Saffet Emre Tonguç

Londra müzelerinde dünya tarihine yolculuk

30 Aralık 2016
Londra dünyanın yüzde 40’ını topraklarına katmış. ‘Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’ denmiş bir ülkenin başkenti Londra. Tam bir kültür ve sanat merkezi! Sekiz altın anahtarla sadece şehrin değil, dünya ve Avrupa tarihinin kapılarını Londra'da açabilirsiniz.

50’den fazla tiyatro, 140’dan fazla sinema salonu, 120 müze ve 100’den fazla sanat galerisine sahip olan bu kentte seçenekler çok fazla. İşte Londra...

Londra Kulesi (Tower Of London)

Londra Kulesi ismini sınırları içindeki Beyaz Kule’den alıyor. Burası bir kale, kraliyet sarayı ve hapishane olarak yapılmış. Bunun dışında idam ve işkence merkezi, devlet hazinesi, hayvanat bahçesi, cephanelik, darphane ve gözlemevi olarak da değerlendirilmiş. Kulede İmparatorluk Tacı’nın bulunduğu Taç Mücevherleri bölümü, St. John Şapeli, Ulusal Silah ve Zırh Koleksiyonu ile Hainler Kapısı var. En çok gezilen bölümü kraliyet ailesinin mücevherlerinin sergilendiği ‘Crown Jewels’ bölümü. Burada 2800’den fazla değerli eser var. Mücevher Evi’nde bulunan en değerli mücevher 530 karatlık ‘Afrika’nın İlk Yıldızı’ diye Türkçeleştirebileceğimiz ‘First Star of Africa’. 1837 yılında Kraliçe Victoria için yapılan taç, her yeni kral ya da kraliçe başa geçtiğinde tören için kullanılıyor.

Britanya Müzesi (British Museum)

Dünyanın en eski müzesi. Efes’teki Artemis Tapınağı’nın ve Bodrum’daki Mozole’nin bazı bölümleri de bulunuyor. Her sene 5 milyondan fazla ziyaretçi geziyor. Müzede 94 galeri var, hepsini görmeye kalktığınızda 4 kilometre yürümeniz gerekiyor. Burada yedi bin yıllık bir tarihi kapsayan eserler sergileniyor. Mısır medeniyeti konusunda inanılmaz bir koleksiyon bulunuyor. Müzede Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan getirilenler de dahil, bizim tarihimiz açısından en önemli eserler 30 galeride sergileniyor.

Ulusal Galeri (National Gallery)

Yazının Devamını Oku

Şanlıurfa'ya gitmek için 10 neden

23 Aralık 2016
Adem’le Havva’nın cennetten kovulduktan sonra geldikleri yer, avcı toplayıcı yaşamdan tarım toplumuna geçilen ilk yer, Hristiyanlığın devlet dini olarak kabul edildiği ilk yer hep aynı adres: Şanlıurfa. Kente gittiğinizde “mutlaka yapın” diyeceğim 10 önerim var.

“Gelen ağlar, giden ağlar” derlermiş Urfa için... Sosyal medyada bir takipçim sayesinde öğrendim bu tanımı. Önce “Nereye geldim ben” diye, sonra da “Nasıl ayrılırım buradan” diye ağlarlarmış; tabii ağlamak mecazi! Muhteşem bir tarihi var Urfa’nın, bugüne kalan da o tarihin izleri. Babil’den Hitit’e, Pers’ten Roma’ya uzanan kelimenin tam manasıyla bir uygarlıklar beşiği.

Sokaklarda 1001 Gece Masalları’nı Hatırlayarak Yürüyün

Urfa’yla tanışmak için en doğru yer olan kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izleyin. Aşağı baktığınızda en dikkat çeken detay Balıklı Göl ve hemen yanında yükselen Rizvaniye Camii olacak. Kaleden inip sokaklara karışın ve doğunun gizemini hissedin, efsanelerini hatırlayın. Sanki kervanlarca mal gelmiş, hoş kokulu baharatlar, rengarenk kumaşlar dört bir yana saçılmış hissine kapılmak an meselesi.

Kazzaz Han’a uğrayıp Ortadoğu ve İran esintisi şallara, Urfa’ya özgü rengarenk, allı pullu elbiselere göz atın. Halı, kilim, battaniye gibi ürünler için hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’na geçin. Hüseyniye Çarşısı’nda, ustaların dövdüğü bakırlardan yankılanan sese kulak verin.

