Çünkü Beren Saat bu anmayı her seferinde, herkese açık bir şekilde yapıyor.
Bile bile lades yani.
Oysa bu anmayı evinde, kendi halinde, sessizce yapsa kimsenin haberi olmayacak.
Bir tek Efe Güray duyacak olduğu yerden.
Tüm bu yorum ve eleştiri cümbüşü de böylece eksik kalmış olacak.
Ama Beren Saat ilginç bir şekilde herkesle paylaşmak istiyor bunu.
Hatta bana kalırsa üzerine yorum yapılsın, tartışılsın istiyor.
Tahminim,
Misal- 1: Özcan Deniz boşandığı eşi için “Medea kompleksine sahip” demiş. Yani, boşanma sırasında kötü niyetli anne sendromu. Çocuğu aracılığıyla eski eşten intikam alma hali. Feyza Aktan bu ciddi suçlamaya ilişkin “Böyle bir şey yok” demiyor, aksine gayet sakin “Keşke sosyal medyadan değil, yüzüme söyleseydi” diyor. Onca dizi izleme deneyimime dayanarak söylüyorum: Bu soğukkanlı tavırdan ürktüm ben!
Misal- 2: Özcan Deniz oğlunun gece evden kaçıp site dışına çıktığını iddialamış. Feyza Aktan buna karşılık şöyle diyor: “Benden oluşturulmaya çalışılan profili anlıyorum ama en azından mantıklı gidin. Eğer böyle bir olay yaşandıysa bu görüntüyü paylaşmak ve sözünü doğrulamak zorunda.”Yine sakin, yine kendinden emin Feyza Aktan.
Misal- 3: Özcan Deniz tarafı bir yangın olayından yola çıkarak eski eşe “alkolik” diyor. Feyza Aktan’ın bu iddiaya yanıtı yine sakin: “Oğlum ve ben şu an hayatta olmayabilirdik. Çok ağır travmatik bir şey atlattık. Geçmiş olsun denilmesini beklerken, alkolik ilan edildim”.
Misal- 4: Özcan Deniz eski evlerinde yaşamaya devam ettiği için eski eşine “gaspçı” demiş. Feyza Aktan bu iddiaya da yine olgun ve sakin yanıt veriyor, özetle “Ben de bilmiyorum ev konusunun ne olacağını” diyerek.
Tüm röportajdaki yanıtlardan ve ikili arasında yaşananlardan benim anladığım şu: Özcan Deniz tarafı şimdiye kadar sürekli suçlama yapmış. Feyza Aktan’ı “Gece hayatına düşkün, alkolik, sorumsuz anne” olarak göstermeye çalışmış.
Feyza Aktan’ın tüm bu negatif profil oluşturma çabasına karşılık verdiği yanıtlar ise karşı tarafı öfkelendirecek sakinlikte. Kavga etmiyor, öfkeden kudurmuyor. Dramatik hallere girmiyor. Sadece “Varsa ispat edin” diyor. Olgun ve soğukkanlı takılıyor. Bu tam bir psikolojik savaş aslında.
Ve doğrusu bu savaşta Feyza Aktan galip çıkacak gibi görünüyor. Nitekim Feyza Aktan’ın yanıtlarını okuyunca ben ona inandım mesela. Özcan Deniz’in iddialarını ise abartılı buldum.
BU KEZ SURVİVOR'CI BEY HAKLI
Şahan Gökbakar onu yaşayanlardan biri olmuş.
Instagram hesabını kapatmasıyla ilgili samimi bir şekilde şöyle diyor:
“Özellikle pandemi döneminde yaptığım paylaşımların anlamsızlığını fark ettim.
Neden her gün fotoğraf koyuyorum diye düşününce, koymayayım daha iyi dedim.
Baktım yine sürekli elim gidiyor, bir şey paylaşmasam da vakit geçiriyorum boş boş.
En iyisi kapatayım dedim ve hesabı dondurdum. İnsan sürekli aynı şeyi yaptığı zaman fark etmiyor ama, çok anlamsız bir hareket oraya sürekli fotoğraf koymak.”
Böyle televizyon spikeri ya da YouTube kanalını yeni açmış ergen tadında sesleniyorum, çünkü galiba bu son kapanma iç kararmasına da neden olmaya başladı.
Bu iç kararmasının aydınlanma çaresi, merhemi kişiden kişiye değişir tabii, ama bana iyi gelen nitelikli bir şey okumak mesela. Son günlerde okuduğum güzel işlerden biri ise L’Officiel dergisindeki Zuhal Olcay röportajıydı. İnan Kırdemir yapmış.
Şöyle diyor Olcay röportajın bir yerinde:
“Bundan iki yıl önce geçmişte olan bir şeye verdiğim anlam iki yıl sonra değişiyor ve bütün hikâyeyi baştan aşağı yeniden yazmak durumunda kalıyorsun. Anlam yüklediğin olayların gerçekte öyle olmadığını görüyorsun. İnsan denen bu kompleks yaratık hem her şeyi çok hızlı tüketip hem de o beynini didik didik eden şeyleri tüketmelere doymuyor.”
O zaman Zuhal Olcay’a bu noktada bir ekleme yapmak isterim:
İnsanın hayatta kalma nedeni olaylara yüklediği anlamların zaman içinde farklılaşması olabilir mi? Eğer farklılaşmasaydı yaşamak bir ızdırap haline gelirdi herhalde.
Ünlüsünden ünsüzüne herkes, eğer telefonunun bir köşesinde bunca zaman özenle saklamadıysa, eski fotoğraf albümlerini karıştırdı ve 20’li yaş fotoğrafını bulup paylaştı.
Şu devirde az çaba mı?
Ben kanepeden kalkıp koltuğa geçene kadar yarattığım çaba enerjisine hayran kalırken...
Neyse, demek ki herkes gerçekten sıkılmış ve eğlenmek istedi.
Evet, eğlenmek. 20’lik fotoğrafla bugünü kıyaslayıp acımasızca, gayet basit bir seviyeden eğlenebilmek için:
◊ O zamanlar kel değilmiş, saçı varmış.
◊ Ne tipsizmiş, şimdi en azından bir şeye benziyor.
Kademeli açılmanın sinyalleri verildi. Son sırada yine mekanlar var.
Görünen o ki onlar için tam açılma mayıs sonunu bulacak gibi.
TURYİD (Turizm, Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği) Başkanı Kaya Demirer’e sordum, “Bu yeni açılmayla birlikte sektörün beklentileri neler” diye.
Demirer’in üzerinde durduğu en önemli konu “ruhsat saatlerine geri dönülmesi” oldu.
Malum, geçen yaz açılmayla birlikte tüm mekanlar 24.00’a kadar açık kalabilmişti.
Nitekim konuştuğum çoğu mekan sahibi de en çok saat kuralı konusunda dertli.
“Yeni açılmayla beraber bir de 22.00 kuralı gelirse biteriz” diyorlar.
Parti denemesine öncülük eden sağlık yetkilileri sonuçtan emin:
Katılımcıların beş gün sonraki testi de negatif çıkacak diyorlar.
Hani daha önümüzdeki nur topu gibi bir 15 günlük kapanma varken bu tarz parti denemesi haberlerini okumak pek de hoş olmuyor. İnsan özeniyor.
3 bin kişilik bir partiye pandemi olmasa da canım katılmak istemezdi. Ona eminim.
Esas özendiğim şu: Pandemi konusunda bir sonuca ulaşılması, mesafe kat edilmesi ve böyle denemeler yapılmaya cesaret edilmesi.
Bir de bize bakıyor ve açıkçası umutsuzluk kuyusuna düşüyorum.
Bu gidişle bu yılın sonuna kadar daha çok açılma kapanma yaşarız gibi geliyor.
Az insanlı yalnızlık kümeleri
Mecbur, çünkü evdeki dört duvar arasından çeşit çeşit paralel evrene en şipşak geçiş aracı diziler.
Misal: Burcu Biricik şu sıra favorim.
Önce “Fatma” adlı dizisini izledim.
Ardından “Camdaki Kız”a tam orta yerinden başladım.
Her dizide ayrı ayrı travmalara sahip karakterleri oynuyor Burcu Biricik.