Hacer Kılcıoğlu, sözcükleri ilmek ilmek işleyen yazarlardan. Çocuk edebiyatını bir deneme alanı gibi kullanmayan, gerçekten çocuklar için yazan, çocuklara gönül vermiş olanlardan… Son kitabı Radyo Pencere, sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de benzersiz bir edebiyat dili taşıyor. Kılcıoğlu ile bir araya geldik, yeni kitabını konuştuk.
Radyo Pencere fikri nasıl ortaya çıktı? Bu kitapla çocuklara neler söylemek istiyorsunuz?
Gelişen teknolojiyle eski etkisini yitirmiş gibi görünse de bazılarımız için hâlâ ‘olmazsa olmaz’ bir iletişim aracıdır radyo. Sesin büyüsüne inananlar, onunla pek çok anısı olanlar için ölümsüzdür. Ben de bir radyosever olarak, radyoyu yeni nesillere anımsatmak, Orhan Boran gibi radyo ustalarına bir sevgi selâmı vermek istedim. Öte yandan aile içi iletişimsizlik gibi bir derdim de vardı. Anne babası ayrılmış çocukların, gerekli özen gösterilmediği için yalnızlaşması kalbimi yorar hep. İletişim, iletişimsizlik... Fikirler birleşti ve kitap bana kendini yazdırdı.
Kitapta arılara da dikkat çekiyorsunuz. Neden arılar?
Arı nesli yok olursa, insan nesli dört yıl içinde biter, diyor Einstein. Yaşama dair böylesi bir gerçeklik varken, arıları daha çok anlatmalıyız çocuklara. Onlardan korkmak değil, sevmek gerekliliğini vurgulamalıyız, diye düşünüyorum. Üstelik arılar kendi ırklarıyla ve çevreyle sürekli iletişim içinde olan hayvanlardır. Radyo Pencere’de kahramanımız Ekim’in hayali arkadaşı olarak ARI’yı seçme nedenim de bu. Ekim ayrılmış anne babanın çocuğudur. Okul müdürü olan annesi uzakta yaşamaktadır, arıcılıkla uğraşan babası ise burnunun dibindeki çocuğa bakar ama görmez. Ekim ailesiyle paylaşamadığı duygularını ARI’yla iletişime geçerek seslendirir. ARI çocuğun iç sesi olur.
Türkiye’de anne sütündeki nikotin oranı ne durumda?
- Türkiye, en çok sigara tüketen ülkeler arasında 11’inci sırada. Üstelik ülkemizde sigara tüketimi son 10 yıl içinde yüzde 52’lik bir artış gösterdi. Bağımsız araştırma şirketi Wizsight’ın annelerin sigara kullanım alışkanlıklarını anlamak amacıyla 0-36 aylık bebeği olan, 20-40 yaş arası annelerle yaptığı anket çalışmasının sonuçları bu konuda çok çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Bu araştırmaya göre; sigara kullanan kadınların büyük bir kısmı emzirme süresince de bu alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar.
Bu çok korkunç! Peki, başka neler var araştırmada?
- Araştırmaya katılan annelerin yüzde 31’i sigara içiyor. Yüzde 30’u emzirme döneminde sigara içtiklerini belirtiyor. Yüzde 63’ü hamileyken sigara içmenin, emzirme döneminde sigara içmekten daha fazla zarar verdiğini düşünüyor. Emzirme döneminde sigara içen annelerin yüzde 78’i sigaranın zararlı olduğunu bildiklerini fakat bırakamadıklarını söylüyor. Yüzde 56’sı sigara içmeme gerginliğinin bebeğe daha zararlı olabileceğini düşünüyor.
Bebeklerin anne sütü yoluyla nikotin alması nelere sebep olur?
- Annenin emzirme döneminde sigara içmesi anne sütünü bir zehre dönüştürüyor. Hatta sigara içilen ortamda bulunduğunda bile sütün kalitesi bundan olumsuz etkileniyor. Bu durumda bebeğin bağışıklık sistemi güçsüzleşiyor. Emzirme döneminde sigara içen annelerin bebeklerinde astım, bronşit, zatürree gibi solunum yolları hastalıklarıyla ciddi kalp ve damar rahatsızlıkları görülebiliyor. Hamilelik ve emzirme dönemlerinde sigara içen annelerin bebeklerinin zihinsel ve fiziksel gelişimi de olumsuz etkileniyor. Sigaranın içinde bulunan zararlı maddeler anne sütünün tadını da bozuyor, bebekler çok daha erken bir dönemde emmeyi bırakıyor.
Bağışıklık sistemi nedir ve neden önemlidir?
