Paylaş
İşin aslına dönelim: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu yok saymak ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bu yasaya aykırı değişiklik yapmak suretiyle, imam hatip mezunlarının üniversitelere alınması gayrimeşru bir girişimdir.
Bu işi yapanlar bir gün mutlaka yasa önünde hesap verirler ve laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmakla sabıkalı AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde dava açılabilir.
SOL KARŞITLARI
İmam hatip okulları ve liseleri 1950’den bu yana, İslamcı hareketin iktidarı ele geçirme stratejisi bakımından önemli bir yere sahiptir. Ve on yıllardır ortalığı inleten curcuna da bu nedenle devam etmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlerin Mustafa Peköz’ün “İslami Cumhuriyete Doğru Türkiye’de Siyasal İslamın Dünü, Bugünü ve Yarını” (Kalkedon Yayınları) adlı kitabını okumalarını salık veririm.
İmam hatipler, İslamcı hareketin Türkiye’nin eğitim sistemine yön veren Türk-İslam sentezi doğrultusunda, eğitim politikasında etkin olmasının en önemli oluşturucularından biridir.
Konuşmanın ve tartışmanın bu noktasında itiraz ederek sorarlar: “Bu okulları devlet kurmadı mı, MEB’in yaptığı müfredat programı uygulanmıyor mu, MEB’in müfettişleri teftiş etmiyor mu? Bu okullar nasıl olur da laiklik karşıtı ve Türk-İslam sentezinin kalesi olurlar?” Sonra çok bilmişçesine sırıtırlar.
Başta 12 Mart ve 12 Eylül hükümetleri olmak üzere 1950’den sonra iktidara gelen bütün hükümetler, (bu arada 28 Şubat hariç TSK), Türk-İslam sentezinin izinden gitmiştir. Bu bakımdan, İHO ve İHL, sadece eğitim veren kurumlar değil, gerçekte gençliği İslami ideoloji ile yetiştiren ve özellikle de antikomünist ve sol karşıtı militanlar haline getiren ocaklar durumundadır.
TARİKAT TORNASI
Türkiye kentlerinin dış çevre kuşakları; gençlik ve kadınların önemli bir bölümü; sınıfsal niteliğini yitirmiş emekçi kitlesi tarikat ve cemaatlerin etkisi altında. 7-15 yaş arasında Kuran kurslarına giden çocuklar da İslamcı olarak yetişmekte. Anaokuldan başlayarak ilk ve ortaöğretimde çocuklarımız tarikat ve cemaat sermayesinin kurduğu özel vakıf okulları tornadan geçirilmekte. Sadece özel okullarda değil devlet okullarında da tarikat ve cemaatlerin siyasal İslamcı ideolojisi kendilerine bağlı militanlar üretiyor. İslamileşen sermaye artık eksiksiz bir iktidar istiyor.
Bu gelişmeleri yasal olarak engellemenin bir yolu ve yöntemi yok. Demokrasiye inanmayan İslami kesim demokrasiyi kullanarak rejimi İslamileştirme operasyonunu sürdürüyor.
Elimizde sadece imam hatip okullarının konum ve işlevleriyle ilgili anayasal ve yasal tutamaklar var. Bu dayanakları ülkenin ve cumhuriyetin geleceği için kullanmak zorundayız.
Bizim kaygılarımızla dalga geçenler her şey olup bittiği zaman içinde bulundukları aymazlıktan muhtemelen utanmak fırsatı bulamayacaklar.
PARANOYA DEĞİL
Sonuç olarak Türkiye toplumunun İslamileşmesinden kaygılanmak sanıldığı gibi bir paranoya değil. Zira tamamen ya da kısmen İslamileşmiş bir toplumda artık ne demokrasi ne de özgürlükler vardır. Tek İslami partiyi bir yana bırakalım, birbirine alternatif olan İslami partiler özgürlükleri ve demokrasiyi boğar. Böylesine bir toplumsal yapıda insan haklarından söz etmek tatlı bir budalalıktan başka bir şey değildir. (Devam edecek.)
Paylaş