“İmam hatip lisesi mezunlarına üniversiteye girişte uygulanan katsayı sistemi bir hak ihlali algısıyla sürekli eleştirilerek Tevhid-i Tedrisat Yasası’na ve eşitlik ilkesine aykırı olarak Cumhuriyet öncesi gibi ikili bir öğretimin özendirilmesi ve bu okulları meslek okulu hüviyetinden çıkararak ortaöğretimin asıl unsurları haline getirecek sosyal ve mali desteklerin sağlanması suretiyle laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini ortaya koymaktadır.”
YARDIMDAN YOKSUN
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin temelli kapatılmasına karar verilmesi istemini içeren 14.3.2008 günlü, SP.Hz.2008/1 sayılı iddianamesi ve ekleri, konuya ilişkin rapor, ilgili Anayasa ve yasa kuralları okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılma davasında yapılan oylamada, Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasındaki demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle Osman Ali Feyyaz Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten, A. Necmi Özler, Şevket Abalak ve Zehra Ayşe Perktaş’ın ‘Parti’nin kapatılması’, Sacit Adalı, Ahmet Akyalçın, Serdar Özgüldür ve Ferruh Kaleli’nin ‘Parti’nin kapatılması yerine Devlet yardımından yarı oranında yoksun bırakılması’; Haşim Kılıç’ın ise ‘davanın reddi’ gerektiği oyu sonucunda, Anayasa’nın 149. maddesinin birinci fıkrasında siyasi partilerin kapatılması için öngörülen nitelikli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle, 2949 sayılı Yasanın 33. maddesinin göndermesiyle 5271 sayılı Yasanın 229. maddesinin üçüncü fıkrası gereğinde, en aleyhte oyların daha yakın oylara katılmasıyla, Anayasa’nın 69. maddesinin ikinci fıkrası ve 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2008 yılında aldığı (son yıllık) DEVLET YARDIMI MİKTARININ YARISINDAN YOKSUN BIRAKILMASINA 30.7.2008 gününde karar verildi.”
YENİ NEDEN
Yukarıda birlikte okuduğumuz Anayasa Mahkemesi kararına göre, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Başsavcılığı’nın Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ihlaliyle ilgili iddiasını yerinde bulmuş. Bu, bu müdahalenin AKP’yi demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline getirdiğinin de bir kanıtıdır.
Demek oluyor ki: YÖK’ün yükseköğretime giriş sınav yönetmeliğinde yaptığı son değişiklikler ile ortaöğretim yönetmeliğinde yaptığı son değişiklikler AKP için yeni bir kapatılma davasına neden olabilir.
UYUMA, UYAN
Bizi bırakıp gittiğini anladım. Ülker 14 Ağustos Cuma günü seni telefonla aramıştı. Konuşamıyormuşsun. Ülker on dakika kadar konuşmanı beklerken soluk alışverişini dinlemiş. Sonunda bütün gücünü toparlayıp, Ülker’e “Özdemir’i sana emanet ediyorum!” demişsin. Hiç ağlamayan Ülker ağlıyordu.
Beni doğurmamıştın, ama benim anamdın, ben de senin doğurmadığın has oğlundum. Ama ben yalnız değildim, başka oğulların ve kızların da vardı. Yazdıklarımızla, sağlığımızla, aile düzenimizle, güvenliğimizle hep ilgilendin! Zaman zaman yazmanı engelleyecek kadar ilgilendin bizimle!
CUMHURİYET ÖĞRETMENİ
Türkçenin birkaç en büyük yazarından biri Nezihe Meriç’ten söz ediyorum. Adının önünde hiçbir zaman “kadın yazar” tanımlaması kullanılmayan Nezihe Meriç, 1925 yılında Gemlik’te doğdu. Anadan doğma “Cumhuriyet öğretmeni” idi. Yükseköğrenimini yarıda bırakmıştı ama ömrü boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi olarak kaldı. İlk öyküsü 1945 yılında N. Ufuk imzasıyla “İstanbul” dergisinde yayınlanmıştı. Ama öykülerinin 1950 yılında Salim (Şengil) Amca’nın “Seçilmiş Hikayeler” dergisinde yayınlanmasıyla edebiyat dünyasında bir yıldız gibi parladı.
Gene yanılmıyorsam 1956 yılında Salim Amca ile evlendi ve İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Ve Ankaralı oldu. Ben Nezihe Meriç’i 1957 yılında tanıdım. Salim Amca o yıllarda “Dost” dergisini yayınlıyordu. Salim Amca dergiyi ve yayınevinin yayınlarını bana bedava verirdi. Yirmi yaşımdaydım. Param yoktu. Bir gün Rüzgarlı Sokak’taki Ove Han (Otto Weber Han)’a gittim. Salim Amca yoktu. Sekreter Şükran (Özkutlu) Abla da yoktu. Masada tanımadığım genç bir kadın oturuyordu. Derdimi anlattım. “Salim Amca dergiyi bana bedavaya verir!” dedim. Gülümseyerek, “Al çocuğum, ite-köpeğe gideceğine okuyacak birine gitsin!” dedi. O andan itibaren “Anam” oldu. Tamı tamına 53 yıl olmuş.
GERÇEKTEN BÜYÜK YAZAR
Derginin ve yayınevinin yöneticisi resmen Nezihe Meriç idi. Demokrat Parti’nin ceberut döneminde Salim Amca’nın başına bir şey gelirse, dergi ve yayınevi kimsesiz kalmasın diye kendini öne atmıştı. Salim Amca’ya (Salim Şengil’e “Salim Amca” demeye bizi o alıştırmıştı) bir şey olursa “Dergiye ve bize kim bakar?” derdi. O zamanlar Ankara’da güç koşullarda yaşarlardı. Aslı daha sonra doğdu ama Salim Amca’nın ilk evliliğinden dört çocuğu vardı. Nezim onlara gerçek bir ana gibi bakardı. Büyük yapıtını mutfakta yemek hazırlarken, çamaşır yıkarken, çocuklara bakarken, dostlarının dertlerini dinlerken, neredeyse her akşam evde konuk ağırlarken yazdı.
Nezim’in korktuğu 1971’de başına geldi. Dergide Nâzım Hikmet’in şiirlerini, yayınevinde de kitaplarını yayınlıyorlardı. Derginin ve yayınevinin yöneticisi olarak hapse mahkûm oldu. 12 Mart’ta iki yıl kadar evinden uzak kaçak yaşadı. Kaçaklık döneminde kendi derdini unutur, gözaltına alınanlarla, mahkûm olanlarla ilgilenirdi. “Büyük yazar” sıfatına gerçekten layık bir yazardır. Büyük yazarlar için “Di’li geçmiş kipi” yoktur, sadece gelecek vardır.
İşin aslına dönelim: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu yok saymak ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bu yasaya aykırı değişiklik yapmak suretiyle, imam hatip mezunlarının üniversitelere alınması gayrimeşru bir girişimdir.
Bu işi yapanlar bir gün mutlaka yasa önünde hesap verirler ve laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmakla sabıkalı AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde dava açılabilir.
SOL KARŞITLARI
İmam hatip okulları ve liseleri 1950’den bu yana, İslamcı hareketin iktidarı ele geçirme stratejisi bakımından önemli bir yere sahiptir. Ve on yıllardır ortalığı inleten curcuna da bu nedenle devam etmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlerin Mustafa Peköz’ün “İslami Cumhuriyete Doğru Türkiye’de Siyasal İslamın Dünü, Bugünü ve Yarını” (Kalkedon Yayınları) adlı kitabını okumalarını salık veririm.
İmam hatipler, İslamcı hareketin Türkiye’nin eğitim sistemine yön veren Türk-İslam sentezi doğrultusunda, eğitim politikasında etkin olmasının en önemli oluşturucularından biridir.
Konuşmanın ve tartışmanın bu noktasında itiraz ederek sorarlar: “Bu okulları devlet kurmadı mı, MEB’in yaptığı müfredat programı uygulanmıyor mu, MEB’in müfettişleri teftiş etmiyor mu? Bu okullar nasıl olur da laiklik karşıtı ve Türk-İslam sentezinin kalesi olurlar?” Sonra çok bilmişçesine sırıtırlar.
Başta 12 Mart ve 12 Eylül hükümetleri olmak üzere 1950’den sonra iktidara gelen bütün hükümetler, (bu arada 28 Şubat hariç TSK), Türk-İslam sentezinin izinden gitmiştir. Bu bakımdan, İHO ve İHL, sadece eğitim veren kurumlar değil, gerçekte gençliği İslami ideoloji ile yetiştiren ve özellikle de antikomünist ve sol karşıtı militanlar haline getiren ocaklar durumundadır.
TARİKAT TORNASI
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan (3 Mart 1924) önceki durum ne idi, ne gibi öğretim kurumları vardı, isterseniz bir anımsayalım (Kaynak: Erciyes Üniversitesi emekli öğretim üyesi Dr. A. Vehbi Ecer):
ARAPÇA EĞİTİM
1. Medrese 1330 yılında Orhan Bey tarafından kuruldu. Eğitim ve öğretim dili Arapça idi. Sadece fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, hadis, akaid, kelâm, mantık gibi İslami bilgiler öğretiliyordu.
Medreselerde fen bilimleri, Türk dili, Türk kültürü, Türk tarihi ve edebiyatı öğretilmiyordu. Bütün kitaplar Arapça idi.
Bu gayri milli okullarda, 16 ve 17. yüzyıllarda okuma yazma bilmeyen zevata hocalık verilmekteydi.
2. 1699 Karlofça barışından sonra eğitimde yenileşme düşüncesi gelişti. I. Mahmut, III. Mustafa, I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmut dönemlerinde askeri eğitim yenileştirildi. II. Mahmut döneminde ilköğretim zorunlu hale getirildi. Ama medreselere el atmaya kimse cesaret edemedi.
3. 1839-1876 Tanzimat Dönemi’nde öğrenim kurumları iyice çeşitlendi: Tanzimat okulları, medreseler, askeri okullar, öğretmen okulları, azınlık okulları, yabancı okulları. Farklı kaynaklı, farklı programlı okullar farklı kültürde insanlar yetiştirmeye başladı.
4