Paylaş
Neden yaratıcı yaramazlık?
Yaratıcı drama konusuna 20 yıldır kafa yoruyorum. Türkiye’nin değişik bölgelerindeki çocuklarla bir araya geldim. Nerede olursak olalım, çocukların yetişkinlerden daha özgür ve yaratıcı olduğunu gördüm. Ancak çocukların yaratıcılıklarını kısıtlayan şeyler fark ettim.
Ne gibi?
Bizim eğitim sistemimiz seçeneklere dayanıyor. Cevap anahtarı var ve her şey beş seçenek üzerinden ilerliyor. Bu nedenle çocuklar sınırlı bir biçimde düşünüyor. Dolayısıyla yaratıcılıkları köreliyor. Hâlbuki yaratıcılık sınırsızlıkla, esnek düşünme ile ilgili… Ancak biz bu konuda sınıfta kalıyoruz. Mesela PİSA testlerinde (Uluslararası öğrenci değerlendirme programı) en çok zorlandığımız kısımlar da hep buralar. Analiz, yorum ve özgür düşünce konusunda biraz desteğe ihtiyacımız var.
Yaratıcı Yaramazlık kitabını yazmak için de sizi bunlar mı tetikledi?
Yaratıcı drama çalışmalarını ve yazma deneyimlerimi yıllardır çocuklarla paylaşıyorum. Bu deneyimler sırasında da kendimi hep çocuklar için yazılmış yaratıcı yazarlık kitaplarını beğenmeyip söylenirken buldum. Eksikleri görüp, “Keşke şu da olsaydı, bu eksik kalmış” gibi tespitler yapıp duruyordum. Etrafımdaki insanlar da “Sen de hep şikâyet ediyorsun, o halde sen yaz” dediler, ben de yazdım.
Yaratıcılık sözcüğü bizde yanlış anlaşılıyor ama… ‘Yaratma’ eyleminin sadece Allah’a mahsus olduğu ve insanların bu sözcüğü kullanmasının büyük bir yanlış olduğunu düşünenler bir hayli fazla…
Bizler bu sözcüğü biraz yanlış anlıyoruz, evet. Yaratıcılığı yoktan var etmekmiş gibi düşünüyoruz, hâlbuki değil. Zaten var olan şeyler arasında yeni bağlantılar, yeni örüntüler kurmaktır yaratıcılık. Bu nedenle de daha önce düşünülmeyen bir şey yaptığınızda orijinal oluyor. Aslında yeryüzünde yazılmamış ve söylenmemiş bir şey yok. Artık sadece üslup farklı. Yaratıcılık da burada gizli. Ben de bu kitaba biraz böyle bakmak istedim.
Türkiye’deki eğitim sistemini herkes çok eleştiriyor, ama yerine ne konulması gerektiği tartışılmıyor. Siz de eleştiriyorsunuz. Eleştiriyi yaparken de diğerlerinden farklı olarak bir kitapla ortaya çıkıyorsunuz. Nedir önerileriniz?
Milli Eğitim programlarında ‘yaratıcı düşünme’ dersi var, ancak öğretmenlerin bunu uygulayabilecekleri bir kaynak yok. Öğretmene sadece örnekler verilmiş ve gerisinin de öğretmen tarafından üretilmesi istenmiş. Yaratıcı yazma ve drama ile çocuklara yaratıcı düşünmek öğretilmek isteniyor, ama öğretmeni destekleyecek bir kaynak olmadığı için bu çalışmalar layığıyla yapılamıyor. Test sistemi bize kısıtlı bir düşünme alanı bırakıyor ve sanki tek bir doğru varmış gibi bakıyoruz. Hâlbuki gerçek yaşamda tek bir doğru ile karşılaşmıyoruz. Ya da aynı doğruya farklı yollardan ulaşmak mümkün! Eğitim sistemi bizi tek doğru, tek yön, tek otoriteye yönlendiriyor. İşte bu da çeşitli sorunlara yol açıyor. Bence bu noktada çocuklara düşünmeyi öğretmek gerekiyor. Yaratıcı düşünme de zaten eleştirel düşünme gibi öğretilebilen bir şey. Bunlar eğitim sistemine girdiğinde yöntem de üretildiğinde çocuklara çok kolay bir şekilde yarar sağlamaya başlayacağız.
Çocuk kitaplarındaki resimler yazılar kadar tartışılmıyor ama pek çoğu, çocukların gelişimi için uygun bile değil. Nasıl olmalı?
Estetik bakış da öğrenilen bir şey. Neye çok maruz kalırsanız, ona karşı ilginiz gelişir. Çocuk kitaplarında olması gereken belki de her şeyi söylemeyen, daha soyut resimlerdir… Anlaşılmaz çizimler değil, ama düşünmeyi harekete geçirecek daha soyut çizimler… Yaş durumuna göre değişir mutlaka, ama çocuk görsel okuma da yapabilmeli ve resme de baktığında kitaptan bağımsız olarak resmi de okuyabilmeli…
Günümüzde okullar arasında uçurumlar var. Eğitimin birliği kalmadı. Her okul farklı bir eğitim yöntemi uyguluyor bu da birçok başka soruna sebep oluyor. Ne yapılmalı?
Bu gidişin gidiş olmadığını göreceğiz, ama ne zaman? Yere çakılınca mı? Belki de bunu yaşamamız gerekiyor. Farklı olanı kabul etmediğimiz, sadece kendi doğrularımızı başkalarına kabul ettirmeye çalıştığımız, ötekini yanlış veya hatalı varsaydığımız sürece ipler bir yerde kopacak. Yaşamadan göremeyiz ama çok sıkıntılar da çekeceğimiz aşikâr. Fakat er ya da geç doğruya ulaşacağız. Dinleme, anlama kültürü edinirsek her şeyi daha kolay hallederiz.
Son zamanlarda yazarların çok tartıştığı bir şey var: Milli Eğitim Bakanlığı maalesef ki, yazarların devlet okullarına girmesini yasakladı. Çocuklarla buluşmanın nesi kötü?
Ben bir yazarı ne zaman görmüştüm biliyor musunuz? 25 yaşımda. Bakın, ne kadar geç bir tarih… Aslında şimdiki çocuklar daha şanslı, ama şanslı olanlar özel okullara giden çocuklar! Devlet okullarına yazarlar giremiyor. Veya girse bile o okuldaki yönetimin hem siyasi olarak hem de düşünce olarak yakın olduğu yazarlar kabul görüyor. Böyle bir ortamda birbirini anlama kültürü ve çeşitlilik nasıl gelişecek? Açıkçası ben bu süreçte, çocuklarla fiziksel olarak buluşamıyorsak, teknolojik ağları kullanarak buluşma imkânları yaratmalıyız, diye düşünüyorum. Bu çağın çocukları iletişim çağı çocukları… Artık okullarda akıllı tahtalar var, Skype görüşmeleri veya canlı bağlantılar yapılabiliyor. Birçok farklı yazar çocuklarla buluşabilir. İki dakikalığına da olsa onlarca yazar çocuklarla buluşursa, bu onlar için ve ülkemiz için kârdır. Burada önemli olan çocukları çeşitli düşünceleri olan, farklı şehirlerde yaşayan yazarlarla tanıştırmaktır. Bence bu durum onları geliştirecektir. O yazarlar çocukların birkaç sorusuna yanıt bile verse, ufuk açıcı olacaktır. Hoşgörüyü, birbirini anlamayı, sevmeyi ve saygı duymayı öğrenecektir.
Paylaş