Saffet Emre Tonguç

Baltık’ın üç güzeli RİGA, VİLNÜS,TALLİNN

17 Eylül 2007
Göğe uzanan kuleler, arnavut kaldırımı sokaklara serpilmiş cafelere komşuluk eden mimari şaheserler, her renge kucak açmış gece hayatı, küçük ama sevimli şehirler... Geleceğin Avrupa’sına damga vuracak ülke ve şehirleri merak ediyorsanız, Letonya, Estonya ve Litvanya’yı hafızanızın bir köşesine kazıyın. Çünkü yakında adlarını çok daha sık duyacaksınız. Baltık ülkeleri, 1990’larda Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra büyük ilerleme kaydetti. Bugün Avrupa’nın yeni cazibe merkezlerinden bahsederken bu ülkelerin başkentleri Riga, Talin ve Vilnüs’ün adları artık daha sık telaffuz ediliyor.

TALLİNN

Dünyanın en eski eczanesi en yüksek tuvaleti burada/images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c91f

1,5 milyon nüfuslu Estonya, 1991’de meydanlarda hep birlikte söylenen şarkılar eşliğinde Sovyetler Birliği’nden ayrıldı, yepyeni bir hayata yöneldi. Surlarla çevrili, Ortaçağ güzeli bir kent Tallinn. Göğe yükselen kuleler, kaldırım taşlı dar sokaklar insanı bir anda masal diyarına sürüklüyor.

Şehrin en yüksek noktasındaki Parlamento Meydanı’ndan, Belediye Meydanı’na yürürken, tarihin yaprakları arasından geçtiğinizi hissedeceksiniz. Fat (Tombul) Margaret ve Tall (Sırık) Hermann Kuleleri, Alexander Nevsky ve St Mary’s katedralleri, Pikk Jalg (Uzun Bacak) Sokağı, St. Nicholas Kilisesi, 124 metrelik kulesi olan St. Olaf’s Kilisesi ve Belediye Binası eski şehirdeki sürprizlerden bazıları.

Helsinki’ye, 80 kilometre uzaktaki Tallinn, hafta sonu Finli kaynıyor. Kimi saçını kestirmek, kimi de barda ucuz içki içmek için geliyor. Üç Baltık ülkesi içinde en ufak olan Estonya, yüksek teknoloji konusunda büyük bir isim. Baltıkların Silikon Vadisi ya da E-stonya deniyor bu yüzden. Nedeni, Sovyetler’in burada 1950’lerde Tallinn Sibernetik Enstitüsü’nü kurması. Ücretsiz telefon servisi Skype, müzik yükleme sitesi Kaza bu birikimin günümüzdeki uzantıları. Estonyalıların dörtte üçü vergilerini internet aracılığıyla yatırıyor, çoğu oyunu diz üstü bilgisayarından kullanıyor.
/images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c921
Tallinn’in (Taani-Linn) sözcük anlamı Danimarka kasabası. 1219’da Danimarkalılar şehri ele geçirmiş. Defalarca el değiştiren ülke, 1920’de Rusların egemenliğine girmiş. İşgal yıllarının acısı İşgal Müzesi’ndeki (www.okupatsioon.ee) sanat eserlerinde yaşıyor.

Kentin tarihi merkezi UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesinde. 14. yüzyılda inşa edilen Toompea Kalesi bugün Parlamento Binası. Gotik mimarisiyle Avrupa’nın en eski belediye binası bu şehirde bulunuyor. 600 yıllık binanın kulesinin içinde 77 metrelik tavanıyla dünyanın en yüksek tuvaleti bulunuyor. Restoran, kafelerle dolu Belediye Meydanı’ndaki dünyanın en eski eczanesi hálá açık. Kadriorg Sarayı’nda iki sanat müzesinden birinde Hollandalı ve Flaman sanatçıların eserleri, diğerinde Deli Petro’nun kullandığı mobilya ve eşyalar sergileniyor.

Parlamentonun karşısındaki Alexander Nevsky Rus Katedrali soğan kubbeli renkli bir yapı, 1894’de Çar Alexander yaptırmış. Kubbedeki haçların altında hilaller, Osmanlı’ya karşı zaferleri simgeliyor. Aynı simgeyi St. Petersburg’daki Peterof Sarayı’nın kubbelerinde de görebilirsiniz. Şehir merkezine 15 dakika mesafedeki Rocca-al Mare Açık Hava Müzesi’nde 72 tarihi bina bir arada. Tallinn TV Kulesi çirkin bir yapı, ancak tepesinden göreceğiniz manzara çok güzel.

NEREDE KALINIR

Old House: Uygun fiyatlı işletmelerden (www.oldhouse.ee). Three Sisters: Eski evlerin restorasyonuyla oluşturulan şık bir otel. (www.threesistershotel.com) Barons Hotel: Şık, güzel manzaralı ama pahalı. (www.baronshotel.ee) Uygun fiyatlı yerlere Voorastemaja (Konaklama Evi) deniyor. www.visitestonia.com sitesinden konaklama alternatiflerine bakabilirsiniz. Bütçeniz kısıtlıysa www.baltichostels.net , www.bedbreakfast.ee adreslerini deneyebilir, çiftlik tatili için www.maaturism.ee ’i tıklayabilirsiniz. Turizm Ofisi: www.tourism.tallinn.es

NEREDE YENİR, EĞLENİLİR

Etli güveç (Seljanka), patates, lahana, kızartmalar, somon ve alabalık Estonya mutfağının ana kalemlerinden. Domuz schnitzel hemen hemen her restoranın mönüsünde var. Saku ve koyu renkli Saku Tume ülkenin en iyi biralarından. Vana Tallinn ise şehirde deneyebileceğiniz yerel bir likör. Nasıl Almanların Oktober Fest’leri varsa, Estonyalıların da temmuzda Beersummer’ları (www.ollesummer.ee) var. Festivalde 100 bin bira meraklısı şehri istila ediyor. Depeche Mode Baar adı üzerinde bu grubun müziklerini çalıyor ve gruba ait eserlerle dolu. Karja Kelder’da ise 40 çeşit farklı bira var. Beer House kendi birasını sunuyor. RIFF, şık bir gece kulübü. Maikrahv eski tarihi binada, şık bir restoran. Olde Hansa’da geleneksel kostümler içindeki garsonlar hizmet veriyor. Yazın terası da güzel.

RİGA

Mimarisi ve genç kızları güzellikte yarışıyor/images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c923

Letonya, 65 bin kilometrekarede, yaklaşık 2,5 milyon kişinin yaşadığı bir Baltık ülkesi. Nüfusun bir milyona yakınının Riga’da yaşadığını düşündüğünüzde başkentin neden bu kadar ön plana çıktığını daha iyi anlıyorsunuz. Ülke, pingpong topu gibi asırlar boyu farklı milletlerin arasında gidip gelmiş. 1201’de Almanlar, 400 yıl sonra Polonyalılar, sonra İsveçliler ele geçirmiş. Rusya’dan sonra, 1918’de bağımsızlıklarını ilan etmişler. Tadını çıkaramadan Naziler işgal etmiş. 1944’de Ruslar geri dönmüş. Muhalifleri Sibirya tatiline göndermişler! Sovyetler’den ayrıldığı 1991’den bu yana Letonya çok hızlı gelişti, Avrupa Birliği standartlarını yakaladı.

Riga’nın 150 civarında tarihi yapı barındıran bölgesine otomobiller ücret ödeyerek giriyor. Belediye Meydanı’ndan (Ratslaukums) yürümeye başladığınızda önce Blackheads binası gözünüzü kamaştırıyor. 2001’de kentin kuruluşunun 800. yılı vesilesiyle restore edilmiş. Biraz ilerisinde, elinde cennetin anahtarlarıyla Aziz Peter bekliyor sizi. Adına yapılan kilise Baltıklar’da, Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri. Kulesine asansörle çıkıp, Daugava Nehri’nden Baltık Denizi’ne uzanan manzarayı seyredebilirsiniz. Reval Otel’in 26. katındaki Skyline Bar ya da TV Kulesi’nden de kenti kuş bakışı görebilirsiniz. Kilisenin yakınındaki Amsterdama isimli kafede mola verin. Kahvelerini tadın. (www.amsterdama.lv)

Duvarlarda Bodruma, Marmarisa yazılı reklamları görünce anlıyorsunuz ki, Letonyalılar tüm yabancı şehirlerin sonuna bir "a" koyup halletmişler işi. Şehir cafe, restoran, kumarhane ve diskoların işgali altında, görünen o ki Letonyalılar yaşamın sırrını çözmüş; etraf bar, restoran, casino ve diskodan geçilmiyor. Her yer tıka basa eğlenenlerle dolu. /images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c925Aldaris birasını, 24 baharattan yapılan yüksek alkollü Black Balsam’ı kahve dahil değişik içkilerle deneyebilirsiniz. Efsaneye göre Rus Çariçesi Katerina’nın rahatsızlığına bile iyi gelmiş bu karışım.

Türk erkeklerine müjde: Ülkede kadın nüfusu erkeklerden çok fazla. Erkekler karaborsa. En sivri topuklusundan çizmeleri, mini etekleriyle dünya güzeli genç kızlar şehrin sokaklarını arşınlıyor. Kafanıza göre birini bulamazsanız dert etmeyin, adım başı birbirinden hoş kadınların gösteri yaptığı kulüpler, masaj salonları her adımda karşınıza çıkıyor.

Letonyalı güzelleri kaderleriyle başbaşa bırakıp turumuza devam edelim. Özgürlük Anıtı’na geldiğinizde, elinde ülkenin üç bölgesini temsil eden yıldızları tutan bir heykelle karşılaşıyorsunuz. 1935’de dikilen anıtın nöbetçileri, saat başı törenle değişiyor. Yanıbaşındaki parkın köprüsünde, yüzlerce asma kilit var. Nikah masasından kalkan kadınlar, buraya bir kilit takıyor, anahtarını suya atıyor. Boşanma oranının yüksekliğine bakılırsa, yine de kocalarını kaptırmaktan kurtulamıyorlar. Parkın diğer tarafında, Yunan tapınaklarını andıran 1863 tarihli asil bina 1919’dan bu yana Milli Opera. Yazın beyaz gecelerinde, Riga Opera Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Noel zamanı, kentle birlikte hayal alemine dönüşüyor.