Balıklı Göl'de Peygamberler Tarihini Düşünün

Balıklıgöl, Urfa’nın simgelerinden biri. Kutsal kabul edilen balıklarını ve Rizvaniye Camii’nin suyun üstüne düşen muhteşem aksini izlemenin mistik bir büyüsü var. Bulunduğu yerde iki göl Aynzeliha ve Halil-Ür Rahman yer alıyor. İnanışa göre Nemrut’un putlarına savaş açıp tek Tanrı inancını yaymaya uğraşan İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bir göle dönüşmüş odunlar da balık olmuş. Peygamber de hemen yanındaki bir gül bahçesine düşmüş. Hz. İbrahim’in hemen arkasından kendini ateşe atan Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer de de bir başka göl olup Aynzeliha adını almış.

Yaklaşık 12 bin yıllık tarihe sahip kentte Adem, Eyyüp, İbrahim, Şuayip ve Elyasa peygamberlerin yaşadığına inanılıyor.

Yazının Devamını Oku

Yeni yıla yurtdışında girmek için 10 şehir 10 neden

17 Aralık 2016
Yeni yerler görmeyi, yeni kültürler keşfetmeyi seviyorsanız ve “Yıla nasıl girersen öyle gider” mottosuna inananlardansanız, 31 Aralık’ı karşılamak için dünyanın dört bir yanında birbirinden ilginç alternatifler var.

 Herkese kalbindekinin gerçek olduğu bir yıl ve tabii ki keyifli seyahatler diliyorum. İşte benden 10 öneri...

 

EN GÖRKEMLİ NEW YORK

 

Frank Sinatra’nın ‘uyumayan şehir’ dediği New York’ta yılbaşı kutlamak için sayısız seçenek var. Binlerce dolar ödeyerek parçası olacağınız etkinliklerden sıfır maliyetli sokak kutlamalarına kadar alternatif çok.  Öncelikle Rockefeller Meydanı’na gidin derim; dünyanın en görkemli Noel ağaçlarından biri burada. Üstelik  bu ağacın meydana dikilmesi 83 yıldır süren bir gelenek. Süslemesinde  30 binden fazla ampul, bir o kadar da kristal kullanılıyor. Yılbaşı akşamı New Yorklular Times Meydanı’na koşuyor. Hep birlikte 10’dan geriye doğru saymak ve yeni yıla burada girmek şehrin bir diğer geleneği. Ben de bir kez parçası oldum; -17 derecelik soğuğu ve buna rağmen iğne atsan yere düşmez kalabalığı unutamam.

 

EN EĞLENCELİ BUENOS AIRES

 

Yazının Devamını Oku

7 asırlık düğün

16 Aralık 2016
“Ölümsüz aşk istiyorsan, ölümsüze âşık ol. Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil. Sen adanmış ve yanmışsan bu uğurda, aşk sana uzak değil!” Ömrünü ilahi aşka adamış, ölümünü en mutlu gün diye beklemiş evrensel bir sevgi timsali Mevlana. Zamansız ve mekânsız gücüyle gönüllere giren, adı hoşgörünün eşanlamlısı kabul edilen bir büyük değer. Onun deyişiyle vuslatının 743. yılında, bir kez daha törenlerle anılacak. Misafirlerini, manevi havasını her karışına yaydığı Konya’da ağırlayacak. Ve herkes bir kez daha fark edecek ki, Mevlana demek biraz da Konya demek, Konya demek ise en çok Mevlana demek...

HİTİTLERDEN SELÇUKLU’NUN BAŞKENTLİĞİNE

 

Yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin vatanı olan ve o dönemde ‘Kuwanna’ olarak adlandırılan Konya, zengin bir kültür mirasına sahip. Bu mirasın etkisiyle de asırlar boyu birçok farklı ad almış. ‘İkonların şehri’ anlamında ‘Iconium’ denmiş; Bizans İmparatorluğu döneminde ise ‘Tokonion, Conia, Cogna, Konien’ gibi farklı isimler verilmiş. AraplarKuniya’ demeyi seçmişler. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki ismini ise Selçuklu döneminde almış, Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş.

 

MÖ 7 binlerden bu yana yerleşimin olduğu Konya, yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla bir ‘Medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelmiş. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı Konya, Selçuklu’ya da 2 asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’yı ve en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı konuk etmiş. Misafir değil ev sahibi olan Mevlana ise şehre hâkim olan manevi ve huzurlu atmosferin en önemli sebebi.

 

MOĞOL İSTİLASINDAN KAÇIŞLA BAŞLAYAN ÖYKÜ

 

Yazının Devamını Oku

Mistik ve lezzetli bir yolculuk

3 Aralık 2016
“Gelen ağlar, giden ağlar” derlermiş Urfa için... Sosyal medyada bir takipçim sayesinde öğrendim bu tanımı. Önce “Nereye geldim ben”, sonra da “Nasıl ayrılırım buradan” diye ağlarlarmış. Babil’den Hitit’e, Pers’ten Roma’ya uzanan muhteşem bir tarihi var Urfa’nın. Tam bir uygarlıklar beşiği. Kente gittiğinizde “mutlaka yapın” diyeceğim 10 önerim var.

SOKAKLARDA ‘1001 GECE MASALLARI’NI HATIRLAYARAK YÜRÜYÜN

 

Urfa’yla tanışmak için en doğru yer olan kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izleyin. Aşağı baktığınızda en dikkat çeken detay Balıklı Göl ve hemen yanında yükselen Rizvaniye Camii olacak. Kazzaz Han’a uğrayıp Ortadoğu ve İran esintisi şallara, Urfa’ya özgü rengârenk, allı pullu elbiselere göz atın. Halı, kilim, battaniye gibi ürünler için hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’na geçin. Hüseyniye Çarşısı’nda, ustaların dövdüğü bakırlardan yankılanan sese kulak verin. 


BALIKLI GÖL’DE PEYGAMBERLER TARİHİNİ DÜŞÜNÜN

 

Balıklıgöl, Urfa’nın simgelerinden biri. Kutsal kabul edilen balıklarını ve Rizvaniye Camii’nin suyun üstüne düşen muhteşem aksini izlemenin mistik bir büyüsü var. Bulunduğu yerde iki göl, Aynzeliha ve Halil-Ür Rahman yer alıyor. İnanışa göre Nemrut’un putlarına savaş açıp tektanrı inancını yaymaya uğraşan İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bir göle dönüşmüş, odunlar da balık olmuş. Peygamber de hemen yanındaki bir gül bahçesine düşmüş. Hz. İbrahim’in hemen arkasından kendini ateşe atan Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer  de bir başka göl olup Aynzeliha adını almış.

 

Yazının Devamını Oku

10 adımda Amsterdam

2 Aralık 2016
Venedik’ten daha fazla kanalıyla, Paris’den daha fazla köprüsüyle, Avrupa’nın en çekici ve heyecanlı şehirlerinden biridir Amsterdam. 1200’lü yıllarda Amstel Nehri’nin ağzında sulak araziler üzerinde bir balıkçı kasabası olarak kurulmuş. İlk adı Amstel ırmağının üzerine kurulan baraj anlamına gelen Amstelredamme imiş. 19. yüzyılın sonlarında şehre müzeler, bir tren istasyonu ve bir konser salonu inşa edilmiş. Ren Nehri’ne ve Kuzey Denizi’ne bağlanan su kanallarıyla Avrupa ve dünyayla olan ticari bağları daha da gelişmiş.

Dam Meydanı

Kentin kalbindesiniz… Gördüğünüz bu muhteşem yapı Kraliyet Sarayı ve 1655 yılından beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı olarak Jacob van Campen tarafından tasarlanmış. Napolyon’un kardeşi Louis Bonaparte tarafından bir saraya yakışır şekilde yeniden tasarlanmış. O dönemden beri de saray olarak kullanılmış. Meydanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya Savaşı anısına yapılmış Ulusal Anıt’ı da görüyorsunuz.

Amsterdam Centraal Station

İstasyon 1889 yılında açılmış ve şehrin en önemli simgesi olan eski limanın yerini almış, deniz ulaşımının yükünü tamamıyla ortadan kaldırmış. Amsterdam’ın uluslararası tren bağlantısı bu istasyondan başlıyor. Tren istasyonu olmasının yanı sıra bina, 19. yüzyıl mimarisinin en güzel örneklerinden biri olma özelliğine sahip. 8600’den fazla ahşap kazık ile desteklenmiş, üç yapay ada üzerindeki istasyonun ikiz kuleleri ile orta bölümündeki muhteşem tasarım bir zafer takı gibi görünüyor.

Rijkmuseum

Labirent misali iç içe geçen odalarda binlerce nadide eser göreceksiniz. 15. ve 17. yüzyıl Flaman sanatçıların eserlerinin yanı sıra başka efsane sanatçılar da müzenin bir çok salonunda eserleriyle ağırlanmaktalar. Müze bir günde gezilemeyecek kadar büyük. Dünyanın en büyük Hollanda sanat koleksiyonuna sahip. İlk dinsel eserlerden, Altın Çağ’ın en önemli eserlerine kadar geniş bir koleksiyon var burada.

Yazının Devamını Oku

10 adımda Amsterdam

26 Kasım 2016
Venedik’ten daha fazla kanalıyla, Paris’ten daha fazla köprüsüyle, Avrupa’nın en çekici ve heyecanlı şehirlerinden biridir Amsterdam. 1200’lü yıllarda Amstel Nehri’nin ağzında sulak araziler üzerinde bir balıkçı kasabası olarak kurulmuş. İlk adı, Amstel Irmağı’nın üzerine kurulan baraj anlamına gelen Amstelredamme imiş. 19. yüzyılın sonlarında şehre müzeler, bir tren istasyonu ve bir konser salonu inşa edilmiş. Ren Nehri’ne ve Kuzey Denizi’ne bağlanan su kanallarıyla Avrupa ve dünyayla olan ticari bağları daha da gelişmiş.

 

DAM MEYDANI

 

Kentin kalbindesiniz... Gördüğünüz bu muhteşem yapı Kraliyet Sarayı ve 1655 yılından beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı olarak Jacob van Campen tarafından tasarlanmış. Napolyon’un kardeşi Louis Bonaparte tarafından bir saraya yakışır şekilde yeniden düzenlenmiş. O dönemden beri de saray olarak kullanılmış. Meydanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya Savaşı anısına yapılmış Ulusal Anıt’ı  da görüyorsunuz.

 

 

AMSTERDAM CENTRAAL STATION

 

Yazının Devamını Oku

Damla damla sağlık

12 Kasım 2016
Hafif bir ışık, yumuşak bir müzik, keyifli bir zaman... Bir SPA merkezinden içeri girmenin anahtar kelimeleri bunlar. Suyun şifa kaynağı olarak kullanıldığı geleneksel yöntemler lüksün ve konforun en güzel halleriyle buluştu ve modern insan için vazgeçilmez bir terapiye dönüştü. Sağlık turizminin de olmazsa olmazları arasında yer alan SPA merkezleri suyun getirdiği sağlıktan yararlanma biçimlerinin yeni yorumunu sunuyor. Size de dinlenmek, arınmak, tazelenmek kalıyor...

SPA NE DEMEK?

 

‘Selus Per Aqua’ Latince bir tanım; ‘sudan gelen sağlık, su ile gelen sağlık’ gibi anlamları var. SPA kelimesinin de bu tanımın başharflerinden oluştuğu kabul ediliyor. Su ile yapılan terapilerin kökeni Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor. Akıtarak, damlatılarak, püskürtülerek suyun sıcak ya da soğuk uygulamalarını içeren bu SPA terapileri, doğal taşlar, aromatik yağlar ve vücudun farklı bölgelerine sağlık kazandırmayı amaçlayan özel masajlarla birleştiriliyor. Bu hafta Türkiye’de ve yurtdışında denediğim sıradışı SPA’lardan bazılarını paylaşmak istedim.

 

HOTEL CAELİ, ECEABAT

 

Vinero Bağcılık tarafından kısa süre önce açılan Hotel Caeli, Eceabat’a bağlı Kumköy’de yer alıyor. Son zamanlarda gördüğüm en güzel tesislerden biri. Bağ, orman ve göl manzaralı odaları zevkle döşenmiş. Sadece SPA’ya gitmek yetmez, şehirden de uzaklaşmam lazım derseniz doğru adres. 700 metrekarelik SPA merkezinde; kapalı havuz, Türk hamamı, sauna, buhar banyosu, macera duşları, şok havuzu ve masaj odaları var. İçinde üzüm bağları da yer alan otel, salkımlardan süzülen sağlığı terapilere dönüştürüyor.

 

Yazının Devamını Oku