Saffet Emre Tonguç

Berlin 10 adımda nasıl keşfedilir?

26 Nisan 2016
Berlin, Türk vatandaşlarının ülke sınırları dışında en kalabalık olduğu şehir. Almanya’nın başkenti Berlin dört yıldır giderek daha da profesyonelleşen ‘Spirit of İstanbul Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Peki Berlin'i nasıl keşfetmeli? Berlin'de nerelere gitmeli? İşte 10 adımda Berlin'i keşfetme rehberi...

İlkbahar ile birlikte sadece ülkemizde değil Avrupa’da da festivaller peş peşe geliyor. Spirit of İstanbul Festivali nisan ayını karşıladığımız günlerde Berlin’de yapıldı. Her yeri Türk yemekleri tatlandırıyor, Türkçe şarkılar şenlendiriyor ve anason kokusu egemenliğini ilan ediyor. 

Berlin’in içindeki Kreuzberg tıpkı küçük bir Türkiye gibi... Tek kelime Almanca bilmeseniz bile rahatlıkla yaşayabileceğiniz bu bölgedeki ‘Spirit of İstanbul’ adıyla Rakı Festivali düzenlendi. Festivali Türkler için bir hasret giderme etkinliği gibi düşünmeyin çünkü katılanların çoğu Alman. 10 bin kişilik Berlin Arena, festivalin ev sahibiydi. Şakşukadan taratora, kısırdan şiş kebaba kadar Türk mutfağı denince olmazsa olmazlarımız arasına girecek birçok lezzet katılımcılara sunuldu. Michelin yıldızlı ünlü şefimiz Serkan Güzelçoban yemekler yaptı. 

Berlin tatilinizi birlikte planlayalım

Festival nedeniyle gittim ama itiraf edeyim Berlin’in dokusunu özlemişim. Şehri yeniden yaşamak, hatırlamak ve atmosferini solumak iyi geldi. Dönüşte de sıcağı sıcağına bir Berlin yazısı hazırlamak istedim ve sizin yerinize kendime sordum: Berlin 10 adımda nasıl keşfedilir? İşte yanıtı!

KURFÜRSTENDAMM CADDESİ

Berlin’de kısaca Ku’damm dedikleri bu ana cadde aynı zamanda şehrin merkezi. Kaiser Wilhelm Kilisesi’ne özellikle dikkat edin çünkü 1943’te bombaların hedefi olan bu yapı savaşın acı yüzü hiç unutulmasın diye özellikle restore edilmiyor. Berlin’in ikiye bölündüğü dönemi gösteren heykel de caddede görecekleriniz arasında. 

PARLAMENTO BİNASI

Orijinal adıyla Reichstag, Berlin’deki en ünlü yapılardan biri. 1894’te yapılan binanın finansmanı, Fransızlardan alınan savaş tazminatından sağlanmış. Almanya’nın 2. Dünya Savaşı yenilgisi, 1954 yılında bu binaya çekilen Rus bayrağı ile tarihe yazılmış. 122 yıllık yapıya geçtiğimiz yıllarda bir cam kubbe ilave edildi. Vaktiniz varsa (zira çok sıra beklemeniz gerekebilir) binanın tepesine çıkıp yüzde 30’u yeşil olan doğa dostu şehir Berlin’i izlemenin keyfini çıkarın. 

Yazının Devamını Oku

İos’ta aşk başkadır

20 Nisan 2016
İos mor menekşe demek. Mükemmel kumsalları, yüzlerce şapeli ve şahane manzarası ile oldukça etkileyici ve eğlenceli olan bu ada aynı zamanda antikçağın ünlü ozanı Homeros’un da doğduğu ve gömüldüğü yer. Adanın cazibesi güzellikle de sınırlı değil. Her yaşa, bütçeye ve isteğe uygun eğlence mekânları, unutamayacağınız mutfağı ve eşi benzeri başka adalarda olmayan kumsallar… Buraya gitmek için neden çok.

Dağlık bir coğrafyaya sahip olan adanın tarihi MÖ 3000-2000 yıllarına kadar uzanıyor. Adını buraya ilk yerleşenlerden olan İyonlardan aldığını söyleyen de var, Yunancada ‘mor menekşe’ anlamına gelen ve bahar vakti tüm adayı sarmalayan çiçekleri işaret eden ‘İon’ kelimesinden aldığını da. Makedon, Roma derken Bizanslılar girmiş tarih sahnesine. Bugün adada gördüğünüz kiliselerin çoğu o döneme ait. 1204’te Haçlı saldırılarından kaçamamış. Osmanlı egemenliğinde de yaşayan ada, 19. yüzyılın ilk yarısındaki ayaklanmalardan sonra Yunan devletine katılmış. Bir dönem ekonomisinde hayvancılık ön plandayken 1970’li yıllarla birlikte hayatına turizm girmiş. Bugün özellikle Avrupalı turistlerin en çok rağbet ettiği Yunan adaları arasında yer alıyor. Bunda İos’un Kiklad Adaları içinde en güvenli yat limanlarından birine sahip olmasının payı da yadsınamaz.

 

Naksos ile Santorini adalarının tam ortasında yer alan İos, sakinleri tarafından Yunancada çember anlamına gelen Kiklad Adları‘nın (Cyclades) en güzeli olarak kabul ediliyor.

 

ANTİKÇAĞDAKİ GİBİ YERLEŞİM

Adanın en büyük ve en eski yerleşimi Hora, bozulmamış güzelliği, taş kaldırımlı daracık sokaklarına sıralanmış bembeyaz evleri, bu evlerin arasına sıkışmış çok sayıda kilisesi ve antikçağların izlerini taşıyan mimarisi ile tipik bir Kiklad kasabası görünümünde. İlk baştan uyarayım, Hora’nın sokaklarında gezerken fotoğraf makineniz mutlaka yanınızda olsun, sonra üzülmeyin.


Yazının Devamını Oku

Baharda Anadolu yollarında

1 Nisan 2016
Bu ay doğanın uyanışına şahitlik etmek için elimde kameram, “Persephone’ye hoş geldin” diyen Anadolu’nun yollarına attım kendimi. Çanakkale ve Assos üzerinden Adatepe’ye gittim.

Yunan mitolojisindeki toprak ve bereket tanrıçası Demeter’in kızı güzel Persephone’nin hikâyesini bilir misiniz? Ölülerin tanrısı olan amcası Hades, âşık olduğu Persephone’yi kaçırarak, yeraltındaki dünyada yaşamaya mahkûm bırakır. Anne o kadar üzülür ki toprak artık ürün vermez olur ve dünyada kıtlık başlar. En sonunda amca ve anne bir anlaşma yaparlar. Persephone her bahar yeryüzüne annesinin yanına gelecektir; Demeter, her kış bitiminde sevincini, yeryüzünü yeşile boyayarak gösterir. Sonbahar geldiğinde ise Persephone geri dönmek zorundadır, anne Demeter’in hüznü tabiatın renklerine yansır, yeşil yerini sarı ile kahverenginin tonlarına bırakır.

 

Persephone ile Hades

 

BAHARDA BİR BAŞKA GÜZEL

Önce Eceabat’tan feribotla Çanakkale’ye geçtim. 18 Mart Çanakkale Zaferi dolayısıyla Kale Grubu tarafından hayata geçirilen Çanakkale’nin Evlatları İnteraktif Deneyim Sergisi’ni gezdim. Çanakkale’ye yolunuz düşerse İskele Meydanı’ndaki bu sergiye muhakkak bir göz atın. Bu topraklarda barış içinde ve bağımsız yaşayalım, ülkenin dört bir yanına düşmanlık yerine sevgi saçalım diye Çanakkale’de 250 binden fazla şehit verdik. Sergiyi gezerken birbirimizi sevmek, ötekileştirmemek, ortak değerlerimize sarılmak ve bu ülkeye sahip çıkmak zorundayız diye düşündüm. Tıpkı onlardan öğrendiğimiz gibi inanmak ve vazgeçmemek zorundayız!

 

Yazının Devamını Oku

10 adımda Prag nasıl gezilir?

25 Mart 2016
Çek Cumhuriyeti’nin 1993’ten beri kat ettiği mesafe gerçekten takdire şayan. Ülkenin başkenti olan Prag, Vltava Nehri’nin iki yakasında kurulmuş. Kontes Libuse, Prag için “Görkemi yıldızlara ulaşacak büyük bir şehir görüyorum” demiş. ‘Köprüler Şehri’ de denilen bu büyülü kentin tarihi MÖ 4000’li yıllara dayanıyor. Buyurun birlikte gezelim.

1- ESKİ ŞEHİR (STARE MESTO)

Şehrin batı yakasında yer alan Stare Mesto, tarihi merkez olarak da kabul ediliyor. Daracık, arnavutkaldırımlı sokaklarında yürürken ortaçağın gizemini, efsununu ve yoğun karamsarlığını hissediyorsunuz. Sokaklar sizi Eski Şehir meydanına (Staromestske Namesti) ulaştırıyor. Meydanın tam ortasında ülkenin en ünlü ilahiyatçısı Jan Hus’un heykelini göreceksiniz. Tyn Kilisesi de burada yer alıyor. Asimetrik kuleleriyle yeryüzünün dişi ve erkek özelliklerini temsil ettiği söylenen bu muhteşem kilisede ünlü gökbilimci Tyco de Brahe’nin mezarı bulunuyor. Tarihe dokunmanın verdiği keyfi, meydandaki kafe ve pub’lardan birine oturarak perçinleyin.

 

2- ST. NICHOLAS KATEDRALİ

14. yüzyılın ikinci yarısında, IV. Charles tarafından yaptırılan bu küçük katedral sizi kristal avizesi ve zarif tavan freskleriyle büyüleyecek. Bahçesinde dolaşırken Prag’da olmanın ayrıcalığını hissedeceksiniz.

 

Yazının Devamını Oku

Tangonun başkenti Buenos Aires

19 Mart 2016
Adını gümüşten alan ülkenin, güzel havalar anlamına gelen başkenti Buenos Aires deyince aklıma bir sarışın düşüyor. Eva Peron 33 yıllık hayatına çok şey sığdırmış. Halkın gözünde azize mertebesine yükselirken ülkenin yakın tarihini de değiştirmiş. Eva’nın şehrini keşfetmeye ne dersiniz?

9 TEMMUZ BULVARI VE OBELİSK’E GÖZ ATIN

9 Temmuz, 16 şeridi ve 140 metrelik genişliğiyle dünyanın en geniş bulvarı sıfatını taşıyor. Bulvar boyunca birçok mağaza, restoran ve kafe sıralanmış. Orta yerinde ise bizim Sultanahmet’teki Dikilitaş’ın modern zamanlar versiyonu sayılabilecek dev bir obelisk bulunuyor. Obelisk, Buenos Aires’in 400. kuruluş yıldönümü anısına dikilmiş. Bulvar üzerindeki meşhur Colon yani Kristof Kolomb Opera Binası, Latin Amerika’daki operaların en iyisi ve en güzel akustiğe sahip olanı kabul ediliyor. 

 

PLAZA DE MAYO VE CASA ROSADA’YA UĞRAYIN

Plaza de Mayo, 25 Mayıs 1810 devriminden sonra cumhuriyet rejimiyle yönetilmeye başlanan Arjantin’de, tarihin başladığı yer. Meydanda ‘Pembe Ev’ olarak da bilinen Hükümet Binası, katedral, sömürge döneminde İspanyol valisine ait olan Cabildo ve Kongre binası bulunuyor. Ortada yer alan anıtta ise, “Gracias madres” yani “Annelere teşekkür” yazıyor; cunta döneminde kaybolan çocukları için her perşembe burada toplanıp ağıt yakan annelere ithafen...

 

CAFE TORTONİ’DE YEMEK YİYİN

Yazının Devamını Oku

Güler yüzlü insanların ve doğanın evi: Vietnam

4 Mart 2016
Adı geçince akla ilk olarak savaş ve Amerikan kahramanlıkları anlatısı üzerine kurulu onlarca filmin geldiği ülke, Vietnam. Ve ne büyük haksızlık zihinlerdeki en belirgin işaretinin bu olması. Gittiğinizde daha iyi anlayacaksınız çünkü büyüleneceğiniz doğal güzellikler ve zengin bir kültürün tarihle buluşması çıkacak karşınıza. Tüm bunlara bir de sanki öyle kanlı bir savaşı yaşayan onlar değilmişçesine gülümsemeyi âdet edinmiş sıcacık insanlar eklenince, “İyi ki geldim, Vietnam’dayım” diyeceğiniz bir atmosferin etkisine gireceksiniz.

Büyük savaş acılarından, yıllar süren yıkımlardan geçen kimi ülkelerde, insanlar mesafeli davranır ve yüzlerine ifadesizlik yerleşir. Travmayı henüz atlatamadıklarını, geçmişle hesaplarını kapatamadıklarını bilir ve hak verirsiniz. Vietnam ise acılarıyla gülümseyerek vedalaşmayı direniş biçimi olarak seçmiş bir ülke.

BİR FAKİR KIZ - ZENGİN OĞLAN HİKÂYESİ

 


Ülkenin tarihine farklı bir anlatıyla yaklaşırsak her şey çok daha iyi anlaşılır. Şöyle ki Yeşilçam filmlerindeki fakir kız – zengin oğlan klişesinin bir coğrafya için geçerli olduğunu düşünsenize... Vietnam fakir bir ailenin bahtsız kızı olarak prehistorik dönemde doğmuş bir güzellik. Önce Çinli komşunun kötü emellerine alet olmuş, hem de bin yıl boyunca. Fransız adam çıkmış karşısına, bir kurtuluş yolu sanmış onu. Referansı iyi olduğu için hemen güven kazanmış ama aristokrat maskenin ardındaki gerçek yüzü kısa sürede göstermiş kendini. Bulduğu her fırsatta ülkemizin tarihini deşmekle meşgul olan Fransa, sanki dün gibi bir tarihe, 1954’e kadar Vietnam’ı sömürge olarak kullanmış. Sonra, gözünü para bürümüş fabrikatör babanın oğlu rolünde Amerika dahil olmuş senaryoya. 


Yazının Devamını Oku

Gemi yolculuğuyla ilgili bilmeniz gereken 10 şey

26 Şubat 2016
Alaska’dan Patagonya’ya, Norveç Fiyortları’ndan Yeni Zelanda’ya kadar birçok yere 100’den fazla gemi yolculuğu yaptım. Dünyanın en büyük gemisi Oasis of the Seas’den tutun, Aşk Gemisi dizisinde kullanılan Pacific Princess’e kadar çok sayıda gemiyle seyahat ettim. Edindiğim tecrübeler aşağıdaki satırlara yansıdı. İşte gemi yolculuğunun püf noktaları…

Tatil sizin için bir otelin ya da tek bir beldenin sınırları içinde günlerinizi geçirmek değilse ve en sevdiğiniz şey yeni yerler keşfetmekse, mutlaka bir gemi seyahati deneyimi yaşamalısınız.  Sürekli bavul toplamak, oteller arasında mekik dokumak, yollarda zaman kaybetmek yok; her sabah yeni bir yere “merhaba” demenin heyecanı var... “Acaba nasıl olur” diye düşünenler için gemi seyahati yapmadan önce bilmeniz gereken altın kuralları 10 maddeye sığdırdım. Önce okuyun, sonra karar sizin!

