“Yok” diyorsunuz, “Trafik var, eve ancak giderim...”
Aslında bir yandan bahane, iş arkadaşınızla buluşmak içinizden gelmiyor.
Hafta sonu evdesiniz...
En yakın arkadaşınız arıyor, “Hadi bir şey yapalım akşam” diye.
“Çok uzak o tarafa gelemem” diyorsunuz, yani üşeniyorsunuz.
Aslında bu da bahane, evde oturup dizi izlemek ya da kendi kendinize bir şeylerle uğraşmak sosyalleşmekten daha cazip geliyor.
Sakin olun, yalnız değilsiniz.
Roni Bülent Özel ve Oğuzhan Yayla’nın geliştirdiği bir yapay zeka yazılımı bu.
Destekçileri arasında Google’ın da olduğu TreesAI şunu yapacak:
Elinizdeki arsanın değerini ağaçlarla nasıl ölçeceğinizi söyleyecek.
Yani doğanın bir mülk olarak değerini belirleyecek.
Daha derine inersek detayı şöyle:
Yapay zeka belirlenen bölgede hangi tür ağaçların daha verimli olacağını ve uzun dönem bakım maliyetlerini çıkaracak.
Daha sonra da o arsanın her yerine bina yapmaktansa ağaçlarla orayı nasıl daha kıymetli hale getirebileceğinize dair yol gösterecek.
Pek şahane değil mi?
Evet, kurak geçen günlerden sonra “pek yakında kar yağışı” bildirimlerinin had safhaya ulaştığı o çılgın günlerdeyiz.
Gel gör ki bu kez işin içinde kar yağışından öte polemik var.
Önce bu alanın deneyimli isimlerinden Mikdat Kadıoğlu isyan etti: “Meteoroloji palyaçoları yine vorteks edebiyatına başladı. Amatörlerin atıp tutmaları, devlet gibi uyarı yapmaları maalesef sadece kendilerini bağlamıyor. Onların yarattığı bilgi kirliliği bize mal oluyor. Yine bilemediniz diye bana söylenen çok oluyor”.
Daha sonra da Bünyamin Sürmeli sözde meteorologlara saydırdı:
“Dünyanın hiçbir yerinde meteorolog olmayan biri çok takipçili diye ben meteoroloğum demez. Sahte doktor işlemi görür. En anlayamadığım şey şu: Arkadaşım madem model okuyabiliyorsun azıcık, istatistik oku da İstanbul’a bir kış içinde ayrı ayrı 20 kez karlı sistem gelmediğini gör. 365 gün kar yağacak dersen karın yağdığı günü illa ki yakalarsın...”
Her ikisi de çok haklı.
Çoğu zaman Twitter’da meteoroloji yorumu yapan hesapların söylemlerinden etkileniyoruz.
Mesela bir versiyonunuz başka bir paralel evrende şarkıcı olmuş, yeri göğü inletiyor.
Başka bir tanesi evlenmiş, çocukları olmuş.
Bir diğeri ise ultra zengin.
Olasılıklar çok, uzayıp gidiyor.
11 daldaki Oscar adaylığıyla en çok ilgi çeken filmlerden “Everything Everywhere All At Once” tam da bu meseleye odaklanıyor.
Ama bunu çok da ciddiye alarak değil, sarkastik bir mizahla harmanlayarak önümüze sunuyor.
Paralel evrenlerdeki diğer “ben”ler meselesi aslında yeni değil.
“Var mı hayatında biri” sorusuna artık şu yanıtı rahatlıkla verebiliriz:
“Evet, var. Kendim! Çok mutluyuz kendimle.”
Çünkü yeni yayınladığı “Flowers”la Spotify’da sadece bir haftada 120 milyonluk dinlemeye ulaşıp rekor kıran Miley Cyrus, artık bir marş haline gelen şarkısında böyle buyurdu:
“Kendime çiçek alabilirim
Adımı kuma yazabilirim
Saatlerce kendimle konuşabilirim
Kendimle dans edebilirim
Ya da şöyle oluyor:
Bir diziye başlıyorum ve yarım bırakıyorum. Sonra bir başkasına atlıyorum, onu da yarım bırakıyorum. Bazen anlamsız bir şekilde koca sezonu bitirmiş oluyorum.
“Neden izledim bunu?” diye hayıflanıyorum.
Aslında iş şuna döndü:
Aylaklık vakitlerinde boş boş etrafı seyredip çekirdek çitlemek gibi, “şu an yapacak bir şey yok, bari kafamı boşaltmak için oturup bir dizi izleyeyim” diyoruz ve o an neye takılırsak geçip gidiyor saatler...
Dizi bağımlılığının kötü yanı şu:
Artık anlatılacak her hikâye anlatılmış gibi gelmeye başlıyor.
Mutfağında çalışmak bile çok prestijliydi, hatta oradan çıkan şefler çok iyi restoranlar açtı. Sadece dünyanın en ünlü restoranı değil, aynı zamanda gastronomiye yön veren bir restoran oldu. “Yeni İskandinav Mutfağı” oradan dünyaya yayıldı.
Şef Rene Redzepi’nin Noma’sından bahsediyorum.
Ünlü restoran şimdilerde kapanış duyurusuyla gündemde.
Evet, Noma 2024 yılının sonunda kapanıyor ve Redzepi restoran yerine “Noma 3.0” olarak adlandırdığı dev bir mutfak laboratuvarı kuruyor.
Redzepi bu laboratuvardaki amacının, “Gıda alanında çığır açan çalışmalara adanmış kalıcı bir organizasyon yaratmak” olduğunu açıkladı.
New York Times’a şu itirafta da bulundu:
“Noma bu haliyle sürdürülebilir değildi, hem finansal hem duygusal açıdan”.
Haliyle “Fine dining restoranların sonu mu geliyor” tartışması başladı.
Yoksa bu duygu git gide azalır ve sonunda biter mi?
Kişisel muhasebem Madonna’yla.
Bir dönem ne zaman dünya turnesi başlasa mutlaka merak edip izlemek isterdim.
Hatta şovlarındaki koreografileri ezberler; röportajlarını, fotoğraf çekimlerini takip ederdim.
Çünkü çılgın azmi ve ne olursa olsun hep devam etmesi ilham veren bir durumdu.
Fotoğraf arşivime baktım, en son onu sahnede izlediğimde yıl 2015’miş.
Şimdi yeniden bir dünya turnesine çıkıyor Madonna.