Bahçelievler 7. Cadde’de mağazalardan yapılan çanta hırsızlıkları, kapkaç yanında araba hırsızlıkları da patladı. Geçen yıl 7. Cadde’deki ünlü bir mağazada kullanmaya bile fırsat bulamadığım yeni iPad’im son çıktığım yurtdışı gezisinin anısı fotoğraflarım ve yeni yükleyip yedeklemeye fırsat bulamadığım bir bölüm arşivimle birlikte çalınmıştı. İçindeki iPad’le birlikte çantamı çalan hırsız ya da hırsızların mağaza güvenlik kamerası da çalışmadığı için kimlikleri hala tespit edilemedi. Hala o hırsız ya da hırsızlar da benim iPad’im de kayıp.
Bahçeli’deki hırsızların yeni kurbanı garip bir tesadüfle yine Hürriyet’ten başka bir arkadaşımız oldu. Hürriyet Ankara’nın muhabirlerinden arkadaşımız Mert Gökhan Koç’u da araba hırsızlarının hedef seçti. Bakın başına ne geldi?
Mert, 30 Ocak günü bir arkadaşının arabası ile Bahçelievler’e gitti.
Arabayı 19.15 sıralarında 72 sokakta 22 numaralı binanın önüne park ettiler. Aynı gün saat 22.45’te geldiklerinde arabanın sağ arka kelebek camının kırıldığını fark ettiler. Oto hırsızlığın mağduru babasının arabasının camı kırılan arkadaşı Şenol’dan daha çok Mert oldu. Çünkü yanından ayırmadığı Nikon fotoğraf makinası, lensleri, flash’ı çalınmıştı.
Mert’in sabah akşam yanından ayırmadığı artık bir parçası gibi olan fotoğraf makinası sadece birkaç saatliğine bırakması hırsızlık kurbanı olmasına yetip artmıştı. Mert’le arkadaşı çaresiz benim yaptığımı yaptılar. Polisi aradılar. Daha sonra Bahçelievler Polis Merkezi Amirliği’ne gidip ifade verdiler. Şikayetçi oldular. Polis olay yerine gitti ve krokisini de çizdi.
GÜVENLİK KAMERALARI ARAŞTIRILACAK
Polis oto hırsızlığı olayını diğer hırsızlıklar gibi araştırıyor. MOBESE ya da çevredeki apartmanlardan birinin güvenlik kamerası sokağı görüyorsa, çok küçük bir ihtimal hırsız ya da hırsızların belki kimlikleri tespit edilecek. Çünkü hala bir görgü tanığı yok. Mert’in ya da arkadaşının polis ifadelerinde de belirttikleri gibi şüphelendikleri kimse yok. Sadece hırsızlık yapan meçhul şahıs ya da şahıslardan şikayetçiler. Kimlik tespitinin ardından hırsız ya da hırsızların yakalanıp yakalanamayacakları ve Mert’in fotoğraf makinasının bulunup bulunamayacağı da meçhul.
ARABADA ÇANTA BIRAKMAYIN
AYM, “hukuk devletine aykırı yönü yok” diye bu başvuruyu reddetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “evli kadına kendi soyadını kullanma hakkını verin” kararlarına rağmen düzenleme anayasa vizesi aldı.
KADIN AVUKATTAN BİREYSEL BAŞVURU
12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği ile AYM’ye bireysel başvuru hakkı hukuk sistemine girdi. 23 Eylül 2012’den sonra kesinleşen nihai karar ve işlemler için bireysel başvuru yolu açıldı. Kadınların soyadı savaşı bireysel başvuru ile bu kez AYM’ye taşındı. Önce o başvuru:
İstanbul Barosu’na bağlı avukat olan Sevim Akat Eşki, 2005’te evlendikten sonra evlilik öncesindeki bekarlık soyadını kullanmayı sürdürdü. Yurt dışına çıkış işlemleri nedeniyle nüfus müdürlüğüne başvurdu ve bekarlık soyadı ve evlilik soyadını beraber içeren nüfus cüzdanı aldı. Diğer resmi işlemlerini bekarlık soyadı ile yapmaya devam etti. Çifte soyadı kullanımı nedeniyle yaşadığı zorluklar yüzünden “Bekarlık soyadım Akat’ı kullanmama izin verin” diye dava açtı. Ancak bu davası, Fatih 2. Aile Mahkemesi’nce reddedildi.
İHLALE KABUL TAZMİNATA RET
Akat’ta bunun üzerine, AYM’ye bireysel başvuru yaptı ve “hak ihlalinin” tespitini istedi. Başvurusunda, evlilik öncesi soyadını tek başına kullanmasına engel olan Türk Medeni Kanunu’nun 187. Maddesi nedeniyle cinsel olarak ayrımcılığa maruz tutulduğunu, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmediğini vurgulayarak, hak ihlali yapıldığını savundu. Uğradığı manevi zararın da tazminini istedi. AYM, talebini kabul edilebilir buldu ve “hak ihlali” olduğuna hükmetti. “Özel yaşama saygı hakkı” alt kategorisinde geçen “özel yaşam” kavramının AİHM tarafından oldukça geniş yorumlandığı vurgulanan kararda, bu kavrama ilişkin “tüketici bir tanım yapmaktan özellikle kaçınıldığı” vurgulandı. Bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve onu bireyselleştiren niteliklerin hukuken tanınması ve bu unsurların güvence altına alınmasının son derece önemli olduğu kaydedilden kararda, AİHM kararlarına geniş atıf yapıldı. AYM, başvurucunun manevi tazminat talebini ise reddetti. Bu karar AYM’ce, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için ilgili Fatih 2. Aile Mahkemesi’ne gönderidi. Mahkeme, AYM kararları bağlayıcı olduğu için kadın avukata tek başına evlenmeden önceki soyadını kullanma izni verecek.
KADINLARIN GÖZÜ HÜKÜMET’TE
Anayasaya göre AYM’nin kararları yargı gibi yürütme ve yasama için de bağlayıcı olduğundan “hak ihlali” tespitinin ardından Hükümet’in Medeni Kanun’da değişikliğe gitmesi gerekiyor. Ancak, Hükümet bu düzenlemeyi dördüncü yargı paketinden Bakanlar Kurulu’nda, “Anne ile çocuğun soyadı farklı olursa karışıklık çıkar. Kamu düzeni bozulur” itirazları üzerine son anda çıkarmıştı. AYM’nin kararının ardından kadınların gözü kulağı yine Hükümet’te çevrildi. Eğer Hükümet AİHM’den sonra AYM’nin ihlal kararına rağmen Medeni Kanun’u değiştirmezse, bekarlık soyadını kullanmak isteyen evli kadınlar tek tek AYM’nin kapısını çalmak zorunda kalacak. 206 liralık harcı yatırıp, bireysel başvuru yoluyla teker teker bu hakkı almaları gerekecek. AYM’nin önüne de yüzlerce soyadı davası yığılacak.
Ama bana gelen onlarca e-postadan öğrendim. İstedikleri için de bu konuyu yazıp tepkilerini dile getiriyorum. Bakın konu şu:
394 Sayılı Hafta Tatil Kanunu uyarınca Pazar günü işyerini açmak isteyen esnafların ruhsat alması gerekiyor. Kanunen böyle. Hafta Tatili Ruhsatı’nın ise 31 Ocak tarihine kadar alınması şart. Tütün satan yerler, bakkal, kahvehane, otel, lokanta gibi işletmeler ancak ilgili belediyelere harç yatırıp, özel ruhsat alarak Pazar günleri çalışabiliyorlar. Dükkanlarını açabiliyorlar. Bu ruhsat ücreti 2013’te Ankara için 400 liraymış. Ancak ruhsat parası katlanmış.
HİÇ Mİ VİCDANINIZ SIZLAMIYOR
Ankaralı esnaflar bu zamma “Adaletsiz” diye isyan ediyorlar Büyükşehir Belediye Meclis üyelerine de “Esnafın ekmeğiyle oynamayın. Harçlar, birçok esnafın birkaç haftalık kazancının üzerine çıktı” diye sesleniyorlar. Zammın geri alınmasını istiyorlar. İşte o tepki maillerinden okurum C.E’den gelen:
“Hafta sonu dükkanını açan esnaf belediyelerden izin alıyor. Onun içinde yıllık ücret karşılığında hafta sonu çalıştırma ruhsatı veriyorlar. Asıl buradaki adaletsiz durum şu. 2013 yılında 400 lira olan ruhsat ücretini 2014 için 780 liraya çıkardılar. Acaba bu yüzde 100 zammı belediye neye göre yapıyor? Ankara Büyükşehir Belediye Meclis üyeleri bu kararı alırken hiç mi vicdanı sızlamıyor? Bu karar esnafın ekmeğiyle oynamaktır. Tek kuruş siftahsız günü kapatan esnafları bitirmektir. Sizden ricam bu konuyu medyaya taşımanız. Birçok esnafın bir nebzede olsa yarasına merhem olmanız...”
Belediye yetkilileriyle konuştum. Özetle yanıt şu:
ÜÇ YIL ÖNCE İPTAL EDİLMİŞ
“Kanunen alınıyor. Kanunda var. Ne yapalım. Belediye Meclisi’nde her yıl harçlar belirleniyor, biz de uyguluyoruz”
Aile mahkemelerinin kadınlar için verdiği koruma kararları da çoğu zaman ya yetersiz kalıyor ya da hiç uygulanmıyor. Ama Ankara’da polis bu defa inanılmaz bir tedbir kararının kahramanı oldu. Halı silkeleme yüzünden iki kadın kavga etti. İki aile birbirine girdi. Biri diğerini karakola şikayet etti. Karakol, şikayetçi ailenin talebi üzerine aynı gün koruma kararı verdi. Önce bu ilginç olay:
KARAKOLLUK OLDULAR
2 Ocak günü Mamak Tuzluçayır’da halı silkeleme yüzünden biri anne-oğul, diğeri karı-koca ve çocuk olan iki aile kavga etti. 1 numaralı dairede oturan A.E adlı adam kendisi, eşi ve kızı adına karakola gitti ve 9 numaralı dairede oturan komşularından “Bizi rahatsız ediyorlar” diye şikayetçi oldu.
POLİSTEN JET TEDBİR
Mamak İlçe Emniyet Müdürlüğü Tuzluçayır Polis Merkezi ne yaptı biliyor musunuz? Şikayet derhal işleme konuldu. Dosyaya 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 5/2 fıkrasına göre işlem yapıldı. Halı silkelediği iddia edilen anne F.B ve oğlu A.İ.B’nin aleyhine tedbir kararı verildi.
KOMŞUNUZA YAKLAŞMAYIN
Tedbir kararında F.B ve A.İ.B’nin komşuları çift ve kızlarına, evlerine üç ay süreyle yaklaşmamaları yanında “şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamalarına” hükmedildi. Aynı kanuna göre tedbir kararının 24 saat içinde aile mahkemesine onaylatılarak uygulanması gerekiyordu. Polis, aynı gün dosyayı adliyeye gönderdi.
MAHKEMEDEN JET KARAR
“Bu nasıl adalet. Birbirlerini sevdiler şimdide evlendiler. Oğlum niye cezalandırılıyor” diye isyan ediyor. Önce o mail:
“Gelinim 20 yaşında gibi görünüyordu. Oğlum da yaşının küçük olduğunu bilmiyordu. Biri cezaevinde öteki kucağında bebekle evde kaldı. Ailemiz perişan oldu. Kararı temyiz ettik. Yargıtay’ın kararları nasıl?”
ÇOCUK GELİN KARARLARI
Malesef Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan geçtiğimiz aylarda okurumun oğlunun durumundaki sanıkların lehine değil aleyhine bir dizi çocuk gelin kararı çıktı. Kurul, ondan fazla dosyada beraber oldukları “çocuk yaştaki kızların yaşlarını küçük olduğu bilmiyorduk” veya “15 yaşından büyük görünüyordu” şeklindeki sanık savunmalarına itibar edilmeyeceğine hükmetti. Bu savunmalar hafifletici neden olarak değerlendirilmeyecek. Emsal kararlar çocuk gelin davaları açısından kritik önem taşıyor.Bu kararlar da bakın şöyle verildi:
MAHKEMELER MAHKUM ETTİ
Sakarya, Kaş, Niğde ve İzmir’de 15 yaşını doldurmadan rızalarıyla kaçıp cinsel ilişkiye giren bir süre sonra evlenen “çocuk gelinlerin” kocaları, “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” ve “çocuğu cinsel amaçlı hürriyetten yoksun kılma” suçlarından mahkum oldular.
YARGITAY BOZDU
Yargıtay 14. Ceza Dairesi, sanık kocaları sevindirdi ve mahkumiyet hükümlerini bozdu. Daire, hükümden önce mağdurelerle resmi nikahla evlenen sanıkların, savunmalarında eşlerinin gerçek yaşının 15’ten küçük olduğunu bilmediğini söylemeleri nedeniyle, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 30. maddesindeki hata halinin mevcut olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğine karar verdi. Mağdurenin suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağının, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığının araştırılmasını isteyen daire, eksik incelemeyle hüküm kurulmasını bozma gerekçesi yaptı.
Ama böyle yapmamak gerekiyor. Çöp atmanın da bir yöntemi var. Nasıl mı bakın şöyle:
Evde gündelik hayatımızda kullandığımız bu ürünlerin boş ambalajlarının oluşturduğu cam, plastik, metal, kağıt/karton ve kompozit atıklara “ambalaj atığı” deniyor. Bu atıkların da bilinçli şekilde ayrılarak tek-tük göze çarpan geri dönüşüm kumbaralarına atılması gerekiyor. Bu hem çevreyi korumak hem de ekonomiye katkı anlamında büyük önem taşıyor. Çankaya Belediyesi başta Türkiye’deki bütün belediyeler resmi internet sitelerinden “geri dönüşüm” sayfaları ile halkı bilinçli çöp atmaya ve bu özel kumbaraları kullanmaya çağırıyor.
YÜZDE 95 ENERJİ TASARRUFU
Bu özel kumbaralarda evsel atıklardan ayrı olarak biriktirilen ambalaj, cam, plastik, metal, kağıt ve kompozit atıkların geri dönüşümü sağlanıyor. Yeniden ham madde olarak ekonomiye kazandırılıyor. Bununla birlikte katı atık depolama alanına giden çöp miktarı azalırken, çöpün taşınması ve depolanması da kolaylaşıyor. Öte yandan hammadde kullanımı azaltılarak doğal kaynaklar korunuyor ve yüzde 95’e varan oranlarda enerji tasarrufu sağlanıyor. Örneğin, metal içecek kutularının geri dönüşümü işleminde bu metaller direkt olarak eritilerek yeni ürün haline dönüştürüldüğünden, bu metallerin üretimi için kullanılan maden cevheri ve bu cevherin saflaştırılma işlemlerine gerek olmadan üretim yapılıyor. Bu şekilde sadece bir alüminyum kutunun geri dönüşümünden, ham maddeden ürün elde etmeye göre yüzde 95 oranında enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Benzer şekilde katı atıklardan ayrılan kağıdın yeniden işleme sokulması için gerekli olan enerji normal işlemler için gerekli olanın yüzde 50’si kadar. Ayrıca yüzde 45 oranında su tasarrufu da sağlanıyor. Aynı şekilde cam ve plastik atıkların geri dönüşümünden önemli oranda enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Bu nedenle üşenmeyip bu kumbaraları kullanmamız gerekiyor.
AYM ESKİ BAŞKANI’NDAN ÇAĞRI
Bu konuda örnek tavır sergileyen çok önemli bir ismin çağrısını da sizinle paylaşmak istiyorum. Anayasa Mahkemesi (AYM) eski Başkanı Mustafa Bumin, emekli olduktan sonra Gölbaşı’na taşındı. Bumin’lerin oturduğu site büyük bir site. Ama çoğu yerde olduğu gibi kağıt, plastik ya da cam geri dönüşüm kumbarası yok malesef. Bumin çifti buna kendi yöntemleriyle çözüm bulmuşlar. Bumin ve ressam eşi Nebahat Hanım evdeki dağ gibi yığılan gazeteleri ve dergileri çöpe atmıyorlar. Kağıt, plastik, cam ve evin çöpleri şeklinde ayırıyorlar. Kağıtlar birikince, üşenmeyip belediyeye telefon ediyorlar. Camlar için daha zor bir yola başvurup ayrı yerde biriktirip daha sağlam şekilde paketleyerek, Ankara’ya merkeze indiklerinde cam kumbaralarına atıyorlar. Bu cam, kağıt ve plastik atıkların geri dönüşümle ekonomiye geri kazandırılmalarını sağlıyorlar. Bumin bütün vatandaşları çöplerini kağıt, cam ve plastik diye ayırıp geri dönüşüm kumbaralarına atma çağrısı yaptı. Belediyeleri ve sivil toplum kuruluşlarını da bu tip projeler yaparak, özellikle vatandaşların yoğun olarak bulunduğu caddeler başta olmak üzere her yere bu kumbaralardan koymaya çağırdı. Bumin vatandaşları bilinçli bir şekilde çöp atmaya da davet ederek bakın ne dedi:
“Bizim oturduğumuz sitede bir tek geri dönüşüm kumbarası yok. Yakınımızda bürokratların oturduğu sitede ise sadece bir tek kumbara var. O da site yönetimce konulmuş. Belediyelerin bu konuda tedbir alması ve bu kumbaraları yaygın şekilde koyması gerekiyor. Bu şekilde çevre kirliliğinin de önüne geçileceği gibi ülke ekonomisine de büyük katkı sağlamış oluruz.”
Okurlarımdan S.F. mailinde, giriş kat bir dairede oturduğunu, sokak kedileri yüzünden balkonuna çıkamaz hale geldiğini belirterek, “Kediler girmesin diye balkonumu cam ya da PVC ile kapattırmak istiyorum. Astımım var. Hayvanların tüyü sağlığımı olumsuz etkiliyor. Hastalığıma rağmen komşularımdan izin almam şart mı?” diye sormuş.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan geçtiğimiz günlerde yine “kedi fobisi” yüzünden balkonunu kapatıp site yönetimiyle mahkemelik olan bir kadının davasında örnek karar çıktı. Okurumun mailindeki soru ile davanın konusu aynı. Önce o kararın nasıl alındığını aktarmak istiyorum. Bakın İstanbul’dan Yargıtay’a kadar uzayan bu karar şöyle alındı:
KEDİ FOBİM VAR DİYE BALKONU KAPATTI
İstanbul Bakırköy’de bir sitenin giriş katında oturan N.K. adlı kadın balkonuna sokak hayvanlarının girmemesi için camla kapattırdı. Site yönetimi karşı çıktı ve olayı mahkemeye taşıdı. Site yönetimi, cam balkonla kapatma şeklindeki tadilat işleminin “mimari projeye aykırı olduğunu” ve “ruhsat alınması gerekirken ilgili belediyeye bu yönde başvuru yapılmadığını” gerekçe göstererek, N.K.’ya Bakırköy 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. Davada, N.K.’nın balkonunu açtırıp eski haline getirmesi talep edildi.
MAHKEME KADINI HAKLI BULDU
Davalı N.K., İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan aldığı kendisine “hayvan fobisi” tanısı konulduğunu belirten rapor ve sokak kedilerini balkonunda gösteren fotoğrafları mahkemeye delil olarak sundu. Mahkeme, bu deliller ışığında N.K.’yı haklı buldu ve bina yönetiminin açtığı davayı reddetti.
MİMARİ PROJEYE AYKIRI AMA ZORUNLU
Mahkeme kararında, bölgede kedi, fare, kertenkele gibi hayvanlar olduğu ve davalının “hayvan fobisi” bulunduğu vurgulandı. Mahkeme, tadilat işleminin, mimari projeye aykırı olmasına karşın “zaruret” ve “zorunluluktan gerçekleştirildiğini” de kabul etti. Yargıtay’ın “Özellikle zemin katlarda yer alan dairelerde güvenlik ve koruma amaçlı mimari projeye aykırı balkon ve cam kapatmalarının mümkün olabileceğine” dair kararları bulunduğu da vurgulanan kararda şöyle denildi:
İ.S Trabzon’da yaşıyordu. 1965’te evlendiği Emekli Sandığı’ndan emekli 30 yıllık karısı O.S 1995’te ölünce, İ.S’ye dul maaşı bağlandı. İ.S, iki yıl sonra 1997’de Y.S adlı başka bir kadınla yeniden evlendi. Ancak evlendiğini Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirmedi. Başı bu yüzden önce SGK’yla sonra da yargı ile derde girdi.
İ.S’nin, ölen karısından dul maaşı alırken, başka bir kadınla yeniden evlendiği 9 yıl sonra ortaya çıkınca SGK hakkında yasal işlem yaptı. Dul maaşı kesildi. Evlendiği tarih olan 1997 ile olayın ortaya çıktığı tarih olan 2006 yılları arasında tam 9 yıl SGK’dan haksız yere 23 bin 299 lira dul maaşı aldığı için hakkında ağır ceza mahkemesinde dava açıldı.
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIKTAN YARGILANDI
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesinde, İ.S’nin “Nitelikli dolandırıcılıktan” 1-3 yılla yargılanmasını talep etti. Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan İ.S mahkemede kendini, “Evlenince dul aylığının kesilmesi gerektiğini bilmiyordum” diye savundu. Ancak mahkeme bu savunmayı da kabul etmedi. Trabzon Ağır Ceza, 18 Aralık 2008’de İ.S’yi zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılıktan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 24 taksitte ödenmek üzere 50 bin lira para cezasına mahkum etti.
YARGITAY BOZDU: DOLANDIRICILIK OLMAZ
İ.S kararı Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nde temyiz etti. Daire, İ.S’nin mahkumiyet kararını 4 Nisan 2013’te bozdu. Bozma kararında, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre, SGK’nın ölüm aylığı alan dul eşin evlenip evlenmediğini yoklama işlemi ile tespit edebileceğine dikkat çekildi. SGK’nın gerekli gördüğü zaman ve hallerde bu yoklamayı yaptırıp dul maaşını kesebileceği, haksız ödenen aylıkları kanuni faiziyle alabileceği de vurgulandı. 4 Nisan 2013 tarih ve 22043 karar ve 6214 esas sayılı bozma kararı da bakın şöyle:
“5510 sayılı yasanın 96. maddesine göre sanığın eşi O.S’nin vefat etmesi nedeniyle kendisine bağlanan dul aylığını 31.10.1997 tarihinde yeniden evlendiği halde kuruma bildirmeyip 1 Kasım 1997-31 Mart 2006 tarihleri arasında almaya devam ederek kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edildiği olayda, sanığın nüfus kaydı incelendiğinde evlendiğinin kolaylıkla tespit edilebileceği anlaşılmakla suçun yasal unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir”
BAŞSAVCILIK: SUÇ NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK