Neden yaratıcı yaramazlık?
Yaratıcı drama konusuna 20 yıldır kafa yoruyorum. Türkiye’nin değişik bölgelerindeki çocuklarla bir araya geldim. Nerede olursak olalım, çocukların yetişkinlerden daha özgür ve yaratıcı olduğunu gördüm. Ancak çocukların yaratıcılıklarını kısıtlayan şeyler fark ettim.
Ne gibi?
Bizim eğitim sistemimiz seçeneklere dayanıyor. Cevap anahtarı var ve her şey beş seçenek üzerinden ilerliyor. Bu nedenle çocuklar sınırlı bir biçimde düşünüyor. Dolayısıyla yaratıcılıkları köreliyor. Hâlbuki yaratıcılık sınırsızlıkla, esnek düşünme ile ilgili… Ancak biz bu konuda sınıfta kalıyoruz. Mesela PİSA testlerinde (Uluslararası öğrenci değerlendirme programı) en çok zorlandığımız kısımlar da hep buralar. Analiz, yorum ve özgür düşünce konusunda biraz desteğe ihtiyacımız var.
Yaratıcı Yaramazlık kitabını yazmak için de sizi bunlar mı tetikledi?
Yaratıcı drama çalışmalarını ve yazma deneyimlerimi yıllardır çocuklarla paylaşıyorum. Bu deneyimler sırasında da kendimi hep çocuklar için yazılmış yaratıcı yazarlık kitaplarını beğenmeyip söylenirken buldum. Eksikleri görüp, “Keşke şu da olsaydı, bu eksik kalmış” gibi tespitler yapıp duruyordum. Etrafımdaki insanlar da “Sen de hep şikâyet ediyorsun, o halde sen yaz” dediler, ben de yazdım.
Okula ilk kez başlayacak çocuklara nasıl davranılmalı?
Okula yeni başlayacak çocuklar için anne babaların en büyük kaygısı, onlara okulu sevdirmek oluyor. Bunun için de çocuğun okulda neler yaşayacağını ona anlatırlar, ancak bu doğru değildir. Eğer çocuk okulla ilgili sorular sorarsa “Küçükken ben de okula gittim. Okul güzeldir. Sen de orada yeni şeyler öğreneceksin, birçok yeni arkadaşın olacak ve eğer bir şeye ihtiyacın olursa öğretmenin sana yardımcı olacak” şeklinde bilgi vermek yeterlidir. Okula ilk kez başlayacak olan çocuk yeni ortama güven hissi beslemek ve duymak ister. Anne babalara düşen görev de çocuğa güvenebileceği bir ortam olduğunu ifade etmektir. Bu noktada ailelerin, çocuklarının gidecekleri okulu, öğretmenini ve sınıf arkadaşlarını beğendiklerini, özellikle öğretmenlerine güvendiklerini belirtmeleri çocukları için büyük önem taşır.
Aileler, çocukları ile birlikte okula gitmeli mi?
Eğer çocuk ilk kez okula başlıyorsa gitmelidirler. Ancak bu tüm gün boyunca çocuğu kapıda beklemek, camdan sınıfı izlemek anlamına gelmemelidir. Ayrıca, her gün okula gidilmemesine özen gösterilmelidir. Çocuğun okula gitme alışkanlığını yeni kazanacağı bu süreçte anne ya da baba ile okula gitmek gibi bir alışkanlığı yapılandırmamak önemlidir.
Okulların açılma tarihi yaklaştıkça aileler neden kaygı yaşamaya başlar?
- Özellikle okula ilk kez başlayacak çocuklar ve aileleri kaygı yaşıyorlar. Çocukların yaşadığı kaygı da genellikle ailelerinden kaynaklı. Çünkü bazı ebeveynler endişelerini, yaşadıkları gerginlik ve stresi ister istemez çocuğuna yansıtıyor. Halbuki endişe yerine okula başlamanın getirdiği tatlı heyecanı yaşamak, çocukların da bundan keyif almasını sağlamak ve aynı zamanda motivasyonu artırmak okul yaşamında daha olumlu sonuçlar görebilmeye yardımcı olur.
Peki bunu nasıl başaracaklar?
- Eğer evde okula devam eden abi veya abla varsa, küçük kardeş için model olur. Derslerinde yardım alabilir, bu da okula başlama sürecini kolaylaştıran faktörlerden birisidir. Eğer anne-baba çocuğu doğru yönlendirirse, yıl boyunca okul yaşamı konusunda birbirlerini destekleyebilir ve motive edebilirler.
En çok hangi özelliklere sahip çocuklar sorun yaşıyor?
- Aşırı koruyucu bir ailede yetişen çocuklar... Kendi öz bakım ihtiyaçlarını giderme becerisine sahip bir çocukla, her ihtiyacı ailesi tarafından karşılanan, yemeğini hâlâ annesinin elinden yiyen, giyinirken bile yardım alan çocuk arasındaki fark tartışılmaz. Bu fark, çocuğun okula hazırlık ve okula başlama aşamalarında yaşanacakların da habercisidir.
Okula başlamadan önce yapılması gereken 5 şey
Yaşa göre kitap nasıl seçilir?
Kitap okuma alışkanlığı 0-1 yaş döneminde bez kitaplarla başlamalı. 1-2 yaş döneminde ise bez kitapların yerini kalın sözcük ve kavram kitapları, ışıklı, müzikli kitaplar almalı. 2-3 yaş döneminde pencereli, hareketli kitaplar ile yavaş yavaş basit hikâyelere geçiş yapılabilir. 3 yaş ile beraber hikâyeler uzamaya ve adım adım karmaşıklaşmaya başlar. Çocuğun düşlemini destekleyen fabllar, çocukların özdeşim kurduğu hikâyelerden seçim yapılmalı.
Kitaplardaki kahramanları seçerken nelere dikkat edilmeli?
Erken dönemde fabl önemli bir yere sahiptir. Hayvanlar ya da nesnelerin bizlere benzer sorunları kendi ortamlarına uygun anlatılması çocuklar için ilgi çekici ve hayal gücüne katkıda bulunan hikâyelerdir. Benzer koşullarda karakterlerin yaşamımızın içinden seçilmesi çocukların hikâyeye dâhil olabilmesi ve sağlıklı özdeşim kurması önemli bir ayrıntı. Maalesef erken dönemde şiddet içerikli ve süper kahramanların bulunduğu hikâyeler bir pazarlama aracı olarak çocuklara sunulduğu zaman bir çocuk için gerçeklik ve hayal gücü arasındaki fark eriyebiliyor bu nedenle kitap almadan önce ebeveynin kitabı okuması ve değerlendirmesi gerekiyor.
Kitaplardaki resimler nasıl olmalı peki?
Erken dönemde kitaplarda bulunan resim boyutu yaşa göre değişmeli. 0-1 yaş döneminde kitap hem farklı doku ve zeminde, çocuğun kavrayabileceği boyutta ve tek tek nesne resimlerinden oluşmalı. 1-2 yaş döneminde kalın kapaklı sayfalar ve sözcük, nesne ve kavramlar olmalı. 2-3 yaş döneminde ise adım adım hikâyeler başlamalı fakat bir sayfa içinde yazı 2-3 cümlelik yer kaplarken resimler renkli, anlaşılır ve hikâyeleştirilmeye başlanmalı. Bu dönemde pencereli, hareketli kitaplar çocukların ilgisini yoğun olarak cezbeder. 3 yaş ile beraber resimli kitaplar 1/3 yazı 2/3 resim kuralı ile yazılı olmalı. Ancak kitaptaki sözcük ve resimler çocukların anlayamayacağı karmaşık, karanlık, bulanık ve olumsuz etki yayabilecek içerikte olmamalı.
Resme ve sonrasında da karikatüre olan tutkunuz nasıl başladı?
3-4 yaşlarımda, bulduğum her yüzeyi karalamakla başlayan resim serüvenim parasız yatılı okuduğum Eskişehir Atatürk Lisesi’ndeki resim öğretmenim sevgili Güler Arıöz’ün yönlendirmesiyle akademik eğitim almaya ve sonrasında da bilinçli olarak üretmeye evrildi… 1987 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Resim Bölümü’nde okumaya başlayarak hem resme hem de karikatüre başlamış oldum.
Resim eğitimim sürerken Milliyet Sanat Dergisi’nde Abdi İpekçi Karikatür Yarışması ilanını gördüm. Konusu “Konut Sorunu” olan bu yarışmaya katılarak karikatüre başladım. Çizdiğim ilk karikatürler Ali Ulvi Ersoy, Ferruh Doğan, Tan Oral, Turhan Selçuk gibi usta çizerler tarafından sergilenmeye değer bulunmuştu. Karikatüre böyle başlamak bende -büyük işler yapmak için- bir özgüven ve inanç yaratmıştı, sonra gerisi geldi…
Karikatürlerinizi incelediğimizde toplumsal sorunları sıklıkla görüyoruz…
Bence karikatürün amacı bu olmalı. Sanat sorunları yansıtıp çözüm önerileri aramalı… Bu nedenle sorunlarıyla, umutlarıyla, hüzünleri, mutluluklarıyla insana dair ne varsa; baskı, sömürü, açlık, savaş, barış, aşk, çevre, sağlık, özgürlük, emek vs. her şey karikatürlerimin temasını oluşturur.
Yuva açma fikri nereden çıktı?
Üç yaşlarında çocukları olan birkaç anne, evimizin yakınında onlara kucak açan bir yuva aradık. İçimize sineni bulamadık. Beşiktaş, Nişantaşı civarında yaşayan ve bu arayışta olan bir sürü anne olduğunu fark ettik. Biz de “Waldorf pedagojisinden ilham alan bir yuva kuralım” dedik. İmece usulü, herkesin taşın altına elini koyduğu, çocuğunu bırakıp gitmediği, parçası olduğu bir sistem kurduk. Hepimiz bu yazı karınca gibi çalışarak geçiriyoruz. Anne baba inisiyatifli, kâr amacı gütmeyen, aile gibi bir yuva olsun istiyoruz. Bu nedenle okul değil, yuva kuruyoruz. Üstelik ‘her çocuk bir evren’ diye düşünüyoruz. Bu nedenle çıkış noktamız bu!
Yuvanızın nasıl bir felsefesi var? Neyi amaçlıyorsunuz?
Waldorf, çocuğa sevgi saygı besleyen, onun biricikliğinde hazine bulan bir felsefe. Serbest oyun var. Faaliyetlere koşturan, sürekli ceza ve ödülle güdülen çocuklar olmasın istedik. Ritimleri var. İçe ve dışa dönük nefes gibi, hareketten sükûnete yumuşakça geçen günleri olacak. Çocukları yedi yaşına kadar rahat bırakmayı, bir şey öğretmemeyi, sadece saygıyla sağlıkla sanatla masalla doğayla karşılaştırmayı düşlüyoruz. Bu okulun anne babalarıyla tek tek görüştük. Marangoz olmak isteyenlerden değil, bahçıvan olmak isteyenlerden oluştuk. Şekil vermek değil, olanı beslemek istiyoruz. Tohum zaten onlarda! Domates tohumundan domates çıksın, anne babanın ya da okulun hedeflediği elma ağacı değil. Ruha önem veren bir dünya Waldorf. Onu sarmalayan.
Pakolino nedir?
3-7 yaşları arasındaki çocuklar için üretilmiş, özgün oyun ve faaliyet kutuları. Bu kutuların içinde çocukların eğlenerek oynayabileceği ve öğrenebileceği içerikler mevcut.
Pakolino fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben aslında tekstilciyim. 2008 yılında anne oldum ve 2 yıl boyunca çocuğumla birlikte kaldım. Bu süre içinde çocuklarla ilgili çok şey okudum, çocuğumu nasıl daha doğru ve iyi yetiştirebileceğim konusunda kafa yordum. Daha sonra tekrar çalışmaya başladığım dönemde kendi içimde bir arayışa girdim. Çünkü çocuğuma daha doğru ve daha iyi şeyler verebilmem gerektiğini düşünüyordum. Tam bu noktada Pakolino fikriyle tanıştım. Çünkü ailelerin çocuklarıyla daha uzun süre vakit geçirmesinin yollarını arıyorduk ve bunun en iyi yolu da oyun oynamaktı! “Peki, bunu nasıl başaracağız?” dediğimiz noktada Pakolino imdadımıza yetişti.
Nasıl oldu bu?
İşe tema bulmakla başladık. Bir takvim oluşturduk. Örneğin, Haziran-Temmuz-Ağustos dönemi için yaza dönük oyun ve faaliyetler hazırladık. Kış aylarında da kışa göre temalar hazırladık. Bir yıl boyunca yayınlanacak olan kutulardaki oyunlara en baştan karar verip, sonra uygulamaya geçtik. Birçok örnek inceledik. Dış ülkelerdeki çalışmalara baktık. Biraz da uydurduk ve üretmeye başladık. İlk Pakolino kutusunu 2014 yılı sonunda yayınladık. İlk kutuları biz bizzat hazırladık. Elimizle paketledik. İlk 250 üyeye kadar paketleri tek tek biz hazırladık. Malzemeleri biz yerleştirdik. Dolayısıyla o süreci bizzat yaşadık.
Ailece oyun oynamanın çocuklara faydaları neler?
Teknoloji çocukların hayatında nasıl bir etki yaratıyor?
Hepimiz teknolojinin yarattığı sorunlardan şikâyet ediyor, teknolojinin olumsuz etkilerinden söz ediyoruz. Ancak hiçbirimiz teknoloji olmadan da yaşamak istemiyoruz. Anne-babanın kullandığı teknoloji ve teknolojiyi tüketme süreleri çocukları da etkiliyor. Daha anne karnında teknolojiyle tanışan çocuk, teknolojik bir dünyanın içine doğuyor. Bu nedenle teknolojiden kaçmak imkânsız. Ancak teknolojiyi doğru kullanmak gerekir ki, olumsuz etkilerden kurtulabilelim.
Nasıl olacak bu?
ABD Pediatri Birliğinin yaptığı araştırmaya göre 3 yaşından önce, günde bir saat televizyon izleyen çocuklar 7 yaşına geldiklerinde, dikkatlerinde %10’luk bir azalma meydana geliyor. 2 yaşın altında uzun süre televizyon izleyen çocuklardan ise otistik belirtiler görülebiliyor. Uzun süre televizyon izleyen çocuklarda, diğer çocuklara göre %30-40 oranında hiperaktivite ve dikkat eksikliğine yol açabiliyor. Aynı şey tablet ve cep telefonları için de geçerli. Küçük yaşlarda maruz kalınan televizyon/tablet vb. çocuklarda saldırganlığa sebep oluyor, dil gelişiminde gecikmelere sebep oluyor, motor becerilerde gerilemelere yol açıyor. Fazla televizyon izleyen çocukların içe dönük bir yapıda olduğu ve sosyal iletişim becerilerinin zayıf olduğu da bir başka araştırma sonucu.