Şehir mimarlar için bir vaha. 700’ün üzerinde Art Nouveau uslubundaki yapı tarihe meydan okurcasına ayakta. Mimarlarından biri de, ünlü yönetmen Sergey Eisenstein’ın babası Mikhail Eisenstein. Liv Meydanı’na geldiğinizde, görkemli konser salonu Büyük Lonca ve hemen yanında Küçük Lonca binalarını görüyorsunuz. Biraz daha yürürseniz Dome Meydanı’na varacaksınız. 1211’de inşa edilen, eklemelerle mimarisi değişen Dome Katedrali’nde akşamları org konseri dinleyebilirsiniz. Yapı UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde. Eski şehirdeki Üç Biraderler ise en eskisi 15. yüzyıldan kalma eski Riga evlerinin güzel örneklerinden. Aynı bölgedeki Riga kalesi ise Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılıyor. 2004’de AB’ye giren Letonya’nın cumhurbaşkanı, parlamento başkanı kadın. Darısı başımıza. Ne de olsa kadın eli değen yere medeniyet geliyor.

NEREDE YENİR, EĞLENİLİR?

Rozengrals Restoran: Ortaçağ atmosferinde iddialı bir restoran. www.rozengrals.lv Vincents: Ünlü şef Martins Ritins, bu restoranda Elton John’dan Prens Charles’a kadar birçok şöhreti ağırlamış. Mantarlı ravyoli eşliğindeki tavşanı harika. www.vincents.lv Light / Fellini: İlki füzyon mutfağında uzman, hafta sonu, gece yarısı kulübe dönüşüyor. Fellini ise harika bir İtalyan klasiği. Her ikisi de Berga Bazars’da. www.bergabazars.lv Osiris Cafe: Şehrin sanatçıları, yazar, çizeri burada. Yemekleri lezzetli, fiyatları uygun. Kentin en popüler gece kulüpleri Casablanca, Voodoo, La Rocca, Depo, Pupu Lounge ve Essential.

NEREDE KALINIR?

Bergs Hotel: Conde Nast Traveler dergisinin "Dünyanın en iyi 100 Oteli" listesinde. Otel, sahibinin zengin sanat koleksiyonuyla renklendirilmiş. www.hotelbergs.lv. Grand Palace: Saraydan otele dönüştürülmüş, ödüllü bir işletme. Tarihi şehrin içinde. www.schlossle.com Hotel de Rome: Özgürlük Anıtı manzaralı, beş yıldızlı. Kentin en iyi restoranlarından birine sahip. www.derome.lv Bütçeniz kısıtlıysa www.laine.lv, www.kbhotel.com, www.ltn.lv, www.multilux.lv ve www.forands.lv adreslerini tıklayın.

VİLNÜS

Amber mücevherlerin şehrini bisikletle gezin
/images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c927
Litvanya, Sovyet döneminin ardından Batı’yla kenetlenmiş. Vilnüs, Avrupa’nın en küçük, tarihi açıdan en zengin başkenti. Ülke nüfusunun yüzde 83’ü Litvanyalı. Yüzde 6’sı eski Sovyetler’den. Gerisi Polonyalı. 65 bin kilometrekarelik ülkenin, diğer Baltık devletlerinden farkı, nüfusun büyük çoğunluğunun Protestan değil, Katolik olması. Vilnüs’ü, 1321’de gördüğü rüyanın ardından, ülkeyi birleştiren Gediminas kurmuş. Torunu Jogaila, Polonya Kraliçesi Jadwiga’yla evlenince iki ülke 400 yıl birleşmiş. İttifak bir ara Moskova’yı bile ele geçirmiş. 1918’de bağımsızlığını ilan eden, 1940’da Sovyetler Birliği’ne bağlanan ülke, 1991’de birlikten ilk ayrılan Baltık cumhuriyeti.

Şehrin tarihi bölgesine (Senamiestis), 16. yy’dan kalma Şafak Kapısı’ndan giriyorsunuz. Sağdaki şapel (Koplycia), Meryem Ana ikonunu barındırıyor, yapı 400 yıllık. Biraz ilerideki Kutsal Ruh Ortodoks Kilisesi başpisoposun evi aynı zamanda. Yayalara ayrılmış Pilies Caddesi’nde 1579’da kurunan Doğu Avrupa’nın en eski üniversitesi Vilnüs’ü göreceksiniz. Yakınında, ülkenin koruyucu azizi Casimir’in şapeli ile kraliyet mozolesinin olduğu katedral var. Yapı uzun yıllar sanat galerisiymiş. Katedral Meydanı’nın arkasındaki tepeye finikülerle çıkıp, Gediminas Kulesi’nden çevreyi seyretmenizi tavsiye ederim. Pylimo’da sıradışı bir anıtla karşılacaksınız: Rock yıldızı Frank Zappa’nın büstü 4 metrelik çelik sütun üzerine oturtulmuş./images/100/0x0/55ea7b3af018fbb8f882c929

Vilnüs’ta Nazi soykırımı öncesi 100 bin Yahudi yaşıyormuş. 105 sinagogdan biri, nüfustan altı bin kişi kalmış geriye. Şehir merkezinden birkaç kilometre uzaklıktaki devasa açık hava pazarı Garinuai’de yok yok. Giysiden, gıdaya, otomobilden, eşyaya her şey satılıyor.

Kent dışına çıkacak zamanınız varsa, trenle iki saatte eski başkent Kaunas’a gidebilirsiniz. Harika tarihi yapılara sahip bir şehir. Neris ve Nemunas Nehirleri’nin birleştiği noktada Santakos Parkas yer alıyor. Şehirden 20 dakika uzaklıkta ise II. Dünya Savaşı’nda 50 bin savaş tutuklusunun öldürüldüğü Ninth Forth var. Vilnüs’e 27 kilometre uzaklıktaki Trakai’ye otobüsle gidebilirsiniz. Gotik kalesi tepeden hayata hükmediyor.

Litvanya’da amberden yapılma mücevher ve hediyelik eşyalar çok gözde. Turizm Ofisi (www.vilnius.lt) ücretsiz harita veriyor ve 1 LT.’ye bisiklet kiralıyor. Müzikle ilgileniyorsanız, Litvanya Müzik Akademisi’ne uğrayıp İngilizce ders alabilirsiniz. (www.Ima.lt)

NEREDE KALINIR

Stikliai (www.stikliai.lt) şehrin en iyisi, şöhretlerin mekanı. Centro Kubas (www.centrokubas.lt) avlulu bir binada ve çok kaliteli. The Shakespeare (www.shaspeare.lt) bir butik otel. Sırt çantalı gençlere önerim internette küçük bir araştırma yapmaları: www.balticbackpackers.com , www.filaretaihostel.lt

NEREDE YENİR, EĞLENİLİR

Litvanya mutfağı biz Türkler için ağır ve yağlı. Etli, patatesli Cepelinai milli yemekleri. Şiş kebaba şaşlık diyorlar. Herring balığı ve mantar da mutfaklarında sık sık kullandıklarından. En iyi biraları Utenos, diğerleri de Kalnapis ve Baltijos. Degtine isimli vodkaları da iyi. Fransız Büyükelçiliği’nin yanındaki Cafe de Paris sanatçıların, şehirde yaşayan yabancıların tercihi. Paparazzi’de magazin güzelleri boy gösteriyor. Uzupio Kavine şehrin en şık barı, manzarası ve atmosferi de hoş. Broadway ve SMC ise gençlerin tercihi. Stikliu Alude: Kemerli tavanları, tepeden asılmış flamalarıyla ortaçağ havasında. Yemekler de fena değil. Zemaiciu Smukle: Lezzetli ve büyük porsiyonlarıyla ön plana çıkıyor. Litvanya mutfağını beğenmezseniz Cozy (www.cozy.lt) ile G-Lounge’ı (www.glounge.lt) deneyebilirsiniz. Damak tadları bize daha yakın.

Yazının Devamını Oku

Akdeniz’in ortasındaki İngiltere Malta

20 Ağustos 2007
Akdeniz coğrafyasında adeta bir nokta gibi olan Malta önemli bir stratejik konuma sahip, bu yüzden tarih boyunca hem denizciler hem de korsanlar için çok önemli bir rol oynamış. Başkenti Valetta, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde. 400 bin nüfuslu adada, trafiğinden turizmine, hayatın her alanında İngiliz sömürgesi olduğu günlerin izi görülüyor. Malta dili Arapça ve İbranice gibi sami dil grubundan ama Latin alfabesiyle yazılıyor. Arapça etkisi çok belirgin. Şehir girişlerindeki tabelalar "Merhaba" diye sizi selamlıyor. İngilizce ikinci resmi dil, turistler lisan problemi yaşamıyor. Akdeniz kültürünün etkisi altındaki Maltalılar koyu Katolik, köyleri dev kiliseler süslüyor. Nüfusun yüzde 95’i bu adada doğmuş.

OSMANLI’NIN HEZİMETİ ADANIN GURUR VESİLESİ

İ.Ö 800’lü yıllarda Akdeniz’in çoğu yerinde olduğu gibi Malta’da da Fenikeliler bir koloni kurmuş. Ada, Kartaca ile Roma İmparatorluğu arasındaki savaşların ardından Romalıların eline geçmiş. Kuzey Afrika’dan gelen Arapların 1090’da adadan atılmasıyla 400 yıl süren bir Sicilya dönemi başlamış. Adanın tarihi Kanuni ile değişmiş. St. John Şövalyeleri, Rodos’ta Osmanlılara yenilince, İspanyol Kralı 5.Charles adayı şövalyelere vermiş. Kira bedeli olarak da her yıl iki Malta Şahini istemiş! Osmanlılar şövalyelere Malta’da huzur vermemiş, adayı kuşatmış ama alamamış. Etrafta bu "Büyük Kuşatma"nın birçok izini görmek mümkün. Neredeyse ada tarihinin en önemli olayı kabul ediliyor. Zaten bu kuşatmadaki komutanın adı başkent Valetta’ya verilmiş. 316 km2’lik yüzölçümüne sahip olan Malta’nın tarihini anlatan ve Malta Experience dedikleri bir gösteride Osmanlılara önemli bir yer ayrılmış! 1814’de İngiltere’nin bir parçası haline gelen ada bağımsızlığına ancak 1964’te kavuşmuş.

Sicilya’nın 93 km. güneyindeki ülke üç bölümden oluşuyor: Malta, Gozo ve Comino Adaları. Gozo’da 30 bin kişi yaşarken, Comino’da turizm sezonu bitince üç beş çiftçi kalıyor. Malta dalmayı sevenler için adeta bir cennet. Gozo ve Comino su altı güzellikleriyle ünlü.

