Göl, ada ve kale ve Bled
Aynı gün içinde Alp Dağları’nda doğayla baş başa keyif yapıp, Akdeniz’in ılık sularına kendinizi bırakabileceğiniz ayrıcalıklı ülkenin adı Slovenya. Beyaz dağlar, yeşil ormanlar, derin vadiler, mağaralar, üzüm bağları ülkede arabayla yol alırken göreceğiniz en sıradan manzaralar. Ülkenin yüzde 57’si ormanlarla kaplı… Başkent Ljubljana’ya bir saat uzaktaki Bled ise adeta Slovenya’nın yıldızı. Göl, ada ve tarihi bir kalenin ideal kombinasyonu olan muhteşem bir yer; dünya gözüyle görülmeli. Gerçek olamayacak kadar güzel dedirten Bled’den ayrılabilirseniz yakınındaki Bohinj’e de gidin; benzer özellikleriyle onu da çok seveceğinize eminim.
Dünya Savaşı’nın başladığı nehir ve Saraybosna
Saraybosna, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu miraslarının iç içe geçtiği, her detayıyla sizi etkisi altına almayı başaran bir şehir. Doğasına ve mimari miraslarına hayran kalırken, yakın tarihimizin kara lekelerinden biri olan savaşın hala silinmeyen izleriyle hüzünleniyorsunuz. Şehrin ortasından usul usul akan Miljacka Nehri’nin ise sadece şehir için değil dünya için de ayrı bir önemi var. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand’ın karısıyla birlikte öldürüldüğü ve 1. Dünya Savaşı’nın fitilinin ateşlendiği yer bu nehrin üstündeki Latin Köprüsü. Köprünün sol tarafındaki Katolik yerleşimi nedeniyle Osmanlı döneminde buraya ‘Latinluk’ denirmiş.
Latin Köprüsü’nün yanındaki At Meydanı’nda ise geçmişte Saraybosna’da yapılan 4 müzik köşkünden günümüze ulaşan tek örnek yer alıyor. Suyun bir yanında görkemli ulusal kütüphaneyi görebilir, yürüyerek şehrin kalbi olan ‘Başçarşı’ya varabilirsiniz. Paris’teki Notre Dame Katedrali’nden etkilenerek 1889’da yapılan Saraybosna Katedrali, 1530 yılında yapılan Gazi Hüsrev Bey Camii, 2. Dünya Savaşı’nda ölenler için 1946’da yapılan Sonsuz Ateş Anıtı, Bosna Hersek’in ilk anma galerisi ‘11/07/95 Gallery’, 1 km’lik Umut Tüneli görmeniz gerekenlerden birkaçı... Hamur işi ve et ağırlıklı Bosna mutfağı çok leziz. Cevapcici denen yerel köftelerini, Boşnak böreğini ve nefis tatlılarını denemelisiniz.
UNESCO’nun Koruduğu Fiyortlar
Yeni Zellanda
Ülkenin yerlileri olan Maorilerin kendi dillerinde ‘Uzun Beyaz Bulut’ olarak tanımladıkları Yeni Zelanda, uzaklara gizlenmiş yemyeşil bir cennet. İngiltere kadar yüzölçümü olan, iki büyük ada (Kuzey ile Güney Adaları) ve yüzlerce küçük adadan oluşuyor. Fiyortlar ülkenin yüzde 5’ini kaplıyor ve bana kalırsa Yeni Zelanda fiyortları Norveç, Şili ve Alaska’ya giderken geçilen ‘Inside Passage’dakilerden daha güzel; tek sorun çok uzak olması.
Dünyanın en çok yağış alan ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda’nın en yağışlı bölgesi fiyortlar. Fiyort bölgesi UNESCO tarafından korumaya alınmış, Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. 20.000 yıl önce buzulların erimesiyle oluşan 14 fiyorda, dünyanın farklı köşelerinden yürüyüş yapmak için geliyorlar. ‘Fiordland’ denilen Milli Park’ın içinde yer alan fiyortların en genişi Dusky, en turistiği ise Milford. Karşınıza çıkacak Bowen Şelaleleri ise tek kelimeyle muhteşem! Tüm fiyortları keşfetmenin en güzel yolu bölgede bir gemi turu yapmak.
