi tercih edenler için Münih’te Maximilianhöfe ve Fünf Höfe isimli çok dükkanlı işletmeler var. Geçmişin görkemini arayanlar Schrannenhalle’ye gidiyor. Şehrin merkezindeki bu eski yapı restore edilmiş kocaman bir pazar, içinde el ürünlerinden gastronomi düşkünlerini mutlu edecek dükkanlara kadar çok çeşitli alternatifler var.

NEREDE YENİR?

Münih son yıllarda açılan restoranlarıyla da göz dolduruyor. Michelin yıldızlı işletmelerden ünlü şeflerin açtığı yerlere kadar çok sayıda restoran lezzet düşkünlerini konuk ediyor. Münih’e gitmişken Weisswürste dedikleri beyaz sosislerin ve obatzda peynirlerinin de tadına bakın. Acquarello: Michelin yıldızlı restoran, şehrin en iyi İtalyan mutfağı. Öğlen özel mönü, akşam şefin mönüsü var. (Mühlbauerstrasse, No: 36) Brenner: Alman usulü ocakbaşı, çok daha şık, lüks. (Maximilianstrasse, No: 15) Tantris: Restoranın yeme içme okulu bile var. 1970’lerde açılan mekanın dekorasyonu sıradışı. (Johann-Fichte Strasse, No: 7)

NEREDE EĞLENİLİR?

Münih’te 60 tiyatro, üç senfoni orkestrası var. 1818’de açılan Münih Milli Tiyatrosu bünyesinde opera ve bale bulunuyor. Residenz ve Gartnerplatz tiyatroları şehrin önemli sanat etkinliklerinin gerçekleştirildiği gözde mekanlar. Yazın düzenlenen Opera Festivali (www.staatsoper.de) önemli kültürel olaylardan. Maximilian Caddesi’ndeki kulüpler son modayı takip eden, seçkin bir kitleyi cezbederken, Kunstpark Ost civarındaki yerler gençliği çekiyor. Schumann’s (Odeonplatz, No: 6) şehrin en güzel barı ve seçkin bir müşteri kitlesine sahip. P 1 (Prinzregentenplatz, No: 1) terası ve fıskiyeleriyle dikkat çekiyor, ünlülerin akın ettiği bir kulüp. 089 ise partileri dillere destan bir gece kulübü. (Maximiliansplatz, No:5)
Yazının Devamını Oku

Baharda mavi yolculuk

11 Mayıs 2009
Yaz boyunca Ege’yle Akdeniz’i buluşturan koylara yelken açacak, binlerce tatilciyi uçsuz bucaksız maviliklere taşıyacak tekneler boyandı, yenilendi, sefere hazırlandı. Mavi yolculuk sevdalılarını bekliyor.

BODRUM - MARMARİS ROTASI

MARMARİS - ANTALYA ROTASI

Yazın bunaltıcı sıcakları, kalabalık  günleri gelmeden, mayısta çıkacağınız mavi yolculuk, diğer mevsimlere oranla birçok avantaj sunuyor: Sakin koylar, baharın tüm renklerinin etrafa yansıması, yelken keyfini artıran mevsim rüzgarları, göç sırasında teknelerle yarışa çıkan yunuslar, tekne kiralarının ucuzluğu... Sıcaklığı daha şimdiden 20 dereceye ulaşan turkuvaz renkli sularla kucaklaşıp, deniz sezonunu açma fırsatı... 

Kış boyunca dalgalarla başbaşa kalan Ege koyları havaların ısınmasıyla canlanmaya, renklenmeye başladı. Cenova ve Atina’daki yat fuarlarına katılan tekneler geçen hafta Ege’yi geçip Marmaris’e ulaştı. Dün başlayan, perşembeye kadar sürecek Marmaris Yat Fuarı, yaz sezonunun ilk habercisi gibi. Rengarenk, yepyeni yelkenliler görücüye çıktı. Onlara özenen guletler mavi yolculuğa çıkmak için sabırsızlanıyor.
Her yıl binlerce tatilciyi bölgeye çeken mavi yolculuk rotası, bu sene 51’inci yaşını kutluyor. Başlatan kişi, 1925’te Bodrum’a sürgüne gönderilen yazar Cevat Şakir, namı diğer Halikarnas Balıkçısı. Cezasını tamamlayıp Bodrum’a yerleşen yazar 1957’de Azra Erhat, Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi arkadaşlarıyla, bir tekne kiralayıp, ilk mavi yolculuğa çıkar. Bu geziler keşif ve entelektüel paylaşım platformudur. Edebiyat, tarih, mitoloji konuşulur, doğanın tadı çıkarılır. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizeleriyle söylemek gerekirse “Mavi gezi bir masaldır, söylenmemiş, yazılmamış, çizilmemiş.” Daha sonra bu grubun mavi yolculuk serüveni Azra Erhat tarafından kitaplaştırılır.
Bugün mavi yolculuk bölgenin en ünlü tematik turu. Yılda ortalama 100 bin kişi Gökova’da bu tura çıkıyor. Blue Point Yachting’den Yücel Özalp, en popüler rotaların Bodrum ile Antalya arasında yer aldığını söylüyor. “Amacınız kafa dinlemek ve kendinizi doğanın kucağına bırakmaksa Gökova ve Hisarönü körfezlerini rotanıza koyun. Doğa yürüyüşlerine ve tarihe meraklıysanız, tüm gün güneşin altında yatmak yerine biraz hareket etmek istiyorsanız, Marmaris’ten Antalya’ya doğru uzanın” diyor.
Global kriz bölgedeki fiyatları da etkiledi. Bu yıl rekabet nedeniyle mavi tur ücretlerinde düşme bekleniyor. Buna erken sezon avantajı da eklenince, avantajların sayısı artıyor.   

Yazının Devamını Oku

Avrupa’dan beş bayram tatili önerisi

10 Kasım 2008
Dokuz güne kadar uzayabilecek Kurban Bayramı tatiline dört hafta kaldı. Aralık başındaki iklim koşullarından ve turistik merkezlerin sezon dışı cazip fiyatlarından yararlanıp Avrupa’da güzel bir tatil geçirebilirsiniz. Saffet Emre Tonguç bu hafta yayımlanan kitabı "Avrupa’da Görülecek 101 Yer"den Hürriyet Seyahat okurları için beş alternatif şehir seçti.

BERLİN
Utanç Duvarı yıkıldı görkemli bir başkent çıktı

Hitler’in başkent için biçilmiş kaftan gördüğü Berlin 1237’de kurulmuş ve adı bataklık anlamına geliyor. 1989’da yıkılan duvarın ardından birleşen iki Almanya’nın yeni başkenti oldu. Gün geçtikçe cazibesi artan bir dünya şehri. Yüzde 30’u parklardan oluşan, turistler için sürprizlerle dolu bir mücevher kutusu.

3, 5 milyon nüfuslu şehirde 460 bin göçmen yaşıyor. Türklerin sayısı 200 bini buluyor. 82 cami ve mescit var. Şehre mangal kültürünü Türkler getirmiş, izin verilmeyen yerde mangal yapma cezası 300 Euro. 270 kütüphane, 170 müze ve koleksiyon ziyarete açık. 150 konser mekanı arasında en ünlüsü, en çok bilet satılanı Berlin Filarmoni’nin salonu. Sokaklarındaki at kestanesi ağaçları, mide sancısı çeken atlara ilaç olması için 1585’te Osmanlılar tarafından gönderilmiş.

Yazının Devamını Oku

2008 yazında Batı Akdeniz

23 Haziran 2008
Deniz, tatil ve eğlencenin merkezi Batı Akdeniz bu yıl 9 milyon turist ağırlamaya hazırlanıyor. Şimdiden oteller, tatil köyleri doldu. Bölgeye gelen Rus turist sayısının 3 milyona yaklaşması, otellerin hizmetlerinde, eğlence sektöründe Rus tercihlerinin öne çıkmasını sağladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü yetkilileri, bölgede son beş yıldır mevsim normallerinin bir derece altında seyreden hava sıcaklıklarının bu yıl normallerin 1-2 derece üstüne çıkabileceğini, ancak birkaç hafta sürecek sıcak hava dalgalarının beklenmediğini söylüyor. Sıcak ve ılık günler birbirini izleyecek. Bu yıl sahil şeridinde birçok yeni plaj, su parkı açıldı. Bölge, deniz temizliğinde Türkiye liderliğini sürdürüyor. İşte Batı Akdeniz sahilindeki son gelişmeler.

