KAMUYA ait sigorta, hayat ve emeklilik şirketleri 2020’nin ilk çeyreğinin sonuna kadar Türkiye Varlık Fonu (TVF) altında birleştirilecek. Bu kapsamda TVF’nin altında sigorta ve hayat-emeklilik olmak üzere iki ayrı şirket kurulacak. Güneş Sigorta, Halk Sigorta ve Ziraat Sigorta TVF’nin kuracağı sigorta şirketi altında birleştirilecek. Vakıf Emeklilik ve Hayat, Ziraat Hayat ve Emeklilik, Halk Hayat ve Emeklilik ise yine TVF’nin kuracağı hayat ve emeklilik şirketi altında birleşecek. Bugün kamu, pazarda, 6 şirket ile faaliyet gösterirken, birleşme sonrası sigorta pazarında kamuya ait şirket sayısı ikiye düşecek. Birleştirilecek şirketler arasında ise Güneş Sigorta’nın yüzde 18.19’u ve Halk Sigorta’nın yüzde 7.27’si halka açık. Peki, bu birleşme sigorta pazarını nasıl etkileyecek ve daha da önemlisi dengeler değişecek mi?
PAZARA ETKİLERİ
Önce, kasko, trafik, yangın, doğal afet gibi sigortaları kapsayan hayat dışı (elementer sigortalar) sigorta branşlarında faaliyet gösteren Güneş Sigorta, Ziraat Sigorta ve Halka Sigorta’dan başlayalım. Analiz yaparken vereceğim rakamlar Türkiye Sigorta Birliği’nin (TSB) en son açıkladığı 2019’un Ocak-Ekim dönemine ait sigorta sektörü verileri olacak. Buna göre, bu yılın 10 aylık döneminde Ziraat Sigorta’nın toplam prim üretimi 2.2 milyar lira olarak gerçekleşti ve şirketin toplam sigorta pazarındaki payı yüzde 4.98. Halk Sigorta ise 1.7 milyar lira prim üretti, pazar payı ise yüzde 3.76. Güneş Sigorta’nın toplam prim üretimi 1.5 milyar ve pazar payı yüzde 3.37. Her üç şirket de prim üretimi ve pazar payı açısından sigorta pazarında ilk 10 şirket arasında yer alıyor ki, ilk 10 şirketin toplam prim üretimi 29.5 milyar ve bu şirketler pazarın yüzde 65’ine hakim. Hayat dışı kamu şirketleri birleşirlerse ne olur? Birleşme, 5.5 milyar liranın üzerinde üretimi olan bir şirket doğuracak ve bu şirketin pazar payı yüzde 12.11 olacak. Bu da şu anlama geliyor, kurulacak kamu şirketi, hayat dışı alanda prim üretimi ile birinci sırada olan şirket ile aynı paya sahip olacak. Yani, birleşme ile kurulacak kamu şirketi sektörün ilk sıralarına oturacak. Tabi bu, bugünkü verilerle geçerli, sene sonu verileri ise daha farklı bir sonuç doğurabilir ve kurulacak şirket ilk sıraya oturabilir.
BRANŞ BAZINDA ANALİZ
Biraz daha derinlemesine analiz yapıp, temel sigorta branşları bazında duruma bakalım. Mesela, kasko sigortalarında bu yılın 10 aylık verilerine göre üç kamu şirketinin birleşmesi kaskoda 587 milyon liraya yakın bir prim büyüklüğü yaratıyor ve yeni kurulacak şirket kasko pazarından alacağı 7.98 payla sektörde 7. sıraya yükseliyor. Ama iş ticari, sınai ve konut sigortalarını kapsayan yangın ve doğal afet sigortalarına gelince yeni kurulacak kamu şirketi 1 milyar liranın üzerinde üretim ve yüzde 16’ya yakın pazar payı ile ilk sıraya oturuyor. Sigorta pazarının lokomotifi olan trafik sigortalarına baktığımızda ise kurulacak yeni şirket 1.3 milyarın üzerinde trafik üretimi ve yüzde 8.67’lik pazar payı ile sektörde üçüncü sıraya yerleşecek. Tarım sigortalarında ise durum çok farklı. Mevcut durumda Ziraat Sigorta, tarım sigortalarında yüzde 52’nin üzerinde payla açık ara birinci. Buna Güneş ve Halk da eklendiğinde 1.4 milyar üretim ve yüzde 56 yakın pazar paylı bir tarım sigorta devi oluşacak.
BES’TE 1.8 MİLYON
Bireysel emeklilik ve hayat sigortalarında ise kamuya ait Vakıf Emeklilik ve Hayat, Ziraat Hayat ve Emeklilik, Halk Hayat ve Emeklilik’in birleşmesi ise çok farklı bir durum ortaya koyacak. BES açısından bakarsak, üç şirketin birleşmesi ile kurulacak olan şirket, 1.8 milyon kişi ile en yüksek katılımcı sayısına sahip olacak; toplam emeklilik fon büyüklüğü ise 18 milyar liraya yaklaşacak. Hayat sigortalarında ise kelimenin tam anlamıyla bir dev oluşacak. Mevcut durumda Ziraat Hayat ve Emeklilik 1.5 milyar prim üretimi ve yüzde 18.10’luk payı ile pazarın lideri konumunda. Vakıf Emeklilik de 722 milyon lira üretim ve yüzde 8.32 pay ile sektörde 4. sırada. Halk Hayat ve Emeklilik ise 598 milyon lira üretim ve yüzde 6.89 pay ile pazarda 8. sırada. Bu şirketler birleştiğinde 2.8 milyar liranın üzerinde prim büyüklüğü ve yüzde 33.31 pazar büyüklüğüne sahip bir şirket ortaya çıkacak.
SENENİN bu günleri işçisinden memuruna, Bağ-Kurlusuna kadar emekliliği gelenlerin kafasında aynı soru var; ‘bu sene mi emekli olsam, 2020’ye mi ertelesem?’. Bu dönem okuyuculardan, ‘şimdi mi, gelecek sene mi emekli olursam daha yüksek maaş alırım?’ sorularını çokça alıyorum. Bu senenin aralık ayında emekli olmanız ile gelecek senenin ocak ayında emekli olmanız arasında hem maaş hem de tazminat açısından fark var. Nasıl mı; anlatayım.
Emekli aylığı; ortalama kazanç, prim gün sayısı, enflasyon, büyüme hızı gibi birçok faktöre göre tespit ediliyor. Ortalama aylık kazancın, prim gün sayısına göre hesaplanan aylık bağlama oranı ile çarpılması sonucu emekli aylığı tutarı belirleniyor. Ortalama aylık kazanç da dönemsel tüketici enflasyonuna göre hesaplanıyor ve büyüme hızının yüzde 30’u üzerine ekleniyor. Özetle, güncellenmiş aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucu emekli maaşı belirleniyor, bu maaş da geçmiş enflasyon oranında artırılıyor. Enflasyon artışında da 6 aylık dönemlerdeki, yani ocak-haziran, temmuz-aralık enflasyonu etkili oluyor.
MAAŞ FARKI OLACAK
Bu da şu anlama geliyor, bu yılın aralık ayında emekli olunca alınacak maaş ile gelecek yılın ocak ayında emekli olup, alınacak maaş arasında fark olacaktır. Bu yılın sonuna kadar emekliliğinizi isteyecekseniz 2018 yılındaki gelişme hızına göre güncelleme katsayısı hesaplanarak maaşınız bağlanacak. Bunun üzerine 2019 yılında ocak ve temmuz aylarındaki emekli zamları eklenerek, artırılacak. Yok, 2020’nin ocak ayında emekli olacaksanız hesaplamalar 2019 yılına göre yapılacak ve üzerine geçmiş altı aylık enflasyon oranı kadar artış eklenecek. Bir örnek vereyim. Diyelim ki, işçi statüsünde ya da Bağ-Kurlu olarak çalışıyorsunuz; bu ayın sonuna kadar emekliliğinizi talep ettiniz ve prim gün sayısı, gelişme hızı, gibi hesaplamalar sonucu 2.500 lira emekli aylığı alacaksınız. 2019’da emekli zamları ocak ayında yüzde 10.19, temmuz ayında da yüzde 5.01 oldu. Bu zamlarla birlikte 2.889 lira maaş alacaksınız. 2020’nin ocak sonunda emekliliğinizi talep ederseniz 2019 yılı enflasyonu ve gelişme hızına göre aylık bağlanacak bunun üzerine 2020 Ocak emekli zammı da eklenecek.
KIDEM TAZMİNATI DA VAR
Bu işin emekli maaşı boyutu; bir de işin tazminat tarafı var. Bu yılsonunda emekli olanlar ile 2020’de emekli olanların alacakları kıdem tazminatı da farklı. Hatta öyle ki, yılın ilk 6 ayında emekli olacaklar ile ikinci altı ayında emekli olacakların kıdem tazminatı bile farklı oluyor. Kıdem tazminatı tutarı ocak-temmuz ve temmuz-aralık olmak üzere senede iki kere değişiyor ve bu değişikliği de Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklıyor. 2019 yılı için ocak-haziran döneminde kıdem tazminatı tavanı 6.017.60 lira iken, temmuz-aralık dönemi tazminat tavanı 6.379.86 lira. Bu yılın sonuna kadar emekli olacakların kıdem tazminatı 6.379.86 lira üzerinde hesaplanacak. Tazminat tavanı 2020’nin ocak ayında yeniden belirlenip, artacağına göre gelecek yılın başında emekli olacakların tazminatları yeni ve yüksek tavan üzerinden hesaplanacak.
2019 yılı, emeklilik fonlarının getiri anlamında rekor kırdığı bir yıl oldu. Hatta bir adım daha ileri gideyim, bu yılki getirilere son 5 yılın rekoru bile diyebiliriz. Nasıl mı? Anlatayım.
Bu yılın Ocak-Kasım döneminde emeklilik fonlarının ortalama getirisi yüzde 23.16 oldu. Malum faizli ve faizsiz emeklilik fonları var. Faizli fonların ortalama getirisi yüzde 23.23, faizsiz fonların getirisi ise 22.87 oldu. Tabi, bu getiri oranları tek başına bir şey ifade etmiyor. Genelde BES getirileri mevduat faiziyle mukayese edilir; bir de enflasyonla karşılaştırılır ki, enflasyonun üzerinde getiri elde edilip, edilmediği anlaşılsın. Bu yılın 11 aylık döneminde mevduat faizi ortalama yüzde 18.42 olarak gerçekleşti. Bu da şu anlama geliyor, emeklilik fonları 11 ayda mevduat faizinin neredeyse yüzde 5 üzerinde bir getiri sağlamış.
FAİZİN ÜZERİNDE GETİRİ
Enflasyona da bakalım; aynı dönemde TÜFE yüzde 11.01 olmuş. Enflasyonla mukayese edildiğinde de emeklilik fonları enflasyonun 12.15 puan üzerinde getiri sağlamış. Emeklilik fonlarının bu yılki getirilerini daha açık şöyle anlatayım. En basit şekliyle, bu senenin başında BES’e 1.000 lira yatırdıysanız, kasım ayının sonunda 1.000 liranız, 231 lira getiri sağlayarak, 1.231 lira oldu. Aynı dönemde faize yatırmış olsaydınız 1.184 lira olacaktı.
Bahsettiğim yüzde 23.16’lık getiri BES fonlarının ortalama getirisi. Fon türlerine göre duruma bakıldığında ise durum daha çarpıcı. Bu yılın 11 aylık döneminde en fazla getiriyi yüzde 31.45 ile uluslararası piyasalardaki hisse senetlerine yatırım yapan uluslararası karma ve esnek fonlar sağladı. Sadece uluslararası hisse fonları değil; bu yıl, Türkiye’de hisse senedi fonlarını seçenler de yüzde 28.90 gibi yüksek getiri elde etti.
DEVLET KATKISI ŞAŞIRTTI
Anladığım kadarıyla ikinci el araç satışlarında trafik sigortasındaki 15 günlük süre konusu trafik polisleri ile sürücüleri karşı karşıya getiriyor. Sürücüler, ‘ben aracı yeni aldım, trafik sigortasını üzerime geçirmek için 15 günlük sürem var’ diyor. Trafik polisleri ise kontrol sırasında aracın ruhsatının başka kişi üzerine, trafik poliçesinin ise eski sahibinin üzerine olmasını doğru bulmuyor; belki de bu nedenle işlem bile yapıyor. Hal böyle olunca da sürücülerle, polisler karşı karşıya geliyor.
SÜRÜCÜ MÜ, POLİS Mİ HAKLI?
Burada haklı durumda olanlar sürücüler. Hem trafik sigortası genel şartlarına hem de trafik kanununa baktım. Sigortacılarla da konuştum. Trafik sigortasında yazan maddeyi de aynen paylaşayım: “Sigorta sözleşmesi, sözleşmeye taraf olan araç işletenini takip eder. İşletenin değiştiği her durumda mevcut sözleşme değişim tarihi itibarıyla kendiliğinden sona erer ve ilgiliye gün esasına göre prim iadesi yapılır. Ancak, mevcut sözleşme işletenin değiştiği tarihten itibaren 15 gün süresince herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve prim ödenmeksizin yeni işleten için de geçerlidir.”
Aynı madde trafik kanunda da yer alıyor. Özetle durum şöyle: Araç satılıp, yeni sahibine geçtikten sonra da mevcut trafik poliçesi, yani eski sahibine ait poliçe, 15 gün süreyle devam ediyor. Yeni sürücü 15 gün sonra kendi adına trafik sigortasını yaptırabilir. Kanun, sürücülere bu hakkı tanıyor. Trafik sigortasında bu 15 günlük süre sürücülerin değil, sadece üçüncü şahısların korunması için konmuş. Olur da aracı satan sigortasını iptal ettirir, alan yaptırmaz; bu esnada da bir kaza olup, üçüncü şahıslar zarar görürse diye.
15 GÜNLÜK SÜRE SORUNU
İşin aslını isterseniz bu 15 günlük süre tüm taraflar için sorun. Bu konuda geçtiğimiz aylarda yaşanan, yine okuyucudan gelen bir başka sorunu bu köşede yazmıştım. Vatandaş aracını satıyor, alan kişi, aldıktan iki gün sonra alkollü olarak kaza yapıyor. Sigorta şirketi zararı karşılıyor, sonra da dönüp aracı satan kişiye –trafik poliçesi onun üzerine olduğu için- dava açıp, ödediği hasarı talep ediyor. Neden? İşte yine bu 15 günlük süre yüzünden. Aracı alan 15 günlük sürem var nasılsa diye sigortayı yaptırmıyor, verdiği zararı da ödemiyor; sonuçta olay, aracı satan kişiye patlıyor.
Diyeceğim o ki, kanun koyucuların biran önce trafik sigortasındaki bu 15 günlük süreyi kaldırmaları gerekiyor. Zaten gerek de yok. Aracı satan, sattığı anda trafik poliçesini iptal ettirir, alan da aldığı anda hemen yeni trafik poliçesini yaptırır. Hem aracı satan, hem trafik polislerinin kafası rahat olur hem de üçüncü şahıslar korunmuş olur.
3.2 milyon memur ile 2 milyondan fazla memur emeklisinin merak ettiği ise enflasyon farkından oluşacak zam alıp, alamayacakları. Açıklanan kasım ayı enflasyonu ile birlikte memur ve emeklileri için enflasyon farkı oluşacağı kesin gibi. Sadece memur ve emeklileri için değil açıklanan enflasyon ile işçi ve Bağ-Kur emeklilerinin yeni yıl zammı da netleşmeye başladı. Görevdeki memurlar ve emeklileri ocak-temmuz, temmuz-aralık olmak üzere senede iki kere maaşlarını zamlı alıyor. Zam oranları ise toplusözleşmeye göre önceden belirleniyor. Üzerine, geçmiş 6 aylık enflasyondan kaynaklı bir fark oluşursa da bu fark maaş zammına yansıyor. Enflasyon farkının oranı da toplu sözleşmede yer alıyor. Görevdeki memurlar ile emeklilerinin 2020-2021 maaşları ile sosyal haklarının belirlenmesine yönelik 5. Dönem Toplusözleşmesi ise bu yıl yapıldı. Buna göre de memur ve emeklileri maaşlarını 2020’nin ocak ayında yüzde 4, temmuz ayında yüzde 4 zamlı alacak. Böylece 2020 yılı toplam zam oranı toplu sözleşmeye göre yüzde 8 olacak. Yine toplu sözleşmeye göre TÜİK tarafından açıklanan 2019 yılı temmuz-aralık, 6 aylık enflasyonun, yüzde 5’i aşması haline aşan tutar maaş zammının üzerine eklenecek.
EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI
TÜİK, temmuz, ağustos, eylül, ekim, kasım aylarını kapsayan, 5 aylık enflasyonunu açıkladı; TÜFE’de enflasyon yüzde 5.71 oldu. Buna göre de memur ve emeklileri için şimdiden enflasyon farkı oluştu. Enflasyon oranı yüzde 5’i aştığı için de fark, yüzde 0.71 oldu. Eğer bu yılın ocak-aralık döneminde de enflasyon aynı düzeyde seyrederse 2020’nin ocak ayında toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 4 zammın üzerine enflasyon farkı da eklenince memur ve emeklileri gelecek yılın başında maaşlarını toplam yüzde 4.71 zamlı alacak. En düşük memur emeklisinin maaşı 2020’nin ocak ayında 2.640 liraya çıkacak, ek ödeme ile birlikte eline 2.900 lirayı geçecek. En düşük memur maaşı ise 3.900 liraya çıkacak. Kesin zam oranı ise 3 Ocak’ta açıklanacak enflasyon oranına göre netleşecek.
2019’DA YÜZDE 16.74 ZAM
Bu yılın ocak ayında ise toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 4’lük zammın üzerine yüzde 6.73’lük enflasyon farkı da eklenince memur ve emeklileri maaşlarını yüzde 10.73 zamlı aldı. Bu yılın başında aile yardımı ödeneği dahil en düşük memur maaşı 3.512 lira, en düşük memur emekli maaşı da 2.379 lira oldu. 2019’un ikinci yarısında ise toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 5 zammın üzerine yüzde 1.01’lik enflasyon farkı da eklendi ve temmuz ayında görevdeki memurlar ve emeklileri maaşlarını yüzde 6.01 zamlı aldı. Böylece bu yıl memur ve emeklilerine enflasyon farkı ile birlikte toplam yüzde 16.74 zam yapılmış oldu. 2018 yılında ise memur ve emeklileri hem toplu sözleşme zammı hem de enflasyon farkı ile birlikte toplam yüzde 14.36 zam aldılar. 2017 yılında ise toplam zam oranı yüzde 9.89 oldu.
SSK, BAĞ-KUR EMEKLİ ZAMMI
Rakamlar hem çarpıcı hem de ürkütücü boyutta. Her 10 araçtan 2’si zorunlu trafik sigortası olmadan trafiğe çıkıyor. Motosikletlerin ise yarısından fazlasının sigortası yok. Bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Bir süredir okuyuculardan, ‘kaza yaptım, bana çarpan aracın trafik sigortası yoktu’ ile başlayan sorular alıyorum. Biraz inceledim, gerçekten durum vahim.
TÜİK’in açıkladığı eylül sonu verilerine göre toplam motorlu araç sayısı, 23 milyon 132 bin 670. Yine eylül sonu itibariyle trafik sigortalı araç sayısı 18 milyon 245 bin 97 adet. Yani, trafikte 4 milyon 87 bin 573 araç sigortasız dolaşıyor. Bu da toplam araçların yüzde 21.13’nün sigortasız olduğu anlamına geliyor. Peki, hangi araçlarda sigortasızlık oranı yüksek? Mesela, otomobillerde sigortasızlık o kadar yüksek değil. Trafikte 12.5 milyon otomobil var ve bunların yüzde 7’si, 883 bini, sigortasız.
ASIL SORUN MOTOSİKLETLER
Asıl sorun motosikletlerde. Son rakamlara göre toplam trafiğe kayıtlı 3.3 milyon motosiklet var. Bunların da yüzde 68’e yakını sigortasız. Daha açık bir anlatımla, trafikte her 100 motosikletin 68’i sigortasız dolaşıyor. Hani şu trafikte, bir yerlere yetişmek için hem kendi hem de başkalarının hayatlarını hiçe sayarak araçların arasından ve kaldırımlardan giden motosikletler var ya; işte, onların neredeyse tamamı sigortasız. Sigortasızlığın az olduğu bir başka araç grubu ise traktörler. Trafiğe kayıtlı 1.9 milyondan fazla traktörün 900 binden fazlasının trafik sigortası yok. Bu da traktörlerin neredeyse yarıya yakınının sigortasız olduğunu gösteriyor ki, hatırlatmama gerek yok, senenin belli dönemlerinde traktör kazaları sıklıkla yaşanıyor ve bu kazalarda da en az birkaç kişi hayatını kaybediyor. Kamyon, minibüs, otobüslerin de sigortasızlık oranında hatırı sayılır payları var. Kamyonlarda sigortasızlık oranı yüzde 25’lerin, minibüslerde yüzde 20’lerin, otobüslerde ise yüzde 26’ların üzerinde.
BU İLLERE DİKKAT!
Daha ilginci de var. Verdiğim rakamlar Türkiye geneli. Bu işin bir de illere göre dağılımı var. Sigorta Bilgi Merkezi (SBM), sigortasızlık oranı en yüksek 10 ili vermiş. En yüksek olanı ise Şanlıurfa. Şanlıurfa’da trafiğe kayıtlı 300 bine yakın araç var ve bunların yüzde 41’e yakınının trafik sigortası yok. Bu ilimizde neredeyse araçların yarısına yakını sigortasız. İkinci il, Ardahan. Ardahan’da ise trafikteki araç sayısı 19.3 bin, bunun yüzde 39’a yakını trafik sigortası yaptırmamış. Kars’ta ise trafikteki 45.5 bin aracın 16 bin 650’si, Iğdır’da 28.1 bin aracın 9 bin 836’sı, Kilis’te 47.2 bin aracın 16 bin 492’si, Afyon’da 223.8 bin aracın 77 binin, Manisa’da 590.2 bin aracın 202 bin 855’i, Şırnak’ta 29.7 bin aracın 10 bin 174’ü, Burdur’da 135.2 bin aracın 45 bine yakını ve Karaman’da 91.8 bin aracın 30 bin 500’e yakını sigortasız trafikte dolaşıyor. Açıkçası bu tabloya bakarak, hem bu 10 ilde yaşayanlara hem de bu illere gidecek olanlar ‘aman dikkat edin’ diyorum. Bu uyarım sadece sürücüler için değil yayalar için de geçerli.
Mahkeme kararını gündeme, Hürriyet’ten Mesut Hasan Benli getirdi. Kısaca özetleyeyim. Bir vatandaşımız bankadan konut kredisi çekiyor, iki yıl sonra hayatını kaybediyor. Mirasçıları 4 yıl boyunca kredi borcunu ödüyor. Sonradan anlaşılıyor ki, kredi kullanan kişi, kredi işlemi sırasında hayat sigortası yapılmasını istiyor, hatta bununla ilgili belgeleri de imzalıyor, ancak banka sigortayı yapmıyor. Bunun üzerine mirasçıların 4 yıl boyunca ödediği kredi borcunun iadesi için banka aleyhinde dava açılıyor ve Tüketici Mahkemesi de davanın kabulüne karar veriyor. Dava, banka aleyhine sonuçlanırsa, krediden kalan borç ödenmeyecek, 4 yıl boyunca ödenen tutar da mirasçılara iade edilecek.
BANKA ZORUNLU DEĞİL
Mahkemenin bu kararı; kredi kullanırken hayat sigortasının zorunlu tutulup tutulmayacağı ve tarafların haklarının ne olduğu konusunu gündeme getirdi ki, okuyuculardan da “Konut kredisi çekilirken hayat sigortası yapılması gerekmez mi? Sigorta yapılmadı ise ihmal mi vardır?” benzeri sorular gelmeye başladı. Anlatayım. Madem hayat sigortası özelinden bahsediyoruz, bankalar, kredi kullandırırken hayat sigortasını zorunlu tutamazlar. Yani, konut kredisi kullanırken hayat sigortası zorunlu diye bir kavram yok. Banka sadece hayat sigortası konusunda vatandaşı bilgilendirir ve sigorta yaptırıp yaptırmak istemediğini sorar. Tüketici, sigortayı istememe hakkına sahip. Aynı şekilde banka da ‘sigorta yapmıyorum, sadece kredi veriyorum’ deme hakkına sahip. Bu, bir.
İkincisi, tüketici sigorta yaptırmak istiyorsa istediği sigorta şirketinden yaptırıp, bankaya sunabilir. Banka, ‘sigortayı benden yaptıracaksın’ diye bastıramaz. Banka, ‘krediyi veririm ama hayat sigortası istiyorum’ diyebilir. Bu durum karşısında tüketici başka bir bankadan kredi kullanabilir ya da istediği sigorta şirketinden yaptıracağı kredi tutarı ile orantılı hayat sigortasını bankaya sunabilir. Üçüncüsü, kredi ile bağlantılı yapılan hayat sigortasının kredinin kalan borç tutarıyla uyumlu ve azalan tutarlarda olması gerekir. Ayrıca, kredi ile bağlantılı hayat sigortasının süresi de kredi vadesine uyumlu olacak şekilde ya uzun süreli ya da yıllık yenilenmek üzere yapılır.
BUNLARA DİKKAT EDİN!
Gelelim, işin bir diğer boyutuna. Kredi ile bağlantılı hayat sigortası tüketicinin beyanına göre yapılır. Bu beyan sırasında da kredi kullanan kişi, varsa sağlık sorunlarını ve özel durumlarını bildirmek zorundadır. Şöyle anlatayım. Ciddi bir sağlık sorununuz varken ‘sorunum yok, turp gibiyim’ diye beyanda bulunursanız ve vefat ederseniz sigorta şirketi geçmişe yönelik tüm sağlık kayıtlarına ulaşıp, sorunu tespit edip, sigorta parasını ödemez. Şu da var; ciddi sağlık sorununuz varsa sigortacı, sigorta yapmayabilir ya da öyle bir prim çıkarır ki, zaten siz bu maliyetin altından kalkamazsınız. Kimi sigorta şirketleri, belirli limite kadar hayat sigortasını beyana göre yapıyor, limitin üzerine çıkıldığında ise sağlık kontrolü istiyor. Bu arada yaş konusunu da unutmamak lazım. Kimi şirketler 65 yaş, kimi şirketler 70 yaşın üzerinde hayat sigortası yapmıyor. Banka bu yaştaki kişilere kredi verebilir ama sigorta şirketi sigorta yapmayabilir.
İşin aslı, kredi kullanırken -özellikle de konut gibi uzun vadeli kredilerde- hayat sigortası yapılıp yapılmaması tartışması bana anlamsız geliyor. Bu bir lüks değil ihtiyaç. Düne kadar hayat sigortasının kredinin maliyetini artırdığını, gereksiz olduğunu tartışıyorduk; bugün bankaların neden yapmadığını, neden zorunlu tutulmadığını tartışıyoruz. Burada bankayı ilgilendiren bir husus yok. Banka ipotek sayesinde verdiği krediyi her şart altında geri alıyor. Bu iş asıl tüketiciyi ilgilendiriyor. Sigortası yoksa geri kalanların ödeme gücü varsa krediyi devam ettiriyor, ödeme gücü yoksa konut bankaya geçiyor. Hayat sigortası yapılmışsa kalan borcu sigorta şirketi ödüyor, mirasçılar da konutun sahibi oluyor. Bu iş bu kadar basit. Nitekim geçen sene kredi ile bağlantılı hayat sigortası yaptıranlardan 100 bin kişi vefat etmiş ve karşılığında da sigorta şirketleri varislerine 1.3 milyar lira ödeme yapmış.
2020 yılı asgari ücret tespiti için görüşmeler başladı. Yaklaşık 8 milyon çalışanı ilgilendiren asgari ücret için kurulacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 2 Aralık’ta yapacak. Asgari ücret, sadece 8 milyon çalışanı ilgilendirmiyor. Yeni belirlenecek ücretle birlikte 2020’de sosyal güvenlik alanında her şey değişecek. Bir taraftan çalışanların maaşları zamlanacak, diğer taraftan borçlanma oranları artacak. 2019 yılı için uygulanan asgari ücret brüt 2.558,40 lira, net 2.020.90 lira; bu rakama, 191.88 liralık asgari geçim indirimi dahil. Yani, bugün, bekar ve çocuksuz bir çalışanın eline aylık 2.020.90 lira geçiyor. Asgari ücretten işçi ve işveren kesintileri tabloda detayları ile verdim. 2018’de ise asgari ücret brüt 2.029.50 lira, net 1.603.12 liraydı. Bu da şu anlama geliyor; 2019’da, geçen yıla göre asgari ücrete yüzde 26 zam yapılmış oldu ki, geçen yıl yıllık enflasyon yüzde 20.30 olarak gerçekleşmişti. 2017 yılına bakarsak, brüt 1.777.50 lira, net 1.404.06 liraydı ve 2018’in başında asgari ücrete yüzde 14.47 zam yapıldı. 2017’de yıllık enflasyon ise yüzde 11.92 olmuştu.
GÖRÜŞMELER BAŞLADI
Son 10 yıllık asgari ücret zammına bakıldığında ise yıllık ortalama yüzde 10’lar seviyesinde. Yıllık enflasyon ile mukayese edildiğinde ise artış kimi zaman enflasyonun bir-iki puan üzerinde olmuş, kimi zaman da altında kalmış. Tek bir istisna var o da, 2016 yılı. 2016’da asgari ücrete yüzde 30 zam yapılarak, brüt bin 647 liraya, net de bin 300 liraya çıkarıldı. Peki, 2020’de tahmini asgari ücret ne olur? Önümüzdeki günlerde işçi, işveren kesimi ile kamu arasında sıkı pazarlıklar başlayacak. Pazarlıklar sırasında ortaya konacak argümanları da üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum. İşçi kesimi temsilcileri bir kişinin yaşam maliyetini ortaya koyacak, ücret kaybının telafi edilmesini isteyecek; bir rakam önerip, bunun da üzerine enflasyon farkı talep edecek. Benim tahminim işçi kesiminin talebi yüzde 50’ler mertebesinde olacaktır. Hemen belirteyim, hükümetin 2019 yılsonu için enflasyon beklentisi yüzde 12. İşveren temsilcileri ise asgari ücret zammının bu yılsonundaki enflasyona göre değil de 2020’de hedeflenen enflasyona göre yapılmasını isteyecektir ki, gelecek yılın enflasyon hedefi yüzde 8.5. İşveren kesimi muhtemelen asgari ücret belirlenirken işsizlik sigortası işveren payının alınmamasını da talep edecektir.
YÜZDE 15’LİK ZAM MI?
Şimdi, 2020 için bir asgari ücret tahmini yapalım. Birincisi, yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 12, gelecek yıl için beklenti ise yüzde 8.5. Son yapılan toplu sözleşmeye göre görevdeki memurlara 2020’nin ilk yarısında yüzde 4, ikinci yarısında da yüzde 4 olmak üzere gelecek yıl için toplam yüzde 8 zam yapılacak. Eğer enflasyon farkı oluşursa bu fark da maaşlara yansıtılacak. Kamu işçilerine de yapılan son toplu sözleşme ile gelecek yıl ilk yarıda yüzde 3, ikinci yarıda yüzde 3 olmak üzere toplam yüzde 6 zam verilecek, enflasyon farkı da maaşlara yansıtılacak. Tüm bunları alt alta koyduğumuzda bana göre 2020’de asgari ücrete yapılacak zam oranı yüzde 15’ler civarında olacaktır. Belki bu oranın yüzde 18’e kadar çıkma ihtimali de var. Bu da 2020’de asgari ücret brüt 3 bin lira olacak anlamına geliyor.
NELERİ ETKİLİYOR?