Deniz suyunda yetişen ağaçlar
Şehir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ve Atatürk’le öyle özdeş ki merkez mahallesi bile Milli Mücadele yıllarına saygılı bir selamla “İlk Adım” adını taşıyor. “Atatürk’ün şehri Samsun’a hoş geldiniz” yazan tabelalar da göreceksiniz. Samsun, Kurtuluş Savaşı’nda üstlendiği rol ile gurur duyan bir şehir. Bu gururu göstermeyi de özellikle önemsiyorlar. Mesela geçmişte pek de etkileyici olmayan Atatürk Müzesi zarif bir 20. yüzyıl binası olan Mantika Palas’a taşındı. Aslında bina otel olarak yapılmış ve 3 kez Atatürk’ü misafir etmiş bir yapı. Müzenin iki katında çok sayıda Atatürk fotoğrafı sergileniyor. Gazi’yi konuk eden oda da yenilenerek ziyarete açılmış. Burada Atatürk’ün bazı giysileri ile yolculukta kullandığı bavulu, barometresi ve piknik sepetinin de olduğu çeşitli eşyaları yer alıyor.
Onur Heykeli
Samsunlular, Milli Mücadele’nin kendi şehirlerinden başlatılmasını çok kıymetli bulmuş. Kendilerine bahşedilen bu onur için Atatürk’e minnetlerini kalıcı bir eserle göstermek istemişler; ortaya da Atatürk Parkı’ndaki görkemli Onur Heykeli çıkmış. Samsun halkı tarafından yaptırılan bronz heykel için o dönem Avusturyalı Heykeltıraş Kriphel’e 5.500 dolar ödenmiş. 1931 yılında gemiyle taşınarak Samsun’a getirilmiş. Esas adı Gazi Heykeli ama Onur Anıtı ismiyle anılır olmuş. Üzerinde; “Vatanda Milli Mücadeleye başlamak için Gazi, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktı” yazıyor. Mermi ve cephane taşıyan Anadolu halkını temsil eden kabartmalar da yapılmış.
Antalya
Yorgun Herkül dinleniyor
Tam 50 yıl önce ülkemizden kaçırılan Herkül lahdi, geçtiğimiz yılın eylül ayında tekrar topraklarımıza döndü. Lahit tam 2200 yaşında. Perge Antik Kenti’nden kaçırılmış ve 4-5 yıl kadar önce İsviçre’de bulunmuştu. Şimdi ise Antalya Müzesi’nde, tarih ve sanat meraklılarıyla buluşuyor. 235 cm boyunda ve 112 cm genişliğindeki lahdin üstünde Herkül’ün 12 görevinin tasvir edildiği kabartmalar var. Yunan mitolojisindeki adıyla Herakles, Roma mitolojisindeki adıyla Herkül, Zeus’un Alkmene’den olan oğlu. Hera da Zeus’un diğer karısı. Alkmene’yi kıskandığı için henüz bebekken Herkül’e iki yılan dolayarak yok etmek istemiş. Ama gücün timsali olan Herkül, henüz emzikte bir bebekken bile iki yılanı boğarak öldürmüş. Büyüdüğünde de babasının isteği üzerine amcasının oğlu olan Mykenai Kralı Eurystheus’un hizmetine girmiş ve onun verdiği 12 büyük görevi başarmış. İşte lahdin dört bir yanında, Herkül’ün girdiği mücadeleleri anlatan bu 12 işin tasviri var.
Tac MahalAgra, Hindistan
Dünya üzerinde aşk için dikilmiş en görkemli yapıyla tanışmak ve pırlantadan inciye, yakuttan sedefe kadar yapımında yüz binlerce değerli taşın kullanıldığı bir simetri harikasını görmek için Hindistan’ın Agra kentinin yolunu tutmanız gerek. Sizi Binbir Gece Masalları’nın içine çeken gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel Tac Mahal, yaklaşık 400 yıldır aynı yerde ziyaretçilerini bekliyor.
Aşkın görkemi
Aslında Tac Mahal bir türbe. Babür İmparatoru Şah Cihan çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için yaptırmış. Bir anlatıya göre Şah’ın isyan bastırmak üzere çıktığı seferde kendisi yalnız bırakmayan çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal 9 aylık hamileymiş ve bu seferde yaşamını yitirmiş. Diğer anlatı ise seferde değil doğum yaparken öldüğü yönünde… Değişmeyen gerçek ise eşini kaybeden Şah’ın, ömrünün geri kalanını derin bir yasla yaşadığı.
