Özdemir İnce

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler(8)

21 Ağustos 2009
ANAYASA Mahkemesi’nin AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılmasıyla ilgili 30.7.2008 tarih, 2008/1 esas sayılı ve 2008/2 karar sayılı kararının 96’ncı sayfasında yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesinden bir bölümü birlikte okuyalım:

“İmam hatip lisesi mezunlarına üniversiteye girişte uygulanan katsayı sistemi bir hak ihlali algısıyla sürekli eleştirilerek Tevhid-i Tedrisat Yasası’na ve eşitlik ilkesine aykırı olarak Cumhuriyet öncesi gibi ikili bir öğretimin özendirilmesi ve bu okulları meslek okulu hüviyetinden çıkararak ortaöğretimin asıl unsurları haline getirecek sosyal ve mali desteklerin sağlanması suretiyle laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini ortaya koymaktadır.”

YARDIMDAN YOKSUN

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temelli kapatılmasına karar verilmesi istemini içeren 14.3.2008 günlü, SP.Hz.2008/1 sayılı iddianamesi ve ekleri, konuya ilişkin rapor, ilgili Anayasa ve yasa kuralları okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:

A. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılma davasında yapılan oylamada, Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasındaki demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle Osman Ali Feyyaz Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten, A. Necmi Özler, Şevket Abalak ve Zehra Ayşe Perktaş’ın ‘Parti’nin kapatılması’, Sacit Adalı, Ahmet Akyalçın, Serdar Özgüldür ve Ferruh Kaleli’nin ‘Parti’nin kapatılması yerine Devlet yardımından yarı oranında yoksun bırakılması’; Haşim Kılıç’ın ise ‘davanın reddi’ gerektiği oyu sonucunda, Anayasa’nın 149. maddesinin birinci fıkrasında siyasi partilerin kapatılması için öngörülen nitelikli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle, 2949 sayılı Yasanın 33. maddesinin göndermesiyle 5271 sayılı Yasanın 229. maddesinin üçüncü fıkrası gereğinde, en aleyhte oyların daha yakın oylara katılmasıyla, Anayasa’nın 69. maddesinin ikinci fıkrası ve 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2008 yılında aldığı (son yıllık) DEVLET YARDIMI MİKTARININ YARISINDAN YOKSUN BIRAKILMASINA 30.7.2008 gününde karar verildi.”

YENİ NEDEN

Yukarıda birlikte okuduğumuz Anayasa Mahkemesi kararına göre, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Başsavcılığı’nın Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ihlaliyle ilgili iddiasını yerinde bulmuş. Bu, bu müdahalenin AKP’yi demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline getirdiğinin de bir kanıtıdır.

Demek oluyor ki: YÖK’ün yükseköğretime giriş sınav yönetmeliğinde yaptığı son değişiklikler ile ortaöğretim yönetmeliğinde yaptığı son değişiklikler AKP için yeni bir kapatılma davasına neden olabilir.

UYUMA, UYAN

Yazının Devamını Oku

Nereye böyle Nezim Ana?

20 Ağustos 2009
ELLERİNDEN öptüğüm Sevgili Nezim Anam! Salı günü saat 12’ye doğru Aslı telefon etti. “Özdemir Abi!” dedi.

Bizi bırakıp gittiğini anladım. Ülker 14 Ağustos Cuma günü seni telefonla aramıştı. Konuşamıyormuşsun. Ülker on dakika kadar konuşmanı beklerken soluk alışverişini dinlemiş. Sonunda bütün gücünü toparlayıp, Ülker’e “Özdemir’i sana emanet ediyorum!” demişsin. Hiç ağlamayan Ülker ağlıyordu.

Beni doğurmamıştın, ama benim anamdın, ben de senin doğurmadığın has oğlundum. Ama ben yalnız değildim, başka oğulların ve kızların da vardı. Yazdıklarımızla, sağlığımızla, aile düzenimizle, güvenliğimizle hep ilgilendin! Zaman zaman yazmanı engelleyecek kadar ilgilendin bizimle!

