STFA Grubu’nun yaptığı Türkiye’nin ilk mega yat marinası Port Azure’un davetinde.
Büngüş Koyu’ndaki marina sade, şık ve endüstriyel bir tasarıma sahip.
Henüz içinde bir restoran yok ama ünlü restoran markalarıyla görüşmeler yapılıyormuş.
Açılış daveti hayli mütevazı geçti.
Gece boyu konuşulan ve yakın zamanda beklendiği söylenen şey ise Flying Fox’tu.
Flying Fox malum, dünyanın en uzun yatları arasında yer alıyor.
Uzunluğu 136 metre.
2019 yılında Lürssen tarafından üretilen bu mega yatta aynı anda 22 misafir konaklayabiliyor.
Çünkü Contemporary İstanbul (CI) orada düzenlenecek.
Sanat meraklıları, ünlü koleksiyonerler, şehrin çok gezen tozan kesimi ve kanaat önderleri günler boyunca orada olacak.
Dolayısıyla Tersane İstanbul’a yakından bir göz atma zamanı.
Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından yapılan Tersane İstanbul’la ilgili Murat Tabanlıoğlu ile konuştuğumda bana ilk söylediği şuydu:
“Sahaya her gidiş gelişimde yeni bir şey öğrendiğim, sürekli geliştirdiğim bir proje oldu.
Benim için de yeni bir deneyimdi. Sıradan bir yer değil burası. Hepimizin severek kullanacağı yeni bir mahalle oluşuyor.”
Taksiden iner inmez huysuzlandım tabii, “Bu da ne!” diye. Meğer içeride Oktoberfest varmış, içeride yığılma olmasın diye herkesi bir anda almıyorlarmış.
Hatta belli bir kapasiteye erişince kuyrukta bekleyenleri geri gönderdikleri bile olmuş.
Güzel Covid hassasiyetleri bunlar tabii ama vık vık etmeden elbette duramadım:
“Bu mini festival zaten açık havada değil mi?” diye... Neyse, benim festivalle ilgim yoktu, aynı alandaki başka bir etkinliğe gelmiştim.
Kuyruğa girmeden içeri sızabildim.
Başka bir etkinlik dediğim, 212 Dergisi’nin düzenlediği nefis fotoğraf etkinliği 212 Photography İstanbul.
1- “Doktorluğunu iyi yapıyorsa size ne, bize ne, elbette oynayabilir” diyenler var. Şart koşuyorlar: “Doktorluğunu iyi yapıyorsa” diye. İyi doktor değilsen göbek atmaya hakkın yok yani.
2- “Herkes oynayabilir, dans edebilir, mesleği ne olursa olsun” diyenler var. Maalesef göbek atan spiker olayında aynı empati ve hoşgörü gezegeninden bildirmemişlerdi.
3- “Doktorlar da oynar avukatlar da, ne var bunda” diyenler var. Aslında içten içe “Hiç yakışmamış” diye düşünürler, hatta en başta kendileri gitmez göbek atan doktora...
4- Doğrusu yine en şeffaf olan göbek atan doktorun kendisi olmuş.
Özü sözü bir, şöyle demiş Fulya Soybaş’a: “Ben böyleyim. Üniversitede de böyleydim, doktor oldum yine böyleyim. Tiktok hesabım var. Aç, bak! Orada da oynarım. Instagram’da da oynarım. Renkliyim. Normal hayatta nasılsam ekranda da öyle davrandım.”
Basit mi yoksa olay başka
bir şey mi
Raşit Bağzıbağlı, Hande Yener’in, Gülşen’in ve Hadise’nin son dönem sahne kıyafetlerini iç çamaşırına benzetip, “Kalite algısını aşağıya çekiyor, basitleştiriyorlar” demiş. Ve klasik örnekleri; yani Jennifer Lopez’leri, Rihanna’ları övmüş.
Günümüz hallerine bakarsak kariyerini en iyi yöneten Kenan Doğulu.
Bu yaz peş peşe konserler verdi, hiç durmadı.
Hâlâ en iyi konser sanatçısı. Uzun saatler hiç durmadan performans yapabiliyor.
Peki Mustafa Sandal?
Akyaka’daki sörf okulu olsun, Zeynep Bastık’la yaptığı düet olsun, Les Benjamins şovlarına katılması olsun; bir şekilde “yeni nesil” kalmayı başarıyor hâlâ.
Tarkan ise Instagram’ından anladığımız kadarıyla “her şeyi özlüyor ve çok sıkılıyor”.
◊ ORASI KİLİT, LÜTFEN GİRMEYELİM
Beşiktaş Meydanı’nın son trafik düzenlemesinden sonraki hali aşk hayatımdan beter:
Kilit ötesi.
Tamam, orada hep bir trafik olurdu.
Ama bu kadar değil.
Beşiktaş trafiği en kaçınılması gerekenlerden biri haline geldi şehirde.
Taksicilerle uzlaştığım tek nokta bu:
Öyle içine dert olmuş ki Ersoy’un, neredeyse küçük bir çocuğun ağzından dökülür gibiydi bu cümle.
Oysa aslında o malum ‘kitsch’ ötesi şov programında belki de ilk defa kendisi gibiydi Bülent Ersoy.
Minderi yere atıp “naşlattığını” söylerken de öyleydi, sosyal medya eleştirilerine yanıt verirken “madilik bana” derken de...
Herkesi sürekli yanına ve hatta Tilbe’yi kucağına oturtup bir saniye bile yalnız kalmak istememesi de öyle...
Hem aşırı hiddetli hem de fevkalade kibarlık geçişleri barındırabilen yüksek egolu bildik ‘persona’sından o gece pek eser yoktu Ersoy’un.
Çünkü dinlememek imkansızdı.
Günler, haftalar, hatta aylar öncesinden albümün öyle bir tanıtımını yaptı ki fırlama Lil Nas, merak etmemek ayıptı neredeyse.
‘Baby Shower’ından tutun da hastanedeki doğum anına kadar bıkmadan sürdürdüğü “hamileliği” ise herhalde son zamanlardaki en iyi albüm tanıtım fikirlerinden biriydi.
Ne olursa olsun konuşuldu, fikir zekiceydi, hatta Lil Nas’ı hamile pozlarıyla göre göre neredeyse gözüm alıştı diyebilirim.
Ve nihayet “Montero” cuma günü dijital platformlara düştüğünde Lil Nas’ın YouTube kanalında klibi çıkmamış diğer tüm şarkıların da birer “official audio” videosu yayınlandı.
Hepsi özenle hazırlanmış animasyon kliplerdi.
İlginç olan, hepsi belli bir sahneden sonra tekrar ediyor, hipnotize etmek için galiba...
HER YERDEN O ÇIKIYOR