Baykan ve Değer’in 46 fotoğraflık sergisinde kimi zaman insan kimi zaman bir vitrin mankeni anlatıyor yalnızlığı siyah-beyaz karelerle. “Siyahtan Beyaza Yalnızlık” bir çok karma sergiye katılan Anıl Değer’in ilk kişisel sergisi, ulusal ve uluslararası bir çok sergiden tanıdığımız Güven Baykan’ın “Akşamlık”, “Yol Hep İkiye Ayrılır” adlı iki şiir kitabı ve hala sahnelenen bir de tiyatro oyunu var.
SİYAH-BEYAZ, RUHLARI GÖRÜYOR
Fotoğraflarda yaşamdaki yalnızlığı anlatmaya çalıştıklarını kendi bakış açılarıyla anlatmaya çalıştıklarını aktaran Baykan ve Değer, “Yalnızlığını şiirsel bir dille anlatmak istedik. Önümüzden kayıp geçen hayatı bir anlıkta olsa göz önüne serip görünür hale getirmeye çalıştık. Fotoğraf bir dil aslında, dünyanın her ülkesinde konuşulan anlaşılan bir dil, önemli olan da bu dille neler söyleyebiliriz neler anlatabiliriz. Renk doygunluğu ve renk kontrastı açısından birbirinden güzel fotoğraflar oluşturmak mümkün ancak siyah-beyaz fotoğraflarla daha etkili kompozisyonlar yaratıp duyguları ön plana çıkarabiliyorsunuz. Ama biz siyah-beyaz fotoğraflarda insanların ruhlarını görüntülediğimizi hissettik.
ANIL DEĞER KİMDİR?
Anıl Değer’in babası Ali Değer, fotoğraf dünyasının yakından tanıdığı daha önce de bu köşeye konuk olan isimlerden. Ali Değer, her başı sıkışan fotoğrafçının ilk koştuğu, “Ali Ustası”. Böyle olunca Anıl’ın da ilgisi küçük yaşlarda başladı. 1996 yılında Fotoğraf Sanatı Kurumu’nun açtığı seminere katılan Değer, Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümünü bitirdi. Anıl Değer, genellikle insan konulu fotoğraflar çekiyor. Siyah-beyaz karanlık oda çalışmalarına ise evinde devam ediyor.
GÜVEN BAKYAN KİMDİR?
Ankara’da görev yaptığım süre içerisinde -bu yıl olduğu gibi- pek çok kez anma etkinliklerine ben de gittim. Kontağını çevirdiği aracının patladığı noktadaki bomba izleri, her yıl bir önceki yıldan daha kalabalık grupları ağırladı. Eşi Güldal Mumcu, oğlu Özgür ve kızı Özge ile yanyana kimi mum dikti o duvara, kimi bir kızmızı karanfil bıraktı.
Bir dönem gazetecilik de yapan fotoğrafçı Gürsel Gökçe, 25 yıl boyunca anma etkinliklerini fotoğrafladı. Gökçe’nin kareleri, Uğur Mumcu’nun arşivinden özel fotoğraflarla birlikte Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nda “Uğurlu Yıllar” adıyla sergileniyor. Bu özel sergiyi Gürsel Gökçe ile konuştuk:
75 FOTOĞRAF VAR
“Uğur Mumcu, gazeteci, yazar ve aydın olarak bir ak güvercin gibi barışın simgesi oldu ama bir aslan gibi de cesaretle karanlık olayların üzerine koştu. Taşıdığı bilgi hazinesini soluk soluğa yaşamı pahasına bugünkü kuşaklara, geleceğe taşıdı. Yaşasaydı bugün 75 yaşında olacaktı, “Uğurlu Yıllar” sergisinde 75 fotoğraf var. Uğur Mumcu’yu unutturmamak adına açılan sergide ailesinin özel arşivinden, daha önce yayınlanmamamış 50 fotoğraf ve aramızdan ayrılışının ardından geçen 25 yıllık süreçte objektifime takılan 25 fotoğraf yer alıyor. Uğur Mumcu’nun eşi Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Başkanı Güldal Mumcu ile çok titiz bir çalışma sonucunda sergiyi oluşturduk. Önümüzdeki günlerde daha fazla fotoğrafın yer aldığı prestij albümü yayınlamak için çalışıyoruz.
