13 Ağustos 2008
"UZLAŞMAK " demek "aralarındaki düşünce ya da çıkar aykırılığını kaldırarak uyuşmak" demek. "Pazarlaşmak" yani "fiyat kesmede uyuşmak; bir şeyin fiyatı için karşılıklı çekişmek". Anayasa Mahkemesi Başkanı ve konunun akil adamları iktidardaki AKP ile öteki siyasal partilerin, ülkenin selameti için, uzlaşmalarını istiyor. Çook güzel!
Size güzel bir uzlaşma örneği haberi aktaracağım: "İstanbul’da Diyanet ile Selefilere yakın bir cemaat arasındaki ’imam atama’ savaşında Diyanet, cemaatin ’işgali’ altında bulunan Efdalzade Camii’ne atadığı imamını güvenlik gerekçesi ile geri çekmek zorunda kaldı" (Hürriyet, 09.08.08)
Alın size güzel bir uzlaşma haberi: Kılçıklı irtica karşısında, Cumhuriyet devriminin en önemli kurumlarından birinin düştüğü acze bakın! Bu konuya bağımsız bir yazı ile geri döneceğim. Murat ettikleri uzlaşmanın nasıl bir uzlaşma olduğunu göstermek için verdim bu örneği.
KIZ KAÇIRILSIN AMA DAVA AÇILMASIN
Durum hiç de karmaşık değil: Anayasa ve Siyasal Partiler yasasına göre kurulmuş olan siyasal partiler bu iki metne gönüllü uyarlarsa, Türkiye’nin parti kapatmak diye bir derdi olamaz. Tıpkı kız kaçırılmazsa kız kaçırma davası açılmayacağı gibi. Ha, deniliyor ki, kızlar kaçırılsın ama kız kaçırma davası açılmasın. Olur! Olur ama kızın abisi silaha davranır. Haller komik!
Hadi bir arabulucu bulduk diyelim. Kenan Evren olsun mu? Hazırlattığı Anayasa’ya yüzde 92’si "evet" dediği için ne sağdan, ne de halktan bir itiraz gelir. İtiraz her zaman olduğu gibi soldan gelecektir. Onları da boş verin, ateş olsalar ne kadar orman yakarlar?!
"Uzlaşın!" diyorlar ya, bu isteğin gerçek içeriğini her zaman olduğu gibi gene ben yazacağım:
Anasaya’nın değiştirilmesi: Sadece değişiklik yapılması önerilemeyecek olan 1, 2, 3, 4. maddeleri değil, 5. ve 6. maddelerinin de "irticanın" istediği gibi değiştirilmesini istiyorlar. Daha açıkçası laiklik irticanın istediği şekilde düzenlensin ve "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir"in (Madde 3) kaldırılmasını istiyorlar.
Mümkün mü? Değil!
1, 2, 3, 4, 5 VE 6 BİR ZORUNLULUKTUR
Demek ki Anayasa’nın 1, 2, 3, 4 , 5 ve 6. maddeleri için uzlaşma değil zorunluluk söz konusu!
Peki uzlaşma nerede, hangi alanda mümkün? Anayasa’nın 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. maddeleri ve bu maddelere bağımlı yasalar dışında her konuda mümkün. Mümkün de AKP’nin TBMM’deki çoğunluğunun Anayasa’ya dokunmasına olanak vermediğini anlaması gerek. Yani yüzde 46.7 oy almış AKP ile binde bilmem kaç oy almış TKP eşit oranda aynı haklara sahiptir. Yani "tali iktidar"ın bir organı olacak olan "Komisyon"a katılan her parti eşit oya sahiptir, yani komisyonda 20 siyasal parti ve sivil toplum temsil ediliyorsa, AKP’nin oyu "yirmide bir" olacaktır. Uzlaşma budur!
Uzlaşma Siyasal Partiler Yasası’nda, Seçim Yasası’nda, Sendikalar Yasası’nda, Dokunulmazlıklar Yasası’nda olacaktır.
Gerçeği ben yazdım, bakalım daha kaç kişi yazacak!
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2008
"KONYA Balcılar’daki yurt binasının patlama sonucu çökmesi sonucu yaralanan ve Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavisi devam eden Şerife Atayer’in (12) babası Ahmet Atayer, yurt hocaları, yöneticiler ve binayı yapan müteahhitte ihmal bulunmadığını, ihmalin gaz kaçağı durumunda önceden haber veren uyarı cihazı yerleştirmeyenlerde olduğunu ileri sürdü. Hastane önünde açıklama yapan Atayer, maliyeti çok düşük cihazın bulundurulmamasının, yaşanan acı olayda çok sayıda öğrencinin ölmesine ve yaralanmasına neden olduğunu kaydederek ’18 çocuğa değer miydi? Gaz kaçağını bildiren bir cihazın maliyeti ne kadar? Bu sorgulanmalı. Bizim çocuklarımız baleye, diskoya, bara gitmiyor, köpük banyosunda ölmüyor. Bazı medya grupları neden abartıyor, aklım almıyor.[.....] Yaralı babası olarak şikáyetim yok’ diyor." (Milliyet, 04.08.08)
ŞEREF KÜRSÜSÜ
Mahkeme divanını kurmadan önce Işıl Özgentürk’ün aynı konuda yazdığı nefis yazıyı (Cumhuriyet, 05.08.08) şeref kürsüsüne çıkarmadan olmaz:
"18 küçük kızdan Leyla Semerci’nin fotoğrafı gözlerimin önünden gitmiyor. O 13 yaşında okuyup öğretmen olmak isteyen bir küçücük kız çocuğuydu. Fayans döşeme ustası olan babası sürekli işsizdi. Ve küçük kız, ev kirasını ödemekte zorlanan ailenin sürekli ev değiştirmesi nedeniyle bir yıl içinde üç ayrı okula gitti. Sınıfını takdir belgesi alarak bitirdi ve anneannesi onu üç öğün yemek çıkarıldığı için Balcılar’daki Kuran kursuna yazdırdı. Ve bir gece patlama oldu ve küçük kız çocuğu gerçekten bir melek gibi dönüşsüz bir uykuya daldı."
İNSAN KILIKLI BABA
Leyla Semerci’nin trajik ölümünü, öteki ölümleri ve kendi kızının yaralanmasını bale, disko ve bar densizliği ile geçiştirmeye kalkışan insan kılıklı babaya hiçbir sözüm yok. Ahmet Atayer ya korkudan ya da tarikat disiplininden dolayı suçu Vakit Gazetesi’nin gösterdiği hedefe yüklüyor.
Ben bunlarla uğraşacak değilim. Benim Ankara Adalet Sarayı’nda (2. kat) Çocuk Hakları Merkezi’nden sağladığım bilgileri, Konya savcıları da aynı bölgenin avukatları da edinebilirler. Şimdi, patlamada ölen ve yaralanan çocukların ailelerini, velilerini mahkeme önüne götürecek yasa maddelerini yazıyorum:
TÜRK CEZA KANUNU (TCK):
Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün İhlali (Madde 133, 1-2-3).
Suçu Bildirmeme (Madde 278, 1-2-3)
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ:
Çocuğun Yüksek Yararı (Madde 3, 1-2-3)
Yaşam ve Gelişme (Madde 5)
Ana-babanın Sorumlulukları (Madde 18, 1-2-3)
Suiistimal ve İhmalden Koruma (Madde 19, 1-2)
SAVCILAR VAR! MI?
Kurbanların aileleri, velileri Türk Ceza Kanunu’na ve Türkiye’nin taraf olup imzaladığı uluslararası sözleşmelere göre suçludur.
Ancak bunu ben buradan kanıtlayamam! Savcılar var! Mı? Göreceğiz!
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2008
GEÇEN pazar olağanüstü bir gün geçirdim Hürriyet Treni’nde. Trendeki görevlilerden sadece Emel Armutçu’yu tanıyordum. Ama adım başı harika (kız+erkek) çocuklarla tanıştım. Kızlar çok güzel, erkekler çok yakışıklıydı. Kim seçiyor bunları? Aferin!
Projenin adı: Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür. 13 vagon... 340 metre... İçinde 80 kişi çalışıyor gezerken. Akbank Çocuk Tiyatrosu, Uluslararası Af Örgütü gönüllü ekibi, Mimar Sinan Üniversitesi fotoğraf bölümü, Belgeselciler, CNN Türk’çüler, TCDD personeli ve Hürriyetçiler... Her gün, tiyatro, Af Örgütü’nün çocuklarla atölye çalışmaları, 1. Sayfalardan Hürriyet Hakkımızdır sergisi, TCDD sergisi, Aile İçi Şiddete Son semineri var.
Toplam 44 il dolaşılacaktı, dolaşılıyor hálá...
ERMENİ HEMŞERİM ORDA
Trenin en büyük sürprizi, işin başından bu yana trende bulunan İngiliz TV yapımcı ve yönetmeni Ani King-Underwood. Ani’nin ailesi Mersinli. Ermeni. Hemşerim! Aile, Fransız İşgal Kuvvetleri ve Özel Ermeni Lejyonu, Çukurova topraklarını boşaltırken 1920’de Mersin’den ayrılmış. Annesi göçten sonra 1921 yılında Londra’da doğmuş. Ani de güzel Türkçe konuşuyor, telefonla konuştuğum annesi de. Ani’nin annesine:
"Sizin kıza çok iyi bakıyoruz!" dedim. "Bilirim bakarsınız!" dedi. Ani, "Sebebin gözü kör olsun!"un anlamını biliyor. Ama diaspora Ermenileri ile Ermenistan Ermenilerinin aynı kumaştan dokunmadıklarını söylüyor.
Ermeniler ile aramızda bir tek uçurum kelime var: "Soykırım!"
Bu sözcükten ya onlar vazgeçecek, ya biz kabul edeceğiz. Hiç de kolay değil!
ANNE-BABALARIN OYU
Çocuklar benimle, CNN-TÜRK için, Hürriyet Treni ile ilgili bir söyleşi yaptılar.
Ben treni severim. Avrupa’nın dört bir yanında trenlere bindim. Fas’ta Kazablanka’dan Marakeşe kadar trenle gittim. Moskova’dan Vladivostok’a Transsibirien ile gitmek hayalim gerçekleşmedi. Kim bilir? Ülker’i ailesinden istemeye Ankara’dan Aydın’a trenle gittim (geldim). Goncalı İstasyonu’nda inip çöp şiş yedim. Yıl 1960 idi.
Karayolları ve otobüsler henüz demiryolunun burnunu iyice sürtmemişti. Demiryolları 1950’lerden bu yana can çekişmekte ve "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" cümlesi ile dalga geçilmekte.
Burdur’da çocuklar "Demiryolumuzu, trenimizi isteriz!" demişler. Ülker, kendi kendine söylendi gazeteyi okurken:
"A çocuğum, anneniz-babanız demiryolunu komünistlik sayan iktidarlara oy verip onları iktidara geçirdi."
2009’U BEKLİYORUZ
Hürriyet Treni, dantel örer gibi Kars’tan bu yana dolana dolana Ege’ye geldi.
Hürriyet Treni’ndeki genç görevlilerin yaptıkları işten müthiş bir mutluluk duyduklarını fark ettim. Trenin yazarı Emel Armutçu çok bilinçli yerel yönetimcilere rastladığı için çok sevinçli, (kaba kaçmazsa) ağzı kulağında.
Hürriyet Treni’nin görevi birden fazla: Hürriyet ile okurları arasında Gordium düğümü, düğümleri atmak. Ülkenin kentleri arasında görünür-görünmez bağlar kurmak. Pamuk ipliğiyle bile olsa ben razıyım. Başka nasıl halk gazetesi olunur?
Bir tek eleştirim var: Trene konuk olacak yazarların adlarını bir gün önce ilan etmek gerekirdi. 2009’un Hürriyet Treni’ni sabırsızlıkla bekliyorum!
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2008
AMERİKAN futbolunun topu söbüdür. Bu söbü topla Avrupa futbolu oynayamayız. Amerikan futbolunun topu söbü olduğu için kendine özgü kuralları vardır. Avrupa futbolunun kurallarına benzemezler. Amerikan futbolunda söbü topu kaptıktan sonra kale çizgisine doğru hızla koşup sayı yapan oyuncu alkışlanır. Aynı şeyi Avrupa futbolunda yapan oyuncuya önce penaltı verirler, sonra da tımarhaneye tıkarlar.
SÖBÜ TOP MUAMELESİ
Kapatılan parti mezarlığı (!) olduğu söylenen Türk siyasetinde bizlere gerçekler söylenmiyor. İşin aslında bu partilerin yüzde 95’i biçimsel nedenlerle kapatılmıştır. Aslında bu partiler kendi kendilerini kapatmışlardır. Refah Partisi, Fazilet Partisi, HADEP, DEHAP gibi partiler ise kural hatası yaptıkları için kapatıldı. Oyuncular, yuvarlak topa söbü top muamelesi yaptıkları için.
Anayasa Mahkemesi, daha doğrusu Türkiye Futbol Federasyonu Ceza Kurulu’nun altı üyesi, AKP adlı futbol takımına ömür boyu hak mahrumiyeti verdi, dört üye 20 yıl hak mahrumiyeti verdi, bir üye ise AKP adlı takımın kural dışı fiiline ceza vermedi.
AKP adlı futbol takımı ne yapmıştı? Avrupa futbolunun yuvarlak topuna söbü top muamelesi yapmayı alışkanlık haline getirmişti. Kurallara karşın bu alışkanlık inadını sürdürmek istiyordu.
Şimdi, AKP adlı takımın başta CHP takımı olmak üzere oyunun kurallarına uyan öteki takımlarla uzlaşması isteniyor. Yani öteki takımlardan, AKP’nin kural ihlallerine göz yummaları, şikáyet etmemeleri isteniyor.
KURULUŞ SÖZLEŞMESİ
Elli yıllık dostum, edebiyat yazarı Demirtaş Ceyhun, Cumhuriyet Gazetesi ile Aydınlık Dergisi’nde çıkan yazılarında çok önemli bir uyarıda bulunuyor: La Constitution sözcüğünü yanlış çevirmişiz, yanlış anlamlandırmışız. Önce Kanun-i Esasi, sonra Teşkilat-ı Esasiye Kanunu demişiz, şimdi de Anayasa diyoruz.
Demirtaş, "La Constitution sıradan bir yasa değil, onu yasa yapar gibi vırt zırt değiştiremezsiniz!" diyor. Ve La Constitution’un Türkçe karşılığının Kuruluş Sözleşmesi olması gerektiğini söylüyor.
Bence tamamen haklı!
KUŞAKLAR ONA UYAR
Fransızlar Kuruluş Sözleşmesi Yasası (Loi constitutionnelle) da diyorlar. "La loi" yerine "Ayrıcalık Belgesi" ve "Temel Kural" anlamına gelen "La Charte" da diyorlar.
Demek oluyor ki La Constitution ile La Charte eşanlamlı. Dolayısıyla bu iki sözcüğü Türkçeye "Sözleşme" olarak çevirmemiz gerekiyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Kuruluş Sözleşmesi gibi. Zaten Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, İnsan Hakları Sözleşmesi deniyor.
Evet "Sözleşme" bir kurallar bütünüdür. Devletlerin Kuruluş Sözleşmesi’ni Kurucu Atalar hazırlar. Daha sonra gelen kuşaklar sözleşme metnine uyarlar. 12 Mart Başbakanı Nihat Erim gibi, "Bu kurallar Türkiye’ye bol geliyor" diyemezler. Süleyman Demirel gibi, "Bu Anayasa (Kurucu Sözleşme) ile memleket yönetilmez!" demeyecekler.
Bu nedenle AKP’nin muhatabı CHP değil 1982 Kurucu Sözleşmesi! AKP’nin Kurucu Sözleşme’nin değişmez "laiklik" maddesi (temel kuralı) ile sorunu var. Temel kural kimse ile uzlaşmaz! AKP’nin ve yandaşlarının bunu öğrenmeleri gerekiyor.
Öneri: TC Kuruluş Sözleşmesi, TC Kuruluş Sözleşmesi Hukuku, Kuruluş Sözleşmesi Kurulu (Anayasa Mahkemesi).
Yazının Devamını Oku 8 Ağustos 2008
BAŞKA bir terminoloji içinde söyleyecek olursak, Anayasa Mahkemesi’nin altı üyesi AKP’ye idam ya da ömür boyu hapis, dört üyesi yirmi yıl ağır hapis cezası verdi. Anayasa Mahkemesi Başkanı olan üye ise aklama (beraat) kararı verdi. Türbancıların bayrak sallaması, AKP müşterilerinin göbek atması bu partinin yandaşlarının durumun fecaatini anlamadıklarını gösteriyor.
BİLDİĞİNİ OKU
Anlamayanlar sadece bunlar mı? AKP’yi elinde böylesine bir güçlü meclis çoğunluğu varken Anayasa ve gerekli yasaları değiştirmediği, bu suretle kapatılma tehlikesini savuşturmadığı için eleştirenler var. Bunlara göre AKP Anayasa ve yasaları hemen değiştirmeli ki Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesi’nde yeni bir dava açmasın.
Açıkçası, laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti ilkelerine uymak istemeyen bir siyasal ideolojinin temsilcisine, "Anayasa ve yasal değişiklik yap, sonra bildiğini oku!" diyorlar.
Mahkemenin kararını açıklamadan önce yaptığı giriş konuşmasında Anayasa Mahkemesi Başkanı da aynı yöntemi salık verdi ve "Mahkememiz AKP’yi Cumhuriyet’in ve Anayasa’nın temel ilkelerine uyması konusunda cezalandırmıştır" demeyi beceremedi.
Ortada Anayasa Mahkemesi’nin son iki kararı bulunmasına karşın, devletin ve laiklerin "bu kadar" laik olma ve laik kalma inadından vazgeçmesi gerektiğine inananlar da var. Uzlaşmak için bu inattan vazgeçilmesini öneriyorlar. Yani Cumhuriyet irtica ile uzlaşmak için laiklik ilkesinden vazgeçecekmiş! Bu insanların "adam" olma olasılığı neredeyse hiç kalmamış!
LENİN’İN TAKTİĞİ
Gündemi bu denli yakından izleyerek ilk kez bir yazı yayınlıyorum. Yayınlıyorum, çünkü Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ertelenmez mahkumiyet kararına karşın AKP’nin demokratikleşeceğine, laikleşeceğine inanmıyorum.
2002 yılında, AKP yöneticilerinin değişmediklerine, şıpın işi değişmenin olanaksızlığına inanan dürüst insanları dinozor olmakla suçlayanlar, yanıldıklarını feci bir biçimde gördüler. Aynı kişiler, şimdi, Anayasa Mahkemesi’nin kararının AKP’yi değişime zorlayacağına inanıyorlar.
Kusura bakılmasın, AKP Milli Görüş programından hiçbir zaman bir milim bile ayrılmamış, ancak yoluna çıkan engellerin çevresinden dolaşmayı tercih etmiştir. Lenin’in dediği gibi "Bir adım geri, iki adım ileri" taktiğini uygulamıştır.
Anayasa Mahkemesi vartasını da atlatmıştır. Yorgunluğunu atlatır atlatmaz, dedikleri gibi "Kaldıkları yerden devam" edecektir!
SİYASAL BİLİNÇSİZLİK
Sanki bir Anayasa Mahkemesi duruşması yapılmamış, Mahkeme iktidar partisini cezalandırmamış gibi davranıyor insanlar. Sanki kız kaçırma davası sonuçlanmış gibi tarafların potlaç yapıp barış yemeği yemesi, Kızılderililer gibi barış çubuğu tüttürmesi isteniyor.
Anayasa Mahkemesi kız kaçırma davalarına bakmaz, adı üstünde Anayasa ihlalleriyle ilgili davalara bakar. Bu nedenle AKP lideri ile CHP liderinin bir araya gelip el sıkışmasını, hatırı kırk yıl sürecek bir acı kahve içerek uzlaşmalarını istemek siyasal bilinçsizliktir. Sanık Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ile değil Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile uzlaşacak. Anayasa AKP ile uzlaşmaz. AKP uzlaşacak! Davanın tek mesajı budur! Anayasa’nın dediklerini bir bir yerine getirecek! (Yarına)
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2008
BU yazdıklarımın Ergenekon Davası ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu uyarıyı yaptıktan sonra "Darbecinin liberali iyidir" ironisini teşrih masasına yatıralım: "Gözü kör olasıca, sürüm sürüm sürünecise İttihat ve Terakki, gül gibi Osmanlı Devletimi yer ile yeksan etti!" bedduası acaba haklı mı? Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı’ndan sonra başta İngiltere olmak üzere, Fransa ve Rusya’ya kendi geleceği hakkında bir görüşme talebinde bulunmasına, dahası bir saldırmazlık paktı istemesine karşın adı geçen devletler bu taleplere olumlu cevap vermemişlerdir. Bunun üzerine İttihat ve Terakki hükümeti Almanların yanında Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Girip yenilmeseydi de galip devletler bir başka Sevr (Sevres) uygulayacaklardı Osmanlı Devleti’ne. Hiç olmazsa halk ve asker savaşmayı öğrendi; kurtuluş savaşına hazırlandı.
* * *
İttihat ve Terakki’nin şeytan-ı láin olmadığını kanıtlamanın olanağı yok. O zaman biz de günümüz liberallerinin meleği Prens Sabahattin Bey ile onun Osmanlı Ahrar Fırkası’nın gerçekte darbeci olduklarını kanıtlayalım. Alıntıları Tarık Zafer Tunaya’nın "Türkiye’de Siyasal Partiler" adlı kitabının birinci cildinden yapacağım:
"31 Mart Vak’ası Prens Sabahattin grubuna İttihatçı baskısının yıkılması için yeşil ışık yakmıştı. Nitekim Prens’in ’Vak’a’ günlerinde askerlere, İlmiyelilere yazdığı açık mektuplarında kullandığı dil bu harekete karşı olmadığını ve hareketten yararlanmak istediğini kanıtlayacaktır." (S.153)
"Genel kanıya göre, Prens Sabahattin Bey 31 Mart Vak’ası’nın içindedir. Cemal Paşa kesin olarak bu kanıdadır. Hatta Haláskáran hareketinin içinde olduğunu belirtmiştir." (S.153)
"Amerikalı bir tarihçi (William Miller) de aynı görüştedir ve şu satırların yazarıdır: ’...1909 yılının 13 Nisan’ında İttihat ve Terakki’ye karşı reaksiyoner bir hareket oluştu. Bu hareket Ahrar Partisi tarafından düzenlenmişti." (S.153) (Taha Akyol’un kulakları çınlasın!)
Görüldüğü gibi günümüz liberallerinin piri Prens Sabahattin ve ata partileri Osmanlı Ahrar Fırkası, 31 Mart irticaının içinde ve önündedir. Yani darbecidirler!
* * *
"Ahrarcılar, İttihat ve Terakki’ye karşı Ermeni komitalarıyla işbirliği etmişlerdir. Özellikle 31 Mart günlerinde Ahrarcılarla Ermeni Taşnaksütyun komitesi arasında ’ittifak derecesinde’ bir anlaşmadan söz edilmiştir. Ermeni komiteleri atlı kuvvetleri Ahrar’a yardımcı göndermişlerdir. Dinamitli bombalar hazırlamışlardır." (S.147)
"Nitekim, Mevlánzade’nin belirttiği gibi, Prens’in ’işte biz durur durur da meydan-ı siyasete böyle atılırız’ demesi, Serbesti matbaası ile Fırka merkezi önüne ’yaşasın şeriat, yaşasın asker, yaşasın meşrutiyet’ yazılı bir pankart yaptırılması direktifini vermesi, durumu ne kadar önemsediğini kanıtlar. Zaten Ahrar’la 31 Mart’ın birleştirici unsuru Sabahattin Bey olmuştur." (S.148) (Taha Akyol’un kulakları çınlasın!)
* * *
"Haláskáran Zabitan Grubu, gizli bir ihtilal cuntası ya da komitası olarak kurulmuştur." (S.336). Bir hükümet darbesi girişiminden sonra "Grup lideri durumunda olan Kemal Bey, Prens’in (Sabahattin, Öİ) evinde saklanmıştır." (S.335). Grubun düzenlediği Mahmut Şevket Paşa suikastına ve Prens Sabahattin’in bu suikastla ilişkisine yer kalmadı.
Sizi gidi darbeci oğlu darbeciler, komplocu liberaller sizi!
Yazının Devamını Oku 5 Ağustos 2008
İKİ yazısı için Soner Yalçın’a iki teşekkür borçluyum: "Kurtarıcı Subaylar Grubu" Hürriyet, 06.04.08) ve "Dinci-liberal ittifak, Temmuz Devrimi’ne neden karşı?" (Hürriyet,27..07.08). Tarihle yüzleşirken onun yazı tarafını öne çıkartıp tura tarafını es geçen (ya da tersini yapan) insan yığışımının sahtekárlığını sergilediği için bu iki teşekkürü borçluyum ona.
"Tarihimizle yüzleşelim!" safsatası ortaya atıldığından, "resmi tarih" protestosu ile bizzat tarihin kendisi linç edilmeye başlanmasından bu yana, ya yazı ya da tura tarafını göstermek zorunda kalıyorum gerçeklerin.
YALÇIN’A TEŞEKKÜR
Soner Yalçın’ın adını verdiğim iki yazısını okumadıysanız mutlaka okumalısınız. Ben Soner Yalçın’ın bu iki yazısından sonra Tarık Zafer Tunaya’nın üç ciltlik "Türkiye’de Siyasal Partiler" (Hürriyet Vakfı Yayınları, 1984) adlı dev yapıtının birinci cildi olan "İkinci Meşrutiyet Dönemi"ni yeniden okudum.
Meşrutiyet Dönemi liberallerinin cinayet, darbecilik, suikast ve fesatlarını aklıma getirdiği için de Soner Yalçın’a teşekkür ederim.
Efendim! İslamcı+liberal ittifakına göre: CHP, Kemalistler, devrimciler, solcuların bir bölümü darbecidir, TSK’cıdır, çünkü hepsi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden çıkmıştır. Dolayısıyla hepsi Ergenekoncu olabilir!
Tamam mı? Tamam!
Bu, tarihsel gerçeğin saptırılmış bir yüzü (yazı ya da tura tarafı)! Şimdi ben tarihsel gerçeğin öteki yüzünü hiç saptırmadan, aslına sadık kalarak okuyacağım:
CHP’nin göbeğini İttihat ve Terakki’ye bağlayan uyanıklar, sağ cepheyi yani AKP, FP, RP, MSP, MNP, ANAP, DYP, Adalet Partisi, Demokrat Parti ekürisini önce Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’na ve oradan gererek Ahrar ve Hürriyet ve İtilaf Fırkaları’na bağlarlar veeee Haláskár Zabitan Grubu’nu bile bile es geçerler.
Onlara göre İttihat ve Terakki ekseni ceberut, tepeden inmeci, devletçi devleti; Ahrar+Hürriyet ve İtilaf ekseni demokratik, liberal, özgürlükçü ekseni temsil eder.
İşte bu nedenle ekonomi-politiğin dáhi çocuğu İdris Küçükömer "Türkiye’de sağ soldadır, sol sağdadır" altın yumurtasını yumurtlamıştır. (Taha Akyol’un kulağı çınlasın!)
Arapça değil mi uydur uydur söyle misali, tarih değil mi saptırabildiğin kadar saptır!
PRENS SABAHATTİN
İslamcılar sadece II. Abdülhamid’i tahtan indirdiği, 31. Mart ayaklanmasını bastırdığı için değil, aynı zamanda devletin yapısında gerçekleştirdiği yapısal reformlar yüzünden de II. Meşrutiyet’e ve İttihat ve Terakki’ye düşmandır.
Liberaller neden düşmandır ve bu düşmanlık neden 1908’den 2008’e kadar sürmüştür? Bu düşmanlığın nedenleri hep gizlendi; İttihat ve Terakki kurt, liberal Osmanlı Ahrar Fırkası koyun olarak sunuldu.
Peki Osmanlı Ahrar Fırkası’nın ve bu fırkanın manevi başkanı Prens Sabahattin’in 31 Mart olayına katıldığını, türlü çeşitli teröre karıştığını biliyor muydunuz?
Yarına!
Yazının Devamını Oku 2 Ağustos 2008
DAHA dün, Atatürk’ün "Komünizm görüldüğü yerde ezilmelidir" dediği safsatasıyla solun bütün türlerini ezmeye kalkışanların; Komünizmle Mücadele Dernekleri saflarında bütün çağdaş düşünce siperlerine saldırıp can alanların, şimdi bize demokrasi dersi vermeye kalkışmaları zoruma ve ağrıma gidiyor. Daha dün, askeriyeyle işbirliği yaparak özgürlükçü darbeler yapmaya kalkışanların, bugün bize demokrasi dersi vermeye kalkmaları zoruma ve ağrıma gidiyor.
Daha dün ve şimdi İslam adına bizi rehin ve tutsak almak isteyenlerin, bize demokrasi ve insan hakları dersi vermeye kalkmaları zoruma ve ağrıma gidiyor.
Vitrinde görünmek ve şoför mahallinde sürücünün yanında oturmak için, parayı verene düdük çalan şarlatanların bize demokrasi ve çağdaşlık dersi vermeye kalkmaları zoruma ve ağrıma gidiyor.
PENALTI PENALTIDIR
Türkiye’de siyasal parti kapatmanın Anayasa’da (69. madde) ve yasalarda yeri var, Avrupa Birliği’nin Venedik Kriterleri’nde koşulları var, ama adamlar demokrasilerde parti kapatılamayacağını ileri sürüyorlar. Futbolda da penaltı şart değildir ama penaltılık bir hareket yapılırsa hakemler penaltı verir.
Avrupa’da siyasal partiler kendi ülkelerinin anayasalarına ve partiler yasalarına ve ayrıca ülkenin siyasal geleneklerine saygı gösterdikleri için, değişimle ilgili parti politikalarına "silah zoruyla" sınırlamasını getirmişler. Hiçbirinde anayasaların belirlediği kurulu düzeni sinsice değiştirme girişimleri yapan Milli Görüş partileri (MNP, MSP, RP, FB) ve AKP türünden partiler yok. Olduğu zaman İspanya ve Belçika örneklerinde olduğu gibi kapatıyorlar.
Bu adamlar her ne pahasına olursa olsun AKP’nin kapatılmamasını istediler, istiyorlar. Fakat "her ne pahasına olursa olsun" anayasanın ilgası ve partiler yasasının rafa kaldırılması anlamına gelir. Avrupa demokrasilerinde bu türden rezillikler olmaz.
Kimileri de bir zamanlar Avrupa’da resmen "proletarya diktatörlüğü" isteyen Komünist partilerin kapatılmadığını ileri sürüyor. Doğrudur: Demek ki o ülkelerin partiler yasası komünist partilere engel koymuyormuş! Ama 1975’e kadar Portekiz ve İspanya’da komünist partileri yasaktı ve İtalya’da da komünist partisinin hükümet koalisyonuna girmesine NATO engel olmaktaydı.
Ayıptır, bir kez olsun AKP’ye Anayasa’ya ve Siyasal Partiler Yasası’na neden saygı göstermediğini sorun.
HORTLAK SURATLILAR
Aynı adamlar, "herkes"in Ergenekon operasyonunda gözaltına alınanları neden asıp-kesmediğini demokrasi adına soruyorlar. Neden asıp-kessinler? Asıp-kesmek, yargılamak, aklamak ya da mahkûm etmek yargının işi. Ve yargı davaya bakmayı kabul etti. Yargı gözaltına alınanların darbeci olduklarını henüz kanıtlamamış, temiz ellik işlerini ortaya çıkarmamış; faili belli olmayan cinayetlerin failleri olduklarına dair bir karar vermemiş, ama her ne pahasına olursa olsun herkesin Taraf, Yeni Şafak, Vakit, Zaman, Star kervanına demokrasi adına katılmalarını istiyorlar. Despotça tehdit ediyorlar, şantaj yapıyorlar.
Kim bunlar? Bütün yüzlerini eskitip hayali bir demokrasi adına aramızda hortlak suratlarıyla dolaşanlar! Ne yüzleri vardır artık ne de astarları.
Yazının Devamını Oku