Avrupa Birliği üyesi Malta’nın sokakları kimi zaman Kuzey Afrika’yı hatırlatıyor. Fiyatlar Avrupa’nın birçok merkezinden daha ucuz. Malta Lirası yaklaşık 4 YTL. Adada alışverişin merkezi Valetta’daki Republic Caddesi. Etrafta bol miktarda seramik, dantel ve gümüş filigre göreceksiniz. Sliema’da Plaza Centre isimli bir alışveriş merkezi de var. Öğleyin siesta yapıyorlar. Dükkanlar genelde 13.00-16.00 arası kapalı. Adayla ilgili www.discovermalta.com ve www.tourism.org.mt sitelerinden daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

MALTA’NIN YILDIZLARI VALETTA

St.John şövalyelerinin Türk korkusuyla hızla inşa ettikleri şehirde 16. yüzyıl mimarisi egemen. Yarımada üzerindeki bir tepeye kurulmuş. Grand Harbour ile Marsamxett Limanları’na bakıyor. İtalya’dan gelen feribotlar Büyük Liman’a yanaşıyor. 15 dakikalık bir tırmanışla şehre ulaşabiliyorsunuz. Şövalyeler geldikleri yere göre adada yedi gruba ayrılmış. Auberge de Castile eskiden İspanyol ve Portekizli şövalyelere aitmiş, günümüzde Başbakanlık Ofisi. Yanındaki Yukarı Barrakka Bahçeleri ise İtalyan şövalyelerinmiş, bugün ise Büyük Liman manzaralı güzel bir park. Fransa’nın Provence bölgesinden gelen şövalyelerin binası olan Auberge de Provence, Malta’nın Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veriyor. Tarihe meraklıysanız, Malta ve Gozo’da İ.Ö 3600 ile 2500 arasında yapılan megalitik tapınakları gezebilirsiniz. Aziz Yahya’ya adanan St John’s Katedrali ve Müzesi, Valetta’nın tam göbeğinde. 1573’te, Barok mimariyle yapılan binada güzel bir dokuma koleksiyonu var. Caravaggio’nun "Vaftizci Yahya’nın Başlangıcı" resmi de burada sergileniyor. Rodos’ta olduğu gibi bu adada da bir Grand Master’s Palace (Üstad-ı Azam Sarayı) bulunuyor. Republic (Cumhuriyet) Caddesi’ndeki yapı günümüzde cumhurbaşkanına ve parlamentoya ev sahipliği yapıyor. Binada "Büyük Kuşatma"yı gösteren bir fresk bulunuyor. Varlıklı adalılar başkent yakınlarındaki Sliema muhitinde yaşıyor. Aynı yoldan ilerlediğinizde, turistik gece hayatının merkezi St Julian’s ile Paceville’e ulaşacaksınız. Kuzeye doğru devam ederseniz, Bugibba semti karşınıza çıkacak. St.Paul’s Körfezi’ndeki kentteki oteller uygun fiyatlı. Gece hayatı renkli. Valetta’dan 43 veya 48 numaralı otobüslere binip, adadaki en güzel plajlardan Mellieha’ya gidebilirsiniz. Diğer gözde plaj ise Paradise Bay.

MDINA

Geçmişte adanın merkeziydi. 1566’da şövalyeler Valetta’yı kurunca bu özelliğini kaybetti. Denizden uzakta, korunaklı bir kaya parçasının üzerine inşa edilen kalenin içinde. Tarihi 3000 yıl öncesine uzanıyor. Arnavut kaldırımı, dar ara sokakları çok güzel. Tarihe sahip çıkılıp, eserler iyi korunmuş. Adı Arapça’dan geliyor. Sokaklarında yürürken kendinizi Marakeş gibi bir Afrika şehrinde hissederseniz şaşırmayın. Aristokrat ailelerin hálá yaşadığı evlerdeki kapı kollarına özellikle dikkat edin, güzel manzaralı kafelerden birinde içkinizi yudumlayın.

NE YENİR?

Malta mutfağında İtalyan lezzetleri hakim. Restoranlarda piza ve makarnanın her çeşitini yiyebilirsiniz. Peynirli böreğe benzeyen pastizzi, peynirli ve yumurtalı makarna timpana ile baharatlı sığır etinden yapılan bragioli adanın spesiyaliteleri arasında. Hop Leaf ise deneyebileceğiniz bir yerel bira. Valetta’daki Rubino’s (21224656) Malta lezzetlerini deneyebileceğiniz mekanlardan. Liman manzaralı Giannini (21237121) adanın en iyi restoranlarından, İtalyan mutfağından seçenekler sunuyor. Ambrosia’nın mönüsü (21225923) Akdeniz mutfağı ağırlıklı, Malata’da (21233967) Fransız yemeklerini tadabilirsiniz.

NEREDE KALINIR?

Türkiye’de de otelleri olan Corinthia zinciri Maltalı bir aileye ait. Adada dört otelleri var. En güzelleri beş yıldızlı Saint George ve Palace. Deniz kenarındaki bu otellerde SPA’dan şık restoranlara kadar ayrıntı mevcut. Rezervasyonu İstanbul’daki ofisinden yaptırabilirsiniz. www.corinthia.com

Castille Hotel (www.hotelcastillemalta.com), liman manzaralı Grand Harbour Hotel (www.grandharbourhotel.com), iki yıldızlı British Hotel (www.britishhotel.com) Valetta’daki seçeneklerden. Mdina’da eski bir sarayda yeralan Xara Palace (www.xarapalace.com.mt) ile St Julian’s daki Hotel Juliani (www.hoteljuliani.com) ise adanın farklı köşelerindeki güzel konaklama tesislerinden.

NASIL GİDİLİR?

Türkiye’den adaya uçan Air Malta (0212 2372420) vize konusunda da yardımcı oluyor. Luqa Havalimanı şehre beş kilometre. 8 numaralı otobüs 15 dakikada şehir merkezine geliyor. Taksi yaklaşık 10 Malta Lirası tutuyor. Sicilya’nın Palermo ve Syracuse şehirleri ile Cenova ve Floransa yakınındaki Livorno limanlarından da feribotlarla Malta’ya gidilebiliyor. Sicilya-Malta arası 90 dakika sürüyor (www.virtuferries.com). Malta ve Gozo’da halk otobüsleri var, araçlar genelde eski. Otobüs ücreti 1,50 Malta Lirası, haftalık biletler ise 6 Malta Lirası.
Yazının Devamını Oku

Akdeniz ve Ege’de ada yolculukları

30 Nisan 2007
Bahara girdik, yaz da kapımızda. Artık yavaş yavaş Yunan adalarına doğru seyahati planlamaya başlayabiliriz. Şu sıralar daha sıcak bir yer arıyorsanız Kıbrıs da hemen bir saat uzaklıkta. Bu hafta, Güney ve Kuzey Kıbrıs’a, Mikonos, Rodos ve Delos’a küçük bir tura çıkıyoruz. KUZEY KIBRIS

Kumar dışında yapacak yüzlerce şey var

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, "siyasi bir sorun"dan ve kumarhaneler cennetinden çok daha fazlası. Zengin ve uzun bir tarihi var. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış.

40 bin nüfuslu Lefkoşa, adanın tam ortasında, Kuzey Kıbrıs’ın ticari ve politik başkenti. Yüksek binaların bulunduğu /images/100/0x0/55ea7b8af018fbb8f882de16ve nüfusun yoğun olduğu güney tarafının yanında Kuzey Lefkoşa daha mütevazı duruyor. Venedik surları boyunca yürümenizi ve Girne Kapısı’ndaki turizm ofisinden harita, broşür ve bilgi almanızı öneririz. Eski kentin batısında, Birleşmiş Milletler’in UNOPS Projesi kapsamında restore edilen evleriyle Karamanzade ve Arabahmet mahalleleri görmeye değer. Kent surlarının Venedik kumandanlarının adlarını taşıyan 11 burcu var.

Girne, Kuzey Kıbrıs’ın en şirin kenti. 70 kilometre mesafedeki Türkiye kıyılarına bakan, Girne Kalesi’ne sırtını veren at nalı şeklindeki limanı, kafe, restoran ve otele dönüştürülen eski liman yapılarıyla, hoş bir Akdeniz atmosferi yaratıyor. Unutmayın limanın en güzel görüntüsü de kaleden.

MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

Girne’ye beş kilometre mesafede bir dağ köyü olan Bellapais (Beylerbeyi), hem adanın en turistik noktalarından biri hem de İngiliz yazar Lawrence Durrell’in yaşamak için seçmiş olduğu yer. Adanın en görkemli yapılarından olan Bellapais Manastırı’nı sakın kaçırmayın. Yakın Doğu’daki Gotik sanatının en güzel örneğini sergiliyor. Gökyüzüne çıkan 480 merdiveni ve masalsı havasıyla, Girne’ye 10 kilometre mesafedeki St. Hillarion Kalesi ise Walt Disney’in Fantasia filmine ilham kaynağı olmuş. Girne’den günübirlik geziler yapmak da mümkün. Bunların en popüleri Güzelyurt güzergahında. Girne’den sekiz kilometre mesafede, 1974’te çıkarma yapıldığı kıyılarda Yavuz Çıkarma Anıtı ve adanın en ünlü halk plajlarından biri olan Escape Beach Club var. Yol boyunca restoranlar ve kumarhaneli oteller sıralanmış.

Girne’ye 50 kilometre mesafedeki Güzelyurt, Kuzey Kıbrıs’ın narenciye deposu. Yol boyunca sıralanan portakal ve mandalina dolu büfelerde durmayı ve taze sıkılmış meyve suyu içmeyi ihmal etmeyin.

Adada ziyaret edebileceğiniz pek çok tarihi eser bulunuyor. Bunlardan bazıları: Lefkoşa’da Selimiye Camii, Büyük Han

Mevlevi Tekke Müzesi, Venedik Sütunu, Arasta Sokak, Derviş Paşa Konağı ve Girne Kapısı. Magosa’da Salamis Harabeleri, Lala Mustafa Paşa Camii, Othello Kulesi, St. Barnabas Manastırı, Namık Kemal Zindanı, Kertikli Hamamı, Kral Mezarları, Venedik Sarayı. Girne’de ise Kale, İkon Müzesi, Buffavento Kalesi, St. Hilarion Kalesi. İskelede Apostolos Andreas Manastırı, Kanakaria Kilisesi, Ayia Trias Bazilikası, Kantara Kalesi, Philon Kilisesi, İskele İkon Müzesi ve Kral Mezarları...