HER BİR KARE ÖZLEM
Toplumsal belleğimizi taze tutmak, hafızalarımızı yeniden tazelemek adına 25 yıl boyunca Uğur Mumcu anma etkinliklerini izledim. Binlerce fotoğraf karesine kaydettim. Öznel bir acının toplum tarafından yıllar geçtikçe artan bir unutmama kaygısı ve özlemle paylaşılmasının duygusal bakımdan tanımlanması çok zor. Sergide yer alan fotoğrafların her bir karesi, aslen Uğur Mumcu’ya olan özlemin ve sahip çıkmanın göstergesi olduğu kadar, bu toplumun adalet duygusunun yerini bulmasına dair süren talebinin de göstergesi.
Kimi zaman bir sergi, kimi zaman bir fotoğraf organizasyonu bu sayfalara konuk oldu. Kimi zaman bir fotoğrafçı, kimi zaman da bir kare fotoğrafın hikâyesi okurlarya buluştu. Kısacası, fotoğrafın ve fotoğraf tutkunlarının sesi oldu. Ve bu köşe sayesinde yeni dostlarda tanıdım. Bu isimlerden biri Alican Öztürk...
İNSTAGRAM’DAN SAYFALARA
İnstagram’da başkentin güzelliklerine de dikkat çekmek için 4 yıl önce bir süre Ankara’yı anlatan etiketlerden seçtiğimiz fotoğrafları bu köşeye taşıdık. Ve burada fotoğrafı yayınlanan isimlerden biri de İnstagram’da “_alibabba_” ismini kullanan Alican Öztürk oldu. O zamanlar kendisi ile hiç tanışmıyordum. Tesadüfen bir kafede başlayan tanışmanın ardından fotoğraf üzerine etkinliklere uzandı karşılaşmalarımız. Tanıdığımda Alican’ın tutkusuydu fotoğraf, bugünse kendisine seçtiği yol oldu. Ve onun hikâyesini sizlerle paylaşmak istedim. Alican’ın sözleriyle fotoğrafa aşkının hikâyesi:
20 YILLIK İŞİMİ BIRAKTIM
“Ankara’da Yenidoğan da doğup büyüdüm. İşçi bir baba, ev hanımı bir annenin çocuğuyum. Mahalle kültürü ile büyüme şansı yakalamış biriyim. Ama çocuk yaşta çalışma hayatına atılmak zorundaydım. Ortaokul yıllarından bu yana garsonluktan barmenliğe, oradan yöneticiliğe kadar uzanan bir iş hayatım oldu. Görsel sanatlara ilgim hep vardı. Fırsat buldukça sergilere, seminerlere, çeşitli sanatsal etkinliklere katılırım. Her ne kadar farklı olsa da ben fotoğrafın peşinden gitmeyi tercih ettim. Ve yirmi yıllık yapmış olduğum mesleğimi bir tarafa bırakarak fotoğrafçılığa başladım.
SOKAK FOTOĞRAFLARI İLE BAŞLADI
Ne yazık ki yalnızca Meclis ziyaretçilerinin görebileceği bu serginin gözlerden kaçtığına inanıyorum. 20 Ocak’a kadar gezilebilecek bu serginin Ankaralıların daha yoğun ilgi gösterebileceği bir yerde tekrar açılmasını bekleyeceğim.
“81 İl Gizem Dolu Anadolu” sergisini birlikte gezdiğimiz Resul Çelik’ten dinledim fotoğraflarının hikâyesini. Karadeniz’in sıcaklığını sohbetimizin satırlarına sığdıran Rizeli fotoğraf tutkununun aktardıkları şöyle:
İFLAH OLMAZ GEZGİN OLDUM
“Bir hevesle başlayan anı yakalama merakı beni iflah olmaz bir fotoğraf tutkunu, durmak yorulmak bilmeyen bir gezgin haline getirdi. ‘Fotoğraf hiçbir şey değil, beni asıl ilgilendiren şey hayatın kendisi’ düşüncesiyle hareket ediyorum. Fotoğraflarımda da hayatı aktarıyorum ama memleket havasıyla. Memleket sevgisinin fotoğraflarıma yansımasından büyük haz alıyorum. Türkiye doğanın her renginin var olduğu bir yeryüzü cenneti. Mükemmel bir doğası var.
