Paylaş
NİŞANTAŞI’NDA YENİ AÇILIMLAR
Taksi şoförü diyor ki: “Abi ancak metro durağına bırakabilirim.”
Hiç itiraz etmiyorum, zar zor taksi bulmuşum zaten.
Metro durağındaki fikir birliğimizin nedeni belli:
Levent-Şişli arasındaki cehennem trafiğe girmek istemiyor, ben de öyle.
Metroya indiğimde fark ettiğim bir şey var:
Ortam bir stil geçit töreni.
Genç kadınlar ve erkekler; hepsi ayrı bir stilde.
Sanki moda haftasındaymışız gibi tüm profilleri inceliyor, kendi kendime 10 üzerinden notlar veriyorum. Osmanbey metrosundan yukarı çıkarken karşıma çıkan yer ise Caffè Nero.
Gördüğüm en büyük ve tasarımı en iyi şubeleri.
Zaten açılışı var, havalı bir davet düzenlemişler, o nedenle oradayım.
Nero’daki sohbetlerim sırasında vakıf oluyorum Nişantaşı’nın yeni açılımına.
Hemen yan tarafa yeni bir proje yapılmış. Otel, konut ve mağazaların olduğu.
İşte o proje dolayısıyla Nişantaşı’nın arka bahçesi konumunda olan, aslında çok güzel tarihi binaların olduğu ama pek gidilmeyen bölgesi de canlanmaya başlamış.
İkinci bir Nişantaşı doğuyor diyebiliriz yani. Bu da doğal. Nişantaşı bir zamanlar sadece Abdi İpekçi’den ibaretti.
Derken oradaki hareketlilik bir paralel sokağına, Mim Kemal Öke’ye de sıçradı.
Delicatessen ve Must açılmasıyla beraber...
Ardından Topağacı’nda peş peşe mekânların açılmasına şahit olduk.
Ama artık oralar da yetmiyor.
Nişantaşı kendi içinde küçük Nişantaşı’lar doğurmaya devam ediyor.
GÖKAY GÜNDOĞDU’NUN DEFİLELİ YEMEĞİ
Gökay Gündoğdu markası TAGG’in ilkbahar-yaz 2023 koleksiyonunu tanıtmak için farklı bir yol izledi. Önce davetlilerini Galataport’taki Frankie’de topladı.
Herkes yemeklerini yedikten sonra da masaların arasında mankenler dolaşmaya başladı. Frankie’nin her köşesi podyum olarak kullanılmış oldu.
Bu arada koleksiyonun teması benim çok sevdiğim eski bir akımdan esinlenme:
Turquerie (Türköri).
17. ve 18. yüzyılda Avrupa’nın sanat ve kültür hayatındaki Osmanlı etkisini tarif eden bir kelime bu.
Avrupalı elçi ve tüccarların ülkelerine döndüğünde Osmanlı’yla ilgili aktardıkları anılar, özellikle Fransızlar’ın hayal gücü ve oryantalist resimlerle birleşince Türk gibi giyinmek moda haline geliyor. “Turquerie” olarak adlandırılan akım doğuyor.
Davetlerde sofa, divan ve Türk halısı kullanmaya başlıyorlar.
İşte Gökay’ın markası TAGG’in koleksiyonu bu eski akımdan ilhamla hazırlanmış.
O gecede davette yok yoktu.
Elif Dürüst’ten Serdar Bilgili’ye, Begüm Birgören’den Haluk Akakçe’ye kadar...
Bu arada Gökay’ın bu defileli yemeği yapmasının bir nedeni de, İstanbul Moda Haftası’nın bu sezon yapılmamış oluşu.
Haliyle tasarımcılar yeni koleksiyonlarını tanıtmak için bağımsız yollara başvurmak zorunda kaldı.
Paylaş