Saffet Emre Tonguç

Balkanlar’a açılan tarihi kapı

1 Haziran 2016
Adım adım tarihin izini sürmek için en güzel şehirlerden biridir Edirne.

Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan şehir; geçmişinden miras tarihi dokusu, Meriç’in güzelliği ve lezzetli mutfağıyla, her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Ama illa bir bahane isterseniz şehre ya hıdırellez zamanı gidin ya da geleneksel yağlı güreşlerin yapıldığı festival günlerinde… 

Edirne; geçmişinden miras tarihi dokusu, Meriç’in güzelliği ve lezzetli mutfağıyla, her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Ama illa bir bahane isterseniz şehre ya hıdırellez zamanı gidin ya da geleneksel yağlı güreşlerin yapıldığı festival günlerinde… 

"Yeryüzündeki bütün yapılardan üstün: Selimiye Cami"

Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camii’ne atmalısınız. Mimar Sinan’ın ‘ustalık dönemi eseri’ olan Selimiye, şehrin simgesi. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan cami; iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşıyor. Sanat tarihçisi Ernst Diez Selimiye için; “Mekân, büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür” demiş.

Selimiye Camii’ne oldukça yakın bir noktada bulunan Edirne Müzesi’nde, Makedonya Kulesi civarında yapılan kazılardan elde edilen bulgular sergileniyor. 
Türk İslam Sanatları Müzesi ise küçük ancak çok keyifli; zaman ayırdığınıza pişman olmazsınız.

Büyük Edirne Sinagogu, dünyanın en büyük sinagoglarından olma özelliğine sahip. 1905’te bir yangınla yok olmuş ve II. Abdülhamid’in fermanıyla yeniden yapılmış. 1934 Trakya olaylarında Yahudi cemaatinin zorunlu olarak Edirne’yi terk etmesi nedeniyle uzun yıllar yalnızlıkla baş başa kalan sinagog, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından başarılı bir şekilde restore edilerek 2015 yılında yeniden ibadete açıldı.

Yazının Devamını Oku

Kapalıçarşı’nın en ilginç mekânları

1 Haziran 2016
“Kapalıçarşı kapalı kutudur” derler. Kesinlikle doğru. İstanbul’un bu dev çarşısında tam olarak ne aradığınızı bile anlayamadan saatler geçer. Bu küçük rehber işinizi görecek.

İç Bedesten
1461’de, Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış orijinal çarşı İç Bedesten, çarşı kompleksinin tam ortasında yer alıyor. Eski Bedesten veya Cevahir Bedesteni olarak da adlandırılan bölüm, göz alıcı antikacılar ve kuyumcularla dolu.

Sandal Bedesteni

Nuruosmaniye Kapısı yakınındaki Sandal Bedesteni geçmişte lüks kumaş ve değerli taş satın almak isteyenlerin cennetiymiş. Şimdiyse paşmina, deri ve taklit kıyafet ile çanta cenneti.

Çukur Muhallebicisi
Kaybolmaktan korkanlar için ‘Çarşı’nın içinde bazı dikkat çekici noktalar var. Bunlardan biri 1850’lerden kalma Çukur Muhallebicisi. Bu iki katlı şirin bina bugün bir kuyumcuya ev sahipliği yapıyor.


Yazının Devamını Oku

Orda bir köy var Bursa’da

25 Mayıs 2016
Bursa’ya sadece dört dakika uzaklıktaki Misi Köyü ikinci bir Cumalıkızık olmaya aday. 2000 yıllık tarihe sahip bu ilginç köye ulaşım da kolay. İstanbul’da yaşayanlar deniz otobüsüyle yeşile ve huzura kavuşabilir.

Geçenlerde Misi’de keyifli bir gün geçirdim. Köyde çok sayıda aktivite bulunuyor. İsterseniz yemyeşil tepelerde köylü kadınlarla ot toplayabilir ya da ‘Dağyenice’ isimli sayfiye yerine gidip göletin kenarında piknik yapabilirsiniz.

Etrafta 70 ve 80’li yıllarda inşa edilen çirkin binalar da bulunuyor ama sivil mimarinin güzel örnekleri arasında onları görmemeye çalışıyorsunuz.Köyde hoş bir çocuk kütüphanesi var. O da eski ahşap bir binada yer alıyor. Şehirlerin çoğunda bu kadar güzel kütüphane yok. 

Binanın önündeki ufak bir meydan, süpürgecisinden peynircisine esnafı aynı zamanda kahvedekileri ağırlıyor. Önde gürül gürül bir dere akıyor ki yazın etrafındaki kafelerde oturup keyif yapmak lazım.

Nüfusu 1200 civarında olan Misi Köyü’nde çocuk kütüphanesinden ipek üretimi merkezine, restorandan kafelere kadar pek çok şey kadınlar tarafından hayata geçiriliyor.

Biraz ileride ise ipek üretimi olan bir merkez var. İpeğin yolculuğunu öğrendiğiniz bu mekânda atölyelere katılabilirsiniz. Yan tarafta Naciye Teyze kara tezgâhta ipek dokuyor. Muhtarın eşi Nagihan Hanım ise güler yüzü ile bu işleri nasıl becerip köylerini bir cazibe merkezi haline getirdiklerini anlatıyor. Buradaki çoğu şey köy kadınlarının inisiyatifiyle yapılmış.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un yıldızı yükselen semti:Tomtom

23 Mayıs 2016
Bugünlerde Tomtom Mahallesi’nde ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Bir zamanların en zengin, en görkemli mahallesi yeniden eski günlerine kavuşuyor. Binalar yenileniyor, yepyeni tasarım butikleri, mağazalar, sanat galerileri, kafeler açılıyor…

Tomtom mahallesi esasında Beyoğu’nun içinde çok özel bir yere sahip. İngiltere’deki Soho, New York’taki Meatpacking, Paris’teki Marais gibi bir tasarım mahallesi olma yolunda hızla ilerliyor. Galataport Projesi hayata geçtiğinde de Karaköy ile İstiklal Caddesi’ni birbirine bağlayan aks konumundaki Boğazkesen’de yaya ve turist trafiği artacak.

 

Tomtom’un değişen ve güzelleşen yüzü

 

Mahalle’nin tam ortasında adını mahallenin yeşil bahçelerinden alan bir proje yapılıyor: Tomtom Gardens. Geçen yıl ‘En İyi Konut’ ödülünü aldı. 3 farklı avlu etrafında toplam 17 binadan oluşan görkemli bir yenileme projesi. Tomtom Kaptan Sokak’ta yer alıyor. İtalyan bir peyzaj mimarı ile çalışılarak, muhteşem bir doku ortaya çıkarılmış. Sanat ve tasarım odaklı mekânlar da faaliyete girmiş.

 

Ham:m Tophane, Boğazkesen’den sonra mahalledeki ikinci mekânını buraya açmış. Zamansız ve herkes için ulaşılabilir tasarım mobilyalar üretiyorlar.

Uzun yıllar sektörün önde gelen markalarıyla çalışan Ayşegül Temel tarafından kurulan Manner İstanbul’da ev tekstili, aydınlatma ürünleri ve mobilyalar yer alıyor.

Yazının Devamını Oku

Köyde sanat: Baksı Müzesi 10 yaşında

16 Mayıs 2016
Ben Baksı Müzesi’ni görmek için geç kalanlardanım ne yazık ki… İlk kez 2015 yılında gitmiş ve yepyeni bir deneyim yaşayarak saat 23.00’te bir müze gezmiştim. Yanımda bu kuş uçmaz kervan geçmez yere müthiş bir proje kazandıran Hüsamettin Koçan vardı. Kısa süre önce Baksı Müzesi'ne tekrar gittim. “Sessizliğin sesi” nedir, bir kez daha hatırladım. Ruhuma işledi yine Baksı’nın huzuru, müzenin görkemli mimarisi ve içinde sakladığı etkileyici koleksiyon…

Bayburt’ta sessizliğin başrolde olduğu bir köyde bundan yaklaşık 10 yıl önce kurulan Baksı Müzesi, kelimenin tam anlamıyla hayalin gerçeğe dönüşümü... Şehirden 45 km. uzakta yer alan Bayraktar Köyü’nde doğan sanatçı-akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, küçüklüğünde babasının işten dönüşünü beklediği Çoruh Vadisi manzaralı tepeye kurduğu müzeye, köyün eski adını vererek Baksı demiş. Başta sanatçılar ve tasarımcılar olmak üzere birçok gönüllünün katkısıyla yıllar içinde adeta bir toplumsal sanat projesi çıkarılmış ortaya. Sergi salonları, depo müze, atölyeler, konferans salonu, kütüphane ve konukevi ile 68 dönümlük bir araziye yayılan Baksı, giderek büyüyen çağdaş sanat koleksiyonuyla anılsa da geleneksel sanatlara ait önemli bir varlığa da sahip.

Hüsamettin Koçan için Baksı, bir eve dönüş projesi; doğduğu topraklara yaşam birikimini taşıma isteğinin sonucu... Koçan, “Babam iki yılda bir gelebildiği köyüne döndüğünde her şey o kadar güzeldi ki bir defa da ben dönmek istiyorum diye düşündüm” diyor. “Gurbetçi çocuklarının hasret dolu bekleyişlerine son vermek, sanatı doğduğu yere getirmek ve göçü önlemeye katkı sunmak için bu projeyi başlattım” diye de ekliyor...

Yolu ‘Bir Zamanlar Anadolu’

Aklınızda bulunsun, Bayburt’tan müzeye gitmek yaklaşık 45 dakika sürüyor fakat birbirinden güzel görüntülerle dolu bu yolu kat etmek bir filmin içinden geçmek gibi... Kırıkkale’de çekildiğini bilsem de bana ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmini hatırlattı. Yeni bir adım olarak müzeye 500 kişilik bir amfi tiyatro yapılacak, bu sayede konserler düzenlenmesi amaçlanıyor. Müzenin ulaşılabilirliğini artırmak için inşa edilen helikopter pisti ise yakın zamanda hizmete girecek.

Müzenin öncülüğünde Bayburt merkezde Kadın İstihdam Merkezi inşa edilecek. Projesi Mimar Melkan Gürsel’e ait bu merkez, bölgedeki kadınlar için önemli bir girişim niteliği taşıyacak. Yani özetle Baksı Müzesi’nde çok güzel şeyler oldu, çok güzel şeyler olacak!

Yazının Devamını Oku

Farklı, iddialı ve özgün: Cappadox Festival

16 Mayıs 2016
Türkiye’de alışılmış olan festival kurgusu müzik odaklı, müzisyenlerin ön planda olduğu bir yapıya sahip. Bizi bambaşka bir festival anlayışıyla tanıştıran ise geçen yıl ilki düzenlenen Cappadox oldu. Bu festival, Kapadokya’dan ilham alıp müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava etkinliklerini bir araya toplayan bir deneyim sunuyor.

Cappadox festivalde Türkiye’den ve yurtdışından müzisyenler bu coğrafyadan beslenerek, bu yıl Cappadox’a özel performanslar hazırlıyor. Sun Ra Arkestra, Esmerine, Erik Truffaz Quartet gibi müziği bu coğrafyayla bütünleşen müzisyenlerin yanı sıra, Karsu gibi genç yetenekler 19-22 Mayıs arasında Cappadox’ta izlenebilecek. Cappadox’un müzik programı için özel performanslara imza atan Ceylan Ertem, Cihan Mürtezaoğlu, Cenk Erdoğan üçlüsü ile İlhan Erşahin ve Oceanvsorientalis’in konseri en çok merak uyandıran etkinlikler arasında.

Çağdaş sanat ise Cappadox’un en güçlü içeriklerinden biri. Hatta festivalin bu yılki konsepti olan “Gelin bahçemizi ekelim” temasının çıkış noktası, yine çağdaş sanat olmuş. Küratörlüğünü Fulya Erdemci ve yardımcı küratörlüğünü Kevser Güler’in üstlendiği Cappadox Çağdaş Sanat Programı, 19 Mayıs-12 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

Doğanın ritmine çağrı

Cappadox’un ilk yılında etkileyici işlere imza atan sanatçılar, bu seneki programda da yer alıyor. Bunun yanında Cappadox 2016’ya ilk kez katılan sanatçılar da olacak. Kapadokya’nın merkezde olduğu programda, sanatçılar işleriyle bölgedeki tarımı, ‘hızlı’ turizmi ve dönüşen üretim ilişkilerini işaret edecek. Kapadokya’nın küçük ölçekli bir yansıması görünümündeki Kızıl Çukur ile Uçhisar Meydanı çevresine yayılacak sergide doğanın ritmine çağrı var.
Öte yandan Cappadox, ücretsiz konserlere, çevredeki üniversitelerle yapılan işbirlikleri ile Cappadox Pazar Alanı’nda bakış açınızı değiştirecek ücretsiz atölyelere, film gösterimlerine ve söyleşilere ev sahipliği yapacak. Sabahın ilk ışıklarında Kızıl Vadi yamaçlarında Adam Hurst ve Mercan Dede ile gerçekleşecek Gün Doğumu Konserleri’nde katılımcılar müziğin zamansız tınılarının vadileri dolduruşuna şahit olacak.
Kızılçukur’daki Çağdaş Sanat Sergi alanında, güneş enerjisiyle güçlenen Güneş Sahnesi’nde Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğretim görevlileri ile öğrencileri, Laraaji, Aquadrum, Esmerine grup üyeleri ile gerçekleşecek Doğa Konserleri ve Çağdaş Sanat Sergisi Turu’nun ardından müziği sanatın diğer disiplinleri ile buluşturacak.

Çok lezzetli olacak

Yazının Devamını Oku

Afyon’da sanat vadisi kuruluyor

8 Mayıs 2016
Doğup büyüdüğü yerlere okul, hastane, kütüphane yaptıran çok isim var ve önemli bir misyon üstlendikleri de aşikâr… Peki ya doğduğu topraklara sanat götüren kaç kişiyi biliyoruz? Benim yürekten kutladığım, elini taşın altına koyma biçimlerine hayran kaldığım iki isim var: Ahmet Kocabıyık ve Hüsamettin Koçan. Bu hafta Afyon’u bir sanat vadisine dönüştürmeyi kafasına koyan Kocabıyık’ı, haftaya da Baksı Müzesi’yle Bayburt’a apayrı bir değer katan Koçan’ı anlatacağım...

Çağdaş sanatın büyük şehirlere sıkışıp kalması gerçeğine karşı cesur ve yol açan adım atanlara saygı duyuyor, bu misyonun geniş kesimlere ulaştırılması gerektiğine inanıyorum. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında... Ben gönüllü bir tanıtım elçisi olarak talibim bu sorumluluğa; anlattıklarımı okuyunca sizlerde de bu heyecan uyanırsa ne mutlu!

Geçenlerde çok keyifli bir gün geçirdim. Afyon’daki Tazlar Köyü’nde 2 bin dönümlük arazide kurulan ‘38° 30° Çiftliği’ne gittim. Burası Borusan Grubu Onursal Başkanı Asım Kocabıyık’ın doğduğu köy. Borusan Grubu, yıllardır sanata verdiği destekle bilinir. Asım Bey de köyündeki girişimcilerin desteklenmesine her zaman katkı sağlayan ve yaşamının ilk yıllarını geçirdiği yere minnetini de teşekkürünü de unutmayan bir isim olarak tanınır. Oğlu Ahmet Kocabıyık aynı izi takip etmiş ama dev bir adımla! Tazlar Köyü’ne bir sanat vadisi kazandırılması için çalışma başlatmış.

İçinde botanik parkı, göletleri ve butik oteli olan bir vadi yapılıyor. Sanatı ‘büyük patlama’dan başlayarak bugüne kadar taşıyacak bu muhteşem proje için 10 farklı mimarın tasarladığı 10 pavyon inşa edilecek. Pavyonlardaki sergilere ek olarak, dönemsel sanat enstalasyonları da sergilenerek dinamik bir yapı sağlanacak. Vadinin küratörlüğünü, Whitney Müzesi’nden Christian Paul üstlenmiş.

AFYON'DAKİ SANAT VADİSİNDE NELER OLACAK? 

Pavyonlardan ikisinin konsepti üzerinde uzlaşılmış. İlki ‘teamLab, 100MWATER’ adını taşıyor. Yüzen çiçek bahçeleri, şelaleler veya mevsimlere göre değişen yeşillikler gibi doğal unsurları kullanmasıyla dikkat çeken Japon sanatçı grubu teamLab’in eserleri yer alacak. 100 metre uzunluğundaki proje, ziyaretçilerin yürüyüşüyle etkileşen bir tünelden oluşacak. Sanat vadisi için yapılacak gölete yakın bir noktada yer alması planlanan teamLab projesi, doğal ve simülasyon manzara tecrübesinin bağlantılarını ve farklarını ortaya koyacak.

Diğer pavyon ise ‘Ascension 64’ projesine ayrılmış. Projenin genel müdürü Kıvılcım Pınar Kocabıyık’ın belirttiğine göre, büyük boyutlu ışık enstalasyonları ile tanınan Erwin Redl’in projesi, bayırın içine gömülü katmanlı bir enstalasyon olacak ve toprağın üzerinden alt katmanlara kadar ilerleyecek. Eserde, toprağın altında ve üstünde kare şeklinde bir oluşumda 64 adet uzun ve dar yarı saydam borunun, sekiz metreye sekiz metre kare kafes halinde düzenlenmesi planlanıyor. Her biri lazerle ışıklandırılacak borular, toprak altından üstüne doğru hareket ederek değişken ışık dalgaları halinde düzenlenecek. Toprak altında kalacak alan ise ufak deliklerden ışık geçirebilen borularla dramatik şekilde aydınlatılacak.

Yazının Devamını Oku

İstanbul'un en sıra dışı evleri

29 Nisan 2016
Ne Boğaz’ı onlarsız ne de onları Boğaz’sız düşünebilirsiniz. İstanbul yalılarının mimari güzellikleri bir yana, her birinin bambaşka bir hikâyesi var. Bugün size İstanbul’un sıradışı evlerini ve onların geçmişini anlatmak istiyorum.

AFİF AHMED PAŞA YALISIDİZİLERİN YALISI

İstanbul (Erkek) Lisesi, Osmanlı Bankası, eski Haydarpaşa Lisesi, Fatih Köprüsü’nün altındaki Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı ve Pera Palas Oteli’ni yapan mimar Alexandre Vallaury tarafından 19. yüzyıl sonunda Doğu ve Batı tarzlarını harmanlayan bir üslupla inşa edilmiş. Agatha Christie ünlü ‘Doğu Ekspresinde Cinayet’ adlı romanını yazmak için İstanbul’u ziyaret ettiğinde Yeniköy sahilindeki bu yalıda misafir edilmiş. Neo-barok tarzında inşa edilen binayı Afif Ahmed Paşa’nın ailesinden Pera Palas Hotel’in eski sahibi Misbah Muhayyeş almış. Yalı daha sonra Uzan ailesinin mülkiyetine geçti. Biraz ilerideki Tahsin Uzer Yalısı’nda oturan Suzan Sabancı Dinçer tarafından yaklaşık 40 milyon dolara satın alındı. Bugün katlara bölünmüş olan yalıda kiracılar oturuyor. Müjde Ar’ın başrolde oynadığı, TRT yapımı ‘Aşk-ı Memnu’ dizisi burada çekilmişti. Yalı ‘Binbir Gece’ dizisinin son sezonunda da kullanıldı.

TAUT EVİBUDİST TAPINAĞINA BENZİYOR

Ortaköy sırtlarında Ali Vafi Korusu’nda yer alan ve bir ‘pagoda’ya (Budist tapınağı) benzeyen bir ev göz kırpacak size. Burası Alman mimar Bruno Taut’nun evi. Alman asıllı bir Yahudi olan Taut, 1880’de Königsberg’de doğmuş. 1932’de ülkesini terk etmeye zorlanmış. Sovyetler, İsviçre ve Japonya’da bir süre kaldıktan sonra 1936’da Türkiye’ye yerleşmiş.

RAGIP PAŞA KÖŞKÜPAŞA YAPTIRDI AMA SÜRGÜNE GİTTİ

Yazının Devamını Oku