Caretta Caretta ve Chelonia Mydas kaplumbağalarının Kuzey Kıbrıs sahillerinde yumurtladıkları birçok yer var. Genellikle haziran ve eylül aylarında yumurtalarını bırakan kaplumbağaları Alagadi plajında seyretmek veya korunmalarında aktif görev almak istiyorsanız Kaplumbağa Koruma Birliği’yle irtibata geçebilirsiniz. Kıbrıs’ta gezip keşfedebileceğiniz pek çok mağara da mevcut. Ulaşmak için dağa tırmanız gereken Güvercinlik Mağarası, içinden sıcak hava geçen Sıcak Mağara, Magosa bölgesindeki İncirli Mağarası, insan yapımı Gastro Mağarası, Kaleburnu köyündeki İnfaz Mağarası bunların başında geliyor.

NEREDE KALINIR

Kıbrıs’ta kalmayı isteyebileceğiniz yıldızlı otellerin yanısıra tatil köyleri ve apart oteller de var. Tatilinizi geçirmek istediğiniz şekle göre istediğiniz konforda otelleri seçebilirsiniz. Girne’de Jasmine Court Hotel, Mosquito Hotel, The Colony Hotel ve Grand Rocks Hotel seçenekleriniz arasında. Magosa’da Palm Beach Hotel, Salamis Bay Hotel, Alsancak’ta Merit Crystal Cove Hotel, Lefkoşa’da City Royal Hotel ve Saray Hotel kalabileceğiniz yerler.

NEREDE YENİR

Kuzey Kıbrıs’ın doğu ve batı lezzetlerinin sentezleyen mutfağı tarih boyunca değişik kültürlerden etkilenmiş. Mezelerin başında humus, pastırma, yoğurt, fava, taze bademiçi geliyor. Tatlıların başında macun, fırın katmeri, samsı, kadayıf, şammali, paluze ve simit helvası. Girne’de Bellapais Gardens, Passport Restaurant, Niazi’s Restaurant, Ottoman House, Altınkaya Fish Restaurant keyifli yemek yiyebileceğiniz yerler. Güzelyurt’ta Şah Restaurant, Mardinli Restaurant, Erdunun Yeri seçenekleriniz arasında. Magosa’da ise Dilara Restaurant, Ali Baba Restaurant ve iskelede ise Kaplıca Beach, Kocatepe ve Orchids restoranlarını deneyebilirsiniz.

PLAJLAR

Kıbrıs güneşlenmek ve denize girmek için de birbirinden güzel seçenekler sunuyor. Büyük otellerin lüks plajlarının yanısıra Magosa ve Boğaz arasında kalan doğudaki kıyı şeridi denize girmek için ideal. Kuzeyde Girne’nin her iki tarafında da barların bulunduğu ve değişik sportif faaliyetlerin yapıldığı plajlar var. Escape, Alagadi, Altın Kum, Sunset, Mare Monte, Camelot gibi. Plajlar lokanta, kafeterya, bar gibi tesislerin yanısıra şemsiye ve diğer ihtiyaçları karşılayacak olanaklara da sahip.

GÜNEY KIBRIS

Afrodit’in doğduğu yerde kumsal keyfi

Kıbrıs 1570’den 1878’e kadar Osmanlı topraklarına dahildi. 1878 yılından 1960’a kadar İngilizler tarafından yönetildi. Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’de üçüncü büyük ada olan Kıbrıs 1974’ten beri, güneydeki Rumlar /images/100/0x0/55ea7b8af018fbb8f882de18ve kuzeydeki Türkler arasında ikiye bölünmüş durumda.

Güney Kıbrıs’ın 700 bin kişilik nüfusunun 200 bini başkent Lefkoşa’da yaşıyor. Resmi dillerinden biri Türkçe, paradan tutun, pasaporta kadar Türkçe yazıları görüyorsunuz. Eski İngiliz valinin Lefkoşa’daki rezidansı şu anda başkan Papadopoulos’un sarayı, oradaki tabelalarda da Türkçe kullanılıyor. Rehberimizin soyadı Karakaş, dedesi esmer diye Türkler öyle hitap ediyorlarmış, bu lakap sonradan ailenin soyadı olmuş. Kıbrıslıların dillerinde, tavan, cam, dolap gibi Türkçe çok sayıda kelime var. Artık daha fazla konuşmaya gerek yok anlamında kullandıkları atasözü ise "Beş tambur (kavun) dört okka." Neolitik çağlardan beri insanların yaşadığı ada üzüm bağlarıyla dolu ve şarapçılık çok eskiden beri var. Güney Kıbrıs’ın Türkiye’de büyükelçiliği olmadığından vizeyi Atina’daki büyükelçilikten almanız gerekiyor. (+30-210-3610178). Ülkedeki en iyi seyahat acentesi ise Drakos Travel (+357 25 324800 www.drakostravel.com.cy)

YEŞİL HATLI ŞEHİR

Lefkoşa, adanın ortasında Venedik surlarıyla çevrili bir başkent. Şehre girdiğinizde tam karşıdaki Beş Parmak Dağları’nın üzerinde kocaman bir KKTC bayrağı var. Şehir yeşil hatla ikiye ayrılmış, yarısı kuzeyde, yarısı güneyde yer alıyor. Bir yanda kiliseler, diğer yanda camiler, yol üzerinde palmiyelerle şehrin değişik bir havası var ama cazibesi eksik. Lefkoşa’daki St. John’s Katedrali Bizans ikonları ve mozaiklerle dikkati çekiyor. Kıbrıs Müzesi’nde Afrodit heykeli ve Leda ile Kuğu mozaiği bulunuyor. Larnaka havalimanı yakınında Hala Sultan Tekkesi ve camii yer alıyor ve İslam alemi için önemli yapılardan biri olduğu söyleniyor.

Limasol, 24 kilometrelik sahil şeridi olan şehrin nüfusu 180 bin kişi. Liman dışında sahil otellerle süslenmiş. Güney Kıbrıs’a yılda iki milyon civarında turist geliyor. Batısındaki Kourion antik şehrinde yazın konserlerin düzenlendiği güzel bir tiyatro yer alıyor. Doğusundaki Amathous ise diğer bir ören yeri. Şehirdeki eski ortaçağ kalesini müzeye çevirmişler. Limasol’un karnavalı ve eylül ayındaki Şarap Festivali meşhur. Roma döneminde başkent olan Pafos ise turizm açısından önemli bir şehir, sahiller otel ve tatil köyleriyle dolu. Pafos’tan sahil yoluyla Limasol’a giderken, Petra tou Romiou dedikleri bir kaya parçası var, mitolojiye göre güzellik tanrıçası Afrodit burada doğmuş.

NEREDE KALINIR YENİR

Lefkoşa’nın en iyi oteli 40. yılını kutlayan Hilton. Holiday Inn Nicosia City, merkezi bir konumda, Japon ve İtalyan restoranları var. Centrum Hotel yeni renove edilmiş, merkezde, konforlu bir otel. Şehrin en iyi restoranı ise bana göre Varisiotis Seafood. Deniz ürünleri çok lezzetli. Limasol’da önerebileceğim oteller: Miramare, Le Meridien, Four Seasons, Amathus Beach. Pafos’ta ise Coral Beach, Paphos Amathus Beach Resort, Elysium.

RODOS

Şövalyelerden Kanuni’ye

On iki adaların başkenti olan Rodos’ta 60 bini merkezde olmak üzere 120 bin kişi yaşıyor ama adaya senede iki /images/100/0x0/55ea7b8af018fbb8f882de1amilyona yakın turist geliyor. Adını bir su perisinden alan Rodos antik çağların en zengin şehirlerinden biriymiş. Bunun da nedeni gelen gemilerden vergi almayıp, sadece kumanya alma mecburiyeti getirmeleri olmuş. Roma ve Bizans döneminde çok önemli olmayan ada, 1309’da gelen St. John şövalyeleri zamanında altın çağını yaşamış. Surlarla çevirdikleri şehirdeki saray ve hastane binaları çok etkileyici. Osmanlılar döneminde de ada eserlerle donatılmış. Tarihi şehre dışarıdan baktığınızda cami minareleri göğe doğru yükseliyor. Hamam ile Ahmet Hafız Kütüphanesi de bu dönemin eserlerinden. Muhteşem Süleyman ve İbrahim Paşa camileri çok güzel. Şehir merkezine bir saat mesafedeki Lindos’da bulunan kaleye de mutlaka çıkın, tepede muhteşem bir manzara ve Athena tapınağı var.

NEREDE YENİR

Şehrin en iyisi kesinlikle Palia İstaria (Eski hikaye). Et ürünleri muhteşem, deniz ürünleri de çok başarılı. 1933’ten beri hizmet veren Mavrikos Lindos’un meydanında bulunuyor. Yemekler muhteşem, daha önce hiç tatmadığınız lezzetleri bulacaksınız. Sahibi Mihalis Mesut Yılmaz’dan Mehmet Ali Birand’a çok sayıda Türkü ağırladıklarını anlatıyor. 2007 dahil olmak üzere en iyi restoran ödüllerinin çoğunun sahibi olmuşlar. Neteli iyi bir sahil tavernası, Lindos yolundaki Afantou da geleneksel Yunan mutfağından örnekler sunuyor.

Tarihi surların içindeki Fotis balık konusunda iyi. Fotis Melathron ise aynı grubun gurme restoranı ve güzel bir binada yer alıyor. Sahibinin adını taşıyan ve Rodos’un en iyilerinden biri olan Alexis ise tarihi şehrin merkezinde bulunuyor ve mönüsünde Yunan mutfağından sıradışı yemekler var. Arkeoloji Müzesi’nin karşısındaki Dinoris adanın en iyi restoranlarından biri. Balıkları parmak yedirten cinsten. Restoranın müdürü ise adada yaşayan 2200 Türkten biri olan Seçuk Bey. Mandraki limanındaki Kontiki yıllardan beri yüzer restoran olarak misafirlerini ağırlıyor. Casino’nun yakınında bulunan Kokkino (Kırmızı) da şehrin iyilerinden. Treis’deki Kioupia ise mezeleriyle öne çıkıyor. Dondurma düşkünleri Medieval ve Mike’s’da soluğu alabilirler.

NEREDE KALINIR

Rodos merkezin en iyisi Grande Albergo delle Rose. İçinde casino da olan otel 1927 yılında açılmış. Churchill’den Onassis’e çok sayıda ünlünün kaldığı tesisin restoranı da çok başarılı. Mediterrenean, Grand Hotel, yeni renove edilen Vasili Grand, Amaryllis ise kalabileceğiniz otellerden bazıları.

