Oya Armutçu

Yargıtay’dan 0-3 yaş kriteri

26 Haziran 2019
Boşanmış baba, velayeti annesinde olan 9 aylık bebeğini her hafta görebilir mi? Yargıtay, ‘çocuğun üstün yararı’ dikkate alınarak, 0-3 yaş grubundaki bebeklerin babaları ile görüşmelerinin (kişisel ilişki) son derece sınırlı tutulmasını ve her hafta sonu değil, 15 günde bir yapılmasını isabetli buluyor. Mahkemeler de artık bu yönde karar veriyor.

ERZURUM’dan mail atan A.D., karısıyla boşanma davasının sürdüğünü, dokuz aylık bebeğinin velayetini alıp alamayacağını, her hafta görüp göremeyeceğini ve bu kararın temyize mi istinafa mı tabi olduğunu soruyor. 

Boşanma veya ayrılık hallerinde çocuğun anne veya babası ile olan iletişiminin devam etmesi için, aile mahkemesince küçüğün velayet kendisinde olmayan ebeveyniyle, ne şekilde görüşeceği de düzenleniyor. Medeni Kanun’un 182. maddesine göre bu konuda takdir yetkisi hâkime ait.YARGITAY: BABA 15 GÜNDE BİR GÖRSÜN 

Yargıtay son dönemde, “Çocuk ana bakım ve şefkatine muhtaç değilse, çocuğun kural olarak gece babasının yanında kalabileceği, ancak her hafta sonu kişisel ilişkinin çok olduğu, bu durumun velayet hakkına sahip olan tarafın velayet görevini yerine getirilmesini engelleyeceği”, “her hafta sonu eve bağımlı hale getireceğini ve eve bağlayacağı”, “çocukla ilgilenmesini, çocukların ihtiyaçlarını karşılanmasını engelleyeceği gibi bu durumun çocuğun ruhsal ve bedeni gelişimini olumsuz etkileyeceği” ve “taraflara külfet yükleyeceği” görüşünü ilkesel olarak benimsemiş durumda.

Yargıtay, aile mahkemelerinin çocuğun “üstün yararı” gözetilerek, babanın ayrı şehirde olması, çocuğun yaşı, eğitimi, sağlığı gibi kriterler ışığında her hafta sonu değil, iki haftada bir babaların çocukla “kişisel ilişki” kurmasına karar vermesini isabetli görüyor.

ÇOCUĞUN GELİŞİMİNİ OLUMSUZ ETKİLER

Yargıtay 0-3 yaş grubunun özellikleri dikkate alındığında, bu çocukların babaları ile görüşmelerinin son derece sınırlı olması gereğinin mutlak olarak dikkate alınması gerektiğini, örneğin bu yaş grubundaki bir çocuğun senede bir ay annesinden ayrı kalacak şekilde kişisel ilişki tesis edilmesinin çocuğun fikri ve bedeni gelişimini olumsuz yönde etkileyeceği gerekçesiyle yerinde bulmuyor.

İSTİNAF MI BAKAR TEMYİZ Mİ?

Yazının Devamını Oku

Boşanan çift ortak velayet alabilir mi?

10 Haziran 2019
Türk hukukunda ortak velayete ilişkin bir düzenleme yok. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin iki yıl önce verdiği karar ışığında, boşanma halinde anne-baba anlaşırsa artık mahkemeler ortak velayete de karar verebiliyor.

Erzurum’dan yazan okurum M.D., eşiyle boşanmak üzere olduklarını ve 7 yaşındaki kızının ortak velayetini alıp alamayacaklarını soruyor. Yanıtım “Evet”. Eşiyle anlaşmaları halinde mahkeme bu konuda karar verebilir.

Medeni Kanun’un (TMK) 336/1 maddesi gereği, evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanıyorlar. Velayet, anne ve babanın çocuğu üzerinde sahip olduğu, tarafların şahsına sıkı sıkıya bağlı bir hak. Kamu düzenine ilişkin olan velayet hakkı aynı zamanda bir yükümlülük.

Türk hukukunda evlilik devam ettiği sürece ergin olmayan çocuk, anne ve babasının velayeti altında. Ancak tarafların boşanması halinde velayet hakkı çocuk kendisine bırakılan tarafa, yani taraflardan sadece birine verilebiliyor.

YARGITAY GÖRÜŞ DEĞİŞTİRDİ

Bu görüş iki yıl öncesine kadar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararlarına ve uygulamaya egemen olmuştu. Hatta Yargıtay yerleşik istikrarlı kararları ile ortak velayetin Türk hukukunda mümkün olmadığına ve ortak velayetin “kamu düzenine” aykırı olduğuna karar vermişti.

İki tarafı İngiliz vatandaşı evlilik dışı doğan çocuklarının velayetini almak için dava açan çiftin dosyasına kadar da kararlar bu yöndeydi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bu davada görüş değiştirdi. 20 Şubat 2017 tarihli 2016/15771 E. 2017/1737 K. sayılı kararında Yargıtay, her iki tarafı da Türk vatandaşı olmayan bu davada, evlilik dışı doğan ortak çocuğun velayetinin anne ve babaya ortak verilmesi talebini değerlendirdi. Yargıtay, “ortak velayetin” Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığı penceresinden hareketle konuyu inceledi. “Ortak velayet” düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmadığı ve Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal etmediğine hükmetti.

TEKİRDAĞ KARARI

Yazının Devamını Oku

Kiracınız pilates stüdyosuysa

3 Haziran 2019
Kiracınız yoga ya da pilates stüdyosu... Gelen giden yüzünden gürültü var. Rahatsız oluyor musunuz? İşyerini tahliye davası açtırmak mümkün mü? İşyerine fazla sayıda kişinin gelmesi veya rahatsızlık verilmesi gibi sebeplere dayalı olarak binada oturan kat malikleri, Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre dava açıp tahliye isteyebiliyorlar.

ÖNCE OKURUM A.K.’NİN SORUSU:

“Ben 2017 yılında komple konut olan üç daireli bir bina satın aldım. Satın aldığım binanın sahibi olan önceki malik bu binanın giriş katındaki 1 no’lu mesken niteliği taşıyan daireyi yoga ve pilates faaliyeti gösteren bir şirkete işyeri olarak kiraya vermiş. Bu şirketin faaliyeti nedeniyle bu daireye çok sayıda giriş-çıkış olmasından dolayı rahatsız olmaktayım. Konutun işyerine kiraya verilmesi nedeni ile tahliye davası açma hakkım var mıdır? Bu konuda beni aydınlatır mısınız?” Bu soruyu ve benzer soruları emekli hâkim ve avukat Mustafa Karadağ’a yönelttim. Bakın nasıl yanıtladı:

KİRA SÖZLEŞMESİNE AYKIRILIKTAN DAVA

“Burada kira sözleşmesinin taraflarına bakmak gerekir. Eğer kiralayan mülk sahibi ise binayı satan alan kişi kiralayan yerine geçer. Ancak kira sözleşmesine göre aykırılık halinde tahliye davası açabilir. Bu davanın görülmesinde ise Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. İşyerine fazla kişinin girip çıkması veya rahatsızlık verilmesi gibi sebeplere dayalı olarak ise siz değil ancak diğer kat malikleri Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre dava açıp pilates ve yoga stüdyolarının tahliyesini isteyebilirler.” 

BÜYÜK SİTELERDE DOĞALGAZ DÖNÜŞÜMÜ

Yazının Devamını Oku

2. el otomobil alacaklar dikkat!

27 Mayıs 2019
Aldığınız ikinci el otomobil arıza yaptı, sıkıntı çıkarıyor. Nereye başvuracaksınız? Eğer ikinci el satan bir şirketten zorunlu ekspertiz incelemesi ile araç aldıysanız bu otomobil 3 ay veya 5 bin kilometre boyunca şirket garantisi altında. Bu garanti süresi içinde araçta arıza meydana gelirse önce şirkete başvurabilir, çözülmezse mahkemeye gidebilirsiniz.

 

İKİNCİ el otomobil almak ekonomik olarak daha avantajlı olmasına rağmen belli riskleri de beraberinde getiriyor. Otomobilin kazalı olup olmadığı, motorunun durumu, kaç kilometrede olduğu dikkat edilmesi gereken noktalar... Bu riskleri ortadan kaldırmaya dönük olarak 1 Nisan’dan itibaren ikinci el araç alım-satım işlemlerinde gerekli belgelere yetkili ekspertiz merkezi raporunun da eklenmesi zorunluluğu getirildi.

Ekspertiz raporu almalarına rağmen araçta sıkıntı yaşayan okurlarım nereye ve nasıl başvuracaklarını soruyorlar. Sigorta hukuku avukatı İbrahim Buğrahan Yazıcı, sorularınıza yanıt olabilecek şekilde bakın hangi değerlendirmeleri yaptı...

SATIŞTA EKSPERTİZ RAPORU ZORUNLU

‘İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik’in 1 Nisan’da yürürlüğe giren düzenlemesine göre ikinci el araç alım–satımını iş olarak yapan gerçek ve tüzel kişiler araç satımından önce eksper raporu almakla yükümlü hale geldi. Bu raporda, satışta en çok karşılaşılan sorunlardan aracın kilometresi ve geçmiş hasar bilgileri, aracın modeli, yılı vb özellikleri ayrıntısıyla yer alacak. Raporun ücreti satışın alıcı kaynaklı iptali durumları hariç satıcı tarafından ödenecek. Zorunlu durumlarda bu raporun alınmaması halinde noterlerde satış işlemi yapılamayacak. Ancak araç alım–satımını iş olarak yapmayan gerçek-tüzel kişiler arasındaki alım-satımlarda raporun alınması zorunlu değil.

YÖNETMELİK SIKINTILARI ÇÖZECEK Mİ?

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye Noterler Birliği verilerine göre 2018 yılı Ocak–Ekim ayı arasındaki ikinci el araç satışı 4 milyon 580 bin 681 adettir. Mahkemelerde ihtilaflara dönük binlerce derdest dava var. Bu sebeple yönetmelik yeterli olmasa da ikinci el satışlarda yaşanan sıkıntıları bir ölçüde azaltabilir. Yönetmeliğin 14/5. fıkrasında, ‘Ekspertiz raporunu düzenleyen kişiler ekspertiz raporundaki bilgilerin taşıtın gerçek durumunu yansıtmamasından sorumludur’ hükmü yer alıyor. Böylece, 1 Nisan’dan itibaren eksper raporu alınması zorunlu satışlarda, satıcı ile birlikte raporu düzenleyen firmaların da hukuki sorumluluğu vardır.

Yazının Devamını Oku

Şifa veren ellerden kalem tutan ellere

20 Mayıs 2019
Küçük bir grup kadın hekim, sosyal medyada eğitime destek için bir araya geldi. Burs amaçlı bu hareket çığ gibi büyüdü. 31 Aralık 2018’de vakfa dönüştü. Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı, kısa adıyla KAHEV’in 1000 resmi üyesi ve 21 bin 400 gönüllüsü var. Vakıf üyelerinin tamamı ise kadın.

KÖŞEM hukuk köşesi. Hukuk, hak ve adalet kavramı üzerine kurulu. Eğitim ise insan olmaktan kaynaklı en temel haklardan biri. Yaşam hakkından sonra belki de en önemlisi. Çünkü eğitimli kişi kendi hukukunu da temel haklarını da koruyabilen kişidir aynı zamanda. O yüzden bu hafta okurlarımın izniyle yeni bir eğitime destek hareketini yazmak istedim. Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı, kısa adıyla KAHEV’i. KAHEV, maddi imkânsızlıklar yüzünden eğitimlerine devam etmekte zorlanan öğrencilere burs vermek için kuruldu. Sloganları da şöyle: “Şifa veren ellerden kalem tutan ellere”

BURS HAREKETİ OLARAK ÇIKTI

KAHEV’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Burcu Akdağ Özkök, vakıf olma öykülerini bakın nasıl anlattı:

“Biz önce Facebook’ta etrafımızda gördüğümüz eğitim ihtiyacı olan öğrencilere destek vermek için kadın hekimler olarak gruplar kurduk. Bu istekler o kadar çok arttı ki yetişemez olduk. Hepimizin çocukları var, bir şeyler yapmak istedik. Aynı imkânları başka çocuklara da sağlamak için organize olduk. Ülkemizi ancak eğitimle daha da ileriye taşıyabiliriz.

Bizler doktoruz ve devlet yükümlülük hizmeti adı altında ya da kendi memleketlerimizde isteğimizle yurdun dört bir yanında mesleğimizi icra ediyoruz. Ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu bölgeleri daha fazla olmak üzere ülkemizde bazı bölgelerde özellikle kız çocuklarının eğitimi çok önemsenmiyor. Coğrafyalar kaderimiz olmamalı. Bir kız çocuğu neden 14 yaşında gelin olsun? Kendi çocuklarımıza verdiğimiz imkânları o çocuklara da vermeliyiz diye harekete geçtik. Eğitimli insan hukukunu da sağlığını da koruyabilir.

APOLİTİK BİR VAKIFIZ

31 Aralık 2018’de vakfımızı kurduk. Vakfın kuruluşu için gerekli malvarlığını aramızda 100’er lira toplayarak sağladık. Biz apolitik bir vakıfız. Tek amacımız eğitime destek. Yönetim olarak kendimizi de bağladık. Vakfın başka hiçbir amaçla faaliyet göstermeyeceğini, hiçbir yönetim kurulu üyesinin tek kuruş almayacağını kayda geçirdik.

Yazının Devamını Oku

6 ay dönmezse boşanma davası açabilirsiniz

13 Mayıs 2019
Eşiniz evi terk etti, ‘terk’ nedeniyle boşanma davası açabilir misiniz? Yanıtı ‘evet’. ‘Evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla ortak hayata son verilmiş olması’ ve bu ayrılığın ‘en az altı ay sürmesi’ halinde aile mahkemesinde terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.

ÖNCE OKURUM M.K.’NIN SORUSU:

“Karım 40 gün önce beni terk etti ve babasının evine gitti. En küçüğü 39 aylık çocuklarımla ben ilgileniyorum. Haftada bir göstermelik telefonla arıyor. Çocuklarımla beni terk ettiği gerekçesiyle eşimi mahkemeye verebilir miyim? Bu terk olayından dolayı çocuklarımın velayetini alabilir miyim? 40 gündür eve gelmeyen, babasının evinde kuaförde saçını yaptırıp sürekli gezen bir annenin ve ailesinin çocuklarımın velayetini almalarını istemiyorum. Ne yapabilirim?”

TERKTEN İTİBAREN 6 AY GEÇMELİ

Okurum M.K.’nın ve benzer soruları Ankara Barosu avukatlarından eski aile hâkimi Mustafa Karadağ bakın nasıl yanıtladı:

“Medeni Kanun’un 164. maddesine göre terk sebebiyle boşanma davası açabilmek için terk tarihinden itibaren altı aylık bir sürenin geçmesi ve terkin evlilik birliği yükümlülüklerini yerine getirmemek kastıyla yapılmış olması gerekir. Terk ihtarı çekmek için yine terk tarihinden itibaren dört aylık bir sürenin geçmesi gerekir. İhtarda, terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunulur.

40 GÜNLÜK TERKTE DAVA AÇILMAZ

Terk süresi bu sorudaki gibi 40 gün ise terk sebebiyle boşanma davası açılamaz. Ancak, ‘evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına’ dayalı boşanma davası açılabilir. Bu davada, baba velayeti talep edebilir. Çünkü 39 aylık çocuğu bırakan annenin velayet görevini yerine getirmede ‘özensiz’ olduğu belirtilerek, velayetin kendisine verilmesini isteyebilir.”

Yazının Devamını Oku

Apartmanda kuaför dükkânı açılabilir mi?

6 Mayıs 2019
Okurum F.Y’nin sorusu şu: “Kardeşim tapuda mesken olan daireye kuaför salonu açtı. Ancak ruhsat alamıyor. Apartmanda oturan malikler imza atmıyorlar. Bu imzaya gerek var mı? Biz hukuken ne yapabiliriz?”

Okurumun sorusu ve benzer şekildeki apartmanda hangi tip işyerlerinin açılabileceğinin yanıtını Kat Mülkiyeti Kanunu’na (KMK) göre açıklamak istiyorum. KMK kapsamında yer alan esaslara göre kimi işyerlerinin apartmanda açılmasına izin verilirken, bazılarına ise izin verilmiyor.

Önce apartmanda hangi işyerleri açılabilir sorusunu yanıtlamak gerekiyor.

KMK’nın 24. maddesinde apartmanda açılmasına izin verilen işyerleri açıkça belirtiliyor. Buna göre, apartmanda mesken olan alanda lokanta, pastane, dükkân, galeri gibi işyerleri, apartman sakinlerinin izniyle açılabiliyor. Kanunda bu konuda aynen şu düzenleme yer alıyor:

OYBİRLİĞİ İLE AÇILABİLECEK YERLER

“Anagayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastahane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalathane, boyahane, basımevi, dükkân, galeri ve çarşı gibi yerler ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.

AVUKAT VE MALİ MÜŞAVİR BÜROLARI İSTİSNA

Yazının Devamını Oku

AYM Baskanı’ndan Anayasa kitabı

29 Nisan 2019
25 Nisan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 57. kuruluş yıldönümüydü. Devlet zirvesinin katıldığı kuruluş yıldönümü törenini bu yıl da ben izledim. Tören başlayana kadar hep yaptığım gibi mahkeme yayınlarının sergilendiği standa geçtim. İlk gözüme çarpan ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Gerekçeli)’ başlıklı yeni yayınlanan kitap oldu.

AYM BAŞKANI’NIN PROJESİ
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın projesi ve talimatıyla hazırlandığını öğrendiğim kitap, iki raportör Yunus Emre Yılmazoğlu ve İsmail Emrah Perdecioğlu’nun çalışması. 19 kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasası, Danışma Meclisi, Milli Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği metinler-gerekçeleri, değişikliklerin metinleri-gerekçeleri kitaplaştırılmış. Tarihi yorum yöntemi bağlamında anayasa maddeleriyle ilgili gerekçe kavramına karşılık gelebilecek her metin de özenle kitaba aktarılmış. Bu yönüyle 1266 sayfalık anayasa kitabı en kapsamlı ve güncel kaynak niteliği taşıyor.

KAYNAK ESER

Kitabın önsözü de Başkan Arslan’ın kaleminden. Özetle şöyle:

“Anayasa Mahkemesi kendisine anayasa ile verilen görevlerini yerine getirirken, en başta anayasal hükümleri yorumlamak, anlam ve kapsamlarını belirlemek durumundadır. Anayasa hükümlerinin yorumu ise onların hangi gerekçelerle hazırlandığını, hangi aşamalardan geçerek kabul edildiğini ve hangi değişikliklere uğradığını bilmeyi gerektirmektedir. Elinizdeki çalışma tam da bu amaçla hazırlanmıştır. 1982 Anayasası’nın başlangıçtan itibaren geçirdiği tüm değişiklikleri, madde gerekçelerini, komisyon raporlarını, diğer yasama sürelerini dikkate alarak hazırlanan bu çalışma anayasa metninin adeta anatomisi niteliğindedir. Bu nedenle kitabın sadece mahkememizin üyelerine ve raportörlerine değil, anayasayı öğrenmek, anlamak, yorumlamak ve uygulamak konumunda olan herkese faydalı olacak bir kaynak eser mahiyetinde olduğuna inanıyorum.”

21 KARARNAME MASADA

Son bir not. Başkan Arslan’ın kuruluş yıldönümü konuşmasında vurguladığı gibi 2017 yılındaki referandumla AYM’nin görev alanındaki üçüncü evreye geçildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yargısal denetimi de AYM’ye verildi. Şu anda AYM’nin önünde iptal talebiyle bekleyen 21 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi var. AYM üyeleri, işte bu yeni anayasa kitabını masaya koyup önce Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hukuki rejimini açıklığa kavuşturan örnek kararı verecek. AYM bu kararıyla yeni hükümet sisteminde yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ilişkilerin niteliğine de ışık tutacak.

Yazının Devamını Oku