Evcil hayvanlar neden önemli?
Uzman Psikolog Ramazan Şimşek: Evcil hayvan besleyen çocukların empati duygularının geliştiği, sorumluluk bilincinin arttığı, duygusal ve doğa zekâlarının geliştiği ve bağışıklık sistemlerinin güçlendiği artık bilimsel olarak kanıtlandı. Örneğin akvaryum balığı, çocukların dikkat ve odaklanma becerilerine iyi gelir. Suyu ve balıkları izlemek onları rahatlatır. Balıkların beslenme ve belli zamanlarda akvaryumun temizlenme görevinin çocuklara verilmesi, onların sorumluluk alma yönünü güçlendirecektir. Köpek, iletişim becerisi en yüksek olan hayvandır. Çocukların sosyal yönünü, iletişim becerilerini, özgüvenini ve duygusal zekâsını geliştirir. Çok iyi bir dost olmaları, çocukların merhamet duygularını artır. Kedi, iletişim becerisi yüksek olan bir hayvandır. Onu okşadığınızda hem sizi hem de çocuğunuzu rahatlatır. Muhabbet kuşu, bakımı diğer hayvanlara göre daha kolaydır. Sürekli neşeli olmaları, iletişime açık olmaları çocukların pozitif duygularını geliştirir. Evde bir kuş sesinin olması çocukların yalnız hissetmemelerini sağlar. Tavşan duyarlı, sempatik ve nazik bir hayvandır. Asla hırçınlık yapmaz. Çocukların sakin olmaları konusunda model alacakları en iyi örnektir. İşte bu nedenlerle çocukların evcil hayvanlarının olması çok önemlidir.
Peki, ya çocuklar evcil hayvanını kaybederse… Hayvanı ölen çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir?
Psikolog Serap Duygulu: Çocuklar için evde hayvan beslemek çok önemlidir. Hayvanlarına bağlanırlar, onların sorumluluklarını almak isterler. Eğer çocuğunuzun sahip olduğu evcil hayvanı öldüyse yapılacak en yanlış hareket, bu olayı geçiştirmek ve durumu hafife almaktır. “Aman boş ver, üzülme, yenisini alırız” gibi sözler çocuğu daha çok yaralamaktan başka bir işe yaramaz. Çocuğun üzüntüsünü önemsememek, onu incitir ve aile bireyleriyle bağlarını koparmasına yol açabilir. Çünkü bu tür kayıplar çocuk için bizim yakınlarımızı kaybetmemiz kadar önemli ve üzücüdür. Dolayısıyla ona yas süresi tanımak, anlayışla karşılamak, üzüntüsünü paylaşmaya çalışmak gerekir. Üzüntüsünü hafifletir düşüncesiyle hemen yeni bir hayvan arayışına girmek de çocuğun acısına saygısızlık olur. Onun istediği yeni bir hayvan değil, çok sevdiği ve benimsediği o hayvana ne olduğunu anlamaktır. Çocuk bu acısını kabullendiği zaman ve yas sürecini atlattığı zaman, onun istediği bir hayvan seçmek en doğrusudur. Kaybın hemen arkasından bu türde teklifler yapılmamalı ve yas tutması için zaman tanınmalıdır. Çocuğu yaşadığı üzüntüyle ilgili olarak konuşmak istediği her sefer sabırla dinlemek ve aynı üzüntüyü paylaştığınızı belirtmek gerekir. Zamanla bu dönemi atlatacaktır ve aynı zamanda ölüm konusunda bir fikir sahibi olarak hayatın en önemli dönemlerinden birine tanıklık etmiş kayıplar çocuğun sözle ifade edemeyeceğimiz ölüm duygusunu tanımasını, sevilen bir varlığın hayatının sonlanmasına dair yaşayabileceği üzüntüleri anlamasını sağlar. Bir hayvanın kaybıyla birlikte çocuk, insanların da hayatlarını kaybedeceklerini ve bunun hayatın doğal bir süreci olduğu fikrini öğrenir, zamanla da bu fikri kabullenir. Bu sırada ikincil öğrenme olarak doğadaki dönüşümü de fark edecektir. Çocuğunuzun bu aşamalar boyunca tek ihtiyacı olan onu anladığınızı ve acısını paylaştığınızı bilmektir. Size düşen, bu dönemde çocuğa karşı anlayışlı ve sevecen olabilmektir.