PLAJLAR, BARLAR VE KULÜPLER

Kalithai çok sayıda güzel plajın olduğu bir bölge. Bu plajlardaki Jordan, Nicholas ve Tassos gibi sahil tavernaları sahiplerinin adlarını taşıyor. Kalithai öncesindeki Dome popüler bir kulüp, yazlık kısmının adı değişiyor, geçen yaz Paradiso adıyla hizmet verdi. Şehir merkezinden 12 km. uzaktaki Faliraki’de çok sayıda bar var. Faliraki’nin plajları da güzel. Faliraki plajının Anthony Queen plajına gelmeden önceki son kısmı çıplakların tekelinde. En güzel kumlu plaj ise Tsambika’da. Rodos Town’da barlar sokağı Orfanidu var. Buradaki Colorado ise içinde üç farklı kulüp bulunan en iyi mekan. Rodos’ta 2400 yıldır şarap üretiliyor. En bilinen markaları ise 2400, eğer bira meraklısıysanız Mythos’u deneyebilirsiniz.

MİKONOS

Haydi çılgın eğlenceye

Mikonos, Ege denizinde 31 adadan oluşan ve Cyclades (Halkalar) denilen adalar topluluğunun bir üyesi. Kışın 10 bini bulmayan nüfus yazın 100 binin üzerine çıkıyor. 85 kilometrekarelik adada mobilet ya da cip kullanarak dolaşmak en /images/100/0x0/55ea7b8af018fbb8f882de1cakıllıca iş.

Adada yer gök şapel dolu. Bazı aileler kendi ibadetleri için bu küçük kiliseleri yapıp, aynı zamanda da mezarlık olarak kullanmışlar. Arkeoloji müzesi küçük ama eserler muhteşem. 1207’de Venediklilerin kontrolü ele geçirdikleri adada ufak müzeler var. Benim favorim Maritime (Denizcilik) Müzesi. Türkiye’yle ilgili eserlerin çokluğu sizi şaşırtabilir.

Mykonons Town ya da Chora olarak geçen merkezde önce Meryem Ana’ya adanan Paraportiani kilisesine dışarıdan bir bakın, sonra Little Venice (Küçük Venedik) diye geçen ve eskiden kaptanların oturduğu evlerin olduğu bölgede bir kahve için, ardından da Kato Myli’deki değirmenlerin önünde fotoğraf çektirin.

Adanın en güzel dükkanları Matogianni sokağında bulunuyor. Merkezdeki en iyi kuyumcu ise dünyaca ünlü İlias Lalaounis. Troya ve Bizans mücevherlerinden esinlenerek hazırlanan koleksiyonlara bir göz atın.

Eğer vaktiniz varsa muhakkak yakındaki Delos adasına gidin. Mitolojiye göre güneş tanrısı Apollo’nun doğduğu yer olan bu ada Yunanistan’ın en önemli ören yerlerinden biri. Girişi 5 Euro olan adada bekçiler ve arkeologlar dışında kimse yaşamıyor. İÖ 1000 yıllarında batı sahillerimizde yaşayan İyonyalıların kurduğu yerleşim önce dini bir merkez sonra önemli bir liman olmuş. Liman, mozaikli evler, Aslanlı Yol, tapınaklar, tiyatro ve müze çok enteresan. Ada çok küçük ama bir ara Akdeniz sahillerinde bulunan şehirlerimizden bazılarını Delos Birliği’nin içine almış.

YAVAŞ YAVAŞ PLAJLARA

Psarou plajı Yunanlı ünlülerin mekanı, dolayısıyla etraf paparazzi kaynıyor. Buradaki Namos Restaurant çok gözde, geceleri masaların üstünde vur patlasın, çal oynasın tarzı eğlence var. Bitişiğindeki Platis Gialos ise tam bir halk plajı. Süper Paradise adı üzerinde cennet gibi bir plaj. Cavo Paradiso isimli gece kulübü plajın akşamları da kalabalık olmasının en büyük sebebi. Yakınında Paradise plajı var. İkisi de çılgın gençlerle dolu.

Paraga ve Elias gay’lerin tercih ettiği plajlardan. Adanın müdavimi gay’leri ve mayoya ihtiyaç duymadan denize giren çıplakları genellikle plajların uç kısımlarında bulabilirsiniz. Kalo Livadi son yılların en gözde plajı. Gençlerin uğrak yeri olan Sol y Mar ile yemekleri güzel olan Sol y Sombra bu plajdaki restoranlardan. Ne artist takımı ne çılgın gençlik ben sadece doğa istiyorum diyorsanız benim favorim Panormos ile Fokos plajları.

Bu arada, Atlas Jet’in Mikonos’a haftada üç gün direkt uçuşları 5 temmuzda başlıyor (444 3 387 www.atlasjet.com).
NEREDE YENİR

Yunanlılar tam Akdenizli. Akşam yemeğine 22.00’den önce pek gitmiyorlar. Catherine, adanın en pahalı restoranı ama yemekleri çok lezzetli. Ara sokaklardan birindeki Chez Marie’de Yunan mutfağını denerken sirtaki yapan ve şarkılar söyleyen grubu izleyebilirsiniz. "Çiftetelli Turkiko Şinanay Yavrum Şinanay" çalınırsa şaşırmayın. Sahibi Maria bazen kızı ve oğluyla eğlenceye renk katıyor. Camares sahilde şık dekorasyonlu bir mekan. Sıradışı mönüleriyle dikkat çekiyor. Sea Satine deniz ürünlerinde başarılı. Alkol duvarı aşılınca kadınlar masaların tepesinde dans ediyor. Nikos ise fiyatları makul olan bir taverna. İtalyan mutfağının adadaki en iyi temsilcileri Bussola ile Pizza Italiano.

NEREDE KALINIR

Belvedere, pahalı bir otel, merkezde yer alıyor. Adanın merkezindeki Leto en eski otellerden, güzel ve geniş bir bahçede inşa edilmiş. Elena Mikonos’un küçük, temiz ve iyi otellerinden biri. Grand ve St John’s otelleri Agios Giannis bölgesinde bulunuyor. Yıl boyu açık olan Harmony küçük ve sevimli bir otel, merkeze de çok yakın. Ornos Körfezi’ndeki Kivotos ise şık bir otel. Ancak adanın en güzeli kesinlikle Grecotel Mikonos Blu.

NEREDE EĞLENİLİR

Kazarma ve Moby Dick adanın iyi kafelerinden. Astra rağbet gören kulüplerden biri, La Scarpa daha ziyade gençlerin uğrak yeri. La Notte buzuki sevenler için. Adı Türkçe olan Güzel sahilde yer alıyor, dansözlü eğlenceleri meşhur. Günah anlamına gelen El Pecado ise eğlencenin doruğa çıktığı kulüplerden biri.
Yazının Devamını Oku

Araçla kısa sürede ulaşın, kendinizi doğanın kucağına atın

13 Nisan 2007
Bu hafta atlayın arabanıza, yoksa otobüse, Kıyıköy, Erikli ya da Mürefte’ye şöyle bir uzanın. Baharın uyanışını, doğanın içinde seyredin. İster yürüyüş yapın, ister antik kalıntıları gezin, ister şarap tadın. Gelecek haftaya enerji depolamış olarak girin. Kırklareli’ne bağlı Kıyıköy iki ırmak arasında kalmış, hırçın Karadeniz’e bakan, sakin bir balıkçı köyü. İstanbullu yürüyüş müdavimlerinin çok iyi bildiği ve hafta sonları geldiği bir yer. Kalıntılar, yerleşimin antikçağlardan beri sürdüğünü kanıtlıyor. Özellikle yürüyüş sevenler ve balık tutkunları için ideal.

Pabuç ve Kazan ırmakları arasında yüksek bir tepeye kurulan Kıyıköy’de inanılmaz bir manzara var. Karadeniz’in bütün haşmeti ve hırçınlığıyla, üç bir tarafından kuşattığı köye Bizans kalıntılarından geçilerek giriliyor. Sanki bir su kemeri veya bir kale kapısı gibi. Eski, bazıları yıkık ama hoş iki katlı evlerden oluşan ana caddesi çok güzel. Aşağı, kıyıya doğru inen yoldan, yazın denize girilen bir plaja ve balıkçıların barındığı koya ulaşabilirsiniz. Eskiden korsanlar tarafından kullanıldığı söylenen mağaralar hayal gücünüzü harekete geçirebilir.

Burada, İğneada açıklarında tutulan balıkları taze taze yiyebilirsiniz. En meşhur balık lokantası, inanılmaz güzel bir manzarası olan Deniz Feneri. Restoranın dekorasyonu, "her şeyden biraz" tarzında. (0288) 388 60 73-74. Saray’da harika bir ekmek fırını var, atlamayın.

Kıyıköy’de ne yapalım derseniz, uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Vahşi bir doğa sizi bekliyor! Yanınıza yedek çorap ve ayakkabı almayı unutmayın. Dilerseniz turlara da katılabilirsiniz. Gezici YAK’ın turları ilginç. (0212 238 51 07). Arnika da İstanbul’dan günlük turlar yapıyor. (www.arnika.com.tr) Bir de Kartaltepe’den güneşin batışını seyretmek, Aya Nikola Manastırı’nı, mağaraları ve Neron Çeşmesi’ni görmek lazım. Ayrıca 18 km. uzaklıktaki Kastro deresine gidip, doğayla başbaşa kalmayı da deneyebilirsiniz.

Kıyıköy’e ulaşmak için, TEM’de Edirne istikametini takip edin. Çerkezköy sapağından Saray yönüne doğru gidin. Saray’dan sonraki 23 km’lik yol biraz virajlı olsa da çok güzel. İstanbul’a 165 km. uzaklıkta. Trafik olmadığı takdirde, iki saatte rahatlıkla gidilebiliyor. Eğer otobüsle ulaşmak isterseniz, Esenler otobüs terminalinden Saray otobüslerine binebilirsiniz. Saray-Kıyıköy arasında minibüsler çalışıyor.

TEMİZ DENİZ ENFES ŞARAP

Mürefte, görsel bir zenginlik. Toprak bereketli, deniz temiz, şarabı enfes. Eski ahşap evlerin estetiği ve insanının aydınlık suratı da cabası... Yol çok güzel, baharda binbir renkte çiçek korteji eşliğinde gidiyorsunuz Mürefte’ye. Yol üzerindeki Uçmakdere Köyü’nün şirin meydanındaki kahvede oturup, çevre bilinci gelişkin, içten ve aydınlık köylülerle sohbet etmek apayrı bir keyif.

Mürefte, Tekirdağ ilinin 51 km. güneybatısında bulunan Şarköy’e bağlı bir bucak. Şirin evleri, çiçekleri ve gülümseyen doğasıyla insanı hemen kucaklıyor. "Doluca Tepesi" denen yerden çıkan lavların, yüzyıllar boyu bölge toprağının kalitesini artırmasıyla, üzümün tadı "parmak ısırtan" cinsten olmuş. Üzüm güzel olunca da, şarabının tadı dillere destan hale gelmiş. O yüzden, bütün büyük şarap üreticilerinin Mürefte’de bağları ve tadım evleri var. Gezip şarap tadabilirsiniz.

Mürefte’de konaklama tesisi yok. O yüzden rotayı Şarköy’e çevirmeniz lazım. Bir de Uçmakdere’de mütevazı bir pansiyon var, ama çok güzel.

KUMSALDA GECE YÜRÜYÜŞÜ

İstanbul’a sadece 260 km. uzaklıktaki Erikli de mutlaka gezilmesi gereken bir yer. Üstelik, yolculuk da çok keyifli... Saros Körfezi’nin kendi kendini temizleyen bir deniz olduğu söylenir hep. Sualtı akıntılarının fazla olması ve yöredeki sanayileşmenin yoğun olmaması da buna etken. Ayrıca, burası Ege Denizi’nin tuzluluk oranı en yüksek körfezlerinden biri. Kum çok güzel, sıfırdan derinleşen plajı gündüzleri hareketli ama alışık olduğumuz türden bir "et ete" kalabalıktan uzak. Akşamüstleri hafif bir esinti bunalmanızı engelliyor.

Erikli, ilk çağlarda Xeros ve Melas diye bilinen Saros Körfezi’nin yazları en yoğun yerleşimi olan köyü. Kış mevsiminde nüfusu çok az, sadece birkaç yerli ve emekli yaşıyor. Merkez yazlıklarla dolmuş, buna karşın, yazlığa gidemeyenler de evlerini kiraya veriyor. İlkbaharla beraber, her yerde "kiralık" ilanları göze çarpıyor. Ayrıca, pansiyonlar ve oteller de çok cazip fiyatlarda. Birçoğu kumsalın hemen yanında veya birinci paralel sokakta yapılmış.

Erikli’den tekneyle hemen karşısındaki Gökçeada’ya 45 dakikada ulaşmanız mümkün. Yok gidemezseniz, adayı uzaktan seyretmek de güzel. Civar köyleri gezmek çok keyifli. İbrice, Danişment, Koruklu, Çeltik, Beyköy ziyaret edilebilir. Köylerde yaşayan halk çok medeni ve güler yüzlü. Meyhane kültürü çok yaygın. Ayrıca, yerleşim bölgesinin civarı orman, çok güzel yürüyüşler de yapabilirsiniz. Yapabileceğiniz diğer aktiviteler de dalış, sörf ve yelken. Otellerin anlaşmalı olduğu dalış okulları sezon boyunca hizmet veriyor. Sakin turizm için çok uygun. Bangır bangır müzik çalan gezi tekneleri yok. Sahile uzanan otellerin barları -ki sadece iki tane var- gece yarısı olmadan seslerini kısıyor. Gökyüzünü seyretmek için kumsalda gece yürüyüş yapmak da çok güzel. Gürültü olmayınca, geriye sadece dingin bir Ege manzarası kalıyor.

Erikli’de Erikli Otel’in servisi çok iyi. Ayrıca bahçesi gençler arasında çok popüler. Geceleri mumlar yanıyor, sahil çok romantik görünüyor. (0284 737 35 65) İşçimen, Erikli’nin 30 yıllık, en eski oteli. (0284 737 31 48) Sevim Pansiyon ise oldukça sevimli. (0284 737 30 94)

Erikli’ye arabayla gidiyorsanız, İstanbul-Tekirdağ yoluyla Keşan’a ulaşın. Tam 230 km. Sonra Erikli sapağına girin, 30 km. sürüyor. Otobüsle gidecekseniz, Keşan’a direkt seferler var, sonra da her yarım saatte bir Erikli’ye minibüs kalkıyor.

Ne yiyeceğiz, derseniz, her çeşit balık sizi bekliyor, ahtapotlar taze taze pişiriliyor. 50 kiloluk orfozların çıktığı oluyor. Ayrıca, sardalye, yaprak sarma, Edremit’ten gelen sıkma zeytinyağı, zeytin, sert beyaz peynir...

LİMAN VE KALINTILAR

Kıyıköy’de kaderlerine terk edilen antik çağ kalıntıları arasındaki Aya Nikola Manastırı’na köylülerden biri sahip çıkmış. VI. yüzyılda, Jüstinyen döneminde yapılan Aya Nikola, kaya manastırlarının en iyi örneklerinden. Bir bakım yapılıp, biraz ışıklandırılsa, ne hoş olur...

Aya Nikola gibi, Neron isimli çeşme de yıkıntılar içinde. Mağaralarda da yıkıntılarda da "Ali Ayşe’yi seviyo" türü yazılar ve boş sigara paketleriyle pet şişelere rastlıyorsunuz. Eski adı Midye olan Kıyıköy, doğal bir limana sahip, bu yüzden balıkçılar için korunaklı bir sığınak. Bir zamanlar Rumların yaşadığı köyde, halk balıkçılık ve ormancılık yapıyor. Son yıllarda, pansiyonculuk ve lokantacılık da çoğalmış.
Yazının Devamını Oku

Aşkın başkentleri

5 Şubat 2007
Önümüz Sevgililer Günü. Eğer 14 Şubat’ın olduğu hafta sevgilinizle yurtdışında romantik bir tatil geçirmek istiyorsanız, tavsiyelerimizi okuyun. Aşkın çok başkenti yok dünyada. Bazıları ise çok çok özel.

PARİS

Latin aşığı cilvesi

"Tanrı dünyanın en güzel şehri olarak Paris’i yarattı, sonra diğer ülkelere haksızlık olacağını düşünerek önce Fransızları, ardından da Parislileri yarattı" derler! Şaka bir yana Paris dünyanın en etkileyici şehirlerinden biri, o kadar güzel ki Fransızların Kaf dağındaki burunları bile bu muhteşemliği gölgeleyemiyor. Işıklar şehri Paris, mimari görkemin, kültürel faaliyetlerin, moda ve yemek sanatının zirvesi olmanın bilincinde. Ziyaretçilerini bir Latin aşığı cilvesiyle baştan çıkarmaya çalışıyor.

Paris’te yapılacaklar listesi çok kabarık, gündüz ve gece ayrı bir güzelliğe sahip olan Seine Nehri üzerinde gezi tekneleriyle turlayabilir, Haussmann isimli mimar tarafından 19. yüzyılda yeniden düzenlenen geniş ve şık bulvarlarda dolaşabilir, her biri ayrı bir sanatsal şaheser olan etkileyici binalara bakabilir, Paris’in simgesi Eyfel kulesinin tepesine çıkabilirsiniz. Bilinen klasikler olan, Arc de Triomphe (Zafer takı), Notre-Dame Kilisesi, Louvre Müzesi, Versailles sarayları, şehrin biricik tepesinde konuşlandırılmış Sacre Coeur’ü (Kutsal Kalp Kilisesi) ziyaret edebilirsiniz. Güncel mekanlardan, G. Pompidou merkezini, La Defence bölgesini, kendisi belli başlı bir şehir olan P. de la Villette’teki bilim kompleksini görebilirsiniz, ancak yerel lezzetleri tadabileceğiniz, her zevke ve bütçeye hitap edebilecek kafe ve restoranlarda soluklanmayı, Luxemburg bahçeleri gibi geniş park ve bahçelerde dinlenmeyi, üniversite denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Sorbonne’a uğramayı ihmal etmeyin.

Yazının Devamını Oku

Avrupa’nın vazgeçilmez klasikleri

4 Aralık 2006
Önümüzde hem yılbaşı, hem de Kurban Bayramı tatilleri var. En az beş günlük bir program yapabiliriz kendimize. Peki nereye? Hürriyet Seyahat, aralık ayı boyunca, yılbaşı ve bayram tatillerinde olunabilecek en güzel yerleri önerecek sizlere. Bu hafta Avrupa’nın her daim, her mevsim gidilebilecek, vazgeçilmez klasik şehirlerinden başlıyoruz.

VİYANAKafeler, müzeler, şık restoranlar

Viyana Avrupa’nın en düzenli ve kompakt şehirlerinden biri. Yaşam çok kolay. Opera binasının önünden (Eski şehri bir halka gibi saran) Ring’in üzerinde devamlı dönüp duran 1 numaralı tramvaya binin. Yaklaşık yirmi dakika içinde şehrin en önemli binalarını göreceksiniz: İçinde Mozart heykeli bulunan Burg parkı ve Efes müzesine ev sahipliği yapan Hofburg Sarayı; Sanat ve Doğa Tarihi Müzeleri, Müzeler Bölgesi, Parlamento, Belediye Sarayı (Rathaus), Viyana Üniversitesi ve Votiv Kilise... Schwedenplatz’a geldiğinizde solunuzda Tuna’nın kanallarından biri kalacak. Burada inip yukarıya Stephansdom’a yürüyün. Şehrin en görkemli katedraline vardığınızda artık tam merkezde ve en hareketli cadde olan Karntner’in üzerindesiniz.

Hemen devamındaki Graben ve Karntner adeta şehrin vitrini. Sadece yaya trafiğine açık bu bölgede hayatın tüm renklerine şahitlik edin, sonra da Mozart Kugeln denilen lezzetli çikolataları mideye indirin. II. Kuşatma esnasında Türklerin getirdiği kahveden sonra ilki 1684’te açılan Viyana’nın ünlü kafelerinden birinde kahve keyfi yapın. Öğle vakti karnınız acıkırsa Viyana’nın en meşhur yemeği olan şinitzeli, patates salatası (Kartoffel Salad) eşliğinde Figlmüller’de (5126177 www.figlmueller.at) yiyin.

Öğleden sonra imparatorların mekanına yolculuk var. Metronun U4 hattıyla Habsburg’ların görkemli sarayı Schönbrunn’a gidin. 8,5 Euro verip İmperial turu yapın. Sonra da şehrin ciğerleri gibi olan Stadtpark’ın hemen yanında yer alan Wiener Kursalon’da klasik müzik dinleyip kulaklarınızın pasını silin (5125790 www.soundofvienna.at). Geç bir yemek yiyecekseniz tercihiniz Fabios (5322222 www.fabios.at) olsun. Yemekler çok güzel ama asıl amaç görmek ve görünmek. Aklınızda olsun tüm Viyana sosyetesi burada.

Yazının Devamını Oku

Bir şehir ki 24 bin adalı, üçte biri orman, üçte biri su

9 Ekim 2006
İnsanın aklını başından alan şehirlerden biri olan Stockholm, bana göre İskandinavya’nın en güzel başkenti. Ülkesinde sorun yaşayan herkese kucak açmış olan iki milyonluk şehir o kadar kozmopolit ki Türkiye’den izleri değişik yerlerde görmek mümkün. Drottningholm Sarayı’ndaki tablolardan birinde Dolmabahçe’yi yaptıran Abdülmecid, köşe başlarında Türkiye’nin doğusundan gelenlerin işlettikleri kebapçılar, Belediye Sarayı’nda 1920’lerin Türkiye’sinin mozaiklerdeki yansıması, Akdeniz Müzesi’nde İznik yapımı seramikler, Güneydoğu Anadolu’dan göç etmiş Süryaniler, örneklerden bazıları... Yaklaşık dokuz milyonluk nüfusu olan İsveç, 1140 kale, 1000 ortaçağ kilisesi, 28 milli park, 10 bin kilometrelik bisiklet ve doğal yürüyüş yollarıyla her çeşit turiste ilginç gelen bir ülke.

Avrupa’nın beşinci büyük yüzölçümüne sahip ülkesi İsveç’in neredeyse yarısı ormanlarla kaplı. Beşikten mezara /images/100/0x0/5641d0eff018fb2f2cd38bb5sosyal güvenlik sistemi olan ülkede, vergiler çok yüksek. O yüzden sokaktaki arabalar yeni ama mütevazı, İstanbul sokaklarında gördüğünüz lüks araçlar İsveç’te pek karşınıza çıkmıyor. Ericsson’un yaratıcısı olmaktan gurur duyan İsveçliler Saab’ı General Motors’a, Volvo’yu da Ford’a kaptırmışlar. İsveç’te, 17 Eylül’de yaklaşık 44 bin Türk’ün de oy kullandığı genel seçimler yapıldı. Ortaya çıkan sonuç ise şaşırtıcı. İktidar artık solun tekelinde değil ve sosyal devlete ne olacağını zaman gösterecek.

İsveç’teki Türkler kebap işine el atmışlar, döner kebabı her yerde görebiliyorsunuz. Türkiye’den gelme Süryaniler de Bahro Suryoyo TV kanalı ve futbol takımlarıyla kendi seslerini duyuruyorlar. Stockholm’ün bir saat güneyindeki Södertalje’de nüfusun yüzde 80’ini Türkiye’den göç etmiş Süryaniler oluşturuyor. Dünyada kişi başına düşen en yüksek sayıda müzeye sahip şehirlerden olan Stockholm, 70 müze ve 100 sanat galerisiyle adeta bir kültür başkenti. Malaran gölü ve Baltık’ın birleştiği noktada 14 ada üzerinde kurulmuş olan şehirde mevsim yazsa, geceler çok uzun, bir o kadar da renkli. Beyaz Geceler dolayısıyla hava geç kararıyor ve Stockholm tüm marifetlerini ortaya döküyor. Kışın ise güneş şehre küsmüş gibi. Şehirdekiler yaz geldiğinde, kışın acısını çıkartıyorlar. Gece hayatı için mevzileneceğiniz yerlerden biri olan Stureplan civarındaki bar ve kafelerde eğlence eksik olmuyor. Gençlerin rağbet ettiği uygun fiyatlı Kvarnen (www.kvarnen.com), şık bir mekan olan Öst 100 (www.ost100.com), gösterişli Sturecompagniet (www.sturecompagniet.se), kapıya gelen herkesi sokmayan Spy Bar (www.thespybar.com) benim şehirdeki en gözde eğlence mekanlarımdan. Berzeli Park’ındaki Berns Salonger, Cafe Opera, Restaurant East ve Hard Rock Cafe yemek sonrasında gece kulübüne dönüşen yerlerden.

KUZEYİN VENEDİK’İ KÖPRÜLERİN ŞEHRİ
/images/100/0x0/5641d0eff018fb2f2cd38bb7
Stockholmlüler, 38 park bulunan şehirlerinin üçte birinin orman, üçte birinin su, kalanının da kara olmasıyla övünüyorlar. Şehrin yakınında ise muhteşem ahşap evlerle süsledikleri, yaklaşık 1000 tanesinde yaşadıkları 24 bin ada bulunuyor. Stockholm Kuzeyin Venedik’i, Köprülerin Şehri, Suyun Kenarındaki Güzel gibi unvanlara da sahip.

2002 yılında kuruluşunun 750. yıldönümü kutlanan Stockholm’de 57 köprü adaları bağlıyor, kışın ise Malaran gölü buz tuttuğu için köprülere gerek kalmıyor, yürüyerek ya da buz pateni yaparak adalar arasında gidip geliyorlar. Stockholm yakınında on tane kraliyet sarayı ve kale var. Bunlardan en büyüğü tam şehir merkezindeki Kungliga Slottet. Versay Sarayı’ndan etkilenerek 1622’de yaptırılan Drottningholm Sarayı ise kral ve ailesi orada bulunduğunda bile ziyaret edebiliyor. Sarayın salonlarından birinde bulunan ve 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’yı yöneten kişileri gösteren portrelerden biri Sultan Abdülmecid’e ait. Saray bünyesinde 1766 yılında yapılan tiyatro ise halen kullanılıyor ve dönemin müzik aletlerini çalan orkestra elemanları sizi zaman makinesinde bir yolculuğa götürüyor.

AYNI ZAMANDA MÜZELER KENTİ

Stockholm’da muhteşem müzeler var ve devletin kültürel yaşama olan katkıları dolayısıyla çoğu ücretsiz. Şehirde sadece bir gününüz varsa Vasa Müzesi’ni gezmeniz şart. Kentin en ilginç ve İskandinavya’nın en fazla ziyaret edilen müzelerinden olan Vasa, adını 1628 yılında batan savaş gemisinden almış. İsveç donanmasının gururu olması için yapılan ama denize indirildikten birkaç dakika sonra 450 mürettebatıyla birlikte batan Vasa, 333 yılını Stockholm limanının derinliklerinde geçirdikten sonra, çok büyük paralar harcanarak çıkarılıp restore edilmiş.

Dar ve çok yüksek inşa edilen, bol miktarda da topla donatılan gemiyi gördüğünüzde neden battığını kolayca anlayabiliyorsunuz. Gemiye adını veren Gustav Vasa ise İsveç’te bir devre imzasını atmış önemli bir kral. Müziye giriş 80 kron. (www.vasamuseet.se)

Vasa’nın hemen yakınında dünyanın en eski açık hava müzesi olan ve İsveç’in değişik yerlerinden getirilen 150 civarında tarihi binanın olduğu Skansen Müzesi bulunuyor. (www.skansen.se)

Modern Sanatlar Müzesi, sıradışı eserlerin sıradışı bir mekanda sergilendiği bir yer. Andy Warhol, Pablo Picasso ve Salvador Dali ile komşuluk ediyor. İsveçli sanatçıların da ilginç eserleri var. Bulunduğu ada güzel manzaralı bir yürüyüş için çok keyifli. (www.modernamuseet.se) Akdeniz Müzesi ise adı üzerinde Akdeniz ülkelerinden toplanmış çok güzel bir koleksiyona sahip. Mısır mumyalarından İznik çinilerine, Hacılar’da bulunan eski toprak kaplardan Roma heykellerine, Kıbrıs koleksiyonundan İslamiyet’e ait eserlere kadar her şey mevcut. Şu anda eski İstanbul fotoğraflarının olduğu bir sergi var. Yüksek Kaldırım’dan başlayıp, Üsküdar sokaklarına doğru yolculuğa çıkıyorsunuz. Müzede çalışan Gülay Hanım’ı bulursanız, tatlı diliyle size eserler hakkında bilgi verir. (www.medelhavsmuseet.se)

Milles Garden, ünlü heykeltıraş Carl Milles’in evi ve atölyesinin müzeye çevrilmiş hali. Bahçede sanatçının onlarca eseri var. (www.millesgarden.se) Milli Müze de ülkenin en büyük sanat müzesi. Eserleri toplamaya, 16. yüzyılda başlamışlar. Rembrandt, Rubens, Goya, Renoir, Degas ve Gauguin duvarlardan size gülümseyen sanatçılardan bazıları. Brüksel dokumalarından birinde Hz. Süleyman’ın annesi, Anadolu kökenli Hititli Batşeba da var. (www.nationalmuseum.se)

Bir de Belediye Sarayı’na gitmelisiniz. "Nasıl yani belediye binası da gezilir mi?" demeyin. 20. yüzyılda İsveç’in en büyük mimari projesiymiş bu bina. 10 Aralık’taki Nobel töreni Mavi Salon’da düzenleniyor. Aslında salon mavi değil, mavi tuğla kullanacaklarmış ama vazgeçmişler, adı kalmış yadigar. Altın Salon’da 19 milyon parçadan oluşan Bizans eserlerini anımsatan mozaik panolar var. Malaran Gölü Kraliçesi isimli panelin sağına bakın, peçeli kadın ve fesli adam o zamanın Türkiye’sinden kalma. 106 metrelik kulenin üstünde Kapadokyalı aziz George’un heykeli var, adı Göran olmuş. Belediye Meclisi’nde ise Türk üyelerin adlarını görüyorsunuz.

NEREDE YENİR, İÇİLİR

Sturehof (08-4405730) Her yaştan insana hitap ediyor. Parnerinize sahip çıkın. Bu İsveçliler pek bir çapkın.

Deniz ürünlerine meraklıysanız, Wedholmsfish (08-6117874) ve Stockholm Fish’e (08-50654100) uğrayın.

Vasa müzesi yakınlarında bir yer arıyorsanız Strund Bryggan (08-6603714) denizin üzerinde, hoş bir ambiyansa sahip.

Şehirden 30 dakika mesafedeki bir ada üzerinde yer alan Fjaderholmarnas Krog Restaurant (08-7183355) olmazsa olmazlardan. 50 dolara karnınızı doyurabileceğiniz restorana giderken göreceğiniz manzaralar bir yaşam boyu hafızalarınızda kazılı kalacak.

Operakallaren (08-6765802 www.operakallaren.se) İskandinavya’nın en meşhur restoranlarından biri. Ölümü, Verdi’nin ünlü eseri Maskeli Balo’ya ilham kaynağı olan ve 1792’de bir maskeli baloda suikasta kurban giden Kral III. Gustav’ın emriyle açılan restoran, ambiyansı, servisi ve mükemmel şarap listesiyle göz dolduruyor.

Grand Hotel (08-6793500 www.grandhotel.se) Her aralık ayının ikinci haftasında Nobel ödülü kazananlara ev sahipliği yapıyor. Belediye binasında düzenlenen törenle ödüllerini alan şanslılar, 1874 yılından kalma bu otelin Stockholm limanı manzaralı odalarında başarıları şerefine kadeh kaldırıyorlar. Otelin verandasında yemek yemek apayrı bir keyif. Biftek 235, karidesli salata 195, bira 52, espresso ise 29 kron. Franske Matsalen isimli Fransız restoranı ise cüzdanınıza göz dikmiş durumda.

Restaurang Prinsen. Önceliğiniz krema tabakasıyla yemek yemekse tavsiye edilir. Yemekler de etraftakiler kadar güzel. En pahalı dükkanların olduğu yerde. (08-6111331 www.restaurangprinsen.se)

Bunlar dışında Berns Restaurant (08-56632222), Fredsgatan 12 (08-248052), Mistral (08-101224), Edsbackakrog (08-963300), Lux Stockholm (08-6190190), Kungsholmen (08-50524450), Nox (08-54583400), Restaurangen (08-220952), Lo Scudelto (08-6404215), Esperanto (08-6962323), Naglo (08-216271) şehrin en iyi restoranları arasında.

Şehrin eski kısmındaki hoş sokaklardan biri olan Vesterlanggatan 41’de Stockholm’ün en güzel dondurması var. Cafe Kakbrinken’den memnun kalacaksınız.

Nordic Sea Otel’in içinde Ice Bar bulunuyor. Girişte özel bir mont ve eldiven veriyorlar, duvarlardan kadehe her şey buzdan yapılmış. Rezervasyon yaptırın ve fazla beklentiyle gitmeyin. Ufacık bir mekan. Maksimum 45 dakika kalabiliyorsunuz. 15-24 arası açık. (08-50563124 www.nordicseahotel.com)

NEREDE KALINIR

Nordic Light (08-50563000 www.nordichotels.se) Hoş bir dekorasyona sahip, popüler bir otel. Nordic Sea de aynı zincire bağlı ve daha uygun fiyatlı.

Rival Otel (08-54578900 www.rival.se) Hoş bir meydanda bulunan bir otel ve son moda dekorasyona sahip odalar.

Clas pa Hörnet (08-165130 www.claspahornet.com) Tarihi bir atmosfere sahip.

Hotel Diplomat (08-4596800 www.diplomathotel.com) Zarif ve şık bir otel.

FAYDALI BİLGİLER

Gamla Stan (Eski Şehir) ortalıkta turistlerin kaynadığı şehrin en güzel bölümlerinden. Kendinizi ara sokaklarına bırakın. Benim favorilerim Köpmangatan ve Österlanggatan.

Türk Büyükelçiliği Nobelgatan isimli çok güzel bir bölgede bulunuyor. Diğer elçilik binalarından kolayca ayırt edebiliyorsunuz. Kameralar, dikenli teller ve yüksek demir parmaklıklarla çevrili olan bizimki. (+46-8230840)

THY’nin direkt uçuşlarıyla Stockholm’e gitmek artık çok kolay. Arlanda Havaalanı şehre bayağı uzak. 15 dakikada bir kalkan Arlanda ekspres (www.arlandaexpress.com) ile 20 dakikada merkeze ulaşıyorsunuz.

Kumara meraklıysanız adresiniz Casino Cosmopol. (www.casinocosmopol.se)

Şehrin lunaparkı Gröna Lund da çok heyecanlı. Detaylar www.gronalund.com da.

Alkol oranı yüzde 3.5’u geçen ürünleri 20 yaşın üstündekiler System Bolaget isimli tekel mağazalarından alabiliyorlar.

Stockholm Card ile müzelere ücretsiz girip, toplu taşıma araçlarından ve tekne turlarından istifade edebiliyorsunuz. (www.stockholmtown.com/shop)

ALIŞVERİŞ

Nordiska Kompaniet
’in kısaltılmışı olan ve senede yirmi milyona yakın insanın ziyaret ettiği NK (www.nk.se) çok büyük bir mağaza, bulunduğu bölgede Gallerian (www.gallerian.se), Ahlens (www.ahlens.se) gibi çok sayıda alışveriş merkezi de var. Biraz ilerisindeki Drottninggatan yayalara ayrılmış, tarihi şehir merkezine kadar uzanan bol dükkanlı bir cadde. Sokaklarında gece hayatı da çok renkli. New York ve Londra’da SOHO’yu sevenler Stockholm’de sizin için SOFO (South of Folkungagatan’ın kısaltılmışı) var. İsveç, cam işi eserler konusunda çok başarılı. 1742’den beri üretilen Kosta Boda’nın ve Orrefors’un ürünleri muhteşem. Dalahorse dedikleri üzeri desenli tahta atlar ise en popüler hediyelik eşyalardan. 1939 New York fuarı için yapılan at ülkenin adeta sembolü olmuş. Vergi iadesini Arlanda Havaalanı’ndan çıkarken alabiliyorsunuz. Damgayı basan da Sebastian Leylani isimli bir Türk. İade oranı yüzde 12-15 civarında.
Yazının Devamını Oku

Balık restoranlarıyla ünlü Ulupınar köyü

22 Eylül 2006
Antalya’da, Tahtalı Dağı’nın eteklerindeki Ulupınar, Çıralı ve Olimpos’un bağlı olduğu köyün adı. Antalya kent merkezine 70, Kemer’e 30 kilometre uzakta. Yazın bile buz gibi akan suları ve bu suların üzerine kurulu balık restoranlarıyla ünlü. Dileyen oltasını alıp, alabalık tutabilir. Ulupınar, özellikle bu yıl Antalyalıların haftasonlarında yoğun olarak tercih ettiği bir adres. Ulupınar Köyü, doğanın bahşettiği tüm güzellikleri içinde barındırıyor. Bir tarafında karlı zirvesi ile 2365 rakımlı Tahtalı Dağı, diğer yanında Olimpos, hemen altında ise eşsiz güzelliği ile Çıralı Plajı’nın bulunduğu bu şirin köy, su kaynaklarıyla yüzyıllar boyu insanların vazgeçemediği bir yerleşim bölgesi olarak varlığını sürdürdü.

Antalya-Kumluca karayolu üzerinde devam edip, Kemer’i geçtikten sonra, Çıralı sapağına gelmeden 3 kilometre önce solda Ulupınar yol ayrımını göreceksiniz. Köyü sık ve gür çınar, defne, kızıl çam, kadran ve ardıç ağaçları çevreliyor. Köy yoluna girdiğiniz an havanın değiştiğini hissediyorsunuz. Ciğerlerinizi mis gibi çam kokusu dolduruyor.

Köy merkezinde, ağaçları birer örtü gibi üzerine alan 15 restoran bulunuyor. Altlarından ırmaklar ve çevresinden doğal şelaleler akan restoranlar, yaz aylarında 45 dereceyi bulan hava sıcaklığından uzaklaşmak isteyenler için doğal bir klima ortamı sağlıyor.

Yaz aylarında akarsu üzerine kurulu ahşap balkonlarda yemek yiyebiliyorsunuz. Yere bir kilim serilmiş, üzerine minderler dizilmiş. Yuvarlak köy sofrasınnın etrafında dilediğiniz gibi oturabilirsiniz. Yayılmak serbest. Yalnız bu ahşap platforma adım atmadan önce ayakkabıları çıkarmak gerekiyor. Siz yemeğinizi yerken, etrafınızda ördekler yüzüyor, ekmeğinizi sizinle paylaşıyor.

Ulupınar yalnızca yaz aylarında ziyaret edilen bir yer değil elbette. Restoranların hepsinin kışlık bölümleri var. Yine akarsu kenarına kurulu bu kapalı bölümler, manzaraya yüksekten baktığı için daha da hoş bir görüntü sunabiliyor. Restoranların hiç birinde otopark sorunu yok.

KEMER’İN BALIK İHTİYACINI BU ÇİFTLİKLER SAĞLIYOR

Ulupınar’da hizmet veren restoranlardan biri Havuzbaşı Şelale Restoran. İşletmecisi Doğan Akkelle, uzun zamandır köyde alabalık üretimiyle de uğraşıyor. Doğan Akkelle’nin alabalık çiftliklerinde 6 ayda 560 bin adet balık üretiliyor. Kemer bölgesinde bulunan 25 otelin balıkları da bu sayede Ulupınar’dan karşılanmış oluyor. Restoran ismini, ormanın içinden çıkıp gelen ve ağaçlarla kaplı oturma gruplarının altından akan şelaleden alıyor. İçerisinde 120 yıllık bir un değirmeni var. Özellikle yabancı turistler, bu değirmenin başında oldukça fazla zaman geçiriyor. Mekan, neredeyse günün her saati dolu. Turistler, acenteler aracılığı ile yapılan rezervasyonların ardından, restoranın araçları ile konakladıkları otellerden getiriliyor.

Ulupınar restoranlarının kendilerine has yiyecekleri, yerinde yetişen doğal alabalık, sac kavurma, bıldırcın, ızgara çeşitleri ve deniz mahsulleri. Tüm yerli ve yabancı içecek çeşitlerini bulabilirsiniz. Pek çok restoranda, yiyeceğiniz balığı kendiniz de tutabiliyorsunuz. Siz yeter ki avcılıkta becerikli olun, onlar tuttuğunuz balıkları pişirip, taze taze servis ediyor. Oltalar, restoranlar tarafından veriliyor.

Köyün muhtarlığını iki dönemdir Sami Ilgaz yapıyor. 1970 yılında Ulupınar’ın ilk restoranını açan Ilgaz, o yıllarda turizm ile uğraşmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyor. Bugün artık yöre halkının çok az bir kısmı tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Köyün nüfusu 1183. Bu sayı yaz aylarında günlük ortalama 10 bine ulaşıyor. Ilgaz, Ulupınar’ın bir sezonda ortalama 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti ağırladığını söylüyor.

Tüm restoranlarda fiyatlar gayet uygun. Alabalık 4, ızgaralar 9, salata ve meşrubat çeşitleri 2 YTL civarında. İki kişi zengin bir yemek yiyip, yaklaşık 20-25 YTL ödüyor.

Ulupınar’a giderken, hava ne kadar sıcak ve nem seviyesi ne kadar bunaltıcı olursa olsun, yanınıza bir hırka almayı ve yüksek seviyedeki oksijen nedeni ile yemeği fazla kaçırma ihtimaliniz bulunduğunu unutmayın.

ÖNEMLİ TELEFONLAR

Park Restoran: (242) 825 00 33

Botanik Restoran: (242) 825 00 13

Tropik Restoran: (242) 825 00 98
Yazının Devamını Oku