CUMHURİYET ÖĞRETMENİ

Türkçenin birkaç en büyük yazarından biri Nezihe Meriç’ten söz ediyorum. Adının önünde hiçbir zaman “kadın yazar” tanımlaması kullanılmayan Nezihe Meriç, 1925 yılında Gemlik’te doğdu. Anadan doğma “Cumhuriyet öğretmeni” idi. Yükseköğrenimini yarıda bırakmıştı ama ömrü boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi olarak kaldı. İlk öyküsü 1945 yılında N. Ufuk imzasıyla “İstanbul” dergisinde yayınlanmıştı. Ama öykülerinin 1950 yılında Salim (Şengil) Amca’nın “Seçilmiş Hikayeler” dergisinde yayınlanmasıyla edebiyat dünyasında bir yıldız gibi parladı.

Gene yanılmıyorsam 1956 yılında Salim Amca ile evlendi ve İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Ve Ankaralı oldu. Ben Nezihe Meriç’i 1957 yılında tanıdım. Salim Amca o yıllarda “Dost” dergisini yayınlıyordu. Salim Amca dergiyi ve yayınevinin yayınlarını bana bedava verirdi. Yirmi yaşımdaydım. Param yoktu. Bir gün Rüzgarlı Sokak’taki Ove Han (Otto Weber Han)’a gittim. Salim Amca yoktu. Sekreter Şükran (Özkutlu) Abla da yoktu. Masada tanımadığım genç bir kadın oturuyordu. Derdimi anlattım. “Salim Amca dergiyi bana bedavaya verir!” dedim. Gülümseyerek, “Al çocuğum, ite-köpeğe gideceğine okuyacak birine gitsin!” dedi. O andan itibaren “Anam” oldu. Tamı tamına 53 yıl olmuş.

GERÇEKTEN BÜYÜK YAZAR

Derginin ve yayınevinin yöneticisi resmen Nezihe Meriç idi. Demokrat Parti’nin ceberut döneminde Salim Amca’nın başına bir şey gelirse, dergi ve yayınevi kimsesiz kalmasın diye kendini öne atmıştı. Salim Amca’ya (Salim Şengil’e “Salim Amca” demeye bizi o alıştırmıştı) bir şey olursa “Dergiye ve bize kim bakar?” derdi. O zamanlar Ankara’da güç koşullarda yaşarlardı. Aslı daha sonra doğdu ama Salim Amca’nın ilk evliliğinden dört çocuğu vardı. Nezim onlara gerçek bir ana gibi bakardı. Büyük yapıtını mutfakta yemek hazırlarken, çamaşır yıkarken, çocuklara bakarken, dostlarının dertlerini dinlerken, neredeyse her akşam evde konuk ağırlarken yazdı.

Nezim’in korktuğu 1971’de başına geldi. Dergide Nâzım Hikmet’in şiirlerini, yayınevinde de kitaplarını yayınlıyorlardı. Derginin ve yayınevinin yöneticisi olarak hapse mahkûm oldu. 12 Mart’ta iki yıl kadar evinden uzak kaçak yaşadı. Kaçaklık döneminde kendi derdini unutur, gözaltına alınanlarla, mahkûm olanlarla ilgilenirdi. “Büyük yazar” sıfatına gerçekten layık bir yazardır. Büyük yazarlar için “Di’li geçmiş kipi” yoktur, sadece gelecek vardır.

Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (7)

19 Ağustos 2009
İMAM hatipler konusunda ne ayrıntıları, ne de yalanları tartışırım. Yok efendim yoksul halk çocuklarının hakkı yenmiş, yok efendim Müslüman evlatları neden zabit olamıyormuş?!

İşin aslına dönelim: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu yok saymak ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bu yasaya aykırı değişiklik yapmak suretiyle, imam hatip mezunlarının üniversitelere alınması gayrimeşru bir girişimdir.

Bu işi yapanlar bir gün mutlaka yasa önünde hesap verirler ve laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmakla sabıkalı AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde dava açılabilir.

SOL KARŞITLARI

İmam hatip okulları ve liseleri 1950’den bu yana, İslamcı hareketin iktidarı ele geçirme stratejisi bakımından önemli bir yere sahiptir. Ve on yıllardır ortalığı inleten curcuna da bu nedenle devam etmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlerin Mustafa Peköz’ün “İslami Cumhuriyete Doğru Türkiye’de Siyasal İslamın Dünü, Bugünü ve Yarını”  (Kalkedon Yayınları) adlı kitabını okumalarını salık veririm.

İmam hatipler, İslamcı hareketin Türkiye’nin eğitim sistemine yön veren Türk-İslam sentezi doğrultusunda, eğitim politikasında etkin olmasının en önemli oluşturucularından biridir.

Konuşmanın ve tartışmanın bu noktasında itiraz ederek sorarlar: “Bu okulları devlet kurmadı mı, MEB’in yaptığı müfredat programı uygulanmıyor mu, MEB’in müfettişleri teftiş etmiyor mu? Bu okullar nasıl olur da laiklik karşıtı ve Türk-İslam sentezinin kalesi olurlar?” Sonra çok bilmişçesine sırıtırlar.

Başta 12 Mart ve 12 Eylül hükümetleri olmak üzere 1950’den sonra iktidara gelen bütün hükümetler, (bu arada 28 Şubat hariç TSK), Türk-İslam sentezinin izinden gitmiştir. Bu bakımdan, İHO ve İHL, sadece eğitim veren kurumlar değil, gerçekte gençliği İslami ideoloji ile yetiştiren ve özellikle de antikomünist ve sol karşıtı militanlar haline getiren ocaklar durumundadır.

TARİKAT TORNASI

Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (6)

18 Ağustos 2009
İMAM hatip mezunlarına üniversiteye girme hakkının tanınması gayri meşru bir hak gaspıdır.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan (3 Mart 1924) önceki durum ne idi, ne gibi öğretim kurumları vardı, isterseniz bir anımsayalım (Kaynak: Erciyes Üniversitesi emekli öğretim üyesi Dr. A. Vehbi Ecer):

ARAPÇA EĞİTİM

1. Medrese 1330 yılında Orhan Bey tarafından kuruldu. Eğitim ve öğretim dili Arapça idi. Sadece fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, hadis, akaid, kelâm, mantık gibi İslami bilgiler öğretiliyordu.

Medreselerde fen bilimleri, Türk dili, Türk kültürü, Türk tarihi ve edebiyatı öğretilmiyordu. Bütün kitaplar Arapça idi.

Bu gayri milli okullarda, 16 ve 17. yüzyıllarda okuma yazma bilmeyen zevata hocalık verilmekteydi.

2. 1699 Karlofça barışından sonra eğitimde yenileşme düşüncesi gelişti. I. Mahmut, III. Mustafa, I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmut dönemlerinde askeri eğitim yenileştirildi. II. Mahmut döneminde ilköğretim zorunlu hale getirildi. Ama medreselere el atmaya kimse cesaret edemedi.

3. 1839-1876 Tanzimat Dönemi’nde öğrenim kurumları iyice çeşitlendi: Tanzimat okulları, medreseler, askeri okullar, öğretmen okulları, azınlık okulları, yabancı okulları. Farklı kaynaklı, farklı programlı okullar farklı kültürde insanlar yetiştirmeye başladı.

4

Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (5)

16 Ağustos 2009
YÖK eski üyesi Sayın Bülent Serim 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. maddesiyle ilgili zihin açıcı bir uyarıda bulundu. 14.08.09 tarihli 3 numaralı yazımda söz konusu 32. maddeyi yazmıştım: "İmam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır."

* * *

Aynı yazıda, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nda "Hem mesleğe, hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır" açıklamasının bulunmadığını da yazmıştım.

Sayın Bülent Serim, "meslek"in imamlık ve hatiplik; "yükseköğrenim"in ise ilahiyat fakülteleri ya da benzeri okullar anlamına geldiğini düşünüyor. Doğrudur, haklıdır!

Ama 1739 sayılı yasayı çıkartanlar, 32. maddede, Tevhid-i Tedrisat’ın 4. maddesinde olduğu gibi İlahiyat Fakültesi’nin adını açıkça anmıyorlar. Demek ki bir hinoğluhinlik var işin içinde. Zaten bu bulanıklıktan yararlanarak çeşitli fakültelere yıllarca korsan öğrenci soktular.

Ancak bununla da yetinmediler: 31.07.2009 tarihli "Milli Eğitim Bakanlığı İmam Hatip Liseleri Yönetmeliği" ile 1739 sayılı kanunun 32. maddesine karşı yeni bir dolap çevirdiler:

"MADDE 5- (1) Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde hem mesleğe hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan imam hatip liseleri, ilköğretimden sonra dört yıl öğretim veren, bölge şartlarına ve imkánlarına göre gündüzlü veya yatılı ve gündüzlü olarak karma eğitim ve öğretim yapan okullardır" tanımıyla hem Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu hem de 1739 sayılı yasanın 32. maddesini hamhumşaralop yaptılar. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile 1739 sayılı yasanın 32. maddesinde yer alan "dini hizmetler" deyişi nerede? Demek ki bu okul modacı yetiştirmek için kurulmuş. Ama çıkardıkları alt tarafı bir yönetmelik ve Anayasa’nın 174. maddesinin koruyucu kanatları altında aslanlar gibi ayakta duran Tevhid-i Tedrisat Kanunu var. Bu yönetmelik hemen iptal edilir. İyi bir hukukçu, Anayasa’nın 174. maddesine ve Anayasa Mahkemesi’nin 16.09.1998 günlü ve 1998/52 sayılı kararına dayanarak imam hatipleri asıl amaçlarına döndürtebilir. Böyle bir hukukçu aranıyor ama var mı? Biraz yekinin artık!

* * *

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun amaç ve kapsamı imam hatiplerle sınırlı değil. Bu yasa ile Türkiye’deki bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmakta ve Şeriye ve Evkaf Vekáleti veyahut hususi vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve mektepler MEB’e bağlanmaktadır ya da kapatılmaktadır.

Daha önceleri mektepli, medreseli, tarikatçı olmak yüzünden ortaya çıkan bölünmüşlük toplumun birliğini, toplumsal bütünleşmeyi ve çağdaşlaşmayı engelliyordu. Atatürk 1923 yılında yaptığı bir konuşmada bu noktaya işaret eder:

"Milletimizin ve memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evládı, kadın ve erkek, aynı şekilde, oradan çıkmalıdır."

O halde ya sadece klasik genel liseler ya da sadece imam hatip liseleri olacaktır. İkisi birlikte var olup üniversite ve yüksekokullara kaynaklık edemez. Siyasal İslam şimdilik bu ikiliğe razı. Asıl amaç ve hedef klasik genel liseleri ortadan kaldırıp tersine bir Tevhid-i Tedrisat yaratmak. (Devam edecek.)
Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (4)

15 Ağustos 2009
İMAM hatiplerin kısa tarihi: 1924- Okullarda laik eğitime geçiş kapsamında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla (Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi) birlikte medreseler kapatıldı. Laikliği yeni benimseme aşamasında olan bir toplumda din eğitiminin gerekliliğine inanan Mustafa Kemal Atatürk, medreselerin yerine dört sınıflı 29 adet imam hatip okulu açtı. Bir yıl sonra imam hatip sayısı 26’ya, iki yıl sonra 20’ye, üç yıl sonra da ikiye düştü. 1929-30 öğretim yılında ise son kalan imam hatip okulları da kapatıldı.

1948- CHP, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imam, hatip, vaiz ve yüksek din okulları açılması için Meclis’e kanun teklifi verdi. Teklif sonucu imam hatip okulları açılmadı ancak 10 ay süreli imam hatip kursları açıldı.

1949- Yıl başında dönemin iktidar partisi CHP Ankara ve İstanbul’da iki tane imam hatip kursu açtı. Bir süre sonra kurs sayısı sekize çıkartıldı. Din derslerinin eğitim-öğretim müfredatına konulması da bu döneme rastlar. Okulların dördüncü ve beşinci sınıflarında seçmeli olarak okutulmak üzere din eğitimi başladı. CHP’nin önerisi ile Ankara Üniversitesi bünyesinde ilk ilahiyat fakültesi açıldı.

1950- Demokrat Parti, iktidara gelmesinin ardından mevcut imam hatip kurslarının yetersiz olduğu kanısıyla imam hatip okullarının açılmasını kararlaştırdı. Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Kahramanmaraş’ta ilk imam hatip okulları açıldı. 1958 yılında bu okulların sayısı 26’ya, 1969’da 71’e, 1997’de ise 600’e ulaştı.

1951-1959- Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 19 adet imam hatip okulu açtı. 1951 yılında imam hatip okullarının dört yıllık ortaokul ve üç yıllık lise bölümü olmak üzere yedi yıllık bir dönemi kapsaması kararlaştırıldı.

1962-1963- İsmet İnönü döneminde yedi adet imam hatip okulu açıldı.

1965-1971- Süleyman Demirel, 46 adet imam hatip okulu açtı.

1971- Askeri darbenin ardından Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi (MSP) ile Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP koalisyon ortağı oldu. Ağustos ayında yeni bir düzenlemeyle, imam hatip okullarının dört yıllık orta kısımları kapatıldı. Lise süresi ise üç yıldan dört yıla çıkartılarak meslek lisesi haline dönüştürüldü.

1973-74 öğretim yılında CHP-MSP koalisyonu, imam hatip okullarının orta kısımlarını yeniden açtı ve imam hatip liselerine bütün üniversitelere giriş imkánı verdi. 1974 yılında 33 tane imam hatip okulu açıldı.

1974-1975- Bülent Ecevit, 29 adet imam hatip okulu açtı.

1975-1978- Süleyman Demirel, 233 adet imam hatip açtı.

1976- Kız öğrenciler de imam hatip okullarına alınmaya başlandı.

1978-1979- Bülent Ecevit, dört tane imam hatip açılmasını kararlaştırdı.

12 Eylül döneminde kız öğrencilerin başlarını örtüp örtmeyeceği tartışıldı. İmam hatip mezunlarına, üniversitelerin bütün bölümlerine girme hakkı tanındı.

1982 yılında ilahiyat fakültelerinde kız öğrencilerin sadece Kuran’ı Kerim derslerinde başlarını örtecekleri hüküm altına alındı. Böylece türban önce ilahiyat fakültelerine, daha sonra bütün fakültelere girdi.

(Devam edecek.)
Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (3)

14 Ağustos 2009
TEVHİD-İ Tedrisat Kanunu’nun ne anlama geldiğini Büyük Millet Meclisi üyeleri 1921 yılından itibaren bildikleri için söz konusu yasayı kolayca kabul ettiler. Mustafa Kemal Paşa 16 Temmuz 1921 günü Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin açış konuşmasında şöyle diyordu:

* * *

"Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarihi gerilemesinde en mühim ámil olduğu kanaatindeyim. Onun için milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve yaratılış niteliklerimizle hiç münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün tesirlerden tamamen uzak, milli seciye ve tarihimizle uygun bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın tam gelişmesi böyle bir kültür ile temin olunabilir. Gelişigüzel bir yabancı kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin yıkıcı neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir." (Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1959, II, 16-17)

* * *

31 Ocak 1923 günü İzmir’de yaptığı bir konuşma sırasında medreselerin geleceğine değinen Mustafa Kemal Paşa şunları söylüyordu:

"Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları olmalıdır. Bu memleket evládı, kadın ve erkek aynı surette oradan çıkmalıdır." (Age. II,90)

(Bu alıntılar için Erciyes Üniversitesi emekli öğretim üyesi Dr. A. Vehbi Ecer’e teşekkür ederim.)

3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Mustafa Kemal Paşa’dan yaptığım alıntılar, 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun imam hatip liseleriyle ilgili 32. maddesinin bir dalavere olduğunu kanıtlamaktadır:

"İmam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır."

Peki değerli köşe yazıcıları Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özgün metninde "Hem mesleğe, hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır" cümlesi var mı?

Yok! Peki nasıl oluyor?

* * *

Peki Milli Eğitim Temel Kanunu’nun Anayasa’nın laiklik ilkesine ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na aykırı 32. maddesinin iptali için yüksek mahkemelere neden başvuru yapılmadı? Başvuru yapılsaydı mutlaka iptal edilirdi. (Son yazımda açıklayacağım gibi, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin kapatılması davasında aldığı 30.07.2008 tarihli kararı gereğince de imam hatipler tamamen kapatılabilir. Meraksız hukukçulara duyurulur!)

14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nu 12 Mart faşist askeri rejiminin Naim Talu hükümeti (15.04.1973-26.01.1974) çıkarmıştı.

Aynı askeri rejimin 20 Mayıs 1973’te Necmettin Erbakan’a Milli Selamet Partisi’ni yalvara yalvara kurdurduğunu da anımsayalım. (Devam edecek.)
Yazının Devamını Oku

Siyasal İslam’ın kalesi olarak imam hatipler (2)

12 Ağustos 2009
7 ARALIK 2007 tarihinde yayınlanan "Bir Kez Daha Tevhid-i Tedrisat (1)" başlıklı yazımdan aktarıyorum: Yasaların gerekçeleri onları anlamamız, yorumlamamız konusunda son derece önemlidir. 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesi şöyle:

"Yüksek Başkanlığa,

Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında, milletin duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak için öğrenim birliği en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararları ve güzellikleri görülmüş bir ilkedir. 1255 (1839) Gülhane Fermanı’ndan sonra açılan Tanzimat Dönemi’nde, yıkılmış Osmanlı Saltanatı[da] öğretim birliğine başlamak istemişse de bunu başaramamış ve aksine bu konuda bir ikilik bile meydana gelmiştir. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği açısından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder.

Kanun teklifimizin kabulü durumunda Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün bilim (irfan) kurumlarının bağlı olacakları tek makam Milli Eğitim Bakanlığı olacaktır. Böylece, bütün okullarda bundan böyle Cumhuriyetin irfan politikasından sorumlu ve öğretimimizi
duygu ve düşünce birliği çerçevesinde ilerletmekle görevli olan Milli Eğitim Bakanlığı, olumlu ve birleşik bir eğitim politikası uygulayacaktır. Teklifimizin bugün hemen ve ivedilikle görüşülerek kanunlaşmasını yüksek heyetten rica ederiz. (2 Mart 1924. Manisa Milletvekili Vásıf Bey ve arkadaşları).

* * *

3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu:

Madde 1- Türkiye’deki bütün bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır.

Madde 2- Şer’iyye ve Evkaf Bakanlığı veya özel vakıflar tarafından idare edilen bütün medreseler ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiş ve bağlanmıştır.

Madde 3- Şer’iyye ve Evkaf Bakanlığı bütçesine okullar ve medreseler için konulan ödenekler Milli Eğitim bütçesine aktarılacaktır.

Madde 4- Milli Eğitim Bakanlığı, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir İlahiyat Fakültesi kuracak ve [ayrıca] imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılacaktır.

Madde 5- Bu kanunun yayımı tarihinden itibaren, genel eğitim ve öğretim hizmetleri vermekte olup, şimdiye kadar Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olan askeri rüşdiyeler ve idadilerle, Sağlık Bakanlığı’na bağlı Yetim Evleri, bütçeleri ve öğretim kadroları ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Anılan rüşdiye ve idadilerde bulunan öğretim kadrolarının nereye bağlı olacakları, gelecekte ait olacakları Bakanlıklar arasında belirlenip düzenlenecek ve o zamana kadar orduya mensup olan öğretmenler bu statülerini koruyacaklardır."

* * *

Yukarıda aktardığım yasa gerekçesi ile yasanın özellikle 4. maddesini bilmeden imam hatipler üzerine yazı yazmak ayıptır, günahtır, hafifmeşrepliktir. (Devam edecek)
Yazının Devamını Oku