Peki ya koca İstanbul’daki herhangi bir mahalleden, başka bir ilden hatta dünyanın başka bir ülkesindense, onu nasıl bulacaksınız?
Normal bilgisayarlar bir bitle çalışır, yani iki olasılıktan bir tanesi geçerlidir, bu da 1 veya 0’dir. Sizin durumunuzda da, bütün insanları tek tek tarayarak karar vereceğinden, bu işlem çok uzun yıllar alabilir ve sevdanız da, bir romana sürükleyici bir konu olmaktan öteye geçemeyebilir.
Klasik bilgisayarların işlem hızları, içerdikleri transistörler oranında olduğundan, bize bir anda yapılmış gibi gelen işlemler, aslında birer birer yapılarak bir sonraki aşamaya geçilmektedir.
Ancak -273 derece soğuklukta izole edilen atomlar kullanılarak çalışan kuantum bilgisayarlarda buna artı olarak ikisinin de geçerli olduğu süper-pozisyon durumu bulunmaktadır.
İnsanoğlunun diğer gezegenlerde yaşam dahil merak ettiği bir çok sorunun cevabı uzayın derinliklerinde keşfedilmeyi beklemesine rağmen, mevcut teknolojilerle bugüne kadar bu, bir hayalden öteye geçemedi.
Peki en yakın yıldız, bize ne kadar uzak?
Bize en yakın yıldız, Alpha Centauri ve İstanbul’a mesafesi de 4 ışık yılı yani 40 trilyon kilometre uzaklıkta! Öyle şu kadar futbol sahası uzaklıktayla dahi hayal edilebilecek mesafenin ötesinde! Ancak, insanoğlunun geliştirdiği en hızlı uçan hava aracıyla 30 bin sene sürdüğünü söylemek, belki mesafenin muazzamlığını anlamamızda yardımcı olabilir.
Eğer saniyede 15 km. hızla giden bir araç inşa edilseydi, Türklerin Anadolu’ya Malazgirt Zaferi’yle girişinden bugüne kadar geçen sürede hala varamamış, bir o kadar daha zamana ihtiyaç duyacaktık.
1977’de uzaya gönderilen Voyager 1 uzay aracı saatte 64.000 km. hızla yıldızlararası uzayda insanoğlunun bugüne kadar ulaştığı en uzak mesafede seyahat etmeye devam etmesine rağmen, onun bile varması 2000 yılı bulacak.
Peki ama nasıl daha hızlı gidebiliriz?
Bu konudaki ilk teorik proje Feeman Dyson tarafından ileri sürülen Orion’dı. Kimyasal yakıtın bu amacı gerçekleştirmek için yeterli olmadığını, atom bombası enerjisiyle hareket eden bir uzay aracına ihtiyaç duyulduğunu ileri sürmüştü. 300 bin nükleer bomba, uzayda birbiri ardına patlatılarak 130 yılda, dünyadan insanların, bize en yakın takım yıldızına taşınabileceğini ileri sürmüştü. Doğal olarak bu proje, günümüzde dahi bir hayalden öteye geçemedi.
Geliştirilecek kimyasal yakıtlı bir roketi, ışık hızına ulaştırabilmek için çok fazla miktarda yakıta ihtiyaç duyulmaktadır. Çok fazla derken de tüm samanyolundaki gezegenlerin ağırlığına eşit yakıt kastedilmekte!
Devletlerden Büyük Fonların Yönetiminde Yapay Zeka
Bridgewater Associates, yönettiği 160 milyar dolarlık fonla dünyanın en büyük hedge fonudur. Şirket, yöneticilerinin duygusal oynaklıklarından dolayı yanlış kararlar vererek
zarara uğramamak için; insanları işten atmaktan yatırım kararlarına kadar bir çok yönetimsel görevi, önümüzdeki 5 yıl içinde geliştireceği yapay zekaya devredecek.
Dünyada 15 ülke hariç bütün ülkelerin merkez bankalarındaki rezervden daha büyük bir fonun, yapay zeka tarafından yönetilmeye başlanacak olması, devletlerin de yönetilebileceği öngörüsünü güçlendiriyor.
Makinelerin, GO Oyunuyla İnsanlığa Meydan Okuması
Dünyadaki toplam atom sayısı 1.33*1050 iken Go strateji oyununda yapılabilecek hamle sayısı ise 1.74×10172 ‘dir. Yani Go oyunda, dünyadaki tüm atom sayısından bile katrilyonlarca kat daha fazla olasılık var.
