Paylaş
Semte adını veren kardeşler
Bomonti, eski İstanbul’dan yadigâr semtler arasında. Uzun yıllar atıl kalmıştı ama bugün geçirdiği değişim ve yeni açılan mekânlar sayesinde hayata döndü. Bomonti Kardeşler tarafından burada kurulan bira fabrikası ve bira bahçeleri, geçmişte semte hem adını vermiş hem sosyal hayatı şekillendirmiş. O günlerden kalan fotoğraflar, belgeler, hikâyeler, fabrikada kullanılan araç ve gereçler de bu sergiyle bir araya getirilmiş. 19. yüzyıl İstanbul’una yolculuk yapmak için güzel bir fırsat.
Nadide parçalar
Gittiğinizde mutlaka müzeyi de ziyaret edin. Dünyanın en eski kadırgası, Atatürk’ün kullandığı kayıklar, saltanat kayıklarından günümüze ulaşan 14 tanesi, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi denizcilik üniformaları, Kaptan-ı Derya çeşmeleri, Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağı görecekleriniz arasında… Deniz Müzesi’nin atmosferini anlatmışken, gelin bu hafta size biraz eski İstanbul’u ve deniz ulaşımının şehir yaşamındaki öneminden bahsedeyim…
Alışveriş için pazar kayığı
Şimdiki gibi motorlu taşıtlara kendimizi hapsetmediğimiz ve İstanbul adının her şeyden önce trafikle anılır olmadığı zamanlarda, deniz ulaşımı şehir hayatında önemli yer tutarmış. Boğaziçi ve Haliç kıyılarında oturan eski İstanbullular alışveriş için pazar kayıklarını kullanırmış. Bunlar 40-50 kişi kapasiteli ve süslemesi yok denecek kadar az olan sade kayıklarmış.
Zenginler piyade kayıklarına
Daha varlıklı olanlar piyade kayıklarına binermiş. Çok hafif olan ıhlamur ağacından yapılan iki ya da üç çifte kürekli olan bu kayıklar, eski kaynaklarda suyun üstünde hızlı ve zarif ilerleyişleriyle anlatılıyor. ‘Hatta Boğaziçi Konuşuyor’ kitabında “Denize piyade kadar yakışan bir başka deniz taşıtı yapılmamıştır ve de yapılamaz” diye yazar. Pazar kayıkları ve piyade kayıklarının yanı sıra hayvan taşınan at kayıkları, odun ve kömür taşınan odun kayıkları, yangın söndürmek için kullanılan ateş kayıkları, kar ve buz naklinde kullanılan özel imal edilmiş buz kayıkları, balıkçı kayıkları gibi Boğaz sularında ilerlermiş.
Saltanat kayıklarının hiyerarşisi
Sadece halk değil saray da deniz ulaşımını sıkça kullanırmış. Osmanlı padişahlarının, ailelerinin ve yüksek rütbeli devlet erkânının deniz ulaşımında kullandığı araçlar, saltanat kayıkları olarak adlandırılmış. Hepsi aynı olmazmış, kendi içinde bir hiyerarşiye ve düzene sahipmiş. Yedi kürekli olanlar padişaha özelmiş. Elçiler beş kürekli kayıkları kullanırmış. Biliyorsunuz yüzyıllardır İstanbul’un rengi erguvandır. Erguvan rengi, saltanat kayıklarında da kullanılmış ki, bu kayığın saraya ait olduğunu gösteren işaretlerden biri olmuş. Saltanat kayıkları, Osmanlı’nın ihtişamını gösterecek şekilde hazırlanırmış. Fildişi sedef süslemeler, değerli taşlar, kartal figürleri, oymalar sıkça kullanılmış. Padişah kayıkları ay-yıldızlar ve sancaklarla süslenirken; hareme ait kayıklardaysa yaprak, çiçek ve meyve motifleri yer alırmış.
Top atışı
Padişah boğaza çıktığı zaman top atılır ve ahali saltanat kayığının suya indiğini anlarmış. Top sesini duymayan ve boğaz çevresinde bulunan halk ise kürekleri sayarak kayığın padişaha ait olup olmadığını anlar ve selam verirmiş. Saltanat kayıklarına yol açmak için, Hademe-i Hümâyunları taşıyan altı kayık önden gidermiş. Saltanat kayıkları ritmik ve hızlı hareket eden kürekçileriyle de anılardaki yerini almış. Bakın, 19. yüzyılda İstanbul’a gelen bir İngiliz konuğun anılarında, Sultan Abdülmecid’in kayığı nasıl anlatılıyor: "Cuma günü Sultan’ın kayığının saraydan ayrıldığı selam toplarıyla bildirilince Sultan’ı görmek için acele sahile indik. Biz ok gibi süratliydik. Fakat Sultan da uçar gibiydi. İpek yelekler içinde 26 kürekçi, süslü kayığı suyun yüzünde değil de üzerindeymiş gibi götürüyorlardı."
Boğaz’ın kuğuları
Saltanat kayıkları, Haliç kıyısındaki Tersane-i Amire’de inşa edilirmiş. Tersane-i Amire, Osmanlı Devleti'nde donanmanın savaş gemilerinin hem imal edildiği hem de onarıldığı yer ve dünyanın en eski tersanesi olarak kabul ediliyor. Tersanede üretilen kayıklarda kullanılan küreklerin ucu lobut biçiminde yapılırmış. O dönem için teknik bir buluş çünkü bu sayede ters ağırlık yapan kürek dengede kalır ve kürek çekmek için sarf edilen güç azalırmış. Saltanat kayıkları için kullanılan benim çok sevdiğim tanımlar var; ‘Boğazın Kuğuları’ en sık kullanılanlardan biri… ‘Boğaziçinin Minyatür Su Sarayları’ ise şair Leyla Saz Hanım’ın kaleminden çıkan çok zarif bir başka tanımlama. Leyla Saz Hanım, ünlü mimar Vedat Tek’in annesi; hepimizin çok iyi bildiği ‘Yaslı gittim şen geldim’ dizeleriyle başlayan Akdeniz Marşı’nın da bestecisi.
Fotoğraflar: Alamy
Paylaş