DENİZ

Sahillere 17 yeni Mavi Bayrak geldi


Antalya, deniz suyunun temizliği, kıyı düzeni gibi kriterler göz önüne alınarak verilen Mavi Bayrak sayısını bu yıl 126’dan 143’e çıkardı. Kent merkezindeki en popüler kumsal, Beach Park. Falezlerle Konyaaltı Sahili’nin birleştiği alandaki tesis, geçen yıl Kanada’da yapılan Plajlar Dünyası Yarışması’nda dünyanın en iyi plaj kompleksi seçilmişti. Beach Park’ın bünyesinde 86 bar, restoran ve kafe bulunuyor. Ayrıca profesyonel dalış okulu, su sporları merkezi ve model otomobil pisti var. Bu yıl Go Kart pisti de eklendi. Başta plaj voleybolu olmak üzere, hentbol, okçuluk, plaj futbolu birçok turnuva düzenlenecek. 28 Haziran’da Red Bull X-Fighters motokros ekibini, yaz boyunca ünlü şarkıcıları ağırlayacak.

Kent merkezindeki Lara Beach Park, ise 2,5 kilometrelik sahilinde 11 plajıyla, gözlerden uzak deniz keyfi yaşamak isteyenlerin tercihi. Dört restoran, üç su sporu merkezi, açık hava diskosu, oyun parkını içeriyor. Konser alanı bu yıl Rafet El Roman, İsmail YK, Demet Akalın gibi yıldızları ağırlayacak. Akdeniz Güzellik Yarışması düzenlenecek. Tesisin bungee jumping platformu bu yıl kapalı.

Kent merkezinde, halk plajı tipinde bir bölge arıyorsanız yat limanındaki Mermerli Plajı’nı, kayalık ve derin suda yüzüp su altı doğasını izlemek istiyorsanız Karaalioğlu Parkı’ndaki Adalar Plajı’nı tavsiye ederiz.
/images/100/0x0/55ea4714f018fbb8f87593d2
ALTERNATİF KUMSALLAR

Antalya çevresindeki diğer önemli plajlara gelince. Doğa güzelliğiyle, bölgenin en popüler plajlarından Sorgun, Manavgat yolunda. Yüzmeyi yeni öğrendiyseniz ya da çocuğunuzun güvenle yüzeceği bir sahil arıyorsanız Gazipaşa’daki Koru Plajı tam size göre. Üç doğal havuzundan ikisi sığ. Denizi kendini filtre etme özelliğiyle biliniyor. Bir zamanlar Sultan Reşat’ın tatil yaptığı Reşat Adası Plajları, kentin 15 kilometre kadar batısında. Kemer yönünde, denize girmek istiyorsanız Beldibi’nden Tekirova’ya uzanan ince kumlu sahilden yararlanabilirsiniz. Phaselis Plajı, antik kent atmosferinde, sığ bir koyda yüzme fırsatı sunuyor. Portakal bahçeleri ve çam ormanıyla çevrili Tekirova kıyıları, doğal liman konumundaki Adrasan, ince kumlu ve kayalık alanlara sahip. Patara sahili ise 800 metre genişliği, 15 kilometre uzunluğuyla Türkiye’nin en geniş, en uzun kumsalı. Kumu çok ince ve denizi temiz. Deniz kaplumbağaları nedeniyle Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsünde.

Batı Akdeniz’in diğer önemli plajlara gelince... İnce kumu, berrak suyuyla Mısır Kraliçesi’ni cezbeden Kleopatra Plajı, Alanya’nın 2 kilometre batısında. Yine kumunun özelliğiyle tanınan, bir kilometre uzunluğundaki İncekum, Alanya’nın 20 kilometre batısında.

TATİLE HEYECAN KATIN

Tatilde denizin tadını rüzgar sörfü, su kayağı, parasailing gibi aktivitelere katılarak da çıkarabilirsiniz. Büyük otellerde ya da Beach Park, Lara Beach, Belek Beach gibi tesislerde kurs alabilir, ekipman kiralayabilirsiniz. Su sporları işletmecisi Ayhan Kızılsavaş, "Eğitmenlerden eğitim alan, uluslararası geçerliliğe sahip lisans almaya hak kazanan sporcular ekipman kiralayıp, denizde yalnızlığın tadını çıkarabilir" diyor. Rüzgar sörfü, katamaran ve su kayağının lisans dersleri 150-250 YTL arasında. Eğitim süresi 3 ila 5 gün. Bir saatlik kiralama ücretleri: Katamaran 45-55 YTL, rüzgar sörfü 15-25 YTL, su kayağının turu ise 35-45 YTL. Demre’deki Kekova Koyu’nda, rehber eşliğinde kano turları düzenleyen firmalar var. Antik kentler arasında, yaklaşık 8,5 kilometrelik rota, kürekle dört saatte geçiliyor. Bu turlara İngiliz ve Almanlar ilgi gösteriyor.

Yorulmadan heyecan yaşamak istiyorsanız, sürat motorunun çektiği paraşütle (parasailing) havalanabilir, şişme botlardan ringo, fly fish ya da banana ile tur atabilirsiniz. Beach Park su sporu merkezi işletmecisi Tayfun Kaplan, gençlerin ve özellikle Rus turistlerin bu tür hızlı eğlencelere büyük ilgili gösterdiğini söylüyor. 15 dakikalık parasailing turu 40-60 YTL, Jet Ski’nin 15 dakikası 40-60 YTL. Şişme botlarla yapılan aktivitelerin bedeli de 10-25 YTL arasında. Antalya Valiliği’nin düzenlemesi gereği, jet ski ve benzeri aktiviteler sahilden en az 100 metre açıkta yapılabiliyor.

Rus turistlerin gösterdiği ilgi Batı Akdeniz’de su parklarının hızla çoğalmasını sağladı. Sahil şeridinde, eğlenceli bir gün geçirebileceğiniz çok sayıda aquapark açıldı. Aralarındaki en iddialı tesisler Dedeman’ın Antalya Aquapark’ı ve Alanya’daki Sealanya.

DERİN MAVİ SİZİ BEKLİYOR

Antalya’da 11 önemli dalış noktası var. Kaş, Kalkan ve Kemer’deki alanlar, canlı zenginliği, su temizliği, Uluburun’daki dünyanın en eski batığıyla tüm dünyadan dalgıçları bölgeye çekiyor. 120’ye yakın kursta dalış eğitimi alabilir, rehber eşliğinde deneme dalışı yapabilirsiniz. 7 metreye kadar inilebilen 45 dakikalık deneme dalışlarının fiyatları 40 - 50 YTL arasında. Falezlerdeki su altı mağarası deneme dalışlarının favori mekanı. Derin dalışlar için en azından tek yıldızlık, dört gün süren eğitim almak gerekiyor. 6 - 10 dalış içeren eğitimin ücreti 400 - 600 YTL arasında. Sonrasında 35-70 YTL ödeyip, 18 metreye kadar uzman gözetiminde dalış yapabilirsiniz. Daha derine tehlikesiz inmek için, ileri kurslara katılmanız gerekiyor.

MAVİ SULARDA PUPA YELKEN

Batı Akdeniz, el değmemiş koylarıyla günübirlik ya da haftalık konaklamalı tekne turları için ideal. Antalya merkezinden Düden Şelalesi ve Sıçan Adası’na günlük turlar 40-60 YTL. Antik kentleri de içeren haftalık tur fiyatları, yemek dahil, 350- 500 YTL civarında. Antalya Skal İnternational Başkanı Serdar Göksel, programlı turların yanı sıra rotayı yolcuların çizdiği özel turların da düzenlendiğini söylüyor. Böyle bir tur için grup oluşturmak, kişi başına 700 - 1000 YTL’ye maloluyor. Ruslar sayesinde son yıllarda yüksek hızlı yatlarla turlar yaygınlaştı. 80 kilometreye kadar hız yapan teknelerin günlük kirası 2 - 10 bin YTL arasında.

Denizden sıkılıp, Antalya’yı kuşbakışı seyretmek isterseniz, Kemer ile Tekirova Beldesi arasındaki 2 bin 365 metrelik Tahtalı Dağı sizi bekliyor. Tahtalı Teleferiği her gün 09.00 - 19.00 arasında 30 dakikada bir hareket ediyor. Manzara nefes kesici.

KONAKLAMA

Küçük ve butik oteller cazip seçenekler sunuyor
/images/100/0x0/55ea4715f018fbb8f87593d4
Batı Akdeniz otelleri bu yıl yurtdışından gelecek turist akınına hazırlanıyor. İlkbaharda ziyaretçi sayısında, geçen yıla oranla, yüzde 22 artış yaşandı. Rusların gözdesi Kemer bile yavaş başladığı sezonu, yüzde 25 artışla kapatmayı hedefliyor. En yoğun ilgi Almanya, Hollanda, Ukrayna ve İsrail’den. Bu arada İspanya’dan gelenler yüzde 467 arttı. Bölgede 15 civarında büyük yeni otel hizmete girdi: Kemer’de Queen Elizabeth Elite Suite, Palmet Resort, Crystal Resort, Daima Resort, Belek’te Ela Quality Resort, Sueno Golf, Susesi de Luxe Resort, Club Voyage Select, Calista Resort, Side’de Royal Dragon, Kumköy Beach Resort... Akdeniz Turistik Otelciler Birliği Başkanı Sururi Çorabatır "Oteller konaklama tesisi yaklaşımının dışına çıkıp, yemek, eğlence, spor aktiviteleriyle tam zamanlı memnuniyete yöneldi" diyor.

Antalya’da Kaleiçi yeni cazibe merkezine dönüştü. Birbiri ardına butik oteller açılıyor. Manavgat- Side bölgesini çoğunlukla Alman, Hollandalı, Belçikalı, Avusturyalı, İngiliz, İskandinav turistler tercih ediyor. Belek golfçülerin gözdesi. Havaalanına yakınlığını avantaja dönüştüren Lara - Kundu, son dönemde hızla gelişiyor. Birçok yeni tesis açıldı. Bölgeyi Alman, Rus, Türk, İsrail, Hollandalılar tercih ediyor. Olympos, Çıralı, Kaş, Kalkan ve Adrasan’da küçük, butik oteller ağırlıkta. Bu oteller fiyat açısından diğer bölgelere göre daha avantajlı.

Sururi Çorabatır tatilcilere şunları öneriyor: "Acente kanalıyla bile otel seçseniz, farklı kaynaklardan iyi araştırın, tatil tarzınıza göre seçim yapın. Beş yıldızlı oteller kadar, iyi hizmet veren küçük ve butik işletmeleri de dikkate alın. Yola çıkmadan önce günübirlik gezi programlarınızı yapın, gezebileceğiniz doğal ve tarihi bölgeleri inceleyin."

EĞLENCE

Kumsal diskoları çoğalıyor
beş yıldızlılar animasyonu hatırladı


Eğlenceyi seven genç Ruslar sayesinde bölgenin gece hayatı son yıllarda hızla gelişti. Antalya merkezindeki Beach /images/100/0x0/55ea4715f018fbb8f87593d6Park, Lara Beach Park gibi tesisler bar ve disko eğlencesinde her tür alternatifi sunma yarışında. Her şey dahil modası nedeniyle maliyet azaltmak için animasyondan vazgeçen büyük oteller bile, son iki yıldır yeniden renkli şovlara yer vermeye başladı. Almanlar güvenlik nedeniyle daha çok otelde eğlenmeyi tercih ediyor. Birçok otel, Rusların yoğunluğundan şikayetçi Alman müşterilerini memnun etmek amacıyla animasyonları ön plana çıkardı. Profesyonel Animasyon Yöneticileri Derneği (PAYD) Başkanı Eren Güngör,"Yurtdışından gruplar getirmeye başladık. Şovları çok tutuldu, Antalya’daki oteller bu işe bayıldı. Kenya’dan Moğolistan’dan akrobasi grupları getirdik. Yetmedi Shaolin rahiplerini getirdik. Ukrayna ve Rusya’daki Rus dans gruplarıyla anlaştık. Talep arttıkça şov gruplarını çoğalttık" diyor.

Antalya merkezinden uzakta, kumsalda denizle iç içe, başınızı kaldırdığınızda yıldızları görebileceğiniz bir mekanda eğlenmek isterseniz Kemer’e uğramanızda yarar var. Club İnferno, Club Kemer Aura, Club Arena Moonlight ve Club Maji’de hemen her gece farklı bir parti düzenleniyor. Rusların çılgınca eğlendiği kulüpler sadece çiftlere açık. Güzel Rus kızları, Türk Kazanovalara karşı bodyguard’lar tarafından özenle korunuyor. Çoğu kulüpte rezarvasyon gerekiyor. Giriş 20 YTL, bir şişe viski 150 YTL. Kemer merkezindeki barlar sokağında eğlence ve içki ücretleri daha ucuz. Türkü dahil her türlü müziği dinlemek mümkün.

Alanya’da gece hayatının iddialı mekanlarından Janus Disko, saat 03.00’e kadar açık. Dört bin kişilik Auditouryum diskoda köpük banyosu dahil her türlü animasyon ve eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor. CuBa, Küba dans gecelerini sevenlerin mekanı. Türkçe müzikle eğlenenlerin adresi Red Tower’in sky disko barı. Los Chicos de Cuba grubu hafta içinde dört akşam The Cordon Pub’da latin, salsa çalıyor, cuma gecesi ise saat 03.00’e kadar sambacı kızlar sahneye çıkıyor.

AKDENİZ LEZZETLERİ

Oteller yerel mutfağa yöneldi restoranlar çeşit artırdı

Yiyecek maliyetlerin yükselmesine karşın büyük oteller bu yıl da mutfaklarını çeşitlendirdi, zenginleştirdi. Geçen yıl bir otelin Türkiye’nin yedi bölgesinden lezzetleri sunması dikkat çekmişti. Bu yıl otellerde yerel mutfak eğilimi belirginleşti. /images/100/0x0/55ea4715f018fbb8f87593d8Bu arada Uzakdoğu felsefesi yemeklere de yansıdı. Yiyecek İçecek Yöneticileri Derneği (YİYDER) Başkanı Aydın Özdemir, özellikle Belek bölgesindeki tesislerin mutfak konusunda kaliteli hizmete odaklandığını söylüyor: "Rixos Grubu gibi bazı önemli tesisler temalı ürünlere yöneldi. Su bile kekik ve nane aromalı sunuluyor. Mutfağa önem veren tesisler, alakart restoran sayısını en az sekiz ile sabitledi. Hatta bu yıl Voyage Grubu, alakart restoran sayısını 11’e çıkardı. Balık, Türk, İtalyan gibi klasik alakart restoranlara Bu yıl Ege, Karadeniz mutfakları gibi yöresel restoranlar da eklendi. Balık pahalı olduğu için geçmişte seyrek rastlanan Akdeniz mutfağı bile birçok tesiste yer alıyor." Özdemir’e göre, konuklarının damak tadına önem veren kuruluşlar maliyet artışını dengelemekte zorlanıyor. Rixos, Papillion, Xanadu, Su Sesi, Calista, Gloria Grubu, Ela Resort, Voyace Select, Cornelia, Gold City bu nedenle oda fiyatlarını artırmak zorunda kaldı.

Antalya merkezindeki bazı restoranlar mönülerini çeşitlendirdi. Örneğin, kentin köklü işletmelerinden Alara Restoran, Sadrazam Kebap, grida buğulamayı listesine ekledi. Lara Balıkevi, özellikle çocukların ilgisini çekmek üzere balıklı su böreği, balık ve karides köftesi, yeni makarna çeşitleri geliştirdi. Korsan balık çorbası, levrek dolması gibi çeşitleri sunmaya başladı. 50 yıllık Parlak Restoran ise dolmaya gösterilen ilgiden yola çıkarak, her gün farklı bir dolma çeşidini mönüsüne ekliyor. Alanya’da taratorlu laos balığını tersane manzarası eşliğinde Harbour Restoran’da tadabilirsiniz. CuBa’nın bistrosu Japon mutfağından da lezzetler sunuyor. Özel üretilmiş martzen veya pilsener türü bira tatmak isterseniz Red Tower’a uğrayabilirsiniz.

