Ömür Kurt

Özel öğrenme güçlüğüne karşı dikkatli olun

26 Eylül 2019
Özel öğrenme güçlüğü günümüzün en büyük sorunlarından. Çoğu zaman fark edilemiyor bile… Bir çocuk derslerinde başarısızsa ‘tembel’ diye nitelendiriliyor oysaki gerekçe bu olmayabilir.

Özel öğrenme güçlüğü günümüzün en büyük sorunlarından. Çoğu zaman fark edilemiyor bile… Bir çocuk derslerinde başarısızsa ‘tembel’ diye nitelendiriliyor oysaki gerekçe bu olmayabilir. Çok çalışsa da öğrenmede zorluk yaşayabilir. Konuyu, ‘200 Adımda Ergenlik Rehberi’ kitabımızın uzmanlarından Eğitim Danışmanı Pedagog Norma Razon ile konuştuk.

Eğer çocuk özel öğrenme güçlüğü yaşıyorsa, ona nasıl yaklaşmamız gerekir?

Okul öncesi dönemde çocuğu olan anne babalara “Çocuğunuzu sevin, öpün, okşayın, koklayın, ona şefkat gösterin ve sevgi ile yaklaşın, onunla ilgilenin, ona güven verin, size sağlıklı bağlanmasını sağlayın, size bağlı olmasına ancak bağımlı olmamasına dikkat edin diyoruz. Onunla konuşun, ona anlatın, onu dinleyin” diyoruz. Onu tanıyın, izleyin, hoşlandıklarını ve hoşlanmadıklarını keşfedin diyoruz. Çocukları anaokulu, ilkokul çağına geldiğinde aynı önerileri vermeye devam ediyoruz. Ancak ek olarak okul durumları, sınıf içi davranışları, etkinliklere katılımları, öğretmenleri ve akranları ile iletişimleri hakkında bilgilenmelerini öneriyoruz. Bütün çocuklardan aynı performansın beklenemeyeceği, her çocuğun okumayı yazmayı aynı anda öğrenemeyeceği, her çocuğun aynı matematik işlemini aynı kolaylıkla yapamayacağını bilmek ve anlamak lazım. Bazı çocuklar çok çabuk öğrenirler, bazı çocuklar diğerlerinden geç öğrenirler ama öğrendiklerinde tam öğrenirler, bazı çocuklar öğrenirler ama bildiklerini hemen gösteremezler, bazı çocuklar da kendi çabalarına, öğretmenin çabasına ve ailenin çabasına rağmen bazı dersleri veya konuları ya sınıf ortamında öğrenemezler, ya öğrenmekte çok zorlanırlar, ya da özel yöntemlerle öğrenirler. İşte ‘özel öğrenme güçlüğü’ kavramı burada önemli! Bazı çocuklar için şu ifadeler kullanılır: Aslında biliyor ama tembelliğinden yapmıyor, biliyor ama göstermek istemiyor” veya “Birinci dönem geçsin, ikinci dönem açılacaktır, o hep sonradan açılır.” Böylece çocuğun sorunu görmezden gelinmiş olur ve sorunun ele alınması gecikmiş olur. Eğer bir birinci sınıf öğrencisi okumada, yazıda, diktede, basit aritmetik işlemlerinin çözümünde zorlanıyorsa, bu becerileri akranları ile aynı zamanda aynı yöntemlerle öğrenemiyorsa, zorlanmasını açıklayacak bir zihinsel geriliği, bir özrü yoksa okul öncesi dönemde ailesinin dile getirdiği bir şikâyet yoksa “özel öğrenme güçlüğünden” şüphelenilebilir.

Peki, özel öğrenme güçlüğü ne zaman ortaya çıkar?

Genelde özel öğrenme güçlüğü birinci sınıfta fark edilir, çünkü okuma, yazı, dikte ve aritmetik çalışmaları bu sınıfta yoğundur. Bazı çocuklar okul öncesi dönemde sinyal verirler. Renkleri tanımamak, günleri, ayları, mevsimleri sayamamak, sağını solunu ayırt edememek, tekerlemeleri öğrenememek, bir gün öğrenileni ertesi gün unutmak, tekrarlara rağmen şarkıların sözlerini hatırlayamamak, cisimleri isimlendirememek, resimdeki eksikleri bulamamak, benzer şekilleri eşleştirememek, farklılıkları görememek, bir geometrik şekli kopyalayamamak, şekilleri satıra ve sayfaya sığdıramamak vs. hep birer ipucudur. Çocukta bu ipuçlarından biri veya birkaçı görülebilir. Önemli olan bunları göz ardı etmemek, uygun alıştırmalarla kaybolup kaybolmadıklarını, hafifleyip hafiflemediklerini izlemektir. Bu ipuçlarını gösteren her çocukta özel öğrenme güçlüğü olduğu kanısına varılmamalıdır. Aileler ve öğretmenler, bu ipuçlarını yok etmek için gereken çabayı göstermelidir.

