Oya Armutçu

Başka Semih’ler olmasın

16 Haziran 2010
ANKARA’dan birçok aileden bana mail ve telefon yoluyla şikayet geldi. Dershaneler ücreti tahsil etmeyi garantilemek için ailelere senet imzalatıyor. Bu noktada hak da veriyorum dersahanelere. Ama ödeme güçlüğüne düşen ya da çocuğunun yararlanamadığını düşünüp o dershaneden almak isteyenlerin senetlerini icraya koyduklarını öğrenince de içim sızladı.
Muğla’nın Fethiye ilçesinde dershane borcunu ödeyemediği için intihar eden 18 yaşındaki Soner Semih Sipahi gözümün önüne geldi. Sipahi, intihar edince, iki ay cezaevinde kalan annesi, borcun ilçe milli eğitim müdürlüğünce ödenmesi üzerine tahliye edilmişti. Ankara’da başka Semih’ler olmasın diye bu konuyu yazmaya karar verdim.

Nedir bu dershane işkencesi

“Dershane derdini” anlatıp okurlarımın tepkisine tercüman olan jinekolog operatör doktor Aysel Yavuz Şengüler’in mailiydi. Önce maile bir gözatalım:
“Veliler şaşkın, öğrenciler yorgun ve hayata küskün. Düşünüyorum, yıllar önce bizler okulda ne öğretilirse ondan imtihan edilirdik. O zaman da üniversiteye giriş aynı şekilde güçtü. Zira parmakla sayılabilecek kadar az üniversite vardı ülkemizde. Dersane diye kimsenin bir gereksinimi yoktu.

Dershane modası çıktı

Yıllar sonra nasılsa bir dersane modası çıktı. Ailelere korkunç bir külfet yükleyen, çocuklarımızı yarış atı gibi koşturan bir olgu çıktı piyasaya. Önce zengin çocukları gitmeye başladı. Sonra diğerleri onlardan geri kalmamak için boğazından kesip dersaneye yatıranlar. Korkunç bir maddi külfet yüklendi ailelere. Bu kadar tayin bekleyen bir ülkede öğretmen yetersizliğinden bahsetmek mümkün değil.
Geçenlerde bir dersane yetkilisi binlerce kişiye iş sahası açtıklarını gururla söyledi. O sayın beyefendi, madalyonun diğer tarafına bir baksa olmaz mı? Yiyecek ekmeğinden keserek, çocuğunu dersaneye gönderen, yarı aç yarı tok yaşamaya çalışan ailelerin dramını niçin görmezden geliyor acaba?
Dersane parasını ödeyemediği için annesi hapse giren ve bunu hazmedemeyip intihar eden o pırıl pırıl ama çaresiz gencin (Semih) dramının sızlatmadığı bir yürek düşünemiyorum. Daha bunun gibi basına aksetmemiş ne dersane dramları mevcut.

Bir sürü bono imzalatıyorlar

Öyle acayip bir uygulama var ki; hizmet vermeden velilere bir sürü bono imzalatılıyor. Hatta çoğu veli okuma yazma bilmediği için parmak basıyor. Çocuk faydalanamadığı, memnun kalmadığı, yahut nefesi kesildiği için ödeyemediği için artık dersaneye gidemeyeceğini çok önceden bildirmesine rağmen bonoları icra yoluyla tahsil edeceklerini söyleyerek insanları hayatlarından bezdiriyorlar.

Hani dersahaneler kaldırılacaktı

Şu dersaneleri kaldıranlar herhalde tarihe geçeceklerdir. Okulda öğretilen bilgilerin imtihanda sorulmasından daha tabii ne olabilir ki? Sayın Devlet Büyüklerimiz! Hani dersaneleri kaldıracağınızı vaat etmiştiniz? Ne oldu da bu ticari sektör her geçen gün acımasızlığını artırıyor yiyecek ekmeği bile zorlukla bulan, çocuğu diğerlerinden geri kalmasın diye dersaneye göndermek için çırpınanların sayısı azımsanmayacak kadar büyük boyutlarda.

Okullarda yeterli eğitim verin

Ankara’nın çok fakir muhitlerinden birinde yıllardır jinekolog operatör doktor olarak çalışmaktayım. Branşım dolayısıyla kadınlarla iç içe yaşamaktayım. Onların feryatlarına dayanamayarak bu yazıyı kaleme aldım. Benim dersaneye giden çocuğum yok. Çaresiz annelerin bana söyledikleri şu: ‘Sadece zenginler mi tahsil yapsın? Fakirsem benim çocuğumun günahı ne?’ Evet, bu insanlara vicdanı olan herkes hak verir diye düşünüyorum.

Buradan yetkililere sesleniyorum çözün

Öyle sanıyorum ki, çocuğu dersaneye gidenlerin ve gidemeyenlerin kanayan yarası bu. Artık bu yara kangren olmak üzere. Acilen tedavisi gerekir. Yetkililere sesleniyorum. Lütfen çocuklarımızı ve ailelerini bu işkenceden kurtarın! Okullarda pekala bu bilgiler rahatlıkla verilebilir. Saygı değer öğretmenlerimizin bu soruna yıllar öncesi gibi çözüm getireceklerinden asla şüphe etmiyorum.”
Yetkililerle ve dershanelerin yanıtları da haftaya...
Yazının Devamını Oku

Ankara’dan köy öğretmenlerine yardım köprüsü

9 Haziran 2010
KÖY Öğretmenleri ile Haberleşme ve Yardımlaşma Derneği Ankara Şubesi Beypazarı’ndan sonra Haymana’da bir ilköğretim okuluna daha kütüphane açtı. Sonbaharda başlayacak yeni eğitim öğretim yılı için de Dernek şimdiden hazırlığa başladı. Dernek Başkan İnci Tuğ, Türkiye genelindeki okullar için giysi yardımı kampanyası başlattıklarını söyledi. Tuğ, “Biz sadece üyelerimizin bağışları ve kısıtlı kaynaklarımız ile ayakta kalan bir derneğiz. Herkesten destek bekliyoruz” dedi.

48 yıllık dernek

Tam 48 yıl önce yedek subaylıklarını köy öğretmeni olarak yapan bir grup idealist gencin kurduğu dernek, bugüne kadar köy öğretmenlerini de öğrencileri de hiç yalnız bırakmadı. Bu süreçte, Bakanlar Kurulu kararıyla “kamuya yararlı” dernekler arasına da girdi.
Dernek, bu yaz Ankara’nın ilçelerindeki iki okula kütüphane açtı. İlki 24 Mart’ta kurucu üyelerden Türkan Akbaş’ın, desteği ile Ankara Beypazarı’ndaki Altay İlköğretim Okulu’na açıldı. İkinci kütüphane açılışı da 28 Mayıs’ta dernek üyelerinden Leyla Güngör Tekin’in yardımlarıyla Haymana’da 12 Eylül İlköğretim Okulu’nda yapıldı.Her iki kütüphanede kitap dolapları, masa, sandalye, ansiklopedi, roman, hikaye, okul öncesi kitapları, defter, kalem gibi kırtasiye malzemeleri yanında projeksiyon aleti, bilgisayar, Atatürk posteri, Gençliğe Hitabe, 10. Yıl Nutku ve saat bile var.

Kitap sevgisini görünce

Açılışlarda, çocukların folklor gösterilerini, oyunlarını, şiirlerini izleyip, kitaplara olan sevgilerini ve ilgilerini görünce mutluluklarının bin kat daha arttığını ve tüm yorgunluklarını unuttuklarını anlatan Tuğ, bakın ne dedi:
“Okumak, öğrenmek, bilgisayar kullanmak çağdaş eğitime ulaşmak adına gereklidir. Okul müdürü ve öğretmenlerin memnuniyeti ilerde bu güzel ülkenin yarınları ve umutları olan değer yavrularımızın ilgileri bu tip kitaplıkların okullar için ne kadar faydalı olduğunu ortaya koymuştur. Her iki hayırsever üyemiz başta olmak üzere bütün üyelerimize teşekkür ediyoruz. Bu yıl ihtiyaçlarını bize bildiren okulların isteklerinin çoğunu yerini getirdik. Memnuniyetlerini bildiren resim, fakslar çalışma şevkimizi artırmıştır. Yeni eğitim dönemindeki çalışmalarımızda hayırsever vatandaşlarımızdan ve değerli üyelerimizden yine yardımlarını esirgemeyeceklerini umuyoruz.”