Bu nedenle de, satrançta, 1997’de Garry Kasparov’un IBM Deep Blue’ya yenilmesine rağmen; makineler bugüne kadar Go oyununda insanların karşısına çıkamıyordu.
Robotlar, arama kurtarma, uzay araştırmaları, sağlık, ulaşım ve daha bir çok alanda kullanılmaktadır. Bu alanda ki en önemli araştırma konularından biri de, donanımlarında bir sorun meydana geldiğinde mevcut görevlerini nasıl başarıyla tamamlayacaklarıdır!
Robot araştırmalarında bir devrim
27 Mayıs’ta Nature dergisinde yayınlanan bir makalede, Antoine Cully, Jeff Clune, Danesh Tarapore ve Jean-Baptiste Mouret isimli araştırmacılar, bir robotun bacağını kopartıp programında bulunan destekli öğrenme algoritmasıyla nasıl ilerlemeye devam ettiğini anlatan bir makale yayınladılar. Deneydeki robotları, ilk saniyelerde düşüp kalkmasına ve etrafında dönmesine rağmen; 27. saniyeden itibaren diğer bacaklarıyla, kendi kendine sıçrayarak ilerlemeyi öğreniyor. (izlemek için tıklayın)
Çalışma, robotik araştırmalarda büyük heyecan yarattı. Örneğin depremde, robotun bir çocuğu kurtarmaya çalışırken üstüne moloz düştüğünü ve parçalarından bir bölümünün işlevsiz kaldığını düşünün. Eğer o robotun işletim sistemine, destekli öğrenme programı entegre edilirse; meydana gelen krizde, saniyeler içinde sağlam parçalarıyla o çocuğu oradan nasıl kurtaracağını, kendi kendine öğrenerek kurtarma faaliyetine devam edebilir.
Bilgisayarınızdaki bütün dosyalarınızı şifreleyerek fidye isteyen ve dünyanın bir çok ülkesinde hayatı felç eden WannaCry saldırısı, hepimize sonradan dövünmemek için şimdiden tedbir almamız gerektiğini çok güçlü bir şekilde hatırlattı.
NASIL BU KADAR ÇOK SALDIRI OLABİLİYOR?
Programların kodları yazılırken, iyi bir yazılımcının yazdığı her 1000 satırlık kodda, saldırıya açık ortalama 50 hatalı kod satırı bulunur; bu en üst düzey yazılımcılarda ise 5 civarındadır. Bugün kullandığımız bir çok programın on milyonlarca satır koddan oluştuğu düşünüldüğünde, bir hackerin tek yapması gereken, bu hatalı satırlardan sadece bir tanesini bulup sisteme sızmaktır.
Her 4 saniyede yeni bir saldırı türünün keşfedildiği günümüzde, bu hızla artan kötü amaçlı yazılımlara karşı, var olan siber güvenlik sistemleri, her zaman önleyici davranamıyor.
Anne-baba veya yaşlı sevdiklerimizi evde yalnız bırakıp bir yere gittiğimiz de, hepimiz farklı oranlarda pimpirikleniriz. “Acaba başına bir şey geldi mi, ya eve hırsız girdiyse, keşke şu akıllı televizyonu kullanabilseydi, …” gibi sonsuz olasılıklı tilkiler kafamızda dolanıp durur.
GOOGLE I/O 2017’DE DİKKAT ÇEKEN ÜRÜN
17-19 Mayıs’ta Google’ın Silikon Vadisindeki merkezi Mountain View’da, yeni teknolojilerini tanıttığı yazılımcı konferansı gerçekleşti. CEO’su Sundar Pichai’nin tanıtımını yaptığı ürünlerden biri de Google Home’du! Bu ürün şu anda her ne kadar İngiltere ve Amerika satılsa da, yakın zaman içinde Türkçe dil desteğiyle ülkemizde de satışı başlayacak.
Google’ın yapay zeka destekli sesli asistanı artık evimizde bulunan neredeyse bütün cihazları kontrol etmenin yanında, 6 kişinin sesini de tanıyarak verilen komutları da yerine getirebilecek.
BİZE NE BUNDAN?
Özellikle de yaşlılar hızla gelişen teknolojiyi karmaşık buldukları ve o küçücük tuşlara basmakta zorlandıklarından, kullanmakta çok ciddi zorluklar yaşıyorlar. Annenizin oturduğu koltukta elinde belki de örgüsüyle “Google’cım şu benim facebook’u bi aç bakalım” ya da “ whatsapp’ı açta komsu Necla’ya bir mesaj atıcam”, “Klimayı biraz kısar mısın?”, “şu haberleri aç”, “Neşet Ertaş’tan bir türkü çal bakalım” gibi sonsuz isteklerde bulunabilir; sadece sesiyle internette sınırsızca dolanabilir ve okuyamadığı durumlarda asistandan okumasını dahi isteyebilir.
BUNLAR HARİKA DA, BU GÜVENLİK İŞİ NASIL OLACAK?
Benzer başka bir saldırı da bu Çarşamba meydana geldi. Pes peşe saldırılar, bu konuda ciddi bir güvenlik açığı olduğunu ortaya koyuyor.
Güvenli mesajlaşma neden bu kadar önemli?
Bir çok özel kalması gereken, hatta istenmeyen kişilerin eline geçtiğinde size zarar verme ihtimali olan konuları, arkadaşlarınızla paylaşmakta sakınca görmüyor olabilirsiniz! Ancak avukatınızın sizden kimlik fotokopinizi ya da seyahat şirketinizin acilen pasaport fotokopinizi istediği örnek durumları düşünün. Ya da eve gelinceye kadar çocuklarınızın yalnız kalacağını eşinizle mesajlaştığınızı! Bunun gibi aslında normal olan ancak kötü amaçlı kişilerin eline geçtiğinde size zarar verebilecek bir çok durum var!
İnsanlar mesajlaştığı kişiyle kendilerini çok rahat hissettiklerinden gizli kalması gereken kurum sırlarını da paylaşabilirler. Örneğin şirketinizdeki muhasebe elemanını düşünün. Şirketin gidişatını, gruptaki arkadaşlarıyla paylaşımını başkaları da okuyorsa, şirketinizi içinden çıkılmaz bir duruma sokabilir. Sonuçta bütün organizasyonların, kendi içlerinde tartıştıkları konular, farklı seviyelerde gizlilik içerir.
Silikon Vadisinin dahi çocuğu, kurduğu her şirketiyle ses getirmesini başaran, kendi deyimiyle bir deli! Dünyanın ilk online ödeme sistemi PayPal’la sesini duyurdu. SpaceX, Tesla, Solarcity hepimizi hayran bırakan başarılarından sadece bazıları. Bir kaç ay önce de gezegenler arası yaşam projesi kapsamında önümüzdeki 50 yılda, Mars’ta 1 milyon kişilik bir koloni kuracağından bahsederek yine nefeslerimizi kesmişti!
TED söyleşisinde ki açıklama
İki hafta önce, TED konuşmalarının sahibi Chris Anderson kendisiyle özel bir söyleşi yaptı. Son zamanlarda özellikle de ulaşım sorununa kafayı takan Musk, açıkladığı çalışmalarıyla yine dünya gündemine oturmayı başardı!
Yer altına iniyor
Dünyada neredeyse bütün şirketler ulaşımın geleceğini gökyüzünde görüyor. Gün geçmiyor ki drone teknolojisini kullanarak uçan araba üreten bir firma çıkmasın!
Musk ise çözümü yer altında görüyor. Asfaltla bütünleşik ve yeraltındaki tünellere inen araç asansörleri planlıyor. Bu asansör, aracınızı ilgili tünele indirerek sizi istediğiniz noktaya kadar götürüyor. Asansörler, tek hatlı raylar üzerinde hız sınırı olmamasına rağmen, başlangıçta hızları 200km. olacak şekilde hareket edecek.
Uçan arabaların, drone’ların geleceğin ulaşım aracı olacağı ön görülürken, neden yeraltı?
Dünyanın, 7 milyara ulaşan nüfusu, uçan arabalar gerçek olduğunda belki de bir kaç kat daha artmış olacak. Bu büyüklükte ki bir nüfus için, gökyüzünde çok fazla sayıda uçan araba olması gerekiyor, hatta öyle ki, belki de gökyüzünün maviliğini bile görülmeyecek! Diğer bir kaygı da bu kadar çok aracın üstümüzde uçmasının bir kaza anında yol açacağı büyük tahribatlar ve araçların istenilen hızlarda uçamayacak olması geliyor!