Yeni sürece uyum sağlamaya çalışan milletvekillerini yeni kurallar ve yeni uygulamalar bekliyor. Ancak kuralları esnetip risk yaratanlar da yok değil.
Yolculuğa çıkan tüm vatandaşlar gibi, seçim bölgelerinden başkente gelirken “HES koduyla” tanıştılar. İlk hafta uçağı tercih eden vekil sayısı çok sınırlı oldu. Birçok milletvekili bunun için en azından haziran ortasını bekleme eğiliminde. Uçak kullanan bazı vekiller, rezervasyon koduyla HES süresini denk getirirken mobil uygulamanın ayrıntılarını da öğrenmiş oldu.
Bülent Sarıoğlu’nun aktardığına göre, TBMM yerleşkesinde virüs avcısı noktalar neredeyse her girişi ve köşeyi tutmuş vaziyette. Giriş kapılarında dezenfektan isteğe bağlı ama aletli ateş ölçümünden sadece milletvekilleri muaf. Vekiller ancak talep ederse ateşleri ölçülüyor.
Ama bina girişlerindeki termal kameralardan onlar da kaçamıyor. Ateşi yüksek olan vekile görevliler kibarca bildirimde bulunacak. Bakalım içeri alınmayan ilk vekil kim olacak? İş yükü artan TBMM polisi, güvenlik-özgürlük dengesinin yanı sıra bir de güvenlik-sağlık dengesinin sorumluluğunu üstlenmiş görünüyor.
Fotoğraf: Mert Gökhan KOÇ /ANKARA
Geceli gündüzlü mesai yapan milletvekilleri, kulislerdeki büfelerin tostuna artık pek ilgi göstermiyor.
Özellikle evde çalışma düzenine geçenler için, artık vazgeçilmez parça oldu. Tabii buna bağlı olarak fiziksel sorunlar da baş göstermeye başladı. Çoğu insanın evinde bir çalışma odası olmadığı için yemek masaları işyerine dönüştü, yatakta yazı hazırlandı, sehpada işlem yapıldı. Aynı yanlış pozisyonda, uzun saatler boyunca çalışmanın yarattığı sorunlar doktorların da dikkatini çekti. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, evden çalışma pozisyonlarından kaynaklanan sorunlar ve çözüm yollarıyla ilgili önerilerde bulundu. Evden çalışmanın daha da uzun süreceği meslek gruplarına faydası olması dileğiyle, aktarıyoruz.
* Aynı pozisyonda uzun süre kalma, el bileği ve parmaklara aşırı yüklenme, tekrarlayan hareketler, bilgisayar ekranı ve klavyeler bel, sırt ve boyun kasları üzerinde baskıya sebep olarak kronik ağrılara yol açabilir. İlerleyen zamanlarda varis, kamburluk, el ve kollarda sinir sıkışması gibi şikâyetler görülebilir.
* Evde çalışma masanız yok ise yerde, koltukta veya yatakta çalışmak yerine yemek masasını tercih edin. Uzun süre aynı pozisyonda kalmayın. Gün içinde kısa molalar verin, kas ve eklemlerinize dinlenme ve yenilenme fırsatı sağlayın. Her yarım saatte bir kalkıp, evin içerisinde 100 adım atın.
* Telefon görüşmelerinizi oturarak değil, ev içinde dolaşarak yapın. Tabure veya minder yerine sırtınızı yaslayacağınız bir sandalye tercih edin. Bel bölgenize bir destek koyarak dik oturmaya çalışın.
* Monitörünüz, dik oturduğunuzda tam göz hizanızda durmalıdır. Eğer masanıza oturduğunuzda aşağı veya yukarı doğru bakmak zorunda kalıyorsanız, monitör yüksekliğinizi ayarlayın. Uzun süre tek el ile mouse kullanmaktan kaçının. Gözünüzün ekrana uzaklığı, ortalama 60-70 santim (kol mesafesi kadar) olmalıdır.
* Ortam aydınlatması çok kısık veya çok aydınlık olmamalıdır. Çalışma ortamınızı yarım saatte bir havalandırın. En önemlisi ise gün içinde egzersiz yapın.
TELEFONLA ARAYAN VEKİLE İNANMADILAR
Koronavirüs salgını nedeniyle evde kalmak zorunda olan milletvekilleri, seçmenleri ile iletişimi sağlayabilmek için çareyi telefon görüşmelerinde buldu. MHP Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş, bu kez farklı bir yöntem izledi ve telefon görüşmelerini rastgele seçtiği seçmenlerle yaptı. Tabii, bu sürpriz telefon görüşmelerinde komik diyaloglar yaşandı.
Tüm partilerin temsilcileri, bu konuda birden fazla yasa teklifi hazırlayıp TBMM Başkanlığı’na sundu. Ancak bu kısırdöngü, artık hayvanseverleri bıktırdı.
Son olarak TBMM’de kurulan ve oldukça kapsamlı rapor hazırlayan araştırma komisyonunun önerileri ortada. Üstelik komisyon tüm partilerin üyelerinin de onayladığı taslak yasa metni de hazırladı. Şimdi korona molasından çıkan TBMM’den beklenen, üzerinde mutabakat olan Hayvan Hakları Yasası’nı yasalaştırmak.
Araştırma komisyonunun AK Partili başkanı Mustafa Yel’in bu konuda aktif çalışma yürüttüğünü biliyoruz. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de herkesin korona salgınını konuştuğu günlerde, sadece bu konuyu içeren bir açıklama yaptı. Özel, son günlerde hayvanlara yönelik artan işkence, eziyet ve şiddet görüntülerine karşı Meclis’in harekete geçmesini istedi. Özel, Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a “Hayvan Hakları Yasası’nın Ocak 2020’de Meclis’in ilk işi olacağı” sözlerini anımsatarak, yasanın bir an önce çıkarılmasını istedi.
Daha önceki taslaklarda yer aldığı gibi araştırma komisyonu raporundaki öneriler yasaya dönüştürülebilirse hayvana eziyet artık suç olacak. Hayvana eziyet, işkence ve tecavüz gibi suçlar, Türk Ceza Kanunu kapsamında cezalandırılacak. Sahip olduğu hayvanı sokağa atan ya da terk eden kişilere idari yaptırımlar gelecek. Kaçak avcılıkla etkin mücadele edilecek. Hayvan haklarına ilişkin eğitim müfredata eklenecek. Kuşların enerji nakil hatlarına çarparak ölmesinin engellenmesi için gerekli önlemler alınacak. Hayvanlı sirkler kapatılacak, yunus parkları iki sene içinde kaldırılacak. Petshop’larla ilgili düzenlemeler yapılacak.
Sadece siyasi parti temsilcileri değil, hayvanseverler de son bir kez TBMM’ye çağrıda bulundular. Hayvanseverler, son dönemde artan hayvana şiddet olayları nedeniyle Meclis’ten hayvan haklarına yönelik yeni yasal düzenleme yapılması için kampanya başlattı. “Meclis’e çağrı” etiketi ile sosyal medyadan paylaşım yaptılar.
Herkesin hemfikir olduğu bu yasa düzenlemesinin bütçe konusuna takılıp kaldığı konuşuluyor kulislerde. Özellikle belediyeler, hayvan barınakları ve yasanın getireceği sorumluluklara ayıracak bütçeleri olmadığını savunuyor. Sorumluğun büyük bölümünü üstlenecek olan Çevre Bakanlığı’nın da neyi ne kadar üstleneceği ayrı bir tartışma konusu.
Rabia Naz Vatan ve şüpheli çocuk ölümlerini araştırmak üzere kurulan Meclis Komisyonu, hazırladığı taslak raporda, çocuk ihmal ve istismarıyla çocuk gelinlere ilişkin saptamalar yaptı. Raporda, eğitimli ailelerde çocuk ihmal ve istismarının daha az olduğu belirtilerek, “Ailede en az bir ebeveynin eğitim düzeyinin yüksek olmasının çocuk gelin ihtimalini azalttığı yapılan çalışmalarda gösterilmiştir” denildi.
Umut Erdem’in aktardığına göre toplumun eğitim düzeyinin artması, adolesan (ergenlik) intihar ve cinayetlerine neden olan namus ve töre gibi algıların da değişmesini sağladığı araştırmalarla ortaya çıkmış.
Rapor, diğer ülkelerdeki verilerden de yararlanıyor. Dünyada sosyoekonomik ve kültürel farklılıklara bağlı olarak adolesan gebeliklerin görülme sıklığı yüzde 1-42 arasında değişiyor. Türkiye’de adolesan yaşında evlendirilenlerin oranı yüzde 9.6. Çocukluk çağı evliliklerinde gebeliklerin fiziksel sonuçları bilimsel araştırmalarla gayet açık şekilde şöyle ortaya konulmuş:
“Bu grupta olan gebeler ‘yüksek riskli gebelik’ olarak sınıflandırılmaktadır. Adolesan çağda gerçekleşen gebeliklerde erken doğum, gebelik süresince bebeğin gelişiminin geri kalması, düşük doğum ağırlıklı bebek ve gebelik nedeniyle hipertansiyon, şeker hastalığı, anemi (kansızlık), doğum öncesi membran rüptürü (fetal zarların doğum başlamadan önce yırtılması) gibi risklerin oranlarında artış saptanmıştır. Dünyada adolesan gebelik oranı yüzde 5.4 olup, dünyada her yıl yaklaşık 70 bin adolesan gebenin gebelik ve doğuma bağlı komplikasyonlar nedeniyle öldüğü bilinmektedir.”
Bütün bu veriler ortadayken, kız çocuklarıyla ilgili korkunç şeyler söyleyebilen kafalar, “ayrı bir bilimsel çalışmanın” konusu yapılmalı bizce.
KANAL AÇIP ŞİİR OKUYAN BÜROKRAT
ANKARA
Çay hasadı günleri yaklaşırken Tarım ve Orman Bakanlığı doğal olarak Karadeniz illerine mevsimlik işçi girişini ve Gürcistan’dan işçi getirilmesini yasakladı. O günlerde son derece mantıklı gibi görünen bu karara, seslerini duyurma olanağı bulunmayan mevsimlik işçiler değil de her yıl gidip kendi çay bahçelerinde çay toplayan ya da işçilerin başında duran Karadenizliler isyan ettiler. Çoğu İstanbul’da yaşayan yaklaşık 20 bin Karadenizlinin hasat mevsiminde memleketlerine göç ettiği de kamuoyu tarafından böyle öğrenildi.
Tabii, çılgın bir kulis döndü. Tüm Karadenizliler, hem iktidar partisi hem muhalefet partisi milletvekillerini devreye soktular. “Çay bahçelerimizin başında durmak istiyoruz. Kim nasıl toplayacak nereden bileceğiz? Çaylarımız ziyan olacak. Öyle muhtarla filan uzaktan iş olmaz” diyen Karadenizliler, müthiş bir lobi faaliyeti yürüttü.
CHP bu konuda özel araştırma yaptı. Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, tecrübeli mevsimlik tarım işçilerinin olmaması nedeniyle çay üretiminde kalitenin düşeceğine dile getirdi. ÇAYKUR, İş-Kur ile Tarım ve Orman Bakanlığı işbirliğiyle çay toplamak üzere özel bir ekip oluşturulmasını istedi. Sarıbal, çay üreticilerinin sorunlarını tespit etmek için Rize’de inceleme yaptıklarını anlatarak, “Çiftçi yoksa hayat yok, çay yoksa keyif de yok” dedi.
AK Parti’nin içinde azımsanmayacak kadar güçlü olan Karadenizliler, hem Cumhurbaşkanlığı’na hem genel merkez yönetimine ulaşıp dertlerini anlattılar. Hasat için uzman işçi bulmakta zorluk yaşandığı, bahçe sahiplerinin hasatta, çayın başında durmak istediği, denetim olmazsa, çay toplanmasıyla ilgili sorunlar yaşanacağı aktarıldı.
Ankara’daki milletvekillerinin bu süreçte ilk ve öncelikli yaptıkları iş, TBMM’nin açılan berber ve kuaför salonlarına koşmak oldu.
TBMM’deki bu iki salon, milletvekillerine randevulu olarak hizmet veriyor. Milletvekillerinin çoğu özellikle grup günleri ve Genel Kurul toplantı saatinden önce bu salonlara uğrayıp günlük bakımlarını yaptırırlar. Yani buralar, vekiller için günlük hayatın bir parçasıdır. Kuaför ve berber salonlarının açılma kararı nedeniyle Meclis’te ciddi bir randevu listesi oluştu.
Gizem Karakış’ın edindiği bilgiye göre, AK Parti yöneticileri ve milletvekilleri de berberin açıldığı ilk gün randevu sırasına girdi. Bazı AK Parti milletvekilleri ise soluğu kendi berberlerinde aldı. “Saç sakal karıştı, insan içine çıkamaz olduk” diye espri yapan milletvekilleri, hazır Meclis kampusuna gelmişken, bahçede hasret giderip mini yürüyüşler yaptılar.
Bu hareketlenmeden AK Parti Genel Merkezi’nin de nasibini aldığını öğrendik. Geçtiğimiz salı günü düzenlenen MYK toplantısı sonrasında, Genel Merkez’de toplu iftar yapıldı. İftardan sonra voleybol maçı ile sosyalleşmeye devam edildi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün da aralarında bulunduğu parti yöneticilerinin voleybol maçında sosyal mesafenin korunduğunu söylemek zor.
AK Partililerin küçük gruplar halinde iftar yemeklerinde buluştuklarını da öğrendik. Henüz sohbetleri sahura kadar uzatan olmadı, ama bu hızlı normalleşmenin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın pek de hoşuna gittiğini sanmıyoruz.
DOĞADA KARANTİNA TEMİZLİĞİKORONAVİRÜS nedeniyle yaşamın yavaşlaması, az tüketim ve az araç kullanımının doğaya etkisi her gün haber oluyor. Hatta Sibirya semalarındaki en büyük ozon tabakası deliğinin kapanmaya başladığı haberleri de geldi. Sessiz ve kirlenmemiş kasabalara inen vahşi hayvanların videoları dolaşıyor ortalıkta.
Erdinç Çelikkan’ın aktardığına göre Türkiye de bu olumlu gelişmelerden payını aldı. Yapılan araştırmalar Türkiye’de hava kalitesinin “yeşil”e döndüğünü gösterdi. 60 milyon kişinin yaşadığı ve 19 milyon aracın bulunduğu 30 büyükşehir ve Zonguldak başta olmak üzere yapılan modellemelerde, ulaşımdan kaynaklanan hava kirleticilerinin oranının yüzde 85 azaldığı ortaya çıktı.
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı
Ancak bu zorunlu korona molası, milletvekillerinin evleri ve hayatlarında değişikliklere neden oldu. Öğrendik ki mutfağa giren de var, dizi müptelası olan da. Yıllar sonra bahçesini keşfeden de olmuş, eski fotoğraf albümlerine dalan da. Kesin olan bir şey var, artık sıkılmaya başlamışlar.
TBMM çalışmalarına ara verince evleri Ankara’da olmayanlar, ailelerinin yanlarına gitti. Ankara’da ikamet edenlerin bir kısmı, ilginçtir, yürüyüş yapmak için halen Meclis’e geliyor. TBMM kampusunda, günün farklı saatlerinde yürüyüş yapan milletvekillerine rastlamak mümkün. AK Parti milletvekilleri Recep Özel, Ramazan Can ve Alpay Özalan yürüyüş ekibinin müdavimlerinden. Bunun dışında, hiç film izlemezken filmlere takılıp kalan, hiç dizi izlemezken “Bir kerede oturup 18 bölüm izledim” diyen AK Partililere rastladık. Sizler için bazı vekillerin ev hallerine baktık.
HAMİLEYKEN BİLE BU KADAR EVDE KALMADI
CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, ikinci kızı Nehir’e hamileyken seçime girdi ve seçimden kısa bir süre sonra da doğum yaptı. Meclis çalışmaları nedeniyle hem ilk kızı Bahar, hem de Nehir ile çok zaman geçiremeyen Taşcıer, bu açığı koronavirüs salgını döneminde kapatıyor. Taşcıer, “Biraz abartılı olacak ama çocuklar, annesi, babası olduğunu hatırladılar. Tahmin edersiniz ki Meclis temposu, komisyonlar, Genel Kurul çalışmaları, Türkiye’nin dört bir yanında takip ettiğim kadın davaları ve diğer çalışmalar derken çocuklara çok az vakit ayırabiliyordum” diye günah çıkartıyor. Taşcıer, eczacı olduğu için salgın sürecinde sorumlulukları olduğunu, ancak çoğunlukla evde hem büyük kızının online derslerine yardım ettiğini, hem de iki yaşındaki kızıyla oyunlar oynadığını anlatıyor. Taşcıer, günün 30 saat olması dileyenlerden.
MİNTİ’Yİ SEVİYOR KİTAP OKUYOR
MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut ise evinde geçirdiği karantina günlerini, yoğun parlamento çalışmaları ve seçim bölgesi ziyaretlerinden okumaya imkân bulamadığı kitaplara yönelerek fırsata çeviriyor. Bulut, karantinadan önce kendisine bir ay yetecek kadar kitap siparişi vererek başlamış işe. Evcil hayvanlara düşkünlüğü ile de bilinen MHP’li Bulut, evinde beslediği kedisi Minti’yle, salgın döneminin stresini atıyor. İftar sofrası için mutfağa da giren Bulut, Tokat’ın bat, keşkek, madımak gibi özel yemeklerini yapabiliyor. Boş zamanlarını dizi filmlerini keşfetmeye ayıran Bulut, her gün rutin olarak üç saat seçmenleriyle konuşup sorunları dinliyor.
BAĞ-BAHÇEYE DADANANLAR
Doğal olarak herkes hiç yıkamadığı kadar elini yıkayıp, dezenfektanlara başvurmaya başladı. İstatistikler salgın döneminde, bir kişinin 18 kez el yıkadığını gösterdi. Tüm bu sürecin, tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemize katkısı olacağını umarak, bir bütün olarak israf konusuna birlikte bakalım.
Bu dönem su yönetimi gerektiriyor. Çünkü önümüz yaz ve salgının dönüp gelmeyeceğinin garantisi yok. Veriler gösteriyor ki musluğu günde iki kez bir dakika kapatmadan akıtmak, yılda 8 ton su kaybı anlamına geliyor. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, koronavirüs nedeniyle evde kalan vatandaşlara suda, elektrikte, gıdada israfın önlenmesi için önerilerde bulunuyor.
Erdinç Çelikkan’ın araştırmasına göre, 20 saniye akan su, iki litrelik suyun israf edilmesi anlamına geliyor. Vakıf Başkanı Aziz Akgül, virüs tehdidi nedeniyle insanlar vaktinin büyük çoğunluğunu evlerde geçirdiği için ister istemez su ve elektrik tüketiminde artış yaşandığına dikkat çekiyor. Akgül, alışveriş anlayışımız konusunda da uyarılarda bulunuyor.
Yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’de bir yıl içinde 214 milyar liralık gıda israfı yapılıyor. Salgınla birlikte ortaya çıkan aşırı tüketimle bu oranın arttığı öngörülüyor. Türkiye’de kadınların yüzde 6,1’i erkeklerin ise yüzde 7,1’i kullanmadıkları elektrikli aletleri fişten çekmiyor. Kadınların yüzde 42,5’u erkeklerin ise yüzde 38,9’u tasarruflu ampulü tercih ediyor.
Şimdi, herkes gördü ki; daha az tüketip, daha az alışverişle hayattan zevk alınabiliyor. Kredi kartı harcamaları neredeyse sıfıra indi. Kim bilir, belki de bu süreç, alışkanlıkların yeniden gözden geçirilmesini sağlar.
DEVLETİN MEMURUNA ‘KRİTER’ SORUNU
ÖNCE