Neden böyle bir mesaj atma gereği duydu bilemem, bir mesaj mı var hiç bilemem...
Ama tabii varsa bir gönderme şaşırmam. Günümüz sosyal medyadan çaktırmadan mesaj verme günü değil mi zaten?
Fakat yalan yok Danla’nın sözleri de mantıklı gelmedi değil hani...
Kaldı mı artık erkek kadın ayrımı?
Eskiden ‘çıkma teklifi’ diye bir şey vardı mesela.
Bunu muhakkak erkek eder, sonrasında ilişkiye başlanırdı.
Zamanla ortadan kayboldu bu teklif.
Görünce kızıyorum.
Kızınca susup yoluma devam ediyorum.
Belki de ben çok abartıyorum, bilmiyorum...Ama Nişantaşı’nda haftanın her günü bir kahvaltıcı kaosu yaşanıyor.
Bahsettiğim yerin adı; Çeşme Bazlama Kahvaltı...
Meşhur yani.
Hatta isimleri Türkiye sınırlarının dışına çıkmış olacak ki Türk müşteri sayısı çok az. Neyse...
Sabahları 10-11 arasında başlıyor kapısında kuyruk.
O kuyruk yola taşıyor, o kuyruk Teşvikiye Caddesi’ne kadar uzuyor, o kuyruk yüzünden ne araba yoldan ilerleyebiliyor ne yürüyenler rahatça yürüyebiliyor...
Çünkü Divalar susar.
Onların üzerine gelirler evet ama duvarlarını yıkamazlar.
Tek bir duruma hazırlıksızdır onlar...
Kendilerine bir başka Diva’nın saldırmasına.
2 gündür tartışıyor Bülent Ersoy ile Ajda Pekkan...
İlk taşı Bülent Ersoy attı ve Ajda Pekkan’ı önce konserlerini dolduramamakla suçladı.
Yine olmaz ama zaten taksi bulamıyoruz diye sustuk.
Şimdi de “Bahşişli çağır” diye bir seçenek koymuşlar uygulamaya.
Yani taksi daha gelmeden bahşiş veriyorsunuz sürücüye.
Bir nevi rüşvet yani.
“Lütfen gel, sen yeter ki gel ben sana önden biraz daha para vereyim” demiş oluyorsunuz aslında.
Ya çok pardon ama siz kendinizi ne sanmaya başladınız?
◊ Millet perişan oluyor yollarda, siz durmuyorsunuz.
◊ Durursanız pazarlık yapıyorsunuz.
‘Bazı’ yerlerde durum öyle kötü ki...
O ‘bazı’ yerlerin işletmecileri dahi durumdan öyle rahatsız ki...
Üç-dört işletmeciyle sohbet ettim. Duyduklarım nefesimi kesti. Mekânlara gelen müşterilerin yaptığı hareketler tüylerimi diken diken etti.
Mesela bardak fırlatanlar varmış sahneye. Bardak!
Öyle büyük konserlerde falan değil yahu, yemekli ufak restoranlardan bahsediyorum.
Yani bardağı kimin attığının falan kolayca belli olacağı yerler.
Peki Ankara’da işlenen Onur Şener cinayetinden sonra, yani müşterinin istek şarkılarını ‘söyleyemedi’ diye katledilen Onur’dan sonra ne olacak?
Bir müşteri şarkı istediğinde sahnede olan müzisyen ne yapacak?
O istekten sonra ‘kafalarında bir soru işareti olmayacak mı?’ Eğer o şarkıyı bilmiyorlarsa durup, garip düşünceler içine düşmeyecekler mi?
Eskiden nazikçe istek şarkı ricasında bulunulurdu artık rica değil emir veriliyor.
Böyle müşterilerle karşılaşan şarkıcılar ne yapacak şimdi?
O katiller hem Onur’u öldürdü hem de içimizdeki karşılıklı güven ve samimiyet duygusunu.
Pandemi sonrası çok konuştuk bunları biz, çok uyarılar yapıldı aslında.
Ben paranın böyle hızlı el değiştirdiğini ne gördüm ne duydum.
Söylemiş o da.
Ama kendi tarzında söylemiş.
Sonra “Olmaz, benim istediğim tarzda söyleyeceksin” demiş ahlaksızın biri.
O da haklı olarak “işime karışmayın” cevabını vermiş.
Sonra mı?
Sonra öldürmüşler Onur’u!
Ankara’da sahneye çıkan müzisyen Onur Şener, tartıştığı üç kişi tarafından mekân çıkışı öldürüldü.
O katillerin zihniyeti bu yaz başından beri birçok yerdeydi aslında.
Herhalde kabin memuru dedim. (Hani Boeing 777 uçağından dolayı...)
Neyse... 2 gün sonra bir başka yerde bir arkadaşım ‘777’ dedi ve başladı anlatmaya. 777 melek sayısıymış.
İlişkiyi, aşkı, parayı çağırıyormuşsun bunu hayat felsefen yaparsan.
Çoğu kişi bu dönemde telefonlarının ekranında, tişörtlerinin baskılarında, evdeki tablolarında falan 777’yi kullanıyormuş.
Tabii ben düşündüm...
Kaç kere ‘777’ dersem para geliyor?
Kaç kere ‘777’ yazarsam şans kapısı açılıyor?