Sayıları 3 ya da 4 milyonu bulan EYT’lilerle ilgili belki de önümüzdeki aylarda, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) veya devlet bütçesinden bir şekilde kaynak bulunup, bu kişiler düşük emekli aylığı ile emekli edilebilir. Aralarında çalışanlar varsa hem emekli aylığı hem de çalıştıkları işten maaş almaya devam ederler; çalışmayanların ise aldıkları emekli aylığı az da olsa derde deva olur, bu sayede devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanırlar. Belki de gelecekte de yapılan analizler sonucu EYT’lilerin bütçeye maliyetinin sürdürülemez olduğuna karar verilir ve bu kişiler yaşı bekler.
1.79 ÇALIŞAN 1 EMEKLİYE BAKIYOR
EYT’liler bugünün konusu, gelecekte ise -ki, öyle çok uzak da değil- bizi daha büyük tehlike bekliyor. İşin aslı biz bugünkü tartışmayı da yanlış yerden yapıyoruz. Tartışma konusu yaştan çok, emekli maaşı olması gerekiyor. Neyi gözden kaçırdığımızı tespitlerle anlatayım. 2017 yılında bütçeden SGK’ya yapılan transfer 132.4 milyar, 2018’de 148.3 milyar olmuş. Bu yıl ise bütçe transferinin 192 milyar olması, 2020’de ise 218.7 milyara çıkması bekleniyor. 2019 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarına yönelik bütçe transferinin GSYH’ya oranının önceki yıllara göre artarak, yüzde 4.5 olması bekleniyor ki, bu oran 2017’de 4.26, 2018’de 3.98’di. 2014 yılında emekli aylıklarının GSYH’ya oranı yüzde 7.1 iken, 2018’de bu oran yüzde 8.1’e çıkmış; 2019’da ise 9.7’ye çıkması bekleniyor. 2020’de ise beklenti yüzde 9.5 olması. 2020’de sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam gelirlerinin 460 milyar lira, giderlerinin ise 510 milyar lira olması öngörülüyor.
Daha çarpıcı veri ise aktif-pasif oranı. Çalışanların, emeklileri finanse etmesine aktif-pasif oranı deniyor. Bu konuda ideal oran 4 çalışanın bir emekliyi finanse etmesi. Bizde hiçbir zaman bu oranlara çıkılamadı ama 2000’lerde bu oran 2 iken bugün 1.79’larda. Yani, 1.79 çalışandan alınan primler ile sadece bir emekliyi finanse ediliyor. Önemli bir veri de emekli aylığı bağlama oranı. İşin çok tekniğine girmeyeceğim, kişiler çalışırken aldıkları maaşın tamamını emekliliklerinde alamıyor. Aylık bağlama oranı sigortalının statüsüne göre yüzde 50 ile yüzde 70 arasında değişiyor.
ÖZEL EMEKLİLİKSİZ OLMAZ
Büyük resim işte bu. Elbette bu tabloda geçmişte uygulanan erken emeklilik sistemleri, yüksek aylık bağlama oranlarının da etkisi büyük. Sizce bu durum sürdürülebilir mi? Hadi bugün yarın sürdürdük, bundan beş, on sene sonra ne olacak? Bu bir kısırdöngü. Emekliye çalışırken ki hayat standardını düşürmeden emekli geliri sağlayamazsak, emekliler çalışmaya devam eder; bu sefer istihdamı artıramayız ve aktif/pasif oranı bozulmaya devam eder. Ne mi demek istiyorum? Adına ister tamamlayıcı emeklilik, ister bireysel emeklilik, ister mesleki emeklilik deyin; biran önce, kalıcı ve sürdürülebilir ve sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı bir özel emeklilik sistemine geçmemiz gerekiyor. Bu iş öyle tasarruf için falan da olmamalı, sadece emeklilik için olmalı. Konut, evlilik gibi konular için zaten bizim mevcutta konut hesabı, çeyiz hesabımız. Hiç olmazsa bugün yeni işe başlayanlar için böyle bir sistemi kurgularsak gelecekte sosyal güvenlik açısından kafamız daha rahat olur.
Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerine bakın, -buna İskandinav ülkeleri de dahil- çoğunda emeklilik yaşı 65 ve yine çoğunda devlet ve özel emeklilikten oluşan çalışanın, işverenin, devletin elini taşın altında olduğu üç basamaklı emeklilik sistemleri mevcut. Belki bu yazdıklarım bazı kesimlerin hoşuna gitmeyecek ama artık büyük resmi görmenin zamanı geldi.
Yılın son günleri yaklaşıyor, askerlik ve doğum borçlanması yapacak olanlar sene sonuna kadar ucuz borçlanabilirler. Neye göre ucuz? 2020’ye göre. Borçlanma demek, sigortalıların, çalışamadıkları döneme ait sosyal güvenlik primlerini, sonradan borçlanarak ödemesi anlamına geliyor. Buna da hizmet borçlanması deniyor ve çalışanlara bu hak tanınıyor. Hizmet borçlanması yapılarak, emeklilikte ödenmesi gereken prim gün sayısını öne çekmek ve bu sayede de erken emekli olmak mümkün.
İster SSK’lı çalışın, ister memur statüsünde, isterse de Bağ-Kurlu olun tüm çalışanlar borçlanabilir. Bu çerçevede de çalışan kadınlar doğum borçlanması ve erkekler de askerlik borçlanması yapabilir. Bunların dışında Türk vatandaşları, yurtdışında çalıştıkları süreleri de belli şartlar içinde borçlanabiliyorlar ama geçtiğimiz aylarda yapılan yani bir düzenleme ile gurbetçilerin borçlanma şartları ağırlaştırıldı; dolayısıyla bu konuya şimdilik girmeyeceğim. Borçlanmada dikkat edilecek birkaç husus var. Birincisi, borçlanmak için prim eksiğiniz bulunması gerekiyor. İkincisi, kimileri, emekli aylığını artırmak için borçlanıyor ancak bu tüm çalışanların emekli aylığı artacak anlamına gelmiyor.
2020’DE ARTACAK
Peki, borçlanma tutarı nedir? Hem doğum hem de askerlik borçlanması, asgari ücrete göre belirleniyor ve her yıl asgari ücretteki değişikliğe göre borçlanma miktarı da artıyor. Borçlanma karşılığında ödenecek en düşük tutar asgari ücretin yüzde 32’si, en yüksek tutar da asgari ücretin yüzde 32’sinin 7.5 katı. Kişiler bu rakamlar arasında kendi belirledikleri tutar üzerinden borçlanabilir. Bugünkü asgari ücret üzerinden hesaplarsak, 2019 yılı için asgari ücret 2.558.40 lira olduğundan, en düşük aylık 818.68 lira, günlük de 27.28 lira. En yüksek de aylık 6.140.16 lira, günlük de 204.67 lira. Yani, askerlik ya da doğum borçlanması yapacak olanlar aylık 818.68 lira ile 6.140.16 lira arasında borçlanabilir. Bunlar, bu yılın sonuna kadar geçerli olan rakamlar. 2020’de asgari ücret yeniden belirlenip, artacağından; haliyle askerlik ve doğum borçlanma tutarları da artacak. Diyeceğim o ki, bu yılın sonuna kadar bu rakamlarla borçlandınız borçlandınız; yok, 2020’ye bırakırsanız daha pahalı borçlanmak durumunda kalacaksınız.
YANLIŞ BİLİNİYOR
Bir noktanın daha altını çizeyim ki, kamuoyunda borçlanma ile ilgili yanlış bir kanı var. Hiç çalışmamış olanlar geçmişe yönelik tüm yılları borçlanarak, emekliliğe hak kazanacağını sanıyor. Böyle bir durum yok. Geçmişte hiç çalışmamış olanlar ya da az çalışmış olan –ki, az çalışmaktan kastım iki-üç yıl çalışmış olanlar- hizmet borçlanmasından yararlanamazlar. Bu kişiler ancak o kısa çalışma döneminde ödenen primlerini geri iade alabilirler. Borçlanma hakkı sadece kadınlar için belirli süre doğum borçlanması olarak ve erkeklerde de askerlikte geçirdikleri süreler için veriliyor. Bunun dışında ‘öderim geçmişe yönelik tüm primleri olurum emekli’ diye bir uygulama yok.
Doğum borçlanması için ne kadar ödeyeceksiniz
Bunları niye anlattım? Son bir aydır okuyuculardan, özel sağlık sigortasındaki fiyat artışları nedeniyle şikayet alıyorum. Eş, dosttan da benzer şikayetler geliyor. Kimileri yüzde 50 fiyat artışından, kimileri ise yüzde 100’e yakın artıştan yakınıyor. Öyle ki, ‘bu kadar artış olur mu, şu konuya bir değin, şikayet edecek yer varsa oraya şikayet edelim’ tarzı baskılar da artmaya başladı. Hatta bir okuyucumdan örnek de verebilirim. Okuyucum, sağlık sigortası için 23 bin lira ödediğini, şimdi ise şirketin 37 bin lira istediğini yazmış. Özetle, 2020 yılı için, özel sağlık sigortasında şirketine göre değişmekle birlikte yüzde 50 ila yüzde 100’e varan oranlarda bir fiyat artışı var.
2020’DE YÜZDE 50 ZAM
Fiyat artışının nedenlerini sigortacılara sordum. Sigortacılar başlıca nedenini özel hastanelere bağlıyor ve hastanelerin fiyatlarını yüzde 100’e yakın artırdıklarını söylüyor. İkinci neden, 2.5 milyon sağlık sigortalısının yaşının büyük olması. Gençler sigorta yaptırmıyor, sisteme yeni ve genç sigortalı girmiyor; mevcut sigortalılar da yaşlı ve sigortadan vazgeçemiyor. Sigortacılar buna yaşlı portföy diyor. Ve her bir sigortalı, bir yaş büyüdüğünde otomatik yüzde 3 zam yapılıyor. Üçüncü neden ise medikal enflasyonunun yüzde 24 olması. Hastanelerin fiyat artışını, sağlık portföyünün yaşlanmasını, medikal enflasyonu alt alta koyduğunuzda, buna bir de sigorta şirketlerinin yeni yıl zammını eklediğinizde sigortada fiyat artışı yüzde 50’lerin üzerine çıkıyor.
Konuyu Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı Dr. Reşat Bahat ile de konuştum. Bahat, bu oranda zammın söz konusu olmadığını, sigorta şirketleri ile Tabipler Birliğinin fiyatları üzerinden anlaştıklarını söylüyor.
2.5 MİLYON KİŞİYİ İLGİLENDİRİYOR
Her iki tarafın görüşünü de paylaştım. Şimdi diyeceksiniz ki, özel sağlık sigortasını bırakalım mı? Bence bırakmayın. Detayına girmeden yakın dostumdan örnek vereyim. Enfeksiyon nedeni ile özel hastanelerden birine yattı, on gün hastanede kaldı, önüne konan fatura 40 bin liranın üzerindeydi; ameliyat falan da olmadı, üstelik sağlık sigortası da yoktu. Şunu da söyleyeyim, sigortalı sayısının artmamasının bir nedeni de devletin sunduğu sağlık hizmetinin ucuz ve kaliteli olması. Eğer ‘beş yıldızlı hastaneye gitmek, tedavi olmak istiyorum’ diyorsanız; sağlık sigortasına devam edin derim, çünkü anlaşılan hastane faturaları da yüksek.
Eğer böyle giderse mevcut 2.5 milyon sigortalı da sistemde kalmayacak ki, öğrendiğime göre şirketler, 2020 için, çalışanlarına özel sağlık yerine daha ucuz olduğu için Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşmalı özel hastanelerde geçen ve SGK’nın ödediğinin üzerini tamamlayan tamamlayıcı sağlık sigortasını sunacakmış. Diyeceğim o ki, sigorta şirketleri ile özel hastanelerin bir araya gelip özel sağlık sigortasını büyütmeleri gerekiyor. Açıkça söyleyeyim, bu iş biterse, bundan iki kesim zarar görür; sayıları az da olsa vatandaş, diğeri de özel hastaneler. Sigortacılara bıraksan bugün için aldıkları 100 liralık primin 85 lirasını hasar olarak ödediklerinden ve sağlık sigortasından zarar ettiklerinden belki de bu işi yapmak bile istemeyeceklerdir.
1) Esnaf Ahilik Sandığı uygulaması nasıl olacak?
Nasıl ki, işçi statüsünde SSK’lı olarak çalışanların işsiz kalması durumunda maaş almasına olanak sağlayan işsizlik sigortası fonu varsa, artık kendi adına Bağ-Kurlu olarak çalışanların da yararlanabileceği bir sistem getirildi ve adına da Esnaf Ahilik Sandığı dendi. 2017 yılında İşsizlik Sigortası Kanunu’nda yapılan değişiklikle Esnaf Ahilik Sandığı kurulmasına karar verildi. Uygulama 2018 yılında başlayacaktı ancak iki yıllığına, yani 2020 yılına ertelendi. Bu kapsamda 2020 Ocak başından itibaren Bağ-Kurlular, Esnaf Ahilik Sandığına belirli bir ödeme yaparak, üye olacaklar.
2) Uygulamanın amacı nedir?
Herhangi bir nedenden dolayı sıkıntıya düşen, işyerini kapatmak durumunda kalan, iflas eden esnafın uğrayacağı gelir kaybı Esnaf Ahilik Sandığı’nda oluşacak fondan karşılanacak.
3) Kimler, Sandığa üye olacak?
Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar Sandık kapsamında Esnaf Ahilik Sandığı sigortalısı olacak. Bir anlamda Bağ-Kurlular sigortalanacak. Anonim şirket yönetim kurulu üyeleri de zorunlu olarak prim ödeyecek. Ancak jokey ve antrenörler, köy ve mahalle muhtarları, tarım alanında faaliyette bulunanlar ile isteğe bağlı sigortalılar kapsam dışında tutuldu.
4) Sandığa üye olmak zorunlu mu?
Esnaf Ahilik Sandığı sigortası zorunlu ve tüm esnaf ve sanatkarlar zorunlu olarak sisteme dahil edilecek.
Öncelikle şunu belirteyim, her ne kadar halk arasında halen kullanılsa da artık ‘pert araç’ diye bir kavram yok. ‘Ağır hasarlı araç’ ve ‘tam hasarlı araç’ diye iki ayrı kavram var. Tam hasarlı araç ki, buna hurda belgeli araç da deniyor- onarılması mümkün olmayan araç anlamına geliyor. Bu durumdaki araçlar için hurda belgesi alınıyor, trafikten çekiliyor, parçalanmaya gidiyor. Ağır hasarlı araçlar ki, buna çekme belgeli araç deniyor- ise onarılıp, araç muayene istasyonlarında (TÜVTÜRK) muayeneden geçtikten sonra trafiğe çıkabiliyor.
395 BİNİ KASKOLU ARAÇ
Gelelim sayılara. Sigorta Bilgi Merkezinden (SBM) alınan verilere göre 2019 da dahil son 10 yılda ağır hasarlı (çekme belgeli) araç sayısı 395 bine yakın. Tam hasarlı araç (hurda belgeli araç) sayısı ise son 10 yılda 14 bin 100 adet. Ancak bunlar kaskolu araçlara göre belirlenmiş rakamlar. Yani, eldeki rakamlar kaskolu araçların kaçının ağır hasarlı kaçının tam hasarlı olduğunu gösteriyor. Bunun dışında sigorta şirketlerinde başka bir veri yok. Trafikteki toplam kaskolu araç sayısı ise 6 milyona yakın. Yani her yıl kaskolu her 10 bin araçtan 3’ü tam hasar görüp trafikten çekiliyor; her bin araçtan 8’i ise ağır hasarlı işlem görüyor. Trafikteki toplam araç sayısı ise son verilere göre 23 milyonun biraz üzerinde. Basit bir hesapla; kaskolu olmayan araçları da hesaba katarsak her yıl 170 binde daha fazla aracın ağır hasarlı olup, yeniden trafiğe çıktığını söyleyebiliriz. Yine basit bir hesapla son 10 yılda trafikteki toplam ağır hasarlı araç sayısının 1.7 milyonun üzerinde olduğunu söylersek yanılmış olmayız ki, sigortacılarla konuştum bu sayının daha da yüksek olabileceğini söylüyor.
TRAFİĞE NASIL ÇIKIYORLAR?
Şimdi diyeceksiniz ki, ‘ağır hasarlı araçların trafikte ne işi var, güvenlik sorunu yaratmıyorlar mı?’. işin aslı öyle değil. Anlatayım. Otomotivciler diyor ki, yurtdışında, bir aracın çekme ağır hasarlı araç olması için araç rayiç bedelinin yüzde 70-80’i oranında ağır hasara uğramış olması gerekiyor. Yine otomotivciler diyor ki, bizde ise bu oran yüzde 25-30 seviyelerinde. Doğru, yurt dışında yüzde 70-80 hasarlı araçlar ağır hasarlı sayılırken bizde yüzde 25-30 hasar görmüş araçlar ağır hasarlı sınıfına sokuluyor. Niye? Yurtdışında yüzde 70 oranında hasar görmüş aracın onarılması mümkünken, bizde yüzde 25 hasarlı aracın onarılması ekonomik anlamda mümkün olmuyor. Çünkü bizde yedek parça maliyetleri yüksek; hem yedek parçaların neredeyse tamamına yakını ithal olduğundan dövizden dolayı yüksek hem de yüksek kar edilme isteğinden dolayı yüksek.
Sigortacılarla konuştum. Özellikle kazalarda çokça zarar gören tampon, çamurluk, far, ayna gibi parçalar ile hava yastıkları, elektronik kontrol üniteleri gibi yedek parçaların hiçbir kontrolü yapılmadan fahiş fiyatlarla satıldığını, hal böyle olunca da aracı ağır hasarlı yapmanın daha avantajlı olduğunu söylüyorlar. Örnek de veriyorlar: 500 bin liralık lüks bir aracın iki hava yastığı patlamışsa, bir de tamponda biraz hasar varsa yetkili servis neredeyse 150 bin liranın üzerinde bir maliyet çıkarıyor. Vatandaş da ‘artık bu aracı istemiyorum’ diyorsa; ağır hasar kaydı açtırmak sigortacılara göre daha ekonomik. Bu durumda sigorta şirketi aracı satışa çıkarıyor, alan da yetkili servis değil bir başka serviste 60-70 bin liraya aracı onarıp ya kullanıyor ya da satıyor. Bu şekilde aracın sadece adı sigorta literatüründe ağır hasarlı, yoksa aracın trafiğe çıkmasında hiçbir sorun yok, güvenlik sorunu da yaşatmıyor.
Oysa bizdeki parça maliyetleri yurtdışındaki gibi düşük olsa sigorta şirketleri az hasarlı araçları onartacak, yüzde 80 hasarlı aracı ise hurdaya ayırtacak. Böylece trafik, kasko gibi oto sigortalarının primleri düşecek, hasarlı araçlar trafikte dolaşıyor diye bir tartışma da yaşanmayacak.
2020 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda BES’te yapılacaklar sıralandı. Detayla geçmeden önce bir tespitte bulunayım. Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nı inceledim; dikkatimi çeken husus, programın hemen hemen birçok bölümünde BES’e yer veriliyor olması. Bu da şunu gösteriyor ki, son birkaç yılda sisteme yönelik yapılan düzenleme ve iyileştirmeler 2020’de de devam edecek. Tasarrufun artması, ekonomiye ve dolaylı olarak sermaye piyasalarına katkı, sosyal güvenlik alanında reform konularında BES’ten beklenti yüksek. Hal böyle olunca gelecek yıl ve sonrasında emeklilik şirketlerinden de beklenti yüksek olacak.
GENÇLER AYRI TUTULACAK
Gelelim, 2020’de BES’te hangi değişikliklerin yapılacağın. İki önemli düzenleme olacak. Bunlardan biri gençlere yönelik. Gençlere tasarruf etmeyi cazip hale getirmek için BES’teki mevcut devlet desteği yaşa göre farklılaşacak; gençlere diğer katılımcılardan farklı oranlarda destek verilecek. Böyle bir düzenleme neden ihtiyaç duyuldu? Öncelikle, gençlerde tasarruf alışkanlığı yaygın değil. Daha açık bir anlatımla gençler tasarruf etmiyor. Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. BES’e baktığımızda bugün sistemdeki 7 milyona yakın kişinin sadece 316 bini 25 yaş altı, 1.6 milyonu da 25-34 yaş arası kesimden oluşuyor. Sisteme bir şekilde girmiş 25 yaş ve altındaki gençler ise uzun süre kalmayıp çıkıyor.
Amaç, bu kesimi BES aracılığı ile tasarruf etmeye özendirmek. Malum bugün BES’te hiçbir sınırlama olmadan sisteme giren herkese devlet yüzde 25 katkı yapıyor. 25 yaş altı ve 25-30 yaş arası gençlerde ise devlet katkısı yüzde 25’in de üzerinde olacak. Aldığım duyuma göre yaşa ve sistemde kalış süresine göre kademeli olarak devlet katkısı yüzde 30’a kadar çıkabilecek.
EĞİTİM, KONUT DESTEĞİ
İkinci önemli düzenleme ki, BES başladığından ara ara buradan sistemdeki kişilere, paralarının bir kısmını çekebilme hakkı tanınması gerektiğini yazdım. Neden? Çünkü kimileri çocuğunun okul taksitini ödemekte zorlandığında ya da sağlık nedeni ile paraya sıkıştığında BES’teki birikiminin bir kısmını, ihtiyacı kadar olanı çekmek istiyor. Ancak bu hak tanınmadı ve ‘ya birikimine dokunmayacaksın ya da tamamını almak zorundasın’ dendi. Bu yüzden de nakit ihtiyacını karşılamak isteyenler mecburen BES’teki tüm birikimini çekip, sistemden ayrıldı. Hem devlet katkısına hak kazanamadı hem de geçmiş tüm hakları yandı. Tekrar sisteme girmek istediklerinde de sıfırdan başlandı.
Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre 2020’de yapılacak değişikliklerden biri; BES katılımcılarına, kısa vadeli nakit ihtiyaçları nedeniyle birikimlerinin bir kısmını çekme olanağı getiriliyor. Tabii, bunun şartı da var. Kişiler sağlık, evlilik, eğitim, konut alma gibi ihtiyaçları nedeniyle BES’teki birikiminin bir kısmını çekebilecek. Yani, ‘kredi kartı borcum var, birikimimden biraz alayım’ diyemeyeceksiniz. Bu konuda da duyumum şöyle. Birincisi, kişi sadece kendi birikiminden çekebilecek, devlet katkısındaki birikimine dokunamayacak. İkincisi, sistemde belirli yılını tamamlamış olan kişilere bu hak tanınacak. Üçüncüsü ise belirli dönemler içinde birikimlerden bir ya da iki kere kısmi çekim hakkı tanınacak.
2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda, sosyal güvenlik sisteminin mevcut durumuna da değiniliyor. 2019 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) prim gelirlerindeki artışın sınırlı kalacağı buna karşın sigorta ödemeleri ve sağlık giderlerindeki artış nedeniyle SGK’nın toplam giderlerinin de artacağı belirtiliyor. Sosyal güvenlik kuruluşlarına yönelik bütçe transferlerinin GSYH’ya oranının 2019’da, geçen seneye oranla 0.5 puan artarak, yüzde 4.5 seviyesine yükselmesi bekleniyor. Buna göre de 2019’da SGK’ya, bütçeden 192 milyar lira transfer yapılacağı tahmin ediliyor.Yine 2019’da SGK’nın ilaç için 39.8 milyar lira, tedavi giderleri için de 68.6 milyar lira harcama yapması bekleniyor.
SGK AÇIĞI 50.1 MİLYAR TL
2020 yılında ise sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam gelirlerinin 460 milyar lira, toplam giderlerinin de 510.1 milyar lira olması, gelir-gider açığının da 50.1 milyar olması hedefleniyor. 2020 yılında SGK’ya toplam 218.8 milyar lira tutarında bütçeden transfer yapılacağı tahmin ediliyor ki, bu da GSYH’nın yüzde 4.5’i anlamına geliyor.
2020 Yılı Programı’na göre, sosyal sigorta sistemi gelirlerini olumsuz etkileyen faktörlerin başında kayıt dışı istihdam geliyor. 2018 yılında kayıt dışı istihdam oranı yüzde 33.4, imalat sanayinde ise yüzde 20.3 olarak gerçekleştiğine değiniliyor. Bu çerçevede de 2020 yılında sosyal güvenlik alanında yapılacaklar arasında başı kayıt dışılıkla mücadele alacak gibi gözüküyor. Peki, bu konuda 2020’de neler yapılacak? Cumhurbaşkanlığı Programı’nda yapılacaklar detaylı yer aldı. SGK’da görev yapan sosyal güvenlik denetmeni sayısı artırılırken, Gelirler İdaresi Başkanlığı’ndan (GİB) veriler alınarak, riskli sektörler ve işyerleri denetlenecek. Denetimlere Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile emniyet birimleri de katılacak, yol kenarı denetim istasyonlarında denetimler yapılacak.
YENİ DÜZENLEMELER YOLDA
Programda dikkat çeken bir nokta da kayıt dışı istihdamın yoğu olduğu inşaat ve turizm sektörleri ile küçük ölçekli işletmelere yönelik düzenlemeler yapılacak olması. Özel sektörde çalışan sigortalıların prime esas kazancının bir önceki aya göre yüzde 20 ve üzerinde azalması halinde bilgilendirme amaçlı kısa mesaj gönderilecek. Doktor,mühendis, avukat, sporcu ve öğretmen meslek gruplarındaki sigortalıların kazançlarının eksik bildirdiği tahmin edilen işverenlere yönelik de bilgilendirme amaçlı mektup gönderilecek. Bu kapsamda mağdur olan çalışanlar da bilgilendirilmiş olacak.
EYT’LİLERE KÖTÜ HABER
YAŞA GÖRE BİRİKİM TUTARI
Örnek 1: Yaşınız 25 ise, BES’e her ay 100 lira, yıllık 1.200 lira yatırırsanız, yatırdığınız bu tutarı da her yıl yüzde 5 artırırsanız; 56 yaşına geldiğinizde, 167 bin liraya yakın birikiminiz olur. Bunun 33 bin lirası devlet katkısıdır. Yani, 134 bin lirası sizin birikiminiz, 33 bin lirası da devletin sizin adınıza yaptığı yüzde 25 katkının toplam birikimidir. Sistemden ayrılmanız halinde yapılan kesintiler de düştükten sonra 164 bin lira alırsınız.
Örnek 2: Yaşınız 25 ise, BES’e her ay 200 lira, yıllık 2.400 lira yatırırsanız, yatırdığınız bu tutarı da her yıl yüzde 5 artırırsanız; 56 yaşına geldiğinizde, 333 bin liranın üzerinