Ömür Kurt

Öğretmen veliden hediye alır mı?

23 Mart 2019
Son yıllarda öğretmenler sadece öğretmenler gününde değil, çay partilerinde, doğum günlerinde ve bazı özel günlerde de hediyelere boğuluyor. Veli grupları, aralarında para toplayıp öğretmene en pahalı hediyeyi almak için yarışıyor. Gruba katılmayan veliler dışlanabiliyor. Peki, ama bu durum öğretmen veli ve öğrenci ilişkisini nasıl etkiliyor? “Öğretmenim Bir Bakar mısın?” kitabının yazarı Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’na sorduk.

Öğretmene hediye almak doğru mu?

Öğretmen öğrenci ilişkisi devam ettiği sürece öğrencinin veya velinin öğretmene hediye alması doğru değildir. Anaokulunda, ilkokulda velilerin aralarında toplanıp öğretmenlere pahalı hediyeler aldığını duyuyoruz. Öğretmenler de bu hediyeleri kabul edebiliyor. Velilerin, öğretmeni tavlamaya yönelik bu tavrı kabul edilemez. Öğretmenlerin de bu hediyeleri alması kabul edilemez. Hediye alan veli ile alamayan arasına nifak giriyor, hem velilerin ilişkileri hem çocukların ilişkileri hem de öğretmen öğrenci ilişkisi bozuluyor. Bir çocuk okulda öğrenci olduğu sürece gerek velinin, gerekse de çocuğun öğretmene hediye alması eğitimin kalitesini çok olumsuz etkiler, temelden sarsar. Bu durum sanki sağlıklı bir bardak suya damlatılan mikrop gibi içildiği takdirde zehirleyen bir karışıma benzer. Eğitimsel yönden zehirleyici bir etkisi olur.

Öğretmen ve veli ilişkisi nasıl olmalı?

Çocuğun eğitimi bir ekip işidir. Öğretmen ve veli ise bu eğitimin iki önemli ekip üyesidir. Bu ekipte öğretmen, veli, okul yönetimi, çocuğun arkadaşları ve o arkadaşların velileri vardır. Bu ilişkiler çocuğun topluma, yaşama, sağlıklı bir şekilde hazırlanmasına yardımcı olmak için vardır. Bu nedenle önemli ilişki olarak görülmeli ve iyi bir ekip olmaya özen gösterilmelidir.

Öğretmenlerin bazı velilerle özel dostluk ilişkisi geliştirmesi nelere sebep olur?

Öğretmen veli ilişkisi, amacına yönelik olmalı. Yani öğrencinin iyi bir eğitim alarak gelişmesine yardımcı olacak şekilde olmalı. Bu amaçla hem veli hem öğretmen birbirine karşı açık olmalı ve bu amaca hizmet etmek için ilişki kurmalı. Bunun dışında herhangi bir niyet ve davranış çocuğun eğitimi olumsuz etkiler. Öğretmen, bütün velilere eşit mesafede durmalı ve dengeli olmalı. Yani öğretmen her bir öğrencinin gelişimiyle ilgili olarak adil bir şekilde sorumluluk alıp ona göre ilişki kurmalı. Bu ilişki zaman, emek, ilgi, empati, sevgi, anlam, halden anlama gibi yaşayan değerler çerçevesinde olmalı. Herhangi bir din, dil, ırk, ekonomik durum farklılığı, öğrenciler arasında bir ayrıcalık yapmaya neden olmamalı. Aksi halde toplum bunun acısını gelecekte çeker, yaralanır.

Yazının Devamını Oku

Resim, çocuğun aynası

16 Mart 2019
Çocukların yaptıkları resimler, onların iç dünyaları, hayalleri, istek ve arzuları konusunda bize fikirler verir. Çocukların hayallerini resimle anlatmalarının önemini vurgulayan “Sıkı Fıkı Dostlar – Görünmez Ada” kitabının yazarı Tunç Balaban’la buluştuk, hayallerini resmeden çocukların öyküsünü konuştuk.

Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?

Hayvan sevgisiyle çocukların saf duygularının birleşmesiyle ortaya çıktı aslında. Yetişkinler olarak bizim aradığımız yardımlaşma, arkadaşlık, paylaşmak gibi duygular çocuklarda kendiliğinden var. Üzücü olan bu duyguların zaman içinde yitirilmesi… Bu kitap da çocuklara, bu güzel duyguların yitirilmemesi için hayallerin resimlerle kalıcı hale getirilmesini bir yöntem olarak sunuyor, aynı zamanda da bir macera içinde hayallerin değerli olduğunu fark ettirmek amacı taşıyor.

