Sezonun ilk hızlı gecesinde neler oldu

Günlerden pazartesi. Olay yeri, Dolapdere’deki Pilevneli Galeri.
Bir kere galeriye ulaşmak her zamankinden daha zor, çünkü trafik var!
Pilevneli Galeri’nin yanı başındaki Arter’in resmi açılışı dolayısıyla ortalık kalabalık kıyamet.
Dolapdere Dolapdere olalı böyle bir kalabalık ve trafik görmemiştir sanırım.
Nitekim buraya her gelişimde “Bir semt adım adım nasıl dönüşür” adlı belgeseli izler gibiyim.
Düne kadar şehir gezginlerinin rotasında dahi olmayan bu semt şimdi en gözde uğrak noktalarından biri. Hatta öyle ki pazartesi gecesi yapılan özel partiyle uzun süre unutulmayacak noktalardan.
Bu “unutulmaz” vaziyetin baş aktörü ise Tobias Rehberger!
Pilevneli Galeri’de sergisi olan Alman sanatçı.
Tobias’ın nefis oyuncaklı işleri var. Zaten galerinin içine girdiğinizde Harikalar Diyarı’ndaki Alice gibi hissetmeniz mümkün.
Ama Tobias’ın asıl sürprizi galerinin son katında.
Geçici olarak bir mekan tasarlamış Tobias.
Algıları altüst edecek ve baktıkça insanı mutlu edecek türden.
Tıpkı 2009 Venedik Bienali’nde kendisine Altın Aslan kazandıran kafe tasarımı ya da New York’taki Otel Americano’ya da taşıdığı Bar Oppenheimer gibi...
İşte Tobias’ın tasarladığı bu mekan Lucca ekibinin bir geceliğine buraya taşınmasıyla canlı bir hale büründü pazartesi gecesi.
DJ Yakuza’nın müzikleri ve tabii gelen davetliler sayesinde...
Sağ baştan ilk aklıma gelenleri sayayım:
Tuba Ünsal, Ece Sükan, Bennu Gerede, Miro Gerede Erkaya, Tamer Yılmaz, Murat Tabanlıoğlu, Levent Erden, Rezzan Benardete, Aslı Pamir...
Çoğu davetlinin ilk söylediği şey ise şu oldu:
“Keşke burası hep böyle kalsa ve her gece açık olsa!”
Aynı şeyi ben de dillendirdim.
Ama Lucca’nın sahibi Cem Mirap haklı:
“Bazı şeylerin bir gecelik olması daha güzel.”

Manzara

Pilevneli Galeri’nin teras katından görülen manzara da etkileyiciydi:
Dijital mahyasıyla göz kamaştıran camii ve onun çaprazındaki görkemli Rum Ortodoks Kilisesi...

Türk’ten daha Türk savunması

Demet Akalın, A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın hocası Giovanni Guidetti için “Koçumuz niye Türk değil, kaybetmezdik” diye bir tweet attı.
Ona en güzel yanıtı da bir takipçisi verdi:
“Türkçesi senden daha iyidir.”
Güzel yanıttı ama Giovanni’ye dair “Türk’ten daha Türk” savunmasının sonradan dozu kaçtı.
Ne yani, Giovanni bir Türk’le köy düğünü yaparak evlenmemiş ve 10 yıldır burada yaşamamış olsa, yani bizim tabirimizle hiç Türk gibi olmasa yine de savunulması gerekmiyor mu?