Kemer’de balığın adresi Ayışığı Parkı ve Liman Caddesi’ndeki restoranlar. Serin bir mekanda, su başında sofraya oturmayı tercih edenler 30 kilometre uzaklıktaki Ulupınar’ın yolunu tutuyor. Şelale Restoran’dan olta alıp, kendi balığını tutabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Baştan başa Hollanda

16 Haziran 2008
16 milyon kişinin yaşadığı ve nüfusun yüzde 20’si yabancılardan oluşan Hollanda, karayoluyla aynı günde bir ucundan diğerine geçebileceğiniz kadar küçük bir ülke. Topraklarının yüzde 18’i deniz seviyesinin altında. Su baskınını engellemek için denize setler yapılmış, fazla suyu atmak için değirmenlerle çalışan kanallar inşa edilmiş. 1910’larda ülkenin yüzölçümü 30 bin kilometrekareydi. Denizi doldurup, 40 bin kilometre kareye çıkarıldı!

O yüzden "Tanrı dünyayı, Hollandalılar Hollanda’yı yarattı" diyorlar. Eskiden 9 bin yel değirmeni varken, bu rakam bugün 900’e inmiş. Bırakın dağları, neredeyse tepelerin bile olmadığı ülkede yüz binlerce bisiklet var ve her sene 80 binden fazlası çalınıyor. Dünyada tarım üretiminde birim başına verimde Japonlar’dan sonra ikinci geliyorlar. Küçük bir ülke olmasına rağmen meyve, sebze ve çiçek üretimi çok fazla. Türkiye’ye bile çiçek satıyorlar. Hollanda’da sabah kesilen çiçekler öğleden sonra kıtanın büyük şehirlerinde satışa sunuluyor. Lale ihracatından yıllık gelirleri beş, uyuşturucudan 10 milyar Euro. Kraliçe Beatrix’in ülkesinde laleye tulpen diyorlar. Bu ismin tülbentten geldiği, lale soğandan çıktığı için uygun görüldüğü söyleniyor. Osmanlı laleyi hediye olarak önce Belçika’ya yollamış ama onlar Hollandalılar kadar akıllı çıkmamış... Aynı zeka, 1980’lerde kontrol edebilmek, vergilendirebilmek amacıyla esrarı serbest bırakmış. Bugün "coffee shop"larda farklı dünyalara yolculuk yapmak üzere binlerce Avrupalı, Hollanda’ya koşuyor. Dünyanın en büyük somon ihracatçısı da Norveç değil, Hollanda. Dolayısıyla kişi başına yıllık ulusal gelir 38 bin dolar. Her sene yaklaşık 800 bin Hollandalı, Türkiye’ye tatile geliyor. Parlamentosundaki 150 milletvekili’nden 4’ü Türk asıllı. Adalet Bakanı, parlamentoya bisikletiyle geliyor, Dışişleri Bakanı ise işine trenle gidiyor, hem de ikinci sınıfta. Amsterdam’da 45 bin Türk, 114 cami var. Amsterdam yakınlarındaki Aalsmeer dünyadaki en büyük çiçek mezatı merkezi. Hollanda’ya kadar gitmişken, dünyaca ünlü elmas fabrikalarını görmek isterseniz Gassan’ı (www.gassandiamonds.com) ya da Coster Diamonds’ı (www.costerdiamonds.com) ziyaret edebilirsiniz. Ranstad, Hollanda’nın en kalabalık bölgesi ve Amsterdam ile Rotterdam arasında yer alan Delft, Lahey, Utrecht, Haarlem, Leiden, Gouda ve Dordrecht gibi şehirleri de içine alıyor.



AMSTERDAMKanallarından sanat ve hayat akan şehir

İnsanoğlu ünlü şehirleri genellikle bir sembolle özdeşleştirir. Paris Eiffel Kulesi, New York Özgürlük Heykeli, Roma Aşk Çeşmesi’yle hatırlanır. Amsterdam’da sembol çok. Tıpkı şehrin ünlü mücevhercilerince işlenen, sayısız yüzeye sahip pırlantalar gibi: Kanallar, bisikletler, köprüler, kırmızı fenerli evler, "Coffee Shop" lar, özgürlük, hoşgörü, çeşitlilik.

Yazının Devamını Oku