1997’de Hong Konglu bilim insanı Dennis Lo, anne adayının kanında cenine ait, serbest halde dolaşan DNA parçacıklarının varlığını keşfetti. Bu da günümüzde anneden alınan bir kaç mililitre kandan bebeğin DNA dizileminin yapılabilmesinin yolunu açmış oldu.
Peki bu ne anlama geliyor?Edwards, Down, Turner ve Patau sendromları, kistik fibrozis, Akdeniz anemisi gibi genetik nedeni bilinen tam 3000 hastalık, artık çocuğunuz doğmadan çok önce tespit edilebilecek.
Doğum öncesi DNA dizilemi yaptırmanın en önemli nedenlerinden birisi de, her 160 doğumda 1 görülen anormal kromozom yapısı ve bunun neden olduğu ömür boyu rahatsızlıklardır! Bu test aynı zamanda, ülkemizde çok yüksek olan akraba evlilikleri veya 35 yaşından sonra çocuk yapmalarda karşılaşılan genetik problemleri de en doğru şekilde tespit edebilir!
Şimdi sıkı durun, genetik bilimini geldiği son nokta…Yeni geliştirilen tekniklerle artık döllenmenin 3. gününden itibaren DNA dizilemesi yaptırılabilir! Bu yöntem özellikle de, tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olacak aileler için, yumurta rahime alınmadan önce çocuklarının geleceğini öğrenerek daha sağlıklı karar vermelerinde yardımcı olacaktır!
Salondakilere, imdb’si 9 üstü bilim kurgu filmi izliyormuş hissi veren bu hedeflerden en çok heyecan uyandıran, şüphesiz ki Building 8 adını verdikleri proje oldu.
BUİLDİNG 8: BEYİN DALGALARIYLA İLETİLİŞİM
Beyin dalgalarıyla iletişim üzerine yapılan çalışmalardan en dikkat çekeni ve Facebook’a da ilham veren, Stanford Üniversitesi’nden Prof. Krishna Shenoy’un liderliğini yaptığı araştırma! En son felçli bir kadında uygulanan beyin dalgalarıyla iletişim, çok başarılı sonuçlar verdi (https://www.youtube.com/watch?v=JJS3VNvv990).
Kadın, karşısına konulan sanal klavyeyi düşünce gücünü kullanarak dakikada 8 kelimeye kadar hızla yazmayı başardı. Prof. Shenoy, daha sonra çalışmasını yapay zekayla destekleyerek, kadının internette sörf yapıp alışveriş yapmasını da sağlayarak, onun yıllardır süren sessiz ve karanlık dünyasına pırıl pırıl bir güneş doğurmuş oldu.
Facebook Building 8 Laboratuvarının başında bulunan Regina Dugan, Stanford gibi bir kaç üniversiteyle işbirliği yaparak bu iletişimi bir adım öteye taşıyor. Dugan, bildiğimiz bütün mesajlaşma uygulamalarını kökten değiştirecek bir teknolojiyi bir kaç yıl içinde herkesin hizmetine sunacaklarının müjdesini verdi: Beyin dalgalarıyla mesajlaşma! Facebook’un bu teknolojisiyle insanlar, dakikada 100 kelime hızında yazabilecek! Bu normal bir insanın 5 katı hız anlamına geliyor.
FACEBOOK, BEREN SAAT’İN “BENİM DÜNYAM” FİLMİNİ HAYATA GEÇİRİYOR!
Regina Dugan, iletişim konusuna çok takmış durumda! Ekibinin üzerinde çalıştığı bir diğer konu da, konuşulanları derimizle anlayabilen bir sensör teknolojisi! Sunumda gösterdiği deneyde, denek bir kadına belli bir sözlük dağarcığında, 3 kelimeye kadar verilen bütün sözcükleri ve komutları kol derisiyle anladığı görüldü. Bu teknoloji özellikle işitme engelli insanların iletişiminde, çığır açacak!
FACEBOOK’UN ULAŞMAYACAĞI YER KALACAK MI?
Uzun yıllar terör şüphelileri, fotoğraflarının olmasına rağmen hareket halindeki milyonlarca insan içerisinden bulunamıyordu. Trapwire’in liderliğini yaptığı güvenlik amaçlı yüz tanıma programları, aranan terör suçlularını ülkeye girişinden itibaren uyarmakla kalmıyor, eylem yapma ihtimali olan insanları da tespit edebiliyor.
Son zamanlarda Londra, Berlin, Nice ve Kudüs’teki gibi radikalleşen bireylerin araçları kalabalıklara sürerek terör eylemleri gerçekleştirmesi, bu tür programları daha da ön plana çıkardı. Trapwire, ilgili bölgelerde bulunan bütün kameralardan 10 kategorili algoritmasıyla insanların hareketlerini ve davranışlarını analiz ederek bir değerlendirme yapmaktadır. Risk oluşturduğunu değerlendirdiği kişileri ise güvenlik birimlerine bildirmektedir. Bu tür sistemler saniyede 100 milyondan fazla insan yüzünü aynı anda tarayıp sonuç çıkarabilmektedir. Araç ve plaka tanıma sistemleri de aynı algoritmaları kullanarak çalışmaktadır.
Bu teknolojinin daha emekleme dönemleri olan 2010 yılında Hong Kong’dan Amerika’ya uçan yaşlı bir yolcu Amerika’da tesadüfen fark edilerek tutuklandı. Şahıs, çaldığı pasaporttaki kişinin yüzünün sentetik maskesini yaparak yüzüne geçirmiş ve bütün kontrolleri geçerek uçağa binmeyi başarmıştı. Yüzünü aldığı yaşlı adama rağmen aynı maskeyi ellerine de uygulamayı ihmal edince, ellerinin çok genç olmasının fark edilmesiyle yakalanmıştı. Yeni sistemler, bu tür aldatmaları da anında tespit edebilmektedir.
Kadına Karşı Şiddet…Yüz tanıma teknolojilerinin bir çok kullanım alanlarından birisi de bina güvenlikleri ve kapı girişleridir. Yetki verilen kişiler dışında binaya yaklaşan ya da girmeye çalışanlar, sistem tarafından anında tespit edilebilmekte; vardiya giriş-çıkışları da otomatik kaydedilebilmektedir. Evleriniz ve işyerlerinize, sadece tanımlayacağınız kişilere açılan kapılar yapabilirsiniz. Kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla da tehdit oluşturan kişinin, konuta yaklaşması ya da bölgede keşif yapması, bu tür sistemler tarafından derhal tespit edilerek gerekli emniyet tedbirleri alınabilir.
İnternetteki içeriklerin %50 si İngilizce olmasına rağmen dünya nüfusunun sadece %20si İngilizce konuşmaktadır. İngilizcenin, bu kadar zengin bir kaynağa sahip olması çeviri teknolojilerinde köprü dil olmasını sağlamıştır.
İnternetteki içeriklerin %80’nini oluşturan diller ise sırasıyla İngilizce, Çince, Rusça, Almanca, İspanyolca, Japonca, Fransızca, Lehçe, Korece ve Portekizcedir. Dikkat edilirse Arapça ve Hintçe konuşanlar, dünya nüfusunun yarısını teşkil etmesine rağmen, internette en çok kullanılan ilk 10 dil arasında yer almamaktadır. Bu yoğun etkileşim ve dilleri öğrenme güçlüğü, çeviri teknolojilerinin gelişimini de hızlandırmıştır
Çeviri teknolojisinin dünü bugünü…
Bugüne kadar ki programlar, cümleyi parçalarına bölerek, kelime kelime ve gramer kurallarına göre çeviriyordu. Bunu bizim Kulaktan Kulağa oyununa da benzetebiliriz. Duyduğunuzu, yanınızdakinin kulağına fısıldarsınız ancak hiç bir zaman ilk söylenen cümleyle son çıkan cümle aynı olmaz. Aktarım esnasında her zaman değişime uğrar.
Bugüne kadar kullanılan çeviri teknolojileri de benzer mantıkla görev yapıyordu. Çevirmek istediğiniz dil için metin, öncelikle köprü dil İngilizceye, sonrasında da hedef dile çevrildiğinden, bu üç dil arasındaki aktarım esnasında da, ciddi anlam kayıpları oluşmaktaydı.
Peki Google’ın Sıfır Atışta Çeviri teknolojisinin farkı ne?
Dile, tıpkı bir bebeğin konuşmayı öğrenmesi gibi yaklaşıyor. Bebekler, aynı konuşma kalıplarını defalarca duyarak ve kullanıldığı yerleri görerek öğrenirler. Bir makinenin öğrenmesi ise, milyonlarca örnek eğitim datasıyla gerçekleşmektedir. Makine bu amaçla internet sitelerindeki çevirileri, gazetelerin farklı dillerdeki baskılarını, Birleşmiş Milletler dokümanları gibi insanlar tarafından yapılan bütün çevirileri kullanarak kendisini eğitir.
Diyelim ki Fransızcadan İngilizceye çevrilmiş 5 kelimelik bir cümle! Bu cümle 5 sütunlu matematiksel bir vektöre dönüşür. Böylece makine, her kelimenin yeriyle beraber milyonlarca örnek cümle içerisindeki kullanılma sıklığını da öğrenir. Daha önceki yöntemlerden farklı olarak, makine bu paternlere bakarak dilin kurallarını, anlamlı cümle kurmayı kendi kendine öğrenerek çeviri yapar.
Gelişmekte olan teknolojiler arasında anlaşılması en zor olan Blockchain, anlayıp “aHaa” dedikten sonra aşık olduğunuz bir şey! Gelin önce bu teknolojinin neden doğduğunu anlayıp, sonra da nasıl çalıştığını inceleyelim:
Bankaların sadece para transferlerinden kazandıkları para 1.7 katrilyon dolar! Peki noterlere ödediğimiz paralar? İthalat-ihracat yapanların mal yüklendi mi, vadeli çekler ödenecek mi kaygıları; tapu senedi sahte çıkanlar! Bunun gibi bir çok güvene ve aracıya dayanan hizmetlerde merkeziyetçiliği ortadan kaldırmak ve sanal ortama güven getirmek ciddi bir sorundu! Satoshi Nakamoto takma adındaki gizemli bir şifreleme uzmanı, Blockchain’ın ilk temellerini 2008 yılında dünyaya tanıttı.
PEKİ NASIL ÇALIŞIYOR BU SİSTEM?
Bizden bir örnek üzerinden gidelim. Türkiye’de maalesef yerli tohum desteklenmediğinden satışı yasak! Çiftçiler de, bu amaçla kurulan yerli tohum pazarlarına giderek, takasla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Kurulan bu küçük pazarlarda herkes birbirini bildiği için kimin ne yetiştirdiği, kimin kimden ne aldığı, takas ettiği kişinin tohumunun yerli olup olmadığını hepsi bilir. Eğer bir çiftçi hile yaparsa bunu herkes, hemen anlar. Ondan kimse tohum almayacağı gibi sattırmazlar da! Bir nevi herkes, herkesi kontrol eder.
Blockchainde tam olarak böyle çalışıyor. Öncelikle amacınıza uygun gruba dahil oluyorsunuz. İşlemini yapmak istediğiniz varlığın sizde olduğunu, ilgili kurallara göre kanıtlıyorsunuz. Ürününüzü tanımlayan size özel bir şifre üretiliyor. Bu durum sistemdeki herkese haber verilip, herkesin bilgisayarına da sizin ne kadar varlığınız olduğu kaydediliyor. Bir işlem yapmak istediğinizde, herkes kendi kayıtlarını kontrol ederek, bir sahtekârlık ya da ihlal yoksa (aynı işlemi iki defa yapmak, elinde bulunandan fazla işlem yapmak gibi) işlemi gerçekleştirmenize 10 dakika içinde onay veriliyor. İşlemin gerçekleşmesi için herkesin onaylaması şart, tek bir itirazda bile işlem iptal edilir. Bunu herkesin bilgisayarındaki program, otomatik olarak kendi kayıtlarıyla karşılaştırarak yapıyor.
Peki efendim, herkesin ne alıp sattığı, ne kadar parası olduğu bütün herkesin bilgisayarına kaydediliyorsa, nerede bunun gizliliği? Sizin kimliğiniz de aynı transferini yaptığınız ürün gibi uzun bir koda dönüşüyor. Kimse bu koddan gerçek kimlik bilgilerinize ulaşamadığından, gizliliğiniz de korunmuş oluyor.
