Kim kazayı okula gitmeye tercih edebilir ki?
Türkiye’de öğrencilerin büyük çoğunluğu böyle hissediyor. Bu öğrenciler okulda görünmez öğrenciler. Okula gelip gidiyorlar. Varlıkları belli değil. Ne kadar büyük travma.
Bu sorunu çözmek için bir önerim var.
Öğretmenler, bir dönem kendi alanı olmayan ve nefret ettikleri bir dersin öğretmeni olsun. Örneğin, matematik öğretmeni, coğrafya dersi versin. Bu şekilde birçok sorun çözülecektir. Nasıl mı?
ÖĞRENEN ÖĞRETMEN
Şu andaki sorunlardan bir tanesi öğretmenin gücünü öğrenmekten değil, bilmekten almasıdır.
Gücünü bilmekten alan bir öğretmen de ‘Ben bilmiyorum’ deyip, kendisini öğrenmeye açamaz. Belki kitaplardan yeni şeyler öğrenebilir ama meslektaşlarından öğrenmesi zor.
Bir öğretmen hiç bilmediği bir konuyu öğretmek zorunda kalırsa, o da öğrenciler ile bir öğrenme sürecini girecektir. Hatta bazı konularda çocukların ondan daha çok şey bildiğini görecektir.
Ruhsat nerededir acaba diye düşünürken, yanıma yaklaştı ve ‘Yaşam için bir dakikanız var mı?’ diye sordu.
Biraz şaşırdım.
‘Benim 90 yılım var’ dedim. Güldük.
O zaman buyurun Yaşam Tüneline alalım sizi, dedi ve beni araba ile bir tünele aldı.
Daha da meraklandım.
‘Antalya Emniyet Müdürlüğü yaya öncelikli yol uygulaması başlattı. Bununla ilgili iki video izleteceğiz’ dedi.
Videoları izledik.
Daha sonra bu resimleri analiz ediyoruz. Ortaya çok net bir şey çıkıyor:
Birçok öğretmen öğrenmeyi, müfredatın öğrenciye sınıfta okul saatleri içinde aktarılması olarak görüyor.
Ne kadar kısıtlı bir bakış açısı değil mi?
Aslında öğrenme sadece öğrenci ile kısıtlı değil. Hem öğretmenler, hem yöneticiler, hem de veliler sürekli öğrenme içinde olmalı. Öğrenme sadece ders saatlerinde değil, sürekli vuku buluyor. Öğrenme sadece müfredatın aktarılması değil, öğrenciye hem bir anlayış hem de bir karakter kazandırma süreci. Öğrenci sadece öğretmenden değil, aynı zamanda birbirinden de öğrenebilmeli.
Ama okullar bu şekilde tasarlanmamış. Peki çözüm ne? Gerçek ve limitsiz öğrenme nasıl sağlanır? Şu anki eğitim anlayışı nasıl değişir?
İşte bu noktada online eğitim en etkin çözümlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Online eğitimi 5N1K çerçevesinde analiz edebiliriz.
NE ZAMAN?
İlk olarak online eğitim zaman algısını tamamen değiştiriyor. Öğrenmenin zamanını belirleyen kurumlar ya da hocalar değil, öğrenci oluyor.
Birbirimize sarıldık, yemek için bir masaya oturduk ve sohbete koyulduk.
Yan masadaki hanımefendi arasıra bizi dinliyordu.
Hocam bir ara masadan kalkınca, hanımefendi “Hocanız mı?” diye sordu.
Ben de “Evet.” dedim.
“Benim eşim de hoca. Kızım da burada (Boğaziçi Üniversitesi) okuyor ama Amerika’da okumak istiyor.”dedi.
- Neden?
- Burada mutsuz.
Türkiye’deki eğitimin en büyük sorunu, öğrenciyi bir birey olarak kabul etmeyip, kalıplar içine sokması zaten.
İnsanlar, kendilerini seçimleri ile ifade eder. Tek düze elbiseler ile öğrencilerin kendisini ifade etmesi zor.
Bu yüzden ben de üniformalara karşıyım.
Ama durumu Türkiye koşullarında değerlendirince ortaya başka bir tablo çıkıyor.
Üniformaların dezavantajı , avantajına baskın gelebilir.
Nasıl mı?
TÜRKİYE’NİN KOŞULLARI NE?
Ünlü antropolog Geert Hofstede yıllardır farklı kültürler üzerinde araştırmalar yapıyor. Ülkeleri 6 farklı özelliğe göre sınıflandırıyor.
Aynı şekilde veliler de eskisi kadar öğretmenlere güvenmiyor.
Bu durumda da çocuk zarar görüyor.
Veli ile öğretmen işbirliği yapmadıkça, sürdürülebilir başarıyı yakalamak mümkün değil. Peki bu işbirliği nasıl olmalı?
TUTUM BİRLİĞİ
Öğretmenin sınıfta çocuğa kazandırmak istediği birçok tutum, davranış ve bakış açısı evde desteklenmeyince öğretmen çok yol alamıyor.
Daha da kötüsü bazen öğretmenin değerleri ile ailenin değerleri çatışıyor.
Örneğin, öğretmen çocuğa sorumluluk kazandırmak istiyor ama aile çocuğa evde hiçbir sorumluluk vermiyor.
Tersi de mümkün. Özellikle üst düzey eğitim almış aileler, öğretmenlerin tutumlarından rahatsız olabiliyor.
Konuşmamın başlığı ‘Mutluluk yanılgısı: Okullar nasıl mutsuz çocuklar yetiştiriyor?’’du.
Bir kez daha gördüm ki hangi kültürden ya da milletten olursa olsun herkes mutlu olma ve kabul görme çabası içinde.
Almanya, Amerika, Danimarka, Romanya, Türkiye, İsveç, Fransa ve Fas gibi ülkelerden gelen dinleyiciler hep aynı soruyu soruyor: Neden mutsuz oluyoruz ve ne yapabiliriz?
MUTLULUĞUN KAYNAĞI
Mutluluğun en önemli kaynağı kabul görmek.
Ama kabul görme ihtiyacını nasıl karşıladığınız çok önemli.
İç kaynaklı mı, dış kaynaklı mı?
DIŞ KAYNAKLI KABUL
Aynı şekilde veliler çocuklarını başka çocuklar ile karşılaştırarak evde bir rekabet ortamı yaratıyor.
Bu rekabet algısı kısa vadede çocukları motive etse de, bunun uzun vadede zararları büyük.
Nasıl mı?
GELİŞİMİ ENGELLİYOR
Bir araştırmada çocuklara farklı zorluk derecesinde oyunlar sunuluyor ve istediklerini seçmeleri isteniyor.
Çocuklar seçimlerini yaptıktan sonra o oyunun gerektirdiği beceri ile çocuğun becerisi karşılaştırılıyor.
Çocukların çoğu, zorluk derecesi açısından kendi becerilerinin bir ya da iki birim üstünde oyunlar seçmişler.
Yani çocuklar kendi gelişim standartlarını belirleyebiliyor ama bir rekabet ortamında bu standartlar en çalışkan/iyi/başarılı öğrenciler tarafından belirleniyor. Çocukta bir çaresizlik duygusu oluşuyor.