Yani, işe alımlarda, barınmada ve kamuya açık konaklama ve restoranlarda bir kişinin kilosuna dayalı ayrımcılık yapmak yasak...
Çok görüyoruz benzer örneklerini, aşırı kilolu olan terfi falan almıyor mesela...
Hatta bazı restoranların en iyi masasına oturtulmuyorlar.
Çaktırmadan yapılıyor bu ayrımcılık ama günün sonunda yapılıyor.
Bence birinin kilosuyla dalga geçenler, boyuna posuna gülenler de suç işlemiş sayılmalılar...
Bazen bir cümleniz karşı tarafı günlerce düşünmeye itiyor ya da psikolojisini, özgüvenini altüst edebiliyor.
Etrafımızdakilerin vücutlarıyla barışmaya ihtiyacımız var.
Çok acil üstelik.
Soruşturma açıldı şimdi ona.
Hiç gerek yoktu böyle işlere.
Mesela deprem bölgesiyle ilgili de benzer yazılar paylaşılıyor.
◊ Artık deprem bölgesine yardım etmem...
◊ Hak etmişler başlarına geleni...
◊ Demek mutlular, beni artık hiçbir şeyleri ilgilendirmiyor...
Böyle yazıyorlar.
Bu konuda da Bergüzar Korel tarafındayım.
Esnaf tabiriyle kepenk kapatın.
Hem milleti hem kendinizi yanılttınız ya da kandırdınız bilemem.
Seçimin açık ara kaybedeni sizlersiniz.
Merak ediyorum nasıl bakacaksınız insanların yüzüne.
Yahu taş çatlasın yüzde 1.5, yüzde 2 yanılma payı olur anket şirketlerinde.
Yüzde 5, yüzde 10 olmaz ki.
Pes, vallahi pes!
Burcu Binici kendisini aldattığı iddia edilen eski eşi hakkında “Karpuzu eline aldığında anlayamıyorsun çürük mü değil mi diye. Yapacak bir şey yok. Allah çarşısına göre pazar versin” demiş.
Açık açık ‘çürük’ demiş eski eşine.
Haklısın be Burcu...
Seni aldatana, hayallerinle oynayana az bile söylüyorsun.
“Ben ilk görüşte adamın fotokopisini çekerim” diyenlere kulak asmayalım.
Baksana “eşim” dediğin insan gün geliyor sana en büyük acılardan birini yaşatıyor.
Sonra da çekip gidiyor ardına bakmadan.
Sorunlar nasıl olur da bunca yıldır çözülemez hiç bilmiyorum.
Yine kaçtı gitti bir Eurovision macerası...
Mesela Edis’e sormuşlar, “Azerbaycan’dan Eurovision teklifi gelirse kabul eder misiniz” diye.
O da haklı olarak “Seve seve” demiş.
Mesela Edis yarışmaya katılsa ve birinci olsa...
Demeyecek miyiz içimizden “Keşke biz katılsaydık” diye.
Çok eminim ki diyeceğiz.
O tarafı, bu tarafı yok bu işin.
Herkes hedefi uğruna giriyor bu bataklığa...
Baksanıza Fatih Portakal’a...
Durduk yere “Omurgasız” demiş Serdar Ortaç’a.
Tepkini göster, gösterme diyen yok.
Ama omurgasız deme kimseye.
Beğenme, dinleme hatta, kendince saygı da duyma.
Tamam...
“Ne psikolojik ne de fiziksel şiddet var. Boşanmayı Mehmet istedi, ben de kararına saygı duydum” demiş.
Bizi hiç ilgilendirmez boşanma nedenleri...
Bilmeden etmeden “Şiddet var” gibi cümleler kurmak da kimsenin haddine değil.
Ama merak ediyorum...
O yaşta bir adam, 30 yıllık evliliğinden neden vazgeçer?
İnsanlar konuşmakta, sormakta haklılar.
Çünkü sebepsiz bitmez hiçbir şey.
Bana bu yazıyı yazdıran, çiftten gelen “Aramızda hiç sorun yok” açıklamaları.
Önce Neslihan Atagül ile Kadir Doğulu, şimdi de Arzum Onan ile Mehmet Aslantuğ... Kaleler bir bir yıkılıyor ve ben bu durumu kafaya takmaya başlıyorum. Sembol olarak gösterilen ilişkilerin aslında sembol olmadığını hep düşünürdüm ama bu kadar arka arkaya yıkılacağını tahmin etmezdim.
Ayrılıkların genellikle üç nedeni var günümüzde...
∆ Fiziksel şiddet...
∆ Psikolojik şiddet...
∆ Aldatma...
Bana göre psikolojik şiddet varsa işin içinde aldatma kapıları da fiziksel şiddet kapıları da sonuna kadar açıktır. Arzum Onan ‘psikolojik şiddet görüyorum’ demiş ve boşanma davası açmış.
Hayranlarına sorsanız, ‘Mehmet Aslantuğ asla psikolojik şiddet uygulamaz’ der.