Anlatılanlar gerçek bir hikâyeye mi dayanıyor?

Hem evet, hem de hayır. Evet, çünkü günümüz dünyasında bazı yunusların tutsak olduğunu, kimi insanların bu memelileri çıkarları için kullandığını, bu canlıların evleri denizlerden mahrum yaşadıklarını biliyoruz. Bu gerçeklik. Diğer yandan bu soruyu hayır diye cevaplayabilirim. Çünkü Görünmez Ada diye bir yer gerçek hayatta yok. Bu ada bir simge. Yunusların bugün yaşamaya zorlandıkları ve gösteri yaptıkları havuzlar birer Görünmez Ada.

Kitabın ana karakterinin adı Yaz. Kızınızın da öyle… Kitapta Yaz, hayallerini resimliyor. Resmetmek, neden önemli?

Evet, benim üç yaşında Yaz adında bir kızım var. Bu kitabın ana karakteri de onun ilkokul çağındaki hali aslında… Kızımda da gözlemlediğim bir şey var: Çocuklar resmederek anlatamadıkları, söylemekte zorlandıkları ya da kendilerini huzursuz eden şeyleri çizebiliyorlar. Resim çocuklar için bir tür iletişim kurma yolu. Bir çocuğun önüne boş bir resim kâğıdı ve renkli kalemler koyarsanız, o çocuğun içini net bir şekilde görebilir, hissettiklerini anlayabilirsiniz. Çocukların günlük yaşamda anlamlandıramadıkları şeyler çok fazla. Resim onlar için bir kaçış ya da sorunlardan kurtuluş olabiliyor. Bunun yanı sıra renkleri tanıma ve çizme becerisi kazanma da çok önemli. Çocukların resme ve güzel sanatlara eğilimini görmek açısından renklerin dünyasıyla iç içe olmak gayet olumlu.

Kitapta dostluk kavramı ve hayvanlar geniş yer tutuyor…

Yazının Devamını Oku

Tarihe yön veren 100 kadın

9 Mart 2019
Türkiye’de ‘kadın hakları’ sorunu yoktur. Türk kadınları haklarını ta 1930’larda elde etmişlerdir. Türkiye’de ‘ezen’ ve ‘ezilen’ sorunu vardır. Bugün ezen ‘erkek’ de olabilir ‘kadın’ da… Ama ezilenler? Onlar hep aynı: Güçsüzler, çocuklar, hayvanlar ve doğa!

Editörlüğünü yaptığım “Tarihe Yön Veren 100 Kadın” adlı kitap dün Hürriyet Kitap’tan çıktı. Kitabın danışma kurulunda çok değerli isimler yer aldı: Hürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan, Prof. Dr. Günay Kut, Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ. Bu kitap hazırlanırken, listede yer alan Türk kadınlarının hayatını bir kez daha okuyunca hem büyük gurur duydum hem de heyecanlandım. Kimler yok ki? Dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, dünyanın ilk çocuk hakları mitingini Taksim Meydanı’nda yapan Nakiye Elgün, ilk kadın kimya profesörümüz Remziye Hisar, elinde balta ile işgalci düşmana saldıran Nene Hatun, milli mücadele kahramanı Kara Fatma, dünyanın en saygın Hitit araştırmacısı Halet Çambel, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, ilk kadın seramikçimiz Füreya Koral, dünyaca ünlü ressamımız Fahrelnisa Zeid, operanın gelmiş geçmiş en mükemmel isimlerinden Leyla Gencer ve daha kimler kimler… Bu isimleri düşününce Cumhuriyet’in ne büyük nimet olduğunu bir kez daha anladım.

Dün kadınlar günüydü. Cinsiyetçi söylemlerin havada uçuştuğu bir dönemde “Hangi kadın hakları?” diye sordum. Bugün 'kadın hakları' sorunu Arap yarımadasında, Mağrip ülkelerinde, Afganistan'da, İran'da, Pakistan'da vardır. Oradaki kadınlar doktor olamaz, yargıç olamaz, arabaya binemez, başını açamaz, hatta futbol maçı bile izleyemez. Türkiye'de kadın hakkı arayanlar, biraz da ezilenlerin haklarına odaklanmalılar... Türkiye'de kadın hakları sorunu yoktur. Bu sorun, Cumhuriyet aydınlanmasıyla ta 1930'larda ortadan kalkmıştır. Türkiye’deki sorun ezenle ezilenin sorunudur ve bu da cinsiyet tanımaz. Ne kadınlar tanıyorum erkekleri ezen, ne erkekler tanıyorum kadınları ezen... Güçsüzlerdir asıl ezilen, asıl hakkı aranması gereken... Hayvanlardır, çocuklardır, doğadır, yoksullardır! Herkesin birbirini anladığı, her canlıya varlığından dolayı saygı duyduğu ve sevdiği bir dünya diliyorum. Bu dünya sokakta yürüyen kedinin de dünyası, başını yukarı kaldırıp yeşeren ağacın da, çocuğun da, kadının da, erkeğin de, hayvanın da…

KODLAMA EĞİTİMİ NEDEN GEREKLİ?

Bu hafta Hürriyet TV’de yayımlanan ‘Çocuklarla Bir Ömür’ programımızın bu haftaki konuğu Oyun Tasarımcısı ve Akademisyen Dr. Yavuz Samur. Kendisiyle “Kodlama eğitiminin önemini” konuştuk.

<iframe src="//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=41133378&resizable=1&autostart=true" width="580px" height="326px" frameborder="0" scrolling="0" allow="autoplay; fullscreen" allowfullscreen></iframe>

HADİ GİDELİM

Annemin portresini çiziyorum

Yazının Devamını Oku

Kodlama eğitimi neden gerekli?

5 Mart 2019
Geleceğin dili olarak gösterilen kodlama, dünyanın pek çok ülkesinde okul müfredatlarına girdi bile… Türkiye’de de bazı okullar kodlamayı ilkokuldan başlamak üzere çocukların hayatına sokmaya başladı.

Geleceğin dili olarak gösterilen kodlama, dünyanın pek çok ülkesinde okul müfredatlarına girdi bile… Türkiye’de de bazı okullar kodlamayı ilkokuldan başlamak üzere çocukların hayatına sokmaya başladı. Kodlama elbette ki devlet okullarının müfredatında da yer almalı çünkü dijitalleşen dünyanın gidişi bu dilin öneminin sinyallerini veriyor… Bazı ebeveynler “Benim çocuğum bilgisayar yazılımcısı mı olacak? Neden kodlama öğrensin ki?” diye soruyor ama kodlama öğrenmek demek herkesin program yazması demek değil, bir programın işleyişini bilmesi, anlaması demek. Dünya ileri doğru giderken bizim bu alanda geri kalmamız kabul edilemez. Dijital bir dünyanın içine doğan çocuklar çağdaşlarıyla anlaşabilmek için bu dili bilmeli ve kullanmalılar. Bu hafta Hürriyet TV’de yayımlanan ‘Çocuklarla Bir Ömür’ programımızda, Oyun Tasarımcısı ve Akademisyen Dr. Yavuz Samur ile “Kodlama eğitiminin önemini” konuştuk. Samur, kodlama eğitimi için illa ki ücretli eğitim almaya gerek olmadığını, internetten de kodlama öğrenilebileceğini belirtiyor. Videonun tamamı aşağıda…

Sahne Senin! Kuklanı Yarat Oyuna Başla!

Çocukların el becerilerini ve yaratıcılıklarını geliştirmesi gelecekleri için çok önemli. “Sahne senin! Kuklanı yarat, oyuna başla!” adlı bu atölye de çocukların el becerilerini geliştirebilmeleri için harika bir fırsat sunuyor. Ünlü yönetmen Parajanov’un çeşitli malzemelerle farklı alanlarda üreteceği film sahnesi taslakları, kostümler, objeler, resimler gibi eserlerinin yer aldığı sergiyi gezecekler. Atölyede ise Parajanov’un bütünsel kurgusundan ilham alarak; geri dönüşüm malzemeleri, renkli evalar, kartonlarla sahnemizi ve dekorlarını kurgulayacaklar. Ardından çorap, yün, düğme, boncuk kullanarak kukla yaratacak, hayal dünyalarını yansıtan bir oyun tasarlayacaklar.

Yer: İstanbul-Pera Müzesi
Tarih: 9 Mart Cumartesi
Saat: 11.00

Yazının Devamını Oku

Annenin sınıfta ne işi var?

2 Mart 2019
Son yıllarda pek çok okulda ‘sınıf annesi’ uygulaması var. Temel amacı ‘öğretmenin işlerini kolaylaştırmak’ olan uygulama içinden çıkılmaz bir hal aldı. Çünkü bazı anneler bunu bir ‘görev’ gibi görüp; okul idaresine, öğretmene ve hatta öğrencilere bile müdahale eder hale geldi. Hatta öğrencilere ödev bile veren sınıf anneleri mevcut. Uygulamanın artılarını eksilerini Eğitim Danışmanı ve Pedagog Prof. Dr. Norma Razon ile konuştuk.

Sınıf annesi uygulaması doğru mu?

‘Sınıf annesi’ kavramı iyi tanımlanmış bir kavram değil. Her okul ‘sınıf annesi’ kavramını farklı yorumluyor, farklı uyguluyor. Bazı sınıflarda bir, bazı sınıflarda birden fazla ‘sınıf annesi’ olabiliyor. Bazı okullarda ‘sınıf annesi’ olmak demek, öğretmenin sağ kolu olmak demek. Kendisine sınıf öğretmeninin sağ kolu olarak gören ‘sınıf annesi’ her konuda öğretmene ve okul idaresine karışma hakkını kendinde görebiliyor. Dersin süresi, ödevin azlığı çokluğu, ders programının verimliliği hakkında fikir yürütebiliyor. İstediği gün ve saatte okulda dolaşabiliyor, uygun gördüğü zaman çocuğunun sınıfına girebiliyor.

Peki, dünyada örnekleri var mı?

Paris, New York, Ottawa, Chicago ve Boston’da farklı okul ve farklı sınıflarda misafir öğretim üyesi olarak bulundum. Buralarda hiç ‘sınıf annesi’ uygulamasına rastlamadım. Velilerin, birbirinden farklı konularda öğretmene destek olduğuna tanık oldum yalnızca…

Sınıf annesi tarafsız değildir. Çünkü sınıfta kendi çocuğu vardır ve ona yaklaşımı diğerlerinden farklı olacaktır. Bu durum sınıf düzenini nasıl etkiler?

Tanık olduğumuz ilginç şeyler var. Örneğin bir sınıf annesi “Çocuklar üşür bahçeye çıkarmayın” derken diğeri “Dışarı çıksınlar” diyebiliyor veya biri öğretmeni sert bulurken diğeri yumuşak bulabiliyor. Biri sınıf düzenini eleştirirken diğeri öğretmene övgüler yağdırabiliyor. Aynı şey çocuklara yaklaşımla da ilgili. Ayrıca elbette ki ‘sınıf annesi’ tarafsız olamaz. Sınıfta kavga eden çocuklardan biri kendi çocuğuysa haksız yere müdahale edebilir, başka bir çocuğu dışlayabilir. Bu da kutuplaşmalara yol açabilir.

Sınıf annesinin müdahaleleri diğer veliler arasında da sorun yaratabiliyor. Veliler, sınıf annesinin kararları sebebiyle tartışma yaşayabiliyor…

Yazının Devamını Oku

Ona aşkın normal bir şey olduğunu söyleyin

23 Şubat 2019
Kim demiş “Çocuklar âşık olmaz!” diye. Bal gibi de olurlar. Onların aşklarını “Çocuktur unutur” diye hafife almak da doğru değil, “Sus ayıp!” diye engellemeye çalışmak da… Anne babaların, âşık olan çocuklarıyla nasıl konuşması gerektiğini Psikolog Cevher Sönmez’e sorduk.

Herkes çocukluk aşkı yaşar. Bu konu çocuklarla nasıl konuşulmalı?

Aşk, insan genine işlenen hisler bütünüdür. Hiçbir insan hissiz dünyaya gelmez. Ve yaşamını hissiz de sürdüremez. Çocuklar da âşık olur. Buradaki aşk, çocuğun kişiye ve hislerine yüklediği anlam ile örtülüdür. Çocuk, tavrından hoşlandığı, akran grubunda kendini kanıtlayan kişiye âşık olduğunu ifade edebilir. Bu durum çoğu kez ebeveynlerde tedirginlik, kaygı ve korku gibi duygular yaratabilir, ama aşk güzel bir şeydir, korkmaya gerek yok. Durumu anlamak ve çocuğun duygularını hissederek konuşmak ona yapılacak en büyük iyilik olur.

Çocuklara ayıp, yasak demek doğru mu?

“Ayıptır, yasak, senin yaşını aşıyor, utanmıyor musun?” gibi ifadeler çocukların ruh sağlığını ve benlik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle bu tür ifadeler kabul edilemez. Çocukların aşk itirafı üzerine aşırı tepkilerden uzak durulmalı, sakin olunmalı ve bu durum olağan karşılanmalı.

Peki, ya ergenlik aşkları?

Ergenlik döneminde aşk kaçınılmazdır. Bu bilinç ile hareket edildiğinde kız ve erkek fark edilmeksizin her çocuk ebeveynleri tarafından koşulsuz kabul edilmek ister. Aşkın onların en doğal tercihleri olduğu unutulmamalıdır. Özellikle ergenlik dönemi, bireyin âşık olduğu, kendini fark ettiği bir dönem... Bu süreç doğru yönetildiğinde çözümler üretilir, yanlış yönetildiğinde ise ebeveyn-oğul/kız çatışmaları başlayabilir. O nedenle çözüm odaklı bir dil kalıbını tercih etmekte yarar olacaktır. Zira çocuklar, anlaşıldığını bildiği ölçüde ebeveynleri ile iyi anlaşır.

Yazının Devamını Oku

Merhaba

20 Şubat 2019
Tanıyanlar bilirler… Çok uzun yıllardır Hürriyet Gazetesi’nde aile ve çocuk yazıları yazıyorum.

Tanıyanlar bilirler… Çok uzun yıllardır Hürriyet Gazetesi’nde aile ve çocuk yazıları yazıyorum. Bu alanda yazmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü aile ve çocuk, toplumun atar damarı. Eğer orayı doğru kaynaklarla besleyebilirsek toplumdaki hasarlı noktalar iyileşebilir. Üstelik bu alanda gazetecilerin yazması da çok çok önemli. Çünkü gazeteciler, karşıt görüşleri sentezleyebilir, bir tek görüşten hareketle yazı yazmak yerine çok yönlü düşünerek aktarabilir. Yani her alandaki insanlarla bir araya gelerek çeşitli çıkarsamalarda bulunup, görüşler alır ve birbirine karşıt olan görüşleri de sentezden geçirerek halka sunabilir… Böylece bir doğruya ulaşılması için çok sesli bir tartışma ortamı yaratılır.

Kimi uzmanların yazılarına baktığımda çoğunlukla tek merkezli bir yaklaşımı gözlemliyorum. Herkes kendi öne sürdüğü görüş çerçevesinde yazılarını kaleme alıyor. Elbette ki her görüş değerlidir ve ‘yanlış’ da değildir, ancak zenginleşmesi için farklı görüşlere ihtiyaç var. Ben de çok uzun yıllardır bu çerçevede yazılar yazmaya, çocuk yetiştirmek konusunda farkındalık oluşturmaya katkı sağlamak istiyorum. Artık Hürriyet Cumartesi ve Hurriyet.com.tr’deki yazılarımın yanı sıra Hürriyet Aile’de de çeşitli röportajlar, çocuklu etkinlikler ve yazılarla karşınızda olacağım. Bu ilk yazıyla da herkese ‘merhaba’ demek istiyorum.

                            

Aile içi iletişimi geliştirmenin yolları

10 aydır devam eden “LC Waikiki Aile Buluşmaları”nın bu ayki durağı Ankara. Prof. Dr. Üstün Dökmen ve LC Waikiki CMO Yardımcısı Gamze Oktar ile “Aile içi iletişimi geliştirmenin yolları” konusunu konuşacağız. Ayrıca herkese editörlüğünü benim yaptığım ve Hürriyet Kitap’tan çıkan “200 Adımda Çocuk Yetiştirme Rehberi” kitabımızı armağan edeceğiz. Herkesi bekliyoruz. Tüm Ankaralıları bekliyoruz.

Yer: Ankara-Yenimahalle Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi
Tarih: 23 Şubat Cumartesi

Yazının Devamını Oku

Çocukluk çağı kanserinin farkında mıyız?

16 Şubat 2019
Dünya genelinde yılda 300 bin, Türkiye’de ise yaklaşık 3.500 çocuk ilk teşhis konularak, kansere karşı büyük bir mücadeleye başlıyor. Bu zannedildiği kadar kolay bir mücadele değil! Küçük bedenler büyük bir yükün altına giriyor, vücudundaki düşmanla savaşıyor.

Türkiye’de Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) da çocukluk çağı kanseri konusunda halkı bilinçlendirmek için uğraşıyor. 2000 yılında çocukları tedavi görmekte olan aileler ve hekimlerinin bir araya gelmesiyle kurulan KAÇUV, o tarihten bu yana maddi sorunlar sebebiyle tedavileri aksama riski taşıyan çocukların tedavilerinin sürekliliğine destek oluyor. Aynı zamanda ailelere ve çocuklara psikolojik destek de sağlıyor.

KAÇUV çocukluk çağı kanserinden korunmak için şunları öneriyor:

- Sağlıklı, doğal ve düzenli beslenme
- Fiziksel aktivitelerde bulunma
- Çevresel kanser yapıcı maddelerden korunma
- Radyasyon ve manyetik alanlardan uzak durma
- Kronik enfeksiyonlardan korunma

ÇOCUKLARIN KARANLIK KORKUSU NASIL AŞILIR?

Yazının Devamını Oku