UNESCO korumasında
Aşkını ölümsüz kılmak için eşinin adını taşıyacak ve o zamana kadar inşa edilmiş hiçbir yapıya benzemeyen güzelliğe, görkeme sahip bir mezar yaptırmak istemiş. Yer olarak da o dönemin başkenti Agra’yı seçmiş. Kendi de ölümünden sonra da aynı yere gömülmek istemiş; öyle de olmuş. İki aşık, her yıl 3 milyondan fazla ziyaretçinin gittiği UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ndeki bu yapıda ebedi uykusunu birlikte uyuyor.
Mimarlar İstanbul’dan
Havada asılı manastırlar: Meteora - Yunanistan
Yüzyıllar önce dev kaya blokları üzerine hayret verici bir biçimde inşa edilen Meteora Manastırları, Yunanistan’ın Teselya Bölgesi’ndeki Kalabaka yakınlarında. Önce 9. yüzyılda yerden yüksekliği 300-500 metre arasında değişen kayaların tepesine manastır inşa eden ve kasabayla bağlantısı için bir çeşit teleferik sistemi kuran maharete ve bilgiye hayran kalacaksınız. Sonra da ayaklarınızın altına serilen muhteşem coğrafyayı izlemeye doyamayacaksınız. Meteora, ‘havada asılı’ anlamına geliyormuş. Manastırlara bakınca buranın alabileceği en doğru ismi aldığını anlıyorsunuz. Aslında 24 tane manastır yapılmış geçmişte ama bugün altı tanesi görülebiliyor: Büyük Meteora, Varlaam, Rousanou, Aziz Nicholas Anapausas, Aziz Stephen ve Kutsal Teslis manastırları. Tanrı’ya daha yakın olmak isteyen rahipler, önceleri buradaki mağaraları inzivaya çekilmek için kullanmış. Vadiye serpiştirilmiş haldeki manastırların üzerinde durduğu kaya blokları ise yaklaşık 60 milyon yıl önce oluşmuş. Meteora,
‘Game of Thrones’a ev sahipliği yapan yerlerden...
Semte adını veren kardeşler
Bomonti, eski İstanbul’dan yadigâr semtler arasında. Uzun yıllar atıl kalmıştı ama bugün geçirdiği değişim ve yeni açılan mekânlar sayesinde hayata döndü. Bomonti Kardeşler tarafından burada kurulan bira fabrikası ve bira bahçeleri, geçmişte semte hem adını vermiş hem sosyal hayatı şekillendirmiş. O günlerden kalan fotoğraflar, belgeler, hikâyeler, fabrikada kullanılan araç ve gereçler de bu sergiyle bir araya getirilmiş. 19. yüzyıl İstanbul’una yolculuk yapmak için güzel bir fırsat.
Nadide parçalar
Gittiğinizde mutlaka müzeyi de ziyaret edin. Dünyanın en eski kadırgası, Atatürk’ün kullandığı kayıklar, saltanat kayıklarından günümüze ulaşan 14 tanesi, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi denizcilik üniformaları, Kaptan-ı Derya çeşmeleri, Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağı görecekleriniz arasında… Deniz Müzesi’nin atmosferini anlatmışken, gelin bu hafta size biraz eski İstanbul’u ve deniz ulaşımının şehir yaşamındaki öneminden bahsedeyim…
Alışveriş için pazar kayığı
Şimdiki gibi motorlu taşıtlara kendimizi hapsetmediğimiz ve İstanbul adının her şeyden önce trafikle anılır olmadığı zamanlarda, deniz ulaşımı şehir hayatında önemli yer tutarmış. Boğaziçi ve Haliç kıyılarında oturan eski İstanbullular alışveriş için pazar kayıklarını kullanırmış. Bunlar 40-50 kişi kapasiteli ve süslemesi yok denecek kadar az olan sade kayıklarmış.
Atatürk Müzesi
Seyhan Nehri’nin kenarındaki Osmanlı evleri birer birer restore ediliyor. Onlardan biri de 1923-25 arasında birçok kez Atatürk’ü ağırlayan Suphi Paşa Konağı. Müzeye dönüştürülen evde Atatürk’ün balmumu heykelini, Adana ziyaretleri esnasında kullandığı eşyaları, dönemin gazetelerinden örnekleri, madalyaları görebilirsiniz.
Ulu Cami
Yapımı 28 yıl süren ve 1541 yılında ibadete açılan Ulu Cami, geleneksel Türk eserlerine pek benzemeyen özellikleriyle olağanüstü bir yapı. Selçuklu ve Osmanlı mimari detayları, Memluk burguları ve bir parça da Roma mimari özellikleri ile birleştirilerek Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir yapı ortaya çıkarılmış.
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi