Karadeniz otobanında ilerlerken “Atatürk’ün şehri Samsun’a hoşgeldiniz” yazan bir tabelayla karşılaşırsınız. Bu yazı, Türkiye’yi gezen turistler için merak konusudur. Çünkü bilirler ki burası ne Atatürk’ün doğduğu ne de öldüğü şehirdir. Samsun’u gezip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma sürecinin, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başladığını öğrendikten sonra kentin neden “Atatürk’ün şehri” olmakla övündüğünü, merkez mahallesine neden “İlk Adım” adının verildiğini anlarlar.
Samsun, Kurtuluş Savaşı boyunca üstlendiği rolden büyük gurur duyuyor. Son bir kaç yıldır yetkililer bu gururu daha da pekiştirmek için ellerinden geleni yapmış. Bir zamanların pek de etkileyici olmayan Atatürk Müzesi zarif bir 20. yüzyıl binası olan Mantika Palas’a taşınmış. Aslında bir otel olarak yapılan bina, üç kez Atatürk’ü ağırlamış. Müzenin iki katında da çok sayıda Atatürk resmi sergileniyor. Gazi’nin kaldığı oda onarımdan geçirilip ziyarete açılmış. Burada Atatürk’ün bazı giysileri ile yolculukta kullandığı bavulu, barometresi ve piknik sepetinin de olduğu çeşitli eşyalarını görebilirsiniz. Selanik bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’na aitmiş, oysa bugün Yunanistan sınırları içinde. Gazi’nin doğum yerinin bize ait olmaması o keskin Karadeniz zekasını durduramamış elbette. 2006’da Samsun-Ordu otoyolundaki Kutlukent’te, Selanik’teki evin benzerini inşa etmişler. “Atatürk’ün doğduğu ev”de Mustafa Kemal’in giysilerinden oluşan bir koleksiyon görülebilir. Ev sadece hafta içi açık.
ESKİŞEHİR VE İZMİR GİBİ YENİDEN YARATILDI
Samsun sahilinde ise 1919’da Atatürk’ü Samsun’a getiren Bandırma Vapuru’nu göreceksiniz. Geminin toplantı halindeki liderleri canlandıran salonunda, balmumu heykellerle Kurtuluş Savaşı yılları sergileniyor. Söylemeye bile gerek yok, şehrin her yerinde bir çok Atatürk heykeline rastlıyorsunuz. Bunların en güzellerinden biri Atatürk Parkı’ndaki atlı heykel. Hemen yakınındaki eski pazaryeri yeniden düzenlenmiş, önünden geçen Kurtuluş Yolu da denize kadar uzanıyor.
Samsun’u ziyaret etmek Atatürk’ü anlamakla eşdeğer. Ancak tüm şehrin sadece bundan ibaret olduğunu düşünmek de haksızlık. İnanç, azim ve hayal gücü birleşip şehrin görünümü değiştirilmiş, tıpkı İzmir, Eskişehir gibi yaşanası bir mekân yaratılmış. Bugün son derece modern bir il Samsun. Tarihi ise çok eskilere dayanıyor. 5 bin yıl kadar önce, Kalkolitik Çağ’da, şu anki şehir merkezinin biraz daha batısında bir yerleşim varmış. Amisos olarak adlandırılan bu şehir, Helen ve Roma dönemlerinde de yaşamaya devam etmiş. Baruthane Mahallesi’ndeki ikiz tümülüslerde yapılan son kazılarda bir çift kesme taş mezar ortaya çıkarılmış. Bunlardan biri dünyanın bu bölgesinde bulunmuş boyalı tek örnek. Mezarların bulunduğu alan arkeolojik park olarak düzenlenmiş. Parka teleferikle de ulaşabilirsiniz. Devasa Amazon heykelinin önünden kalkan teleferik sizi Amisos Kafe’nin önünde bırakıyor. Belediye tarafından işletilen kafe, misafirlerine makul fiyatlı bir mönü ve muhteşem bir manzara sunuyor. Alkollü içki yok. Buradaki tahta yürüyüş yollarını takip ederek farklı tarzda sütunlarla dekore edilmiş kuzey mezarına gidebilirsiniz. Ne yazık ki, türünün bu bölgedeki tek örneği olan boyalı, güney mezarı ziyaretçilere kapalı.
1900 YILLIK ALTIN KÜPE
Arkeoloji Müzesi’ndeki en etkileyici kalıntılar Cedit Mahallesi’nde bulunan bir mezardan çıkmış. Görünüşe göre bu mezar, M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış ve M.S. 1. yüzyılda yeniden kullanılmış. Ölen kişiyle birlikte gömülen harika, altın mücevherler arasında Romalıların zafer tanrıçası Nike şeklinde bir çift küpe ve kadın yüzleri şeklinde kopçaları olan birçok kolye var. Müze aynı zamanda 5. asırdan kalan son derece güzel mozaiklere de ev sahipliği yapıyor.
Samsun’da en ilgi çeken yerler genellikle harika bir düzenlemeden geçmiş olan sahil boyunca sıralanmış. Bugün Samsun’da hemen her türlü konforu bulabileceğiniz üç beach kulüp var. Aralarındaki parklar ise koşu, bisiklet yolları ve egzersiz aletleriyle donatılmış. Bir zamanların yüzüne bakılmayan küçük rıhtımı bugün siyah ve beyaz kuğuların yüzdüğü Sevgi Gölü’ne dönüştürülmüş. Bir çok çay bahçesini bulabileceğiniz mekânda bir küçük hayvanat bahçesi bile var. En güzeli ise tren yolu geçişine kurulmuş olan asma yaya köprüsü.
YALI CAMİİ DENİZSİZ KALDI
İlk bakışta Samsun’da Helenistik dönem ile Cumhuriyet arasındaki çağlara ait eserler yokmuş gibi geliyor. Gezmeye başladığınızda ise bunun doğru olmadığını fark ediyorsunuz. İstiklal Caddesi’ndeki muhteşem konaklar, Cumhuriyet Meydanı’nın batısındaki çarşının 20. yüzyılda yapılmış harika binaları hemen ilginizi çekecek. Bu binalardan biri Belediye Sarayı, diğeri Garanti Bankası şubesi olmuş. Saat kulesi ise 1886’dan kalma. Buradan İskele Caddesi boyunca batıya doğru yürürseniz, 14. yüzyılda yapılmış Yalı Camii’ne varıyorsunuz. Adından da anlaşılacağı gibi yapıldığı yıllarda denizden yükselen dalgalar caminin duvarlarına çarparmış. Sahil yolu denizin doldurulmasıyla elde edilen alana yapılmış. Küçük ama göz kamaştırıcı Ali Paşa Hanı aslında bir cami külliyesinin parçası olarak inşa edilmiş. Bugün yeniden yapılandırılma programının bir parçası. Yakında, Buğday Pazarı Caddesi’ni renklendirecek.