Farz edelim bir tapu devri yapacaksınız. Sisteme tapu senedinin tüm bilgilerini girdiğinizde 20-30 karakterden oluşan bir şifreye dönüşüyor. O şifreye sahip olan tapuya da sahip oluyor. Bu şifre kırılamaz. Tapu devriniz, göndermek istediğiniz kişiye ulaştırılmak üzere, 10 dakika içinde bir pakete dönüştürülür. Bu paket, tren vagonları gibi bir zincire eklenir, en son vagon üzerine tarih-saat damgası basılmış olan sizin tapu senedinizdir. Kendisinden önceki vagona bağlanabilmesi, herkesin onayından sonra üretilen şifreyle olur. 10 dakika sonra arkasına diğer vagonlar eklenir. Bir hackerin tapu senedinizin şifresini bu sistemde kırıp çalması için, 400 milyar laptopun ayni anda çalışarak 10 dakika içinde şifreyi çözmesi gerekir. Eğer 11. dakikaya sarkarsa, arkaya başka vagonlar da eklendiğinden hepten imkânsız oluyor.
Mesela bindiğiniz uçağa, hiç bir program tarafından fark edilmeyen bir hacker saldırısı olmuş ve havadayken aktif olacak bir şey yaptıysa bunu Blockchain’le nasıl anlarız?
Bu durum, Birleşmiş Milletlerin 100’den fazla ülkesine toplantı yaptırtacak kadar da ciddi!
İlk robot cinayeti!Basında son günlerde çok ilgi gören ilk robot cinayetiyle başlayalım. Grand Rapids, Detroit’teki araba parçaları üreten bir fabrikada çalışıyordu. 57 yaşındaki kadın, hala tespit edilemeyen bir nedenle kontrolden çıkan bir robot tarafından, Temmuz 2015’te öldürüldü. Daha da ilginci, robot bu eylemi programında olmamasına rağmen kendi çalışma alanını terk ederek gerçekleştirdi! Ailenin, 7 Mart’ta robot üreticisi 5 firmayı mahkemeye vermesiyle de konu dünya basınında ilk robot cinayeti olarak geniş yer buldu.
Robotlar, çatışmalara da girmeye başladı!Geçen sene 10 Haziran’da Dallas’taki bir protesto sırasında Micah Xavier Johnson adlı keskin nişancı halka ateş açmaya başladı. Bunun üzerine devreye giren polis, onu bir köşede sıkıştırdı ve çıkan silahlı çatışma saatlerce sürdü. Bunun üzerine polis amiri personel zayiatı vermemek için bir polis robotunu devreye soktu. Robot, aldığı bomba düzenekli paketle saldırganı, saklandığı yerde etkisiz hale getirdi. Böylece ilk defa bir robot, insanlara karşı kullanılmış oldu.
Araştırmacılar, fiziksel ya da zihinsel rahatsızlıklarda, kullanılan kelimelerin yuvarlandığı, uzatıldığı ya da daha çok burundan konuşulduğunu; bunun sonucunda da ses perdesindeki dalgalanmalar gibi bir çok özelliğinin farklı oranlarda değiştiğini tespit ettiler. Normal insan kulağının fark edemediği ses çatlakları ve sesteki sinirsel titreşimlerin ölçülebilmesiyle de, hastalık teşhisinde kullanılmasının yolu açıldı.
Bu konudaki çalışmalar neler?
Sağlık alanındaki en gelişmiş yapay zeka olan IBM Watson ekibi, ses analizinden kişinin psikolojik bozukluklarını önceden tahmin edecek bir çalışma başlattı. Örneğin cinnet getirecek birini önceden tespit ederek bunun önüne geçilebilecek. Özellikle çatışma ortamlarında ağır travmalar geçirerek bunu saklayan askerlerin, teşhis ve tedavisinde de kullanılması planlanmaktadır.
New York Üniversitesi Langone Tıp Merkezi, kısa ses kayıtlarından hem hastalıkları tespit etmeyi hem de ağır travmalar sonucunda beyinde oluşan zedelenmeleri tespit etmeyi amaçlamakta. Parkinson’un bu yöntemle teşhisinde %99’a ulaşan bir başarı sağlanmıştır. Mayo Clinic ve Beyond Verbal şirketleri, ses analizimizden kalp rahatsızlıklarını; Berlin’deki Charite Hastanesi ise çocuklardaki dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluklarında erken teşhisi amaçlamaktadır.
Bu teknolojideki kaygılar neler?
Bazı araştırmacılar ise şu an için Sesli Teşhisin, erken bir teknoloji olduğunu, sağlıklı sonuçlar verebilmesi için kişinin gürültüden arındırılmış, yüksek kaliteli büyük boyutlardaki ses dosyalarının varlığına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Diğer bir kaygı da, bu teknolojinin hayatımıza girmesiyle kişisel gizliliğimizden sonra duygusal gizliliğimizin de ortadan kalkacak olması!
İnanmıyorum, o sesi sen mi çıkardın?
Cep telefonlarımızdaki Apple Siri gibi kişisel asistanlar, arkadaşlarımızla konuşmalarımızı dinleyerek bize koçluk yapmaları artık çokta uzak bir ihtimal değil. Hatta mutlu görünen ilişkimizdeki rahatsızlıkların sesimize yansımasından dolayı, dijital Güzin Ablaların tavsiyelerde bulunacağı günlerde sayılı! Ne de olsa geleceği, hayallerimizin sınırları şekillendirecek!
2016 Ocak ayında Google’ın sürücüsüz araba şirketi Waymo’nun üst düzey yöneticilerinden Anthony Levandowski istifa ederek Otto isimli sürücüsüz kamyon şirketi kurar. Altı ay içerisinde de bu şirketi Uber’e 680 milyon dolar gibi rekor bir fiyata satar. Yanlışlıkla bir Google çalışanına gönderilen maille, bu hızlı yükselişin sırrı da ortaya çıktı. Zira bu mailde, Uber’in Google’ın Lidar radarını kullanmasıyla ilgili gizli bilgiler yer almaktaydı.
Peki ama nedir bu Lidar?
Sürücüsüz araba teknolojisinin kalbi olan Lidar, saniyede milyonlarca lazer sinyali göndererek arabanın çevresinde hareket eden-etmeyen her nesnenin üç boyutlu haritasını çıkartarak aracın emniyetle ilerlemesini sağlamaktadır. Anthony, Google’dan istifa etmeden hemen önce Google sunucularından Lidar’in tasarımlarının olduğu 14.000 dosyayı harici diskine indirip, izlerini de siler. Uber’in bu teknolojiye ulaşmasını sağlayan Otto’yu, bu verilerle geliştirdiği kanıtlanmış olur.
Bu dava ne anlama geliyor?
Uber, yakın zaman önce pilot bölgeler olarak San Francisco ve Phoneix’te sürücüsüz taksiyi hizmete sokmuş ve yakın zamanda da bunu diğer şehirlere yaymayı planlıyordu. Bu dava, testlerinin tamamen durması ve bu teknolojiyi yeniden geliştirmesi anlamına geliyor. Halkın büyük çoğunluğu bu teknolojiyi Uber’le tanıyacağından, anlaşma olmaz ise görünen o ki, bu buluşma biraz gecikebilir.
Diğer firmalarda neler oluyor?
Su anda 19 şirket sürücüsüz araç teknolojisi üzerinde çalışmaktadır. Volvo, bu teknolojiyle 2019 yılından itibaren ölümlü kazaları tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Elon Musk, en geç Temmuz 2017’de Tesla’nın tamamen sürücüsüz modelinin hazır olacağını açıklayarak bu yarışta öne geçti. En yakın rakibi Çinli Baidu ise 2018 yılında hazır olacaklarını açıklarken, geri kalan firmalar içinse bu tarih 2020‘dir. Tesla’nın, Google’dan bile önce bunu başarmasındaki sırrı, bütün sürücülerini, onlar farkında olmasalar bile, kendi yapay zekâsını eğitmek için kullanmasında saklıdır. Google 20 aracıyla bugüne kadar 2milyon kilometre yol yaparken, Tesla’nın sürücüleri ise bugüne kadar dünyanın farklı coğrafyalarında milyonlarca kilometre yol yaparak, aracı kullanacak yapay zeka algoritmasını durmadan eğittilerdir.
Bu teknoloji, aracın 360 derece çevresini durmadan gözetlediği için insan dikkatsizliğinden kaynaklanan bütün kazaları ortadan kaldırmaktadır. Kullanıcı, aracını istediği yere telefonundaki uygulamayla çağırabileceğinden, parklar da kalabalık şehir merkezinin dışına çıkarılmaktadır.Peki bu konudaki kaygılar neler? Hackerlerin araç sistemlerine sızıp insan kaçırma ya da kaza yaptırarak suça karışma ihtimalleri var. Ama buna karşı da, tehlike anında bütün otomatik sistemleri devreden çıkartacak önlemler geliştiriliyor. Sürücüsüz araçlar Türkiye için uzak bir hayal gibi görünse de dünyanın bir bölümünde kıyasıya bir rekabetin ürünü olmuş durumda.