FOTOĞRAF VE DOĞA TUTKUNUYUM
Fotoğrafçılık mesleği yanı sıra bir doğa tutkunuyum. Bu konuda deneyimli isimlerden bilgiler alıyorum. Geziyor, görüyor ve fotoğraf çekiyorum. İnsanların bilmediği güzellikler keşfetmek, onları fotoğraflamak en büyük tutkum. Bir gezgin ve fotoğrafçı Ersin Alok’u bu anlamda kendime örnek alıyorum. Onun görüşlerine ve fotoğraflarına hayranlığımı gizlemiyorum.
Sualtı fotoğrafının ustalarından Tahsin Ceylan, Esenboğa Havalimanı’ndaki sergisi ile Hatay’ın Samandağ ve Kırıkhan ilçelerini Ankara’ya taşıyor. Siyah-beyaz fotoğrafların sevilen isimlerinden Kadir Ekinci ise, Türk-Amerikan Derneği’ndeki sergisiyle fotoğraf severleri memleketi Kars’a götürüyor.
Türkiye’de sualtı fotoğrafçılığının en öneli isimlerinden Tahsin Ceylan, Esenboğa Havalimanı’nda dün açılan sergisi ile kültürel dokusu ve zengin mutfağıyla efsaneleşen Hatay’ı az bilinen bir yönünü gözler önüne seriyor. TAV’ın katkılarıyla hazırlanan 62 fotoğrafın yer aldığı sergide Ceylan, Samandağ ve Kırıkhan’ın(Gölbaşı Gölü) sualtı zenginliğini fotoğraf ve doğaseverlere sunuyor. 16 km’lik Samandağ Sahili ve endemik sarı nilüfer çiçeğine ev sahipliği yapan Gölbaşı Gölü’nün de bilinen pek çok değeri gibi Hatay’ın önemli zenginlikleri olduğunu hatırlatan usta sualtı fotoğrafçısı Tahsin Ceylan, havalimanındaki serginin 12 Şubat’a kadar açık kalacağını söyledi.
DOĞA’YA DİKKAT ÇEKİYOR
Sohbetimiz sırasında Ceylan, sergisini şöyle anlattı: “Akdeniz son yıllarda Süveyş Kanalı yoluyla geçiş sağlayan istilacı türlerin yoğun baskısı altında. Geçiş yapan türlerin kolay uyum sağlaması ve üreme yeteneklerini geliştirmeleri popülasyon artışını hızlandırıyor. Bu durum birçok yerli türlerin de hızla azalmasına sebep oluyor. Samandağ Sahili istilacı türlerin ülkemiz denizlerine ilk giriş noktasıdır. Derinlerdeki Samandağ sergimizle bu egzotik istilacı türlere dikkat çekmek ve antik deniz ticaret yolu olan bölgenin sualtı kültürel varlıklarını tanıtmayı amaçlıyoruz. Türkiye’nin en büyük sulak alanıyken kurutulan ve son bir gözyaşı kalan Kırıkhan Gölbaşı ise muhteşem bir ekosisteme ev sahipliği yapıyor. Ülkemiz iç sularında nadir görülen sarı nilüfer çiçekleri gibi birçok endemik türe ev sahipliği yapan gölün gelecek nesillere aktarılması için korunması gerekiyor. Bu sergi ile bu duyarlılığın artırılmasını da amaçlıyoruz.”
EKİNCİ’NİN “MAL MEYDANI”
Bu yıl dikkat çeken etkinliklerden biriyse Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün (BYEGM) ev sahipliğindeki fotoğraf sergisi. 1919’dan başlayarak 1960’lıyıllara kadar uzanan bir dönemin kapısını aralayan sergide Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinde çekilen fotoğraflarda yer alıyor.
MİLLİ MÜCADELENİN MERKEZİ
Birinci Dünya Savaşı’da yenik sayılan Osmanlı, İtilaf Devletleri ile imzaladığı Sevr Antlaşması ile parçalamaya başladı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Milli Mücadele’yi başlatmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleriyle milleti tek bir yürekhaline getirmeyi başardı. Milli iradeye dayalı bir hükümet kurulması gerekiyordu. Ankara, Milli Mücadele’de merkez olabilecek bir konumdaydı. Atatürk, 27 Aralık 1919 günü Dikmen sırtlarından Ankara’ya geldi. Sonunda Ankara, milli mücadelenin merkezi, Cumhuriyet’in başkenti oldu.
O GÜNDEN ÖZEL KARELER
İşte o gün 27 Aralık 1919’da halk atasını coşkuyla karşıladı. Sahip olduğu fotoğraf arşivi ile Türkiye’nin hafızasını barındıran BYEGM’nin sergisinde bu özel günden kareler yer alıyor. Atatürk’ü karşılamayı bekleyen Haymana Kuvayi Milliyesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün Heyet-i Temsiliye üyeleri ile Ankara’ya gelişinde hükümet konağı önüde Ankara Valisi Yahya Galip Bey tarafından karşılanması ve Nevşehirli Hasan Fehmi Efendi tarafından edilen dua bu özel karelerden yalnızca bazıları. Sergi de Atatürk’ün 6 Mart 1921’de Ankara’nın Gölbaşı ilçesine ziyareti ve buradacepheye erzak taşıyanlar ve devecilerle sohbetine ilişkinde 3 kare fotoğraf var.
Merkez Bankası’nın, Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) ile birlikte organize ettiği yarışmaya 30 farklı ülkeden bin 362 fotoğrafçı ve 4 bin 781 kare fotoğrafla katıldı. 21 Kasım’a kadar açık kalacak sergide 110 fotoğraf yer alıyor.
EKONOMİ VE İNSAN İLİŞKİSİ
İnsan ve ekonomi arasındaki yakın ilişkinin farklı beşeri, fiziki ve bölgesel coğrafyalarda çekilecek fotoğraflarla belgelenmesi, insanın ekonomik ve sosyal hayata katılımındaki farkındalık düzeyinin artırılmasını amaçlayan ‘ekonomi ve insan’ konulu yarışmada; Seyit Konyalı FIAP Altın Madalya, Neşe Arı, FIAP Gümüş Madalya, Vietnamlı Le Chau Dao’da FIAP Bronz Madalya kazandı, 7 fotoğrafa da mansiyon ödülü verildi. Yarışmanın jüri koltuğunda ise Prof. Dr. Nurullah Genç, Ersin Alok, İbrahim Zaman, İlyas Göçmen ve Tekin Ertuğ vardı.
EKONOMİNİN TEMELİ İNSAN
Yarışmanın öyküsünü TFSF Başkanı, fotoğraf dünyasının sevilen isimlerden Prof. Dr. Beyhan Özdemir’le konuştuk:
Geçtiğimiz günlerde açıklanan National Geographic’in ‘2017 Yılın En İyi Seyahat Fotoğrafları’ ödülleri, bir Türk kadın fotoğrafçıyı bizlere tanıttı: Dilek Yurdakul Uyar.
Dünyanın en prestijli fotoğraf yarışmalarından biri olan National Geographic’in organizasyonunda “İnsan” kategorisinde birinci olan Uyar, bu ödülü kazanan ikinci Türk. Serbest atlayışlarda yapan başarılı fotoğrafçı, fotoğrafa daha fazla vakit ayırabilmek için avukatlık mesleğini sınırlandırdığını söyledi.
Fotoğrafçılığının yanında avukat, serbest atlayışlar yapan paraşütçü ve iki çocuğu olan bir anne... Koltuğunun altındaki karpuzları ve en önemlisi fotoğraf tutkusunu konuştuk Dilek’le. Türkiye’de hava fotoğrafları konusunda önemli işlere imza atan pilot eğitmeni Erdoğan Menekşe’nin ev sahipliğindeki uzun sohbetten, satırlara yansıyan kısa notları aktarıyorum: