50’den fazla tiyatro, 140’dan fazla sinema salonu, 120 müze ve 100’den fazla sanat galerisine sahip olan bu kentte seçenekler çok fazla. İşte Londra...
Londra Kulesi (Tower Of London)
Londra Kulesi ismini sınırları içindeki Beyaz Kule’den alıyor. Burası bir kale, kraliyet sarayı ve hapishane olarak yapılmış. Bunun dışında idam ve işkence merkezi, devlet hazinesi, hayvanat bahçesi, cephanelik, darphane ve gözlemevi olarak da değerlendirilmiş. Kulede İmparatorluk Tacı’nın bulunduğu Taç Mücevherleri bölümü, St. John Şapeli, Ulusal Silah ve Zırh Koleksiyonu ile Hainler Kapısı var. En çok gezilen bölümü kraliyet ailesinin mücevherlerinin sergilendiği ‘Crown Jewels’ bölümü. Burada 2800’den fazla değerli eser var. Mücevher Evi’nde bulunan en değerli mücevher 530 karatlık ‘Afrika’nın İlk Yıldızı’ diye Türkçeleştirebileceğimiz ‘First Star of Africa’. 1837 yılında Kraliçe Victoria için yapılan taç, her yeni kral ya da kraliçe başa geçtiğinde tören için kullanılıyor.
Britanya Müzesi (British Museum)
Dünyanın en eski müzesi. Efes’teki Artemis Tapınağı’nın ve Bodrum’daki Mozole’nin bazı bölümleri de bulunuyor. Her sene 5 milyondan fazla ziyaretçi geziyor. Müzede 94 galeri var, hepsini görmeye kalktığınızda 4 kilometre yürümeniz gerekiyor. Burada yedi bin yıllık bir tarihi kapsayan eserler sergileniyor. Mısır medeniyeti konusunda inanılmaz bir koleksiyon bulunuyor. Müzede Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan getirilenler de dahil, bizim tarihimiz açısından en önemli eserler 30 galeride sergileniyor.
Ulusal Galeri (National Gallery)
“Gelen ağlar, giden ağlar” derlermiş Urfa için... Sosyal medyada bir takipçim sayesinde öğrendim bu tanımı. Önce “Nereye geldim ben” diye, sonra da “Nasıl ayrılırım buradan” diye ağlarlarmış; tabii ağlamak mecazi! Muhteşem bir tarihi var Urfa’nın, bugüne kalan da o tarihin izleri. Babil’den Hitit’e, Pers’ten Roma’ya uzanan kelimenin tam manasıyla bir uygarlıklar beşiği.
Sokaklarda 1001 Gece Masalları’nı Hatırlayarak Yürüyün
Urfa’yla tanışmak için en doğru yer olan kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izleyin. Aşağı baktığınızda en dikkat çeken detay Balıklı Göl ve hemen yanında yükselen Rizvaniye Camii olacak. Kaleden inip sokaklara karışın ve doğunun gizemini hissedin, efsanelerini hatırlayın. Sanki kervanlarca mal gelmiş, hoş kokulu baharatlar, rengarenk kumaşlar dört bir yana saçılmış hissine kapılmak an meselesi.
Kazzaz Han’a uğrayıp Ortadoğu ve İran esintisi şallara, Urfa’ya özgü rengarenk, allı pullu elbiselere göz atın. Halı, kilim, battaniye gibi ürünler için hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’na geçin. Hüseyniye Çarşısı’nda, ustaların dövdüğü bakırlardan yankılanan sese kulak verin.
Balıklı Göl'de Peygamberler Tarihini Düşünün
Balıklıgöl, Urfa’nın simgelerinden biri. Kutsal kabul edilen balıklarını ve Rizvaniye Camii’nin suyun üstüne düşen muhteşem aksini izlemenin mistik bir büyüsü var. Bulunduğu yerde iki göl Aynzeliha ve Halil-Ür Rahman yer alıyor. İnanışa göre Nemrut’un putlarına savaş açıp tek Tanrı inancını yaymaya uğraşan İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bir göle dönüşmüş odunlar da balık olmuş. Peygamber de hemen yanındaki bir gül bahçesine düşmüş. Hz. İbrahim’in hemen arkasından kendini ateşe atan Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer de de bir başka göl olup Aynzeliha adını almış.
Yaklaşık 12 bin yıllık tarihe sahip kentte Adem, Eyyüp, İbrahim, Şuayip ve Elyasa peygamberlerin yaşadığına inanılıyor.
Herkese kalbindekinin gerçek olduğu bir yıl ve tabii ki keyifli seyahatler diliyorum. İşte benden 10 öneri...
EN GÖRKEMLİ NEW YORK
Frank Sinatra’nın ‘uyumayan şehir’ dediği New York’ta yılbaşı kutlamak için sayısız seçenek var. Binlerce dolar ödeyerek parçası olacağınız etkinliklerden sıfır maliyetli sokak kutlamalarına kadar alternatif çok. Öncelikle Rockefeller Meydanı’na gidin derim; dünyanın en görkemli Noel ağaçlarından biri burada. Üstelik bu ağacın meydana dikilmesi 83 yıldır süren bir gelenek. Süslemesinde 30 binden fazla ampul, bir o kadar da kristal kullanılıyor. Yılbaşı akşamı New Yorklular Times Meydanı’na koşuyor. Hep birlikte 10’dan geriye doğru saymak ve yeni yıla burada girmek şehrin bir diğer geleneği. Ben de bir kez parçası oldum; -17 derecelik soğuğu ve buna rağmen iğne atsan yere düşmez kalabalığı unutamam.
EN EĞLENCELİ BUENOS AIRES
HİTİTLERDEN SELÇUKLU’NUN BAŞKENTLİĞİNE
Yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin vatanı olan ve o dönemde ‘Kuwanna’ olarak adlandırılan Konya, zengin bir kültür mirasına sahip. Bu mirasın etkisiyle de asırlar boyu birçok farklı ad almış. ‘İkonların şehri’ anlamında ‘Iconium’ denmiş; Bizans İmparatorluğu döneminde ise ‘Tokonion, Conia, Cogna, Konien’ gibi farklı isimler verilmiş. Araplar ‘Kuniya’ demeyi seçmişler. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki ismini ise Selçuklu döneminde almış, Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş.
MÖ 7 binlerden bu yana yerleşimin olduğu Konya, yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla bir ‘Medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelmiş. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı Konya, Selçuklu’ya da 2 asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’yı ve en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı konuk etmiş. Misafir değil ev sahibi olan Mevlana ise şehre hâkim olan manevi ve huzurlu atmosferin en önemli sebebi.
MOĞOL İSTİLASINDAN KAÇIŞLA BAŞLAYAN ÖYKÜ
SOKAKLARDA ‘1001 GECE MASALLARI’NI HATIRLAYARAK YÜRÜYÜN
Urfa’yla tanışmak için en doğru yer olan kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izleyin. Aşağı baktığınızda en dikkat çeken detay Balıklı Göl ve hemen yanında yükselen Rizvaniye Camii olacak. Kazzaz Han’a uğrayıp Ortadoğu ve İran esintisi şallara, Urfa’ya özgü rengârenk, allı pullu elbiselere göz atın. Halı, kilim, battaniye gibi ürünler için hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’na geçin. Hüseyniye Çarşısı’nda, ustaların dövdüğü bakırlardan yankılanan sese kulak verin.
BALIKLI GÖL’DE PEYGAMBERLER TARİHİNİ DÜŞÜNÜN
Balıklıgöl, Urfa’nın simgelerinden biri. Kutsal kabul edilen balıklarını ve Rizvaniye Camii’nin suyun üstüne düşen muhteşem aksini izlemenin mistik bir büyüsü var. Bulunduğu yerde iki göl, Aynzeliha ve Halil-Ür Rahman yer alıyor. İnanışa göre Nemrut’un putlarına savaş açıp tektanrı inancını yaymaya uğraşan İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bir göle dönüşmüş, odunlar da balık olmuş. Peygamber de hemen yanındaki bir gül bahçesine düşmüş. Hz. İbrahim’in hemen arkasından kendini ateşe atan Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer de bir başka göl olup Aynzeliha adını almış.
Dam Meydanı
Kentin kalbindesiniz… Gördüğünüz bu muhteşem yapı Kraliyet Sarayı ve 1655 yılından beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı olarak Jacob van Campen tarafından tasarlanmış. Napolyon’un kardeşi Louis Bonaparte tarafından bir saraya yakışır şekilde yeniden tasarlanmış. O dönemden beri de saray olarak kullanılmış. Meydanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya Savaşı anısına yapılmış Ulusal Anıt’ı da görüyorsunuz.
Amsterdam Centraal Station
İstasyon 1889 yılında açılmış ve şehrin en önemli simgesi olan eski limanın yerini almış, deniz ulaşımının yükünü tamamıyla ortadan kaldırmış. Amsterdam’ın uluslararası tren bağlantısı bu istasyondan başlıyor. Tren istasyonu olmasının yanı sıra bina, 19. yüzyıl mimarisinin en güzel örneklerinden biri olma özelliğine sahip. 8600’den fazla ahşap kazık ile desteklenmiş, üç yapay ada üzerindeki istasyonun ikiz kuleleri ile orta bölümündeki muhteşem tasarım bir zafer takı gibi görünüyor.
Rijkmuseum
Labirent misali iç içe geçen odalarda binlerce nadide eser göreceksiniz. 15. ve 17. yüzyıl Flaman sanatçıların eserlerinin yanı sıra başka efsane sanatçılar da müzenin bir çok salonunda eserleriyle ağırlanmaktalar. Müze bir günde gezilemeyecek kadar büyük. Dünyanın en büyük Hollanda sanat koleksiyonuna sahip. İlk dinsel eserlerden, Altın Çağ’ın en önemli eserlerine kadar geniş bir koleksiyon var burada.
DAM MEYDANI
Kentin kalbindesiniz... Gördüğünüz bu muhteşem yapı Kraliyet Sarayı ve 1655 yılından beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı olarak Jacob van Campen tarafından tasarlanmış. Napolyon’un kardeşi Louis Bonaparte tarafından bir saraya yakışır şekilde yeniden düzenlenmiş. O dönemden beri de saray olarak kullanılmış. Meydanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya Savaşı anısına yapılmış Ulusal Anıt’ı da görüyorsunuz.
AMSTERDAM CENTRAAL STATION
SPA NE DEMEK?
‘Selus Per Aqua’ Latince bir tanım; ‘sudan gelen sağlık, su ile gelen sağlık’ gibi anlamları var. SPA kelimesinin de bu tanımın başharflerinden oluştuğu kabul ediliyor. Su ile yapılan terapilerin kökeni Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor. Akıtarak, damlatılarak, püskürtülerek suyun sıcak ya da soğuk uygulamalarını içeren bu SPA terapileri, doğal taşlar, aromatik yağlar ve vücudun farklı bölgelerine sağlık kazandırmayı amaçlayan özel masajlarla birleştiriliyor. Bu hafta Türkiye’de ve yurtdışında denediğim sıradışı SPA’lardan bazılarını paylaşmak istedim.
HOTEL CAELİ, ECEABAT
Vinero Bağcılık tarafından kısa süre önce açılan Hotel Caeli, Eceabat’a bağlı Kumköy’de yer alıyor. Son zamanlarda gördüğüm en güzel tesislerden biri. Bağ, orman ve göl manzaralı odaları zevkle döşenmiş. Sadece SPA’ya gitmek yetmez, şehirden de uzaklaşmam lazım derseniz doğru adres. 700 metrekarelik SPA merkezinde; kapalı havuz, Türk hamamı, sauna, buhar banyosu, macera duşları, şok havuzu ve masaj odaları var. İçinde üzüm bağları da yer alan otel, salkımlardan süzülen sağlığı terapilere dönüştürüyor.