1) NEYİ İSTİYORSANIZ YEYİN



Gemilerde iştah kabarır. Baştan kendinizle anlaşma imzalayın ve tatilde keyif alacağınız ne varsa yiyeceğinizi kabul edin; tabii dönünce sıkı bir diyete girmeye de söz verin. Çünkü 5 çayları, gece kaçamakları, A’dan Z’ye her şeyin sadece çikolatadan yapıldığı çılgın büfeler karşılaşabilecekleriniz arasında... Kimi gemilerde 24 saat açık büfe var. Restoranların bazılarına ekstra giriş ücreti ödemeniz gerekebiliyor. “Kaptanın Veda Yemeği”, “Karayipler Gecesi” gibi ilginç temalı akşamlar yaşayabilirsiniz. Bazı gemiler 18.00 ve 20.00 olmak üzere iki ayrı akşam yemeği düzeni uyguluyor. Milletçe erken akşam yemeğini pek sevmiyoruz, o yüzden bu tür gemilerde Türkleri genellikle ikinci oturumda görüyorsunuz. 

Yazının Devamını Oku

Kış sporlarının adresi Valdisere: Kayak burada başlar, burada biter

19 Şubat 2016
Valdisere, 1850 metre ile Fransa’nın en yüksek rakımlı dağ kasabası. Efsanevi Criterium kayak yarışları 60 yıldır burada yapılıyor. Sezon 1 Mayıs’a kadar 5 ay kesintisiz devam ediyor. Emin olun ki harcadığınız para burada geçireceğiniz her güne değecek. Böyle eğlenceyi başka yerde görmedim.

Valdisere, Fransa’nın Savoy yöresinin Tarnetaise adı verilen bölümünde yer alıyor. Bölgedeki son istasyon burası. Kış aylarında Valdisere’den öteye gitmek mümkün olmuyor; yaz aylarında ise bir dağ boğazı kullanılanarak Maurienne bölgesine geçilebiliyor. Bisiklet, motosiklet tutkunları ya da antika arabalarla turları sevenler, bu güzergâhı özellikle tercih ediyor. Valdisere öncelikle mimari bütünlüğüyle dikkat çekiyor. ‘Tarentaise Surları’ olarak anılan taş sütunlar birçok binada karşınıza çıkıyor. Ahşapların aynı tonlarda olmasına özen gösteriliyor. Binalarda cam, ahşap ve taş dışında malzeme kullanılması ya da stil değişikliği yapılması ise yasak. Böyle olunca idari yetki sahibinin ya da parası olanın zevkine göre şekillenmeyen, kimlik sahibi bir yerleşim ortaya çıkıyor. Bir yeri orada yaşayan birileriyle keşfetmeye bayılıyorum. Arkadaşım Gaye Tunalı, Delahousse Valdisere dahil Fransa’daki 10 kayak kasabasının pazarlama müdürlüğünü yaptığı için bu tatilde kendimi ona emanet ettim ve onunla deneyimlediğim çok keyifli yerleri kâğıda döktüm. Gaye’nin hazırlattığı Val d’Isere uygulamasını telefonunuza indirirseniz tatilinizi planlarken çok işinize yarayabilir.

 

 

VALDISERE’DE EĞLENCE 

Saat 19.00 gibi çok hareketli olan Cocorico ya da Christiania Oteli’nin altındaki Cafe Face eğlenmek için gidebileceğiniz adresler. Eğer yerel halkla iç içe eğlenmek isterseniz, Boubou bar veya Chez Jules / Coin des Amis uygun. Kuzey ülkeleri ve İngiliz esintisini hissetmek isteyenlere önerim ise Le Petit Danois.

Canlı müzik için Le Baraque tercih edilebilir. Geç saatlerde açılan Doudoune her zaman eğlencenin değişmez adresi. Özel davetleri, DJ performansları ile renkleniyor. Eğer denk gelirseniz, her ayın 21’inde özel bir gece düzenleniyor ve hem turistler hem de bölge halkı ilgi gösterdiği için herkes bir arada müziğin ve dansın tadını çıkarıyor. Eğlencenin diğer alternatifleri, daha çok gençlerin gittiği Le Graal ve İngilizlerin uğrak yeri Dick’s Tea Bar.

 

Yazının Devamını Oku