Peki İstanbul’da da sörf yapıldığını söylesem?
Bu hiç aklınıza gelir miydi?
Doğrusu düne kadar benim de gelmiyordu.
Ta ki Riva’daki Surf House’a gidip sörf yapanları kanlı canlı görene dek.
Ortam, hiç abartmıyorum, Sidney’deki Bondi Beach’in mikro bir versiyonu gibiydi.
Sabah 06.00’da, “Dalga bugün çok iyi” mesajını alıp gelmiş, 1 saat suda kaldıktan sonra duş alıp ofisine gidecek olan bir şirket sahibi bile vardı Riva sahilinde.
Sidney’le aramızdaki sosyo-ekonomik fark ise şuydu: Bir yanda denizde sörf yapanlar varken bir yandan da o güzelim sahile vurmuş çöpler arasından dedektörle yüzük, mücevher ve benzeri değerli eşya arayanların olması...
Yaz başı karar böyleydi. Anlamsızdı, yeme-içme sektörü de bu kararı kendi içinde eleştirdi ama kısa sürede malum karara göre gecelerini şekillendirdi.
Canlı müzik performansları 21.30 gibi başladı, DJ performansları da öyle...
Bir süredir ise durum farklı.
İstanbul’un çoğu mekanında gece 24’ten sonra müzik var.
Sektörde tüm işletmeciler bunu konuşuyor, “kimine göz yumuluyor, kimine ise göz açtırılmıyor” deniliyor.
Tam Türk işi bir durum:
Pozitif enerjiler, negatif enerjiler havada uçuştu.
Evrene enerji göndermeler, “İsteyince olur” enerjileri, “Senden iyi enerji almadım”lar; kısacası yok yoktu.
Gerçek anlamda hissedip uygulayan başarılı oldu ama bir noktada “enerji”nin de içi boşaltıldı. Şimdi aynı şey “sürdürülebilirlik” kavramı için uygulanıyor sanki.
Markalar, kurumlar bu kavramı çılgınca sahiplenmek istiyor.
Ama uygulamaya gelince gerçekten bir şey yapmıyorlarsa bu kavramı sahiplenmelerinin de bir anlamı yok aslında.
Sadece havalı bir şekilde “sürdürülebilir” sıfatını her yerde kullanmış oluyorlar, o kadar.
Peki gerçek sürdürülebilirlik ne?
EN GENÇ SANATÇI
◊ Bana kalırsa bu tür etkinliklerde en önemli şey genç sanatçı keşfetmeye çalışmak.
O nedenle Artweeks’teki koleksiyoner sergisinden daha çok etkinliğin en genç sanatçısı, 1993 doğumlu Pelin Çağlar’ın işlerine dikkat kesildim. Mutlaka bakın derim.
ŞARJ KRİZİME TERCÜMAN OLAN TABLO
◊ Pelin Çağlar’ın yanı başında Can İncekara’nın işleri de şahane bir şekilde parlıyor. İncekara’nın suluboya tekniğiyle yaptığı işlerden biri hepimize çuvaldız:
iPhone şarj aleti ve kulaklıklar!
Şarj aletli tabloyu gördüğümde şarjım yine çok azdı ve gün içinde girdiğim yüzüncü şarj krizi dolayısıyla
ABBA grubu ise 1972’de müzik kariyerine başladı.
Ve aradan onca yıl geçtikten sonra (saymadım, sayamadım) her ikisi de gündemde, geri dönüşlerde bugünlerde.
Matrix’teki gibi bir döngüdeyiz galiba. Aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz.
Bir Matrix hayranı olarak serinin aralık ayında gösterime girecek “Resurrections” adlı dördüncü film fragmanını heyecanla açıp seyrettim.
Ama berbat bir heyecansızlıkla da fragmanı bitirdim.
İşte o atışma esnasında Berfu, eşi Eser’e “Kendimi sana bırakmam konusunda emin misin? Kendimi ne zaman sana bıraksam çocuğumuz oluyor” diye espri yapmış.
Aslında bir yanıyla, belki de farkında olmadan, fena halde erkek tarafını yücelten, göklere çıkaran bir espri.
Ya da bana öyle geldi, tartışabiliriz de...
Nihayetinde bu espri vesilesiyle çılgınca eleştirilince Berfu açıklama yapmış:
“Eminim bu şakayı bir erkek yapsa bu kadar üzerinde durulmazdı. Kadın olarak bu şakayı yaptığım için hiç rahatsızlık hissetmiyorum.”
Orası doğru.
Kuyrukta bekleyenler apar topar hazırlık yapmaya başladı.
Ben de HES’ten aşı bilgilerimin olduğu sayfayı açtım.
Bir aşı kartı henüz oluşturmamıştım, kontuardaki görevliye sadece HES’imdeki Covid-19 aşı bilgileri sayfasını gösterdim.
O sayfada da isim filan yok tabii. Sadece iki aşının da yapıldığı yazıyor.
Yani kötü niyetli biri olsan o anda herhangi birinin aşı bilgilerinin ‘screen shot’ını (ekran görüntüsü) alıp onu göstererek de gayet uçabilirsin.
Belki ilk gün diye böyle bir karmaşa vardı ama söyleyeyim, bu şekilde kimin gerçekten aşılı kimin gerçekten negatif PCR testli olduğu asla anlaşılmaz.
Suistimal edilmeye çok açık bir kural bu.
M mi yoksa U mu
Gün batmaya yakın dalgalar üzerinde son turlarını yapan sörfçüler, kumlar üzerinde DJ’in çaldıklarıyla dans edenler, kite’larını toplayıp günün yorgunluğunu atanlar...
Her yaz daha da büyüyor Akyaka’nın kite sahili.
Yıllar önce geldiğimde sadece bir-iki tane kite okulu vardı.
Şimdi ise yan yana çok fazla kite okulu var. Ayrıca hayli büyük bir bar açılmış.
Kite dışında vakit geçirmek de mümkün artık sahilde.
En önemlisi buradaki topluluk tabii. Burayı büyüten, geliştiren onlar.
Akyaka’nın sembolü No22 Riders’Inn’in sahibi Doruk Tirman, 2012’de açtığı mekanı için bir sohbetimizde şöyle demişti bana:
“Tatlı, hareketli, yanık tenli, insan canlısı bir çocuk büyüttük Akyaka’da”.