Bağışıklık sistemi, bizi yabancı ve zararlı maddelere karşı koruyan ve bunlara karşı savunma mekanizması geliştiren karmaşık bir sistemdir. Bağışıklık sistemine geleneksel bakış açısı ‘asker’ ve ‘düşman’ jargonlarıyla doludur ama aslında burada temel amaç vücudun içindeki dengeyi korumaktır.
Neden bu kadar önemlidir?
Bağışıklık sistemi yetersiz olduğunda vücudumuz birçok hastalığa daha yatkın hale gelir. Sık sık tekrarlayan enfeksiyonlar, cilt hastalıkları, alerjiler, romatizma, diyabet hatta kanser şeklinde bile kendini gösterebilir.
Cilt hastalıklarının temel kaynağı da bağışıklık sistemimiz mi peki?
Cilt hastalıklarının oluşmasının altında birçok nedenlerden bahsedilir. Örneğin alerjiler, diyabet, karaciğer hastalıkları, psikiyatrik hastalıklar vb. dense de temelinde bağırsak florasının bozulması yatmaktadır. Bu temel sebebi biraz açacak olursak; bağırsağımızın içinde olan mikrop topluluğu olan ‘mikrobiyota’daki dengenin bozulmasıyla, yani faydalı bakterilerin sayısının azalması, zararlı bakterilerin artması sunucu hastalıklar kendini gösterir. Cilt hastalıklarının bazıları durumsal sebeplerden kaynaklansa da bazıları genetiktir. Ancak bu hastalıkların oluşmasında sadece genler değil çevresel faktörlerde rol oynarlar.
Sedef, egzama, vitiligo vb. cilt hastalıklarıyla beslenmenin ve stresin doğrudan bir ilişkisi var mıdır?
Çocukların günümüz sorunlarına bakışının çok daha doğal olduğuna kuşku yok. Yetişkinlerin aklına gelmeyecek öneriler onlardan çıkıyor. Gelecek 10 yıl içinde araçlarıyla trafiğe çıkacak, toplu taşıma kullanacak, her yönüyle sosyal hayatta aktif rol alacak çocuklar, Mapfre Vakfı’nın devlet okullarındaki 5-14 yaş grubuyla gerçekleştirdiği ‘Şehrin Akıllı Çocukları’ projesiyle yaratıcı öneriler geliştiriyor.
Çocuklar İstanbul Emniyet Müdürlüğü desteğiyle daha uygar bir şehirde yaşamak için ekipler halinde görev yapıyor. Metrobüs duraklarında “Lütfen sıraya geçin”, otobüslerde “Lütfen yaşlılara yer verin” diye uyarılarda bulunuyor. Gelecekte rahatça yaşamak için de birbirinden duyarlı proje önerileri var.
Açılır-kapanır emniyet şeridi:
Emniyet şeridi sürekli açık olunca tüm araçlar kullanıyor. Acil durumlarda açılıp kapanacak rampa şeklinde yapılmalı; sadece ambulans, polis, itfaiye araçlarında bulunan veya bir merkezden gönderilen sinyalle açılmalı.
Kaldırım puan:
Kaldırımlardan yürüme alışkanlığı kazandırmak için yayalara kaldırımlarda bulunan puanlardan kazanma imkânı verilebilir. Puan kazandıkça ödül alabilirler.
Araba kapanı:
Çocuk ruh sağlığı’ deyince ne anlamalıyız?
Çocuğun dengeli, tutarlı, zorluklarla baş edebilir biçimde gelişmesini anlıyoruz. Yani, yalnız kaldığında da çözüm üretebilir bir ruh sağlığından söz ediyoruz. Bize çocukların sorunlarıyla ilgili çok sık soru gelir ve çoğunlukla ‘Şunu şöyle yap, bunu böyle yap’ gibi öneriler istenir. Oysa ruhun tek bir ilacı, nasıl iyi veya doğru insan olunacağının tek bir yanıtı yoktur. Bu nedenle bu konuya sanat ve felsefi estetiğin alanına giren ‘güzellik’ kavramıyla yaklaşıyorum.
Bu noktada dikkate almamız gereken en önemli şey nedir?
Çocukların ruh sağlığının sözcüklerle doğrudan bağlantısı vardır. Bu nedenle ‘okumak’ çok çok önemli. Bir çocuk şiir veya öykü okuma alışkanlığı kazanırsa sözcükleri birbiriyle yakıştırmayı, harmanlamayı öğrenir. Sözcük dağarcığı geliştikçe düşüncelerinin evreni de genişler. Düşünce gelişimi sözcüklere bağlıdır. Bu nedenle çocukların ruh sağlığının gelişimi için dil becerilerinin gelişmesi gerekir. Sanatı, şiiri, edebiyatı, estetiği hayatımızın odak noktasına koymalıyız.
Çocukluğa nasıl yaklaşmalı peki?
Çocukluğun geçici ama şahane bir şey olduğunu fark etmeliyiz. O zaman, hayatı onunla paylaşa paylaşa yaşarız, çocukla birlikte biz de büyürüz. Örneğin anne-baba çocuğuyla birlikte oyun oynamalı, kendilerini de işin içine katmalı. Bunun için de oyun oynanmayı öğrenmek gerekiyor. Maalesef anne-babalar çocuklarıyla oyun oynamayı bilmiyor. Yetişkinler olarak bazen öylesine gerçekçi oluyoruz ki, oyunun eğlencesini ve saflığını yitiriyoruz. Oyun oynamayı bilmediğimiz için de çocukla iletişimimizi yeteri kadar geliştiremiyoruz.
Dünyadaki hiçbir şey eskisi gibi sağlıklı değil, hatta güneş bile! Yaz aylarında hem bebek, çocuk ve gençlerin hem de yetişkinlerin cildi güneşten çok olumsuz etkileniyor. Peki, ama yaz aylarında sağlıklı bir cilt için neler gerekiyor? Dermatolog Dr. Güneş Ertürk ile konuştuk.
Yaz tatilinde güneşten çok etkileniyoruz. Sağlıklı bir ciltle yaz tatili geçirmek için neler yapılmalı?
Güneşin UVA ve UVB ışınları tüm yıl boyunca zararlıdır. Ancak yazın ışınların yoğun olması, park ve kumsal gibi açık alanlarda çok zaman geçirilmesi nedeniyle daha da zararlı hale gelir. Yazın yağlı ciltler ter ve nemin etkisiyle daha çok yağlı ve sivilceli hale gelebilir. Kuru ciltler daha çok kuruyarak renk tonu bozulabilir. Lekeleri olanların lekeleri artabilir. Ayrıca yoğun ultraviyole ışınlarına maruz kalmak kırışıklık, sarkma, leke, kılcal damar ve cilt kanseri riskini arttırır. Çünkü güneş ışınları mitokondri hasarı ve DNA hasarı yapmaktadır. Tüm bunlardan korunmak için düzenli olarak en az 30 veya 50 faktörlü güneşten koruyucu kullanılmalıdır. Güneşten koruyucu cilt tipine (yağlı, karma, hassas, kuru) uygun olmalıdır.
Yine cilt tipine uygun düzenli nemlendirici kullanımı cildi besleyerek koruma altına alır. Nemlendiricilerin antioksidan, vitamin ve peptid içermesi çok daha faydalı olacaktır. Gündüz güneşli saatlerde bitkisel maske, bitkisel peeling, doğal yağlar, kolonya, parfüm asla kullanılmamalıdır. Leke ve kılcal damar artışına sebep olabilir. Doğal yağlar gece saatlerinde kullanılabilir. Hanımlar yaz aylarında ağır makyaj yapmaktan kaçınılmalı. Cildi yoğun kapatan makyaj gözenekleri tıkayarak ‘komedon’ denilen yağ butonlarına, isilik görünümlü akneye ve sivilceye sebep olabilir. Akne tedavisi görenler ilaçlar nedeniyle güneşten daha fazla zarar görürler. Bu nedenle tedavi gören akne hastaları akneli ciltlere uygun güneşten koruyucu kullanımına çok dikkat etmeli ve uzun süre güneş altında kalmamalıdırlar. Yaz aylarında yüz bölgesine yapılan ağda türü uygulamalarda dikkatli olunmalı, gündüz saatlerinde yapılarak güneşe maruz kalınmamalıdır. Lekelenme riski söz konusu olabilir.
Güneş koruyucuları cildi tam olarak korur mu peki?
Güneşten koruyucuya güvenip güneşe uzun süre maruz kalmak cilde aşırı zarar vermektedir. Hiçbir koruyucu cildi sürekli ve yüzde yüz koruyamaz. Bu nedenle şapka, gözlük kullanımı, gölgede kalmak, koruyucu giysi kullanımı da önemlidir. Ayrıca dışarda gözlük kullanmak ultraviyoleyi keserek, gözün kısılma mimiğini azaltarak göz çevresi kırışıklığına engel olur. Yaz aylarında temel vitaminler, C vitamini, antioksidan zengini besinlerle beslenmek güneş ışınlarının verdiği zararı azaltır. Mevsim meyveleri, narenciye, sebzeler, deniz ürünlerinden zengin beslenilmelidir. Kollajen üretimini destekleyerek ve mikropsuz iltihap (enflamasyon) azaltarak cildin güzel kalmasına katkıda bulunurlar. Yeterli su tüketimi de önemlidir.
Anne-babaların tatile giren çocuklarına aşırı serbestlik tanıması doğru mu?
- Tatil sürecinde çocukların düzeninin değiştiğine çokça tanık oluyoruz. Çocuk yıl boyunca okula gitti diye tatil boyunca sınırsız bir serbestlik yaşamamalı. Sırf tatilde olduğu için gece yarılarına kadar bilgisayar oyunu oynayan çocuklar var. Çocuğun günlük düzeni altüst oluyor. Oysaki bu değişmemeli. Çünkü insan vücudunun ritmini bozup tekrar düzeltmeye çalışmak çok zordur. Çocuklara öğrenme ve yaşam deneyimi kazanmanın okulla sınırlı olmadığının, tatilde de bunların birer ihtiyaç olduğunun anlatılması gerekiyor.
Düzenini değiştirmemek gerekir
Peki ne yapılmalı?
- Elektronik cihaz kullanımının belli bir limitte tutulması gerekiyor. Bu sürenin ilkokul çocukları için hafta içi bir saatin, hafta sonu da 1.5 saatin üstünde olmaması gerekiyor. Oysaki aileler, çocukların serbestliği konusunda kendilerince “Bilgisayar oynamıyor ama YouTube’da yararlı şeyler izliyor” gibi bahaneler üretiyor. İnsan beyninin küçük yaşta sürekli elektronik uyaranlara maruz kalması kesinlikle kabul edilemez. Özellikle evde küçük çocuğu olanların televizyonları süreli açık tutmamalarında, iki yaşına kadar tablet ve telefonu hiç göstermemelerinde büyük yarar var. Büyüme, gelişme ve yaşam disiplini açısından yaz tatillerinde çocukların düzenini değiştirmemek gerekir.
Çocuklar yaz tatilini nasıl hem eğlenceli hem de verimli geçirebilir?
- İnsan beyni çok komplike bir yaradılış. Nasıl ki evimizin önüne bir bisiklet koyup üç-dört ay kullanmazsak paslanır, aynı şekilde üç-dört ay boyunca beynimizi sürekli olarak elektronik cihazlara teslim etmemiz de beynimizi köreltir. Çok geniş planlar yapmak yerine, sade planlar yapmak bile son derece yeterli ve iyidir. Örneğin, öğle arasında güneşin en tepede olduğu saatlerde, evde ama hiç elektronik cihazların açılmadığı, ister dinlenerek isterse kitap okuyarak, resim yaparak geçirilen sessiz zaman aralığı çok çok yararlı. Çocukların beynini en çok geliştirebildiği yaşlarda, bu zamanı israf etmemek gerekiyor.
Çocuk yetiştirirken anneyle babanın ayrı tavırlar sergilemesi nelere sebep olur?
- Çocuk, karşısında aynı görüşü paylaşan, ağızbirliği yapan aileler bulursa herhangi bir durumda nasıl hareket edilmesi gerektiğini daha kolay öğrenir. Aksi halde bir karmaşa ve çatışma yaşar. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kavrayamaz ve çelişkiye düşer. Zaman zaman bu durumu lehine de kullanabilir. Bu nedenle anne-babalar mutlaka eşgüdümlü davranmalı ve tutarlı olmalıdır.
Bazen anne-babanın sabrı taşabiliyor. Bu, çocuğu nasıl etkiliyor?
Çocuk yetiştirirken sabırlı olunmalı. Öfke, çocuğun davranış sorunlarının altındaki gerçek nedeni görmeyi engeller. Bu nedenle çocuk, kendisinin kötü olduğunu düşünür. Anne veya baba onu suçlarken sesini yükseltirse, çocuk kendini değersiz hisseder ve böyle bir ortamda işbirliğinden çekinir. Gelecekte de işbirliğine daha az yatkın hale gelir, yalnız hisseder. Bu da ileride anne-babasına öfke duymasına sebebiyet verir.
Olayları akışına bırakmalı
Peki ne yapılmalı?
Anne-baba, çocuğun davranışlarına derin anlamlar yüklemeden önce, onun belli evrelerden geçtiğinin farkında olmalı. Burada ebeveynin yapacağı en iyi şey, olayları akışına bırakmaktır. Gerildiklerini fark ettikleri an, akıllarından geçenleri ölçüp biçmeli ve sakinleşmeliler. Bunun için de anne-babanın ortak tavır içinde olması, yani ağızbirliği yapması şarttır. Biri çocuğa kızar, diğeri arka çıkarsa o çocuk hangi davranışının doğru, hangisinin yanlış olduğunu kavrayamaz. Evin içinde öfke dili yerine sevgi dili benimsenmelidir.