Nasıl?

Okul öncesi dönemde bir uzmana götürülerek destek alınabilir, çocuk oyunlarla desteklenebilir. Okul dönemindeyse çocukla özel olarak ilgilenmek gerekir. Örneğin, derslerini parçalara bölerek yaptırmak, sıkıldığında bir iki dakika hava aldırmak sonra tekrar dersine devam ettirmek, onu motive etmek gerekiyor. Yani ‘özel öğrenme güçlüğü’ olan çocukları kendi kaderine bırakmamak gerekiyor. Hangi sınıfta veya yaşta olursa olsun onları iyi gözlemlemek, onlara profesyonel ilgi göstermek gerekiyor. Öğretmen, veli ve öğrenci iletişimi çok önemli bu süreçte.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar okusun diye gönüllerini ortaya koyuyorlar

20 Eylül 2019
Çocuklarına yatırım yapan bir ülke geleceğini kurtarır.

Kuşkusuz ki, bir ülkenin geleceği çocuklarındadır. Çocuklarına yatırım yapan bir ülke geleceğini kurtarır. Bu nedenle çocuklarının hayallerini önemseyen, onları destekleyen kurum ve kuruluşlar da hayatı önemdedir. Bu amaç için çalışan vakıflardan biri olan Türk Eğitim Vakfı (TEV), Soma’da yitirdiğimiz madencilerimizin çocuklarının eğitimine destek olmak amacıyla ‘Soma Umut Fonu’ kurmuştu. Vakıf, uzun zamandır çocukların geleceğe umut vermesi için çalışıyor, çocukların eğitimini destekliyor.

Somalı çocuklar hepimizin çocuğu kuşkusuz. Onlar 13 Mayıs 2014 tarihindeki maden faciasında babalarını, ağabeylerini veya yakınlarını yitirdiler. Bu facia tüm ülkeyi derinden sarsmıştı. Ancak bir toplumun toparlanabilme becerisi, yara sarmaya ayırdığı zaman ve yüreklilikle ölçülebilir. Bu istekle Türk Eğitim Vakfı (TEV) da yaraları sarmak için zaman ve emek harcıyor. Somalı ailelerin çocukları vakfın desteğiyle okuyor, eğitim alıyor.

Balıkesir’de bir ‘Çocuk Köyü’ var. Bu köy bu yıl Somalı çocukların buluşma noktası oldu. Köyde hem Somalı çocuklar hem de aileleri bir araya geldiler. Buluşmada, Türk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı’nın konuşması dikkat çekiciydi. Yırcalı çocuklara “2014 yılında sizlerle tanışmamızın üzerinden beş yıl geçti. Bu sürede kiminiz liseye, kiminiz üniversiteye başladı. Başarılarınızı büyük bir gurur ve mutlulukla takip ediyoruz. Hayata karşı daha güçlü durmanızı sağlamak için yanınızda olmaya devam edeceğiz” dedi. Yani vakfın desteklediği çocuklardan bazıları üniversiteye bile başlamış. Ne kadar da gurur verici… Üstelik Yırcalı, çocukların eğitimine 5 yılda tam 5 milyon TL’nin üzerinde destek sağlandığını da açıkladı. Demek ki bizim toplumumuzun toparlanabilme ve yara sarma becerisi hâlâ çok yüksek. Ve güzel bir haberim daha var: Bu burs, çocukların eğitim hayatı boyunca devam edecek. Yani yüksek lisans ve doktora yapan çocuklar da burs almaya devam edecek.

Şu rakamlara da dikkat: 2018-2019 eğitim öğretim yılında; 12’si üniversite, 130’u ilköğretim ve lise öğrencisi olmak üzere toplam 142 Soma bursiyerine destek sağlanmış. 5 öğrenci ortaokuldan, 1 öğrenci liseden, 3 öğrenci üniversiteden mezun olmuş. 2019-2020 eğitim öğretim yılında ise 82’si kız, 58’i erkek öğrenci olmak üzere toplam 140 Soma bursiyeri bulunuyormuş. Demek ki, çocuklarımız yavaş yavaş hayata tutunmaya başlamış. Demek ki çocuklarımızın gelecekten umudu var. Umarım, onları çok daha iyi yerlerde görürüz. Onlara bu iyiliği yapan herkese, TEV’e, bağışçılara, onları destekleyen herkese gönülden teşekkür borçluyuz. Ne şanslıyız ki iyi yürekli insanlarımız var.

Haydi çocuklar… Gelecek sizindir!

Yazının Devamını Oku

Okula alışması için oyuna ihtiyacı var

7 Eylül 2019
Çocukların büyük kısmı bu hafta okula başlıyor. Bu süreçte anne-babalar, onlardan daha endişeli. Peki ama çocukların okul kaygısı nasıl aşılır? Psikiyatr Dr. Sabri Yurdakul, ebeveyn ve öğretmenlere sağduyu öneriyor.

Okuldan korkan çocuklara ne söylenmeli?

- Okul korkusu, o zamana kadar evden ve anneden ayrılmamış çocukların duyduğu ayrılık kaygısından kaynaklanır. Annelerinin yanında olmadığı yepyeni bir ortama giren çocuklar huzursuz ve sıkıntılı olur, evine dönmek ister. Bu gerçekleşmediğinde mutsuz olup ağlayabilirler. İlkokula başlangıç bu nedenle pek çok çocuk için zordur. Onlara karşı hem anne-babanın hem de öğretmenin anlayışlı olması, ona korkacak bir şey olmadığını söylemesi gerekiyor.

Okulu önceden ziyaret edin

 Kimi çocuklar anne veya babasının da derse girmesini istiyor. Böyle bir durumda ne yapılmalı?

- Anne-babaların özellikle ilk hafta çocuklarını okula götürmeleri, ders aralarında dışarıda bekleyip onları teneffüslerde görmeleri ve çıkışta eve birlikte dönmeleri faydalı olacaktır. Öğretmenlerin de okul korkusu olan çocuklara sevecenlikle yaklaşmaları, onları yakınlarına almaları, sohbet etmeleri ve kaygılarını anladığını söylemeleri gerekir. Korkusu çok fazla olan çocukların hemen derslere sokulmaması, bir-iki gün okul bahçesinde veya sınıfın bulunduğu koridorda vakit geçirmelerine fırsat verilmesi iyi olacaktır. Sonra arkadaşları tarafından sınıfa çağrılmaları kaygılarını yenmelerini sağlar.

 Bazı okullarda müfredat gereği hemen derse başlanıyor. Bu, çocuğun okula alışmasını engeller mi?

- İlk birkaç hafta ders yerine çocukları okula ve birbirine kaynaştıracak etkinliklere öncelik verilmeli. Ayrıca çocuk kesinlikle evden uzaklaşıyormuş duygusunu yaşamamalı. Bu nedenle anne-babalar okul başlamadan önceki günlerde okulu ziyaret etmeli, birlikte bahçede vakit geçirmeli ve birlikte kırtasiye alışverişi yaparak çocuklarına okula başlama hevesi yaşatmalılar. Karşılaştıkları insanlara çocuklarının büyüdüğünü, artık okullu olduğunu söyleyerek onların yanında övünç duygularını belirtmeleri okula gitme arzusunu artırır. Okuldan döndüğünde 10 dakika boyunca o gün neler yaptığını konuşmak da daha kolay alışmalarını sağlar.

Yazının Devamını Oku

Ziller kimin için çalıyor?

31 Ağustos 2019
Okul alışverişinin en iyi 10 adresi! Okulların açılmasına günler kala aileleri alışveriş telaşı sardı. Nerede daha çok çeşit var, neresi daha hesaplı, hangisinde vakit geçirmek daha eğlenceli? İşte anaokulundan üniversiteye kadar her öğrencinin ihtiyacını karşılayabileceğiniz adresler…

Eğitmen, sanatçı, danışman, yazar ve kırtasiyecilerden oluşan büyük jüri seçti!

Ömür Kurt – Aile-çocuk yazarı
Tan Sağtürk – Balet, dans eğitmeni
Mehmet Helvacıoğlu - TÜKİD (Tüm Kırtasiyeciler Derneği) Başkanı
Ayşe Şule Bilgiç – Düşyeri kurucusu, ‘Pepee’nin yazarı
Mehmet Erbil – Çocuk tiyatrocusu
Orhan Bahtiyar – Düştepe Oyun Müzesi Müdürü

Yazının Devamını Oku

Hak aramanın da neşeli ve umutlu bir yolu var

24 Ağustos 2019
İllüstratör Özge Tığlı, Uluslararası Af Örgütü için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 70’inci yıl kutlamalarına özel oyun kartları geliştirdi. Proje vesilesiyle bir araya geldiğimiz Tığlı’yla bu kartları ve çocuklar için önemini konuştuk.

◊ İnsan hakları kartları projesi nasıl ortaya çıktı?

- Projeyi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 70’inci yıl kutlamaları dolayısıyla Uluslararası Af Örgütü için gerçekleştirdik. Üniversite yıllarımdan bu yana illüstrasyon ve animasyon gibi yöntemleri kullanarak çocuklar için yaratıcı çalışmalar üretmeye çalışıyorum. İnsan hakları kartları ve oyunu da bu çalışmalar çerçevesinde ortaya çıktı. Asıl amacımız, çocukların eğlenirken hakları üzerine düşünmelerini ve tartışmalarını sağlamak.

Peki bu kartlarla nasıl oyun oynanıyor?

- Bu bir ‘kart eşleştirme’ oyunu. Beyannamede yer alan 30 farklı insan hakkı maddesinin resimlerle eşleşmesiyle oynanıyor. Oyun temel haklar, eşitlik, özgürlük gibi evrensel insan hakları kavramlarını kapsıyor. Fakat beyannamedeki kimi maddeler ‘hukuksal süreçler’ gibi, çok soyut ve çocuk dünyasından uzak kavramları da içeriyor. Kimi maddelerse çocuklar için, hatta büyükler için bile, oldukça karanlık olan savaş, işkence, kölelik, mahkûmiyet gibi konuları kapsıyor. Ancak biz bu kartları tasarlarken olumlu bir dili benimsedik. Bu projeyle çocuklara hak aramanın neşeli ve umutlu olabileceğini de göstermek istiyoruz.

Bu oyunla çocuklar hangi temel değerleri kazanıyor?

- Biz bu oyunda, kız ve erkek çocuklarının eşit bir şekilde temsil edilmesine özen gösterdik. Aynı zamanda farklı ulusların çocuklarının da aynı oranda ve yan yana varlık göstermesi için çaba sarf ettik. Oyunla kazandırmak istediğimiz en temel değer, kendi haklarımıza sahip çıkarken başkalarının özgürlüğüne de saygı duymak ve onların da haklarını gözetmek... Çocuklar bu oyunda tüm canlıların, hayvanların ve bitkilerin de aynı haklara sahip olduğunu, özgürce yaşama hakkı olduğunu, eşit olduğunu fark edecekler.

Yazının Devamını Oku

Bu festival kuşakları bir araya getiriyor

22 Ağustos 2019
Türkiye’nin ilk masal festivali, Kartal Belediyesi Masal Müzesi’nin öncülüğünde gerçekleştiriliyor. Pek çok yazar, tiyatrocu ve masalcının buluşacağı festival ilk kez düzenleniyor ve yediden yetmişe herkesi bir araya getiriyor.

Türkiye’nin ilk masal festivali, Kartal Belediyesi Masal Müzesi’nin öncülüğünde gerçekleştiriliyor. Pek çok yazar, tiyatrocu ve masalcının buluşacağı festival ilk kez düzenleniyor ve yediden yetmişe herkesi bir araya getiriyor. Festivalin açılışını yazar ve şair Sunay Akın, Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel ile birlikte yapacak. Üç gün boyunca devam edecek festivali bahane ederek değerli aydın Sunay Akın ile bir araya geldik hem festivali konuştuk hem de çocukları…

Festival, Türkiye’nin ilk masal temalı müzesi olan Masal Müzesi’nde gerçekleşecek. Ben çok heyecanlıyım. Ayrıca 25 Ağustos Pazar günü ben de festivalde “Çocuk psikolojisi ve masallar” konusunda bir konuşma yapacağım. Öncelikle bu güzel buluşmayı düzenlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Masal festivali fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında masalların kendisi bir festivaldir. Çünkü her masal, hikâyenin içinde bütün duyguları tüm görkemiyle yaşatır ve sonu hep mutlu biter. Müzeler ise sadece bir bilgiyi topluma sunan mekânlar olarak kalmamalı, yayınları olmalı, atölyeleri olmalı, etkinlikleri olmalıdır. Biz de müze müdürü Melih Yıldız’ın önerisiyle, masalların tarihine uzanan Masal Müzesi’nde bir festival yapmaya karar verdik. Festivaldeki önceliğimiz elbette ki çocuklar! Ancak masal dinleyen çocuk, o masalın büyülü dünyasında yalnız değildir. Masalı ya ninesinden dedesinden dinliyordur ya da annesinden babasından. Masallar aslında üç kuşağı bir araya getiren birikimlerdir. Masal Festivali, masalların sıcaklığını yaşatan bir festival olmalı, diye düşündük. Festivalde Türk masallarından dünya masallarına, masal araştırmalarından masal anlatıcılığına kadar her şey var. Çok kıymetli isimler hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik atölyeler düzenleyecek.

Masallarla çocuklara vermek istediğimiz temel mesaj ne olmalı?

Masallar, büyüklerin dünyasını çocuklara anlatmanın bir yoludur. Örneğin korku da içerir masallar yergi de sevgi de… Dünyayı yansıtır. Hayatta ne varsa masallarda da vardır. Masallarda korku olması son zamanlarda eleştiriliyor. Ne yani, gerçekte korku yok mu? Korku da insan duygusudur. Önemli olan masalların korku içerip içermemesi değil, çocuğa masallar aracılığıyla korkunun yenilebilecek bir duygu olduğunun ve korkuya esir düşmememiz gerektiğinin anlatılmasıdır.

Masallar, teknoloji çağının çocuklarını etkilemeye devam ediyor mu?

Neden etmesin? Teknoloji de masallardan yararlanıyor. Bilgisayar oyunlarında da hep masal karakterleri var. Bu noktada radyoya dikkat çekmek istiyorum. Radyolar, masal anlatı kültürünün önemli araçlarından biridir, ancak maalesef ki aileler radyoyu unuttu. Yeniden hatırlamalı! Ve evet, teknoloji çağı aileleri böldü. Masallar, aileleri yeniden bir araya getirecek en iyi araçtır. Anne babalar çocuklara masal anlatmalıdır. Ancak bu emek ister. Örneğin bir anne ya da baba çocuğuna masal anlatacaksa, o masal anlatma saatine asla ihanet etmemeli. Bunu ödev olarak da görmemek gerekiyor. Bu içten gelmeli. Eskiden televizyonun evleri işgal ettiğini söylüyorduk ama şimdi televizyon bile aileyi bir arada tutamıyor. Artık daha büyük bir tehlike var, cep telefonları. Artık herkes kendi küçük dünyasında yalnız. Bu yalnızlığı yok edecek ve aileleri yeniden bir araya getirecek araç masallardır. İşte bizler bu nedenle Masal Festivali’ni düzenliyoruz. Aileler yeniden bir araya gelsin, birbiriyle konuşsun, gülümsesin, yaşasın istiyoruz. Bizim toplum olarak masalların gücüne ihtiyacımız var. Düşün ki, uçan halılar olmasaydı Apollo 11, Ay’a gidemeyecekti. İnsanın Ay’a adım atışının 50. yılındayız ve biz bunu uçan halılara borçluyuz. O uçan halılar hâlâ var. Şu anda dünyada Ay’a ya da başka bir gezegene gitmekle ilgili düşünceler var, ama fiili bir çalışma yok; ama uçan halılar hâlâ uçuyor. Onlar masallarda hâlâ var. Biz bu söyleyişi yaparken dünyanın bir köşesinde içinde uçan halının geçtiği bir masal mutlaka anlatılıyordur.

Yazının Devamını Oku

Masalların gücüne ihtiyacımız var

17 Ağustos 2019
Türkiye’nin ilk masal festivali, 23-25 Ağustos’ta, Kartal Belediyesi Masal Müzesi’nde düzenleniyor. 7’den 70’e herkesin buluşacağı ücretsiz festivalin açılışını müzenin küratörü, yazar ve şair Sunay Akın yapacak. Akın’la hem bu güzel etkinliği hem de çocukları konuştuk.

Nasıl ortaya çıktı bu fikir?

Aslında masalların kendisi bir festivaldir. Çünkü her masal, hikâyenin içinde bütün duyguları tüm görkemiyle yaşatır ve sonu hep mutlu biter. Müzelerse sadece bir bilgiyi topluma sunan mekânlar olarak kalmamalı; yayınları, atölyeleri, etkinlikleri olmalı. Biz de Kartal Belediyesi Masal Müzesi Müdürü Melih Yıldız’ın önerisiyle, masalların tarihine uzanan bu mekânda bir festival yapmaya karar verdik.

Festivalde neler var?

Önceliğimiz elbette çocuklar! Ancak masal dinleyen çocuk, o büyülü dünyada yalnız değildir. Ya nine-dedesinden dinler ya da anne-babasından. Masallar üç kuşağı bir araya getiren birikimler. Bu festival de o sıcaklığı yaşatmalı diye düşündük. Türk masallarından dünya masallarına, masal araştırmalarından masal anlatıcılığına kadar her şey var. Çok kıymetli isimler hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik atölyeler düzenleyecek.

Masallarla çocuklara vermek istediğimiz temel mesaj ne olmalı?

Masallar, büyüklerin dünyasını çocuklara anlatmanın bir yolu. Hayatta ne varsa orada da vardır. Masallarda korku olması son dönemde eleştiriliyor. Ne yani, gerçekte korku yok mu? O da insan duygusu. Önemli olan korku içermesi değil, çocuğa bu yolla korkunun yenilebilecek bir duygu olduğunun, ona esir düşmememiz gerektiğinin anlatılması.

Yazının Devamını Oku

1 milyon bebeğe 1 milyon kitap

15 Ağustos 2019
Prof. Dr. Selçuk Şirin, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğan muhteşem bir projeyi ekibiyle birlikte hayata geçirdi. 1 Milyon Kitap projesiyle Türkiye’deki her eve bir ‘bebek kitaplığı’ ile ‘çocuk kitaplığı’ kurulması hedefleniyor.

Prof. Dr. Selçuk Şirin, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğan muhteşem bir projeyi ekibiyle birlikte hayata geçirdi. 1 Milyon Kitap projesiyle Türkiye’deki her eve bir ‘bebek kitaplığı’ ile ‘çocuk kitaplığı’ kurulması hedefleniyor. Kitap alabilenler, alamayanlara armağan ediyor. Bu proje Türkiye’nin geleceğini kurtarma projesi. Herkes destek olmalı… Proje vesilesiyle bir araya geldiğimiz Şirin ile 1 Milyon Kitap projesini ve kitapların çocuklar için neden hayati önemde olduğunu konuştuk.

Öncelikle böyle bir projeyi hayata geçirdiğiniz için çok teşekkür ederiz. 1 Milyon Kitap projesi nasıl ortaya çıktı?

İlki kişisel ikincisi bilimsel iki neden var bu projeyi ortaya çıkartan. Ben ilkokula bir köyde başladım, ortaokulu bir köyde bitirdim. Liseyi Türkiye’nin en başarısız ilinin en başarısız okulunda ikmale kalarak bitirdim. Ama biz beş kardeş o ortamdan çıkıp üniversiteye gittik. Çünkü ben doğduğumda bizim evde zengin bir kütüphane vardı. Sadece bizim evde değil, Hürriyet’e birkaç yıl evvel yazdığım gibi bizim köyde elden elde romanlar dolaşırdı. Sanıyordum ki bütün Türkiye böyle, ama üniversite sınavında yüzde 1’e girince anladım ki değilmiş. 1 Milyon Kitap projesine giden yol benim için böyle başladı ama bunun bir realiteye dönüşmesi bilimsel bir gerekçeye dayanıyor. Bir gelişim psikoloğu olarak çocuk gelişimine dair bildiğimiz en temel gerçek şu: İnsan hayatının en kritik dönemi ilk birkaç yıldır. Tıpkı yeni bir fidanı ilk ektiğimizde ona verdiğimiz cansuyu gibi, çocuklar doğduğunda onlara vereceğimiz destek de aynı. Belli bir fırsat penceresi vardır. O dönemi kaçırınca bir daha geri dönmek çok zordur. İşte çocuk gelişiminde de ilk 3 yıl böyle bir öneme sahip. Hem zihinsel hem de duygusal gelişim manasında ilk yıllarda çocuklarımıza cansuyu niyetine kitap okumak, onlarla kaliteli zaman geçirmek zorundayız. O nedenle 1 Milyon Kitap projesi bu dönemi temel alarak tasarlandı. Her bir 6 aylık dönem için bir özel kitap yazdık: 6 kitap, 36 ay.


Projenin amacı nedir? Türkiye açısından neden bu kadar önemli?

Yazının Devamını Oku