Yeni dönemde yapılacaklar

Tuğ, yeni dönemde yapmak istedikleri de şöyle sıraladı:

Ankara Şubesi olarak bir fen laboratuvarı daha açacağız. Ankara çevresinde ihtiyacı olan okulları belirlemek için ilçe milli eğitim müdürlüğü ile temasa geçeceğiz.

Ankara ve çevresindeki okullarda, okul-veli, okul-öğretmen, öğretmen-öğrenci arasındaki ilişkileri geliştirmek için seminerler düzenleyeceğiz.

Ankara ve çevresindeki okullarda iki kütüphane daha açacağız

Üyeler olarak kız öğrencilere bursu veriyoruz. En büyük hedefimiz dernek olarak kız öğrencilere burs vermek. Bunun için de desteğe ihtiyacımız var.

Çevre ilçelerdeki okullar arası kompozisyon ve resim yarışmaları düzenleyip bunları sergileceğiz.
Derneğe destek vermek ve gönüllü çalışmak isteyen herkese duyurulur. Ankara Onur İş Hanı’ndaki (Kat 7 No:175) Derneğin telefon numarası da şöyle: 418 33 58
Yazının Devamını Oku

Ankara’dan ikinci sanat köprüsü Kıbrıs’a

26 Mayıs 2010
HACETTEPE Üniversitesi, Alanya’dan sonra ikinci sanat köprüsünü eğitimle birlikte Kıbrıs’a kurdu. Hacettepe Üniversitesi (H.Ü) ile Yakın Doğu Üniversitesi (Y.D.Ü) arasında iki yıl önce yapılan protokol gereği iki üniversitenin öğretim üyeleri karşılıklı ders veriyorlar. Hacettepe ekibinden Bozkurt Kuruç, Füsun Balkaya, Ecder Akışık, Cihan Ünal, Ali Tayla ve Murat Atak Y.D.Ü Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde de görev yapıyorlar. Aziz Nesin’in ünlü oyunu “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz”ı mezuniyet oyunu olarak Y.D.Ü lisans öğrencilerince sahnelendi. Geçen hafta Cuma ve Cumartesi üst üste iki gün başarıyla sahnelenen oyun Kıbrıs’tan tam not aldı. Önce tanık olduğum Ankara-Lefkoşa arasındaki bu eğitim köprüsünün nasıl kurulduğuna bir bakalım:

Stratejik planlama

Hacettepe’de, 2005’te başkanlık görevini sürdüren ünlü sanatçı Cihan Ünal ile birlikte başkan vekilliği görevinde bulunan öğretim üyesi Füsun Balkaya stratejik planlamanın hazırlanmasının ardındaki iki isim. “Yeni oyunculuk bölümlerinin veya ilgili fakültelerin açılmasına destek olmak, kurmak ve devam ettirmek” amacıyla yapılan H.Ü Ankara Devlet Konservatuarı Müdürlüğüne bağlı Tiyatro Ana Sanat Dalı’nca yapılan bu çalışma rektörlüğe “Tiyatro bölümü stratejik planı” olarak sunuldu. Plan H.Ü rektörlüğünce kabul gördü. Bu program çerçevesinde, Y.D.Ü ve ardından Alanya özel belediye konservatuarı ile H.Ü Ana Sanat Dalı arasında, sanat ve eğitim köprüsünün adımları atıldı.

Protokol nasıl imzalandı

2008’de H.Ü Ankara Devlet Konservatuarı Müdürlüğü ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Y.D.Ü arasında sanatsal kültürel ve işbirliği protokolu hazırlandı. Bu protokolün hazırlık çalışmalarını Ankara adına Bozkurt Kuruç ile Füsun Balkaya gerçekleştirirken, Kıbrıs adına da Çetin Özen yaptı. Antlaşma, 2008’de H.Ü Konservatuar Müdürü Erol Belgin ile Y.D.Ü Rektör yardımcısı Şenol Pektaş arasında imzalandı. Sanat ve eğitim köprüsü kurulmuş oldu.

Balkaya’dan Nesin semineri

Mezuniyet oyununa Ankara’dan davet edilen H.Ü Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı, Öğretim Üyesi Doç. Dr. Füsun Balkaya gösterinin sabahında, Y.D.Ü’lü Tiyatro Lisans öğrencilerine “Aziz Nesin ve oyunu Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz üzerine” seminer verdi. Nesin ve eseri üzerinde kuramsal bilgi veren Balkaya, uygulamada nelerin öne çıkarılması gerektiğini anlattı.

Oyunu Atak yönetti

Atak’ın yönetmenliğini yaptığı, Ankara Devlet Opera ve Balesi Birim Dans Tiyatrosu Baş kareografı İhsan Bengier’in, koreografisini üstlendiği mezuniyet oyunu için son iki gün çok yoğun prova yapıldı.
Müzik Editörü Cavanşir Guliyev, Yönetmen Yardımcısı Beste Bağçeci’nin çalışmaları ile Onur Nart, Ali Şaşkara, Öykü Esendemir, İlker Pulu, Diren Özdoğal, Suzan Polat, Deniz Aslı, Işıl Öztürk, Mehmet Somer, Orbay Sehlioğlu, Hüseyin Kombaycı adlı lisans öğrencileri ile izleyicileri buluşturdu.
Atak’ın, oyuna eklediği “Yedi kez hacca” gitme ve “takunyalı hakim” esprileri salonu kırıp geçirikne, bürokrasi ile boğuşan bir türlü nüfus cüzdanı sahibi olamayıp sonunda hapse düşen baş karakter Yaşar’ın, izleyicilere dönüp “ya siz” diyerek, düşünmelerini istemesi çarpıcı bir finaldi.

Işığınız hep parlak olsun

Bozkurt Kuruç’un, Ecder Akışık’ın, Cihan Ünal’ın, Arsen Gürzap’ın, Ayşegül Atik’in Y.D.Ü’nün tüm eğitim kadrosundaki akademisyenin katkılarıyla hazırlanan oyunu ben de beğendim.
23 öğrencili Y.D.Ü Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’nden bu yıl 7 öğrenci mezun oluyor. Ben de mezun olan bu yedi öğrencinin oyundaki gibi ışıklarının hep böyle parlak olmasını diliyorum.
Yazının Devamını Oku

AİHM’den Ankara’ya 70 bin Euro Rum evi tazminatı

19 Mayıs 2010
ÖMER Tuncer, Mudanya’da tapusu iptal edilen 35 Rum evinden birinin sahibiydi. Devletten ihale ile aldığı evi tapusu iptal edilince hukuk savaşı başlattı. Ankara’ya karşı açtığı hukuk savaşını da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar taşıyıp kazandı. AİHM, Tuncer’e, “mülkiyet hakkı ihlali” gerekçesiyle, 70 bin Euro tazminat ödenmesine hükmetti. Tuncer, AİHM kararını dayanak gösterip, yargılamanın yenilenmesi ve tapu iptali kararının kaldırılması için Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ikinci kez dava açtı.

Bir tek ben davacı oldum

Tuncer’le, açtığı davayı sordum. Bakın ne dedi:
“Mudanya’daki bu evlerin çoğu Rumlardan kalma. 35 kişiden bir tek ben davacı oldum. Devletin bir kurumundan aldığım evin tapusunu diğeri iptal ettirdi. Kıyı Kanunu’ndan 100 önce yapılan bu evlerin etkilenmemesi gerekirdi. Devletin mülkiyet hakkına saygı göstermesi gerekirdi. Davamız bu yönüyle çok önemli bir örnek davadır.”

Cumhuriyet şairi Odman’ın vasiyeti

Tuncer’in avukatı Barbaros Ulutaş’la dava sürecini konuştum. Davanın seyri ise şöyle gelişti:
“Mudanya’da yaşamış Rumlardan kalan evin ikinci katı yangında zarar gördü. Bu yangın sonrası onarımı Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden Fakihe Odman yaptırdı. Odman, binanın bakımsız ve sahipsiz kalmaması için Çocuk Esirgeme Kurumu’na devrini vasiyet etti. 1968’de ölümüyle ev önce Çocuk Esirgeme Kurumu sonra Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu mülkiyetine geçti. Odman’ın vasiyetinin aksine ev harabeye döndü.

Maliye tapusunu iptal ettirdi

1995’te, Çocuk Esirgeme Kurumu ihale ile evi satacağını ilan etti. Tuncer ihaleye katılıp evi satın aldı. Tuncer, evi ünlü mimar ve şair Cengiz Bektaş’ın restorasyon projesi uygulamasıyla restore etti. Bina eski görkemli görünümüne kavuştu. Maliye, 2001’de Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, kıyı sahil şeridinden yararlanmada öncelikle “kamu yararı” bulunduğu gerekçeleriyle tapu iptaline karar verdi.

475 bin liralık eve AİHM’de dava

Tuncer, 30 Eylül 2005’te, AİHM’de adil yargılanma hakkı ve “mülkiyet hakkının ihlali” iddiasıyla dava açtı. Başvuru sonrası Mudanya Sulh Hukuk Mahkemesi’nce 28.02.2006 tarihinde hazırlatılan bilirkişi raporunda evin değeri 475 bin 380 TL olarak belirlendi. Tuncer, AİHM’den 407 bin Euro maddi, yine 200 bin Euro manevi tazminat talep etti.

AİHM, gayrimenkulün bedeli karşılığı değil “hak ihlali tazminatı” niteliğinde Tuncer’e 70 bin euro tazminat ödenmesine hükmetti. Karar kesinleşti ve tazminat Tuncer’e, ödendi. Tuncer, AİHM kararına dayanarak, yargılamanın yenilenmesini talebiyle Mudanya Asliye Hukuk’ta ikinci kez dava açtı.

Örnek niteliği taşıyor

BENZER durumda bulunanlar, kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla ellerindeki gayrimenkulleri kaybetmiş olsalar dahi, süresi içinde olmak kaydıyla AİHM’e başvurdukları takdirde bu kararın yanlışlığı tespit edilecek, yine yargılamanın yenilenmesi yolu açılacaktır. Bu hususu henüz Türkiye mahkemelerinde yargılama devam etmekte iken ileri sürmek, gayrimenkul sahiplerinin mülkiyet hakkının mahkemede dikkate alınmasını sağlayabilecek, başka hak ihlallerinin önüne geçilebilecektir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Mülkiyet Hakkı’na ilişkin bulunan 1 No’lu Ek Protokol’ünde, ‘Her gerçek ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır’ tespiti yapılmaktadır. Devletin bütün iş ve eylemleri öncelikle Anayasa’ya uygun olmalıdır, Anayasa’nın 90. Maddesi gereği de uluslararası sözleşmeler artık iç hukukun bir parçası gibi değerlendirilmelidir”
Keşke hak kayıpları olmasa ve Türkiye, AİHM’de bu tip davalarla karşı karşıya kalmasa.
Yazının Devamını Oku

Yargıtay’dan cezaya çocuk indirimi

12 Mayıs 2010
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “suç işleyen çocuklara af” önerisi Ankara’da heyecan yaratıp tartışılmıştı. Demokratik açılım sürecinde Adalet Bakanlığı’nın, “taş atan çocuklara af” çalışması da hala Meclis’te. Ama Yargıtay’dan uyuşturucu suçuna karışan çocuklar için sessiz sedasız ceza indirimi kararı çıktı.

Kurul, 15 yaşından küçük çocuklara “uyuşturucu madde ticareti” suçu işlemeleri halinde 2/3 oranında yüksek ceza indirimi yapılıp, az cezaya çarptırılmalarına hükmetti.

On yıldır süren dava

Diyarbakır’dan, Ankara’ya temyize gelen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun önüne kadar uzanan on yıllık dava bakın şöyle açıldı:

Diyarbakır’da, 21 Şubat 2000’de, Turgut D’ye ait işyerine polis eroin pazarlandığı ihbarı üzerine takibe aldı. 14 yaşındaki çırak Şeyhmus S’nin eroini üçüncü kişelere sattığı tespit edildi. Polisin yaptığı baskında dükkanda 12 gram eroin ele geçirildi. Turgut D. eroinin bir kısmını içtiğini diğer kısmını da çırağı kanalıyla üçüncü kişilere sattığını itiraf etti. Dükkan sahibi ve çırağa dava uyuşturucu suçundan açıldı.

Mahkeme 7 yıl verip 3 yıla indirdi

Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 25 Mart 2008 tarihli kararıyla, çırak Şeyhmus’un suç tarihinde 15-18 yaş grubunda ve çocuk olduğunu dikkate alarak “uyuşturucu ticareti yapmaktan” verdiği 7 yıl 6 ay hapis ve 75 gün adli para cezasına önce 1/2 oranında indirim yaptı. Mahkeme, daha sonra küçük çırağa 1/6 iyi hal indirimi yapınca cezası 3 yıl 1 aya indi. Yargıtay 10. Ceza Dairesi 3 Mart 2009’da mahkumiyet kararlarını onadı.

Başsavcılık itiraz etti

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23 Şubat 2010’da, Şeyhmus S’nin, suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğuna ve cezasında 1/2 oranında indirim yapılıp fazla ceza verilmesine itiraz etti.

Başsavcılık itirazında, çocuk sanığa 1/2 yerine 2/3 oranında indirim yapılması ve Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin fazla ceza öngören kararının kaldırılması istendi.

Kurul cezada indirim yaptı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da itirazı görüştü ve yerinde görerek, kabul etti. Kurul, 3 yıl 1 aylık hapis cezasını “fazla” gerekçesiyle ortadan kaldırdı. Kararın gerekçesi yazıldıktan sonra Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilecek.

Mahkemenin önündeki iki seçenek

Mahkeme, küçük çırağa cezayı yeniden karara bağlayacak. Karar itiraz üzerine verildiği için mahkemenin direnme yolu açık. Mahkeme 1/2 indirimde direnirse, bu karar ikinci kez Yargıtay Ceza Genel Kurul’unun önüne Ankara’ya gelecek. Mahkeme Kurul kararına uyarsa, Şeyhmus S’nin cezası, 2 yıl 4 aya kadar inecek.
Yazının Devamını Oku

Hoca-öğrenci hukuku

5 Mayıs 2010
BU kez farklı bir hukuku size yazmak istiyorum:<br>“Hoca-öğrenci hukukunu” En güzel örneğini geçen hafta Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Ankara Devlet Konservatuarı’nda ben de yaşadım. HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı Başkanı Füsun Balkaya’nın, hocaları Prof. Dr. Bozkurt Kuruç’un meslekte 50. yılı nedeniyle bir kutlama programı düzenledi. Daha önce 20’ye yakın projeyi üstlenen ve bu projeyi de tek başına yürüten Balkaya, “50.yılda Kurucu Başkanların” ve bugüne kadar görev yapan başkanların resimlerinden oluşan “Mini Belgeliği” de bölüme yaptırıp armağan etti.

Kutlamada kimler vardı

Rektör Prof. Dr. Uğur Erdener, Prof. Dr. Emel Doğramacı, Prof. Rengim Gökmen, Yazar Tuncer Cücenoğlu, Prof. Dr. Adem Güngör, Prof. Dr. Zülküf Önal, Prof. Erol Erdinçi, Güven Öktem, Nevruz Atay, Murat Atak, Ferahnur Barut, İpek Çeken, Zafer Kayaokay’nın katıldığı kutlamaya Balkaya evsahipliği yaptı.

50. yıl pastası ve konser

Okul Müdürü Erol Belgin, öğretim üyeleri, sanatçılar, misafirlerle birlikte yapılan kutlamada 50. yıl pastası kesildi. Konser salonunda süren kutlamada, öğretim görevlisi Seçil Öztan’ın “Elveda” adlı şarkıyı söyledi. Kuruç için düzenlenen panelde, lisans IV. sınıf öğrencisi Yağmur Uzun Bozkurt Hocasını anlatmasının ardından Kuruç’un damadı Prof.Dr.Zülküf Önal konuştu.

Prof. Dr. Emel Doğramacı da Kuruç’un başarısının arkasında görünmeyen ama bir o kadar da önemli olan karısı Christine Kuruç’un olduğunu söyledi. Kuruç Törenin sonunda Anasanat Dalı Başkanlığı’nca hazırlanan “50. yılda 50 sayfa” adlı albümü Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdener, Bozkurt Kuruç’a öğrencilerinin ve konukların alkışlarıyla armağan etti. Şef Erol Erdinç yönetiminde Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası da Kuruç’a, 50. yıl armağanı olarak bir konser verdi.

“Düşler Yolu” Kuruç için sahnelendi

Müzikle dolu kutlamaların finalinde, İpek Çeken’in yönettiği T. Willams’ın ünlü “Düşler Yolu” adlı oyun sahnelendi. Çeken’in daha önce oynadığı bu oyunu öğrencileri de büyük başarıyla Bozkurt Hocaları için sahnelediler. Prof. Kuruç, öğrencilerinin sahnelediği bu oyunu da ayakta alkışladı.

Oyunun bitiminde Mahir Canova sahnesinde, tüm konuklara ve öğrencilere Tiyatro Anasanat Dalı Başkanlığı’nca kokteyl verildi. Kokteylde fotoğraf çektirmek için sıraya giren öğrencileri ile duyduğu gurur Kuruç’un gözlerinden okunuyordu.

Nice sanat ve sağlık dolu 50 yıllara Bozkurt hocam.
Yazının Devamını Oku

Sokak Lambası (2)

28 Nisan 2010
SOKAK lambalarından şikayet yazıma Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş’den yanıt geldi. Aydınlatma işinin devir işlemlerinin sürdüğünü, işletme sorumluluğunun hala Büyükşehir Belediyesi’ne ait olduğunu, alo 186’ya aydınlatma arızasının bildirilmesi halinde, tamiratın yapıldığını bildirmişler.

Lambaların gündüz açık bırakılmaları ise kontrol amaçlıymış. Şirketin aydınlatma şikayetlerine ilişkin açıklaması bakın şöyle:
Hizmet kalitesini artırmayı hedefliyoruz
“Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş’nin devralındığı günden beri ana hedefi hizmet kalitesini ve müşteri memnuniyetini artırmaktır. Ankara metropol sınırları içerisinde bulunan ve kendilerince tesis edilen bazı bulvar, cadde ve kavşak aydınlatmaları ile trafik sinyalizasyon tesisleri Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne attir. 10 Temmuz 2009 tarihinde yürürlüğe giren ‘aydınlatma yönetmeliğine göre’ belediyece tesis edilen ve işletme bakım sorumluluğu kendilerine ait olan sözkonusu aydınlatmaların şirketimize devir edilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.
İşletme sorumluğu Büyükşehir’de
Aydınlatma tesislerinin devir işlemleri protokoller çerçevesinde devam etmekte olup, bu tesislerin işletmeleri şu an Büyükşehir Belediyesi sorumluluğundadır. Devir işlemleri sonuçlandırılana kadar da mevzuat gereği şirketimizin bu aydınlatma tesislerine müdahale etmesi mümkün değildir.
Düzenli bakım ve onarım yapılıyor
Ankara ili ve ilçelerinde işletme müdürlüklerimiz aydınlatma ekiplerince şirketimize ait aydınlatmaların bakım ve onarımları düzenli olarak yapılmaktadır. Bazı aydınlatma armatürleri malzemelerin ömürlerine bağlı olarak bakımlardan sonra arızalanabilmektedir. Bu tip arızaların şirketimize bildirilmesi durumunda aydınlatma ekiplerimizce gerekli müdahaleler yapılarak aydınlatmalar yanar duruma getirilmektedir.

Yazının Devamını Oku

‘BaroKart’ta marka savaşı

21 Nisan 2010
ANKARA Barosu’nun, beş yıl önce başlattığı, 50 lira bedelle satılan ve kullanıcı sayısı 16 bin 200 olan kredi kartı özelliği de taşıyan “BaroKart”ta marka savaşı çıktı. Avukat Aydoğan Koru, Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nde,  “BaroKart”ın, özel bir şirket adına tescilinin iptali için dava açtı. Koru, tüm meslektaşlarını davaya müdahil olmaya çağırdı. Baro yönetimine de başvurarak, davaya müdahil olunması ya da ayrı bir dava açılmasını istedi. 20 avukatın müdahil olduğu davayla ilgili Koru, bakın ne dedi:
“Baromuz altı tane başvuru yapmış hiçbiri Türk Patent Enstitüsü’nce kabul edilmemiştir. Bu kart şu anda 50 TL bedelle satılıyor ve ciddi rakamdır. Aynı zamanda bir banka ile anlaşmayla kredi kartı özellikleriyle donatılarak, meslektaşlarımıza sunulmaktadır. Marka değeri yabana atılmayacak bir değerdir. 2007’de firma bu kartı kendi adına tescil ettirdi. Firmanın kurucuları da avukatlar. Barokart Ankara Barosu’nun bir ürünüdür. Baroya geri dönmelidir. Bu nedenle biz bu davayı Baroya değil şirkete karşı açtık.”
Avukat Salman: Kanunda yasak var
Baroda Birlik Grubu Dönem Başkanı Avukat Özgür Salman ise davanın baro seçimleriyle ilgisi olmadığını avukatlarının kişisel bilgilerinin özel bir şirkete verildiğini savundu ve şöyle konuştu:
“Binlerce baro üyesinin aidatlarıyla kurulmuş bir sistemin marka hakları dahil olmak üzere özel bir firmanın üzerinde bırakılmış olması bu hususta gereken tedbirlerin alınmamış olması, yapılması gereken müracaatların yapılmaması kabul edilemez. Bizim tek amacımız ‘BaroKart’ın Ankara Barosu adına tescilinin sağlanmasıdır.”
Başkan yanıt verdi
Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar’la da konuştum. İlk kez iddialara tek tek yanıt verdi. “BaroKart bizim yarattığımız bir ürün değil ki, markasını almak için dava açalım” diyen Coşar, bakın şöyle dedi:
Özel şirkete özel kişisel bilgi iddiası gerçek dışı 
“BaroKart bünyesi içerisinde, kartın sahibinin adı, soyadı, baro sicil numarası, iş yeri adresi, cep telefonu numarası, iş yeri telefonu dışında herhangi bir bilgi kaydı mevcut değildir. Elektronik imzalı BaroKartlar da zorunlu olarak T.C. kimlik numarası bulunmaktadır. Avukatlara ait bu bilgiler gizli değildir. Baro Levhasında, WEB sayfasında, baromatiklerde bulunmakta, BaroKart’tan bağımsız bu bilgilere ulaşmak mümkündür. O nedenle avukatlara ait özel ve kişisel bilgiler baro tarafından özel bir şirkete verilmiştir iddiası gerçek dışıdır.
Şirket geliştirdi
BaroKart Sistemi 2005’te Random Yazılım tarafından geliştirilmiş ve ilk olarak Ankara Barosu bünyesinde kullanılmaya başlanmıştır. BaroKartın, Random firması adına alan adı tahsislerinin alındığı tarih 21.09.2005’dir.
Şu anda 32 ayrı Baro üyesinden oluşan yaklaşık 16.200 BaroKart üyesi bulunmaktadır. BaroKart, Ankara Barosu’nun tasarladığı, yarattığı bir ürün değildir. Esasen ne Ankara Barosu ve ne de bir başka Baro böyle bir ürünü tasarlayacak ve yaratacak teknolojiye sahip bulunmamaktadır.
Marka bedeli ödemedik
Ankara Barosu olarak biz bu ürünü, ürünü tasarlayan Random firmasından sadece yazılım ücreti ödemek ve surver vs. gibi donanımları sağlamak suretiyle aldık ve 5 yıldır kullanım alanını genişleterek ve başarıyla kullanıyoruz. Kullanım için bir bedel ödemediğimiz gibi, marka için de bir bedel ödemedik, ödemiyoruz.
Otomobilin markası gibi
BaroKartın, Ankara Barosu tarafından tasarlanmamış, yaratılmamış bir ürün olmasına, sadece kullanım hakkının ve mülkiyetinin Ankara Barosuna veya sahibi olan Baroya ait bulunmasına, alan adının üretici firmaya ait bulunmasına göre, markasının da üretici firma adına tescil edilmiş olması hukukun, hakkaniyetin gereğidir. Bu tıpkı sahip olduğumuz, kullandığımız otomobillerin mülkiyetinin, kullanım hakkının bize ait olmasına rağmen, markasının başkasına ait olması, malik olan, kullanan kişi olarak marka üzerinde hak talep edilememesi gibidir.          
Avukatın hayatını kolaylaştırıyor
BaroKart, adliye içerisinde ve dışarısında avukatların hayatlarını kolaylaştırmayı ve işlerini daha pratik bir biçimde yürütmeyi sağlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda; Hukuk mahkemelerinde dava açılması sırasında BaroKart sahibi meslektaşlarımıza sıralamada öncelik tanınmakta, Adliye girişlerinde BaroKart ile meslektaşlarımız x-ray uygulamasına tabi tutulmamakta, bu yol ile hem zamandan tasarruf edilirken hem de kolluk güçleri ile yaşanan polemiklerin önüne geçilmesinin yanı sıra avukatın onuru korunmaktadır. Fotokopi, sosyal tesislerde indirim sağlanmaktadır.
Mevcut yönetime düşmanlık üzerinden prim yapılıyor
Yaklaşan seçimlerde elinde kullanılacak malzeme bulunmayanlar, kendisiyle ilgili anlatacak bir becerisi, hikayesi, projesi olmayanlar, BaroKart üzerinden, mevcut yönetime düşmanlık üzerinden prim yapmaya çalışmaktadır.”
Yazının Devamını Oku