ÇOCUKLUĞUN İLK 6 YILI NASIL GEÇİRİLMELİ?
Bir insanın yaşamının ilk 6 yılı geri kalan bütün yaşamını etkiliyor. Peki, ilk 6 yıl nasıl geçirilmeli Cocukludunya.com Eğitim Danışmanı ve 200 Adımda Ergenlik Rehberi uzmanlarından Pedagog Prof. Dr. Norma Razon 'Çocuklarla Bir Ömür' programımızda yanıtladı.
<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=41241978&resizable=1&autostart=scroll&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>
Muhteşem dostluklar kurdum. Hâlâ ilkokul, ortaokul ve lise yıllarında edindiğim dostluklarım sürüyor. Kaç kişi denize nazır bir okulda okumuştur bilmiyorum ama benim okulum ardımdaki bu manzarayı görürdü. Çınarcık Füruzan Kınal Lisesi... Ne güzel yıllardı. Okuldan çıkınca dosdoğru babamın dükkânına gidip çıraklık yapardım. Akşamları arkadaşlarımla sahilde yürür, sohbet ederdim. Şimdilerde çocuklarını korumaya çalışan ailelere bakıyorum da... O yıllarda biz çocuklar her şeyden önce birbirimizi korurduk. Anne babalarımız ardımızda nöbet tutma ihtiyacı hissetmezdi. Birbirimize karşı sorumluluk hissederdik. Kimse arkadaşına kötü gözle bakmaz, kimse kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Birlikte denize girdik, birlikte kafelerde oturduk, birlikte şarkılar söyledik, bazen kavga da ettik, gülüştük ağlaştık ama her biri çok özel anlardı. Geçenlerde Çınarcık'taki çocukluk arkadaşlarımızla bir WhatsApp grubu kurduk. Böylece görüşemediklerimizle de sohbet geliştirmiş olduk. Herkes bir iş tutturmuş, kimi çoluk çocuğa karışmış, çocukluk hatıralarıyla dolu pek çok insan. Öyle bir özlem gideriyoruz ki, sormayın gitsin.
Çocukluk önemli. Çocuklarınızın, çocukluklarını yaşamalarına, arkadaşlar edinmelerine fırsat tanıyın. Onlara değer verin. Çocukluğunu yaşamayan insanlar mutsuz yetişkinlere dönüşüyorlar çünkü.
Kendimi doğaya attım
Koronavirüs süreci hepimizi öylesine yordu ki, hepimiz uzun zaman evlerden çıkamadık. Sonra yaz aylarının gelmesiyle insanlar içindeki sıkılmışlığı açığa vurmaya başladı. Yasakların da kalkmasıyla insanlar arabalarına atladıkları gibi kendilerini doğaya attı. İşte onlardan biri de benim. Yalova’nın Termal ilçesi muhteşem bir coğrafya. Roma dönemine dek uzanan bir tarihi var, ancak orayı asıl önemli kılan Atatürk’ün Termal Köşkü, doğal kaplıcaları ve bizzat Atatürk’ün kurduğu bitkibilim bahçesi. Mutlaka ama mutlaka görülmeli. Atatürk, dünyanın pek çok yerinden ağaçlar getirtip buraya diktirmiş. Her ağacın üzerinde nereden getirtildiği yazıyor. Çok etkileyici… Bu ağaçların dikildiği zamanları düşünüyorum. Atatürk’ün doğa ve vatan sevgisini! Ona hayranlığım katlanarak artıyor…
Koronavirüs günlerine şiir
Şair Ümit Öztürk birbirinden güzel şiirlerine bir yenisini daha ekledi. İşte, yaşadığımız pandemi sürecindeki hislerini dizelere döken Öztürk’ün şiiri…
Yaz yağmurlarından sonra
Yönetmen Yağmur Kartal
Bu film projesi nasıl ortaya çıktı?
‘Oyuncakçı, Saklı Yadigârlar’ filminin başlangıç öyküsü aslında adında bulunan saklı kelimesinin izini taşıyor. Filmin konusu olan oyuncak ustası Sabahattin Parlar’ı yıllardır tanımama rağmen mütevazı mizacından ötürü bu yönünü yıllar sonra dedem Rıza Baydar’ın ön ayak olmasıyla öğrenebildim. El işlerine ve çocuksu şeylere merakımı bilen dedem, el beceresine dayanan bu zanaatı öğrenmem için bir gün bana arkadaşı Sabahattin Bey’in yaptıklarından bahsedince merakım arttı. O heyecanla evini ziyarete gittiğimde Osmanlı esintileri taşıyan figürlerine ve onları oluşturma becerisine hayran kaldım. O yaz Sabahattin Bey bana işinin inceliklerini anlatırken benim aklımda filme dair fikirler canlanmaya başlamıştı. Aslında filmin amacı biraz hüzünlü bir gerçeğin perdesini aralıyor. Unutulan ya da fark edemediğimiz değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini, bunların güzelliğini insanlara anımsatmak istedim. Hele ki Sabahattin Bey gibi çocukluğumuza dokunan ve el beceresine dayanan eşsiz eserler bence paha biçilemez bir değere sahip. Ustasının varlığıyla bu dünyada bir nebze iz bırakmış ve kaybolma korkusuyla titrerken ona sahip çıkan birkaç minik yüreğin hatırasında hoş bir seda bırakan yadigarlar bunlar.
Oyuncaklar bize ne söylüyor?
Oyuncaklar aslında karakterimiz şekillenirken bizimle o maceraya çıkan yol arkadaşlarımız, ruhumuzun derinlerindeki duygularımızı da en doğru şekilde yansıttığımız kahramanlarımızdır. Kendimizi, olmak istediklerimizi ve olduklarımızı en doğru şekilde daha küçük yaşta onlar aracılığıyla ifade etme şansı buluruz. Bu sebeple filmde bir oyuncakçıyı, canlanıp hareket eden oyuncağıyla anlatmak istedim. Bir nevi Gepetto ile Pinokyo’nun arasındaki ilişki gibi. Filmde de oyuncakçı Sabahattin Bey ile yaptığı oyuncaklardan birinin hikâyesi anlatılıyor.
Filmin kahramanı Sabahattin Parlar
OYUNCAK EV TASARIM ATÖLYESİÇocuklarınızla birlikte oyuncak ev tasarlamaya ne dersiniz? 3-12 yaşları arasındaki çocuklara ve ailelerine açık olan etkinlikte boyayın, yapıştırın, kendi oyuncağınızı üretin. Tüm etkinlikler koronavirüs tedbirleri alınarak gerçekleştiriliyor.
Yer: İstanbul-Oyuncak Müzesi
Tarih: Yarın
Saat: 11.30
Fiyat: 80 lira
Telefon: (0216) 359 45 50
DOĞADA MACERACOVID-19 önlemleri alınmış bir etkinlik olan Macera Parkı’nda çocuklarınızla birlikte sizin için oluşturulan parkurları aşıp eğlenceli bir gün geçirin.
Yer: İstanbul-Forest Kemerburgaz Macera Parkı
OYUNCAK EV TASARIM ATÖLYESİÇocuklarınızla birlikte oyuncak ev tasarlamaya ne dersiniz? 3-12 yaşları arasındaki çocuklara ve ailelerine açık olan etkinlikte boyayın, yapıştırın, kendi oyuncağınızı üretin. Tüm etkinlikler koronavirüs tedbirleri alınarak gerçekleştiriliyor.
Yer: İstanbul-Oyuncak Müzesi
Tarih: Yarın
Saat: 11.30
Fiyat: 80 lira
Telefon: (0216) 359 45 50
DOĞADA MACERACOVID-19 önlemleri alınmış bir etkinlik olan Macera Parkı’nda çocuklarınızla birlikte sizin için oluşturulan parkurları aşıp eğlenceli bir gün geçirin.
Yer: İstanbul-Forest Kemerburgaz Macera Parkı
Bu ziyaretimin anlamlı bir sebebi vardı elbette… Bursa Nilüfer Belediyesi Kütüphanesi her yıl bir yazarı ‘yılın yazarı’ seçiyor ve birbirinden güzel faaliyetler düzenliyor. Bu yıl da Köy Enstitülü büyük yazarımız Fakir Baykurt ‘yılın yazarı’ seçilmişti. Eğer araya pandemi girmeseydi, Bursalılar pek çok güzel etkinlikle buluşacaktı, ancak olmadı, bazı etkinlikler yarım kaldı. Buna rağmen bazı etkinlikler hayata geçiriliyor. İşte onlardan biri: Gezici Kütüphane!
EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ
Fakir Baykurt’un son kitabı ‘Eşekli Kütüphaneci’ öyküsü beni çok etkiler. Gerçek bir hikâyedir ve Cumhuriyet felsefesinin ürünlerinden biridir. Ürgüp’te bir kütüphaneye atanan Mustafa Güzelgöz, her gün insanların gelmesini beklediği bu kütüphaneye kimsenin gelmediğini görünce “Madem insanlar kitaplara gelmiyor, o halde biz kitapları insanlarımıza götürürüz” der ve eşek sırtına yüklediği sandukaların içini kitaplarla doldurur. Köy köy gezer ve köylüleri kitaplarla buluşturur. İşte bu güzelliğin öyküsüdür Fakir Baykurt’un yazdığı…
Eşekli kütüphaneci maalesef aramızda değil, ama anıları yaşıyor; bu anılar herkese ilham veriyor. Bursa Nilüfer Belediyesi de köylere, beldelere kitaplar ulaştırabilmek için ‘Gezici Kütüphane’ projesini hayata geçirdi. Ben de işte bu vesileyle Bursa’daydım. Ürünlü köyünün çocuklarıyla, okudukları okulun bahçesinde buluştum. Her türlü hijyenik kurala uyularak, çocuklar ve aileleri açık havada aralıklı oturtuldu. Önce hep birlikte ‘Gezici Kütüphane’nin açılışını yaptık, ardından da Köy Enstitüleri sohbetimiz başladı. Ben enstitülerin üretici felsefesi üzerine bir konuşma yaptım. Daha sonra da çocuklar için ‘Karaca ve Mucizeler Köyü’ kitabımı imzaladım. Çocuklarla mesafeli de olsa buluşmak çok çok güzeldi, üstelik muhteşem bir köy okulunun bahçesinde! Eski okullar, ulu ağaçlarıyla, geniş bahçeleriyle nasıl da güzel ve sıcaklar…
Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
İki çocuk annesiyim ve onların sağlığı ve mutluluğu benim için her şeyden önemli. Bir ara kulağıma cep telefonu, bilgisayar gibi dijital cihazların elektromanyetik radyasyon yaydığı, bunun da sağlığı tehdit edebileceği çalındı, anında detektife dönüştüm. Araştırdıkça tek tehlikenin radyasyon olmadığını, dijital ekranların daha birçok zararlı etkisi olduğunu fark ettim. Artık dijital ekranlarla çevrili bir dünyada yaşıyoruz; çocuklarımız modern hayatta yaşamaya devam etmek istiyorsa bunları kullanacak. Dolayısıyla dengeyi bulmamız lazım, kullanırken zararlarından mümkün olduğu kadar korunarak.
Ekranlar bizi fiziksel ve psikolojik olarak nasıl etkiliyor?
Ekranlardaki görüntü bombardımanına maruz kalmak, beynin görsel bölümünü aşırı çalıştırırken; düşünme, karar verme, hafıza, yaratıcılık, sosyal davranış, fiziksel ve ruhsal denge gibi alanları yöneten bölümlerini az çalıştırıyor. Bunun sonuçlarını gösteren birçok çalışma var. Örneğin Rusya’da cep telefonu kullanan çocuklarda hafıza ve dikkatin zayıfladığı, el motor becerilerinin düştüğü bulunmuş. Amerika’da yapılan bir araştırmada, ekranlara günde 2 saatten daha fazla maruz kalan çocukların düşünme ve dil testlerinden daha düşük puan aldığı görülmüş. Daha birçok etkisi var ekranların; örneğin hormonları alt üst ediyor, kortizonu yükselterek stresi artırıyor. Ekranların yaydığı yapay mavi ışık, melatonini baltalayarak uyku sorunlarına yol açıyor; uzun süre ekrana bakmak çeşitli göz problemlerine yol açıyor; boynu bükük duruş çeşitli kas ve omurga problemlerini davet ediyor. Kısırlıktan kansere, hafıza zayıflamasından depresyona bir sürü rahatsızlık riskini artırıyor. Yani bu teknolojileri hayatımıza sokan Steve Jobs ve Bill Gates gibi insanların kendi çocuklarının teknoloji kullanımını sınırlamaları boşuna değil.
Peki, dijital dünya ebeveyn çocuk ilişkilerini nasıl etkiledi?
Gözümüzün önüne odasına kapanıp bilgisayarda veya cep telefonunda zaman geçiren ve bu sebeple gerçek sosyal ilişkilerden uzaklaşmış çocuklar gelecektir ama ebeveynler de dijital dünyaya dalmış durumda. Günde 78 kere yani ortalama 13 dakika da bir cep telefonuna bakıyoruz. Bu durum tabii ki aile bireylerinin iletişiminin kopmasına, paylaştıklarının azalmasına sebep oluyor.
Uzaktan eğitim sürecinde bazı anne-babalar, çocuklarının temel becerileri yerine getiremediğinden şikâyet etti. Bu, dersleri iyi öğrenemediği anlamına mı gelir?
Uzman Psikolog Ramazan Şimşek: Olağan koşullarda bir öğrencinin okulun 1. dönem sonu veya 2. dönem başında okuma-yazma becerilerini kazanması beklenir. Eğer yazın hâlâ okuma-yazma becerilerinde eksiklikler varsa sebepler aramak gerekir. Dikkat eksikliği, disleksi, disgrafi veya diskalkuli mümkün.
Prof. Norma Razon: Eğer birinci sınıf öğrencisi okumada, yazıda, diktede, basit aritmetik işlemlerin çözümünde zorlanıyorsa, bu işlemleri akranlarıyla aynı zamanda öğrenemiyorsa, zorlanmasını açıklayacak özel öğrenme güçlüğünden şüphelenmek gerekir.
Anne-babalar bu durumu nasıl anlayacak?
Dr. Ramazan Şimşek: Birinci sınıfın sonuna geldiği halde dakikada 60-70 kelimeyi doğru bir biçimde okuyamıyorsa, yazmasında hatalar varsa, özellikle ‘b’ ve ‘d’ harflerini karıştırıyorsa, sayıları veya harfleri ters yazıyorsa ve hatta okuma ve yazmaya karşı bir direnç varsa çocuğun öğrenememesinin altında başka bir sebep olabilir.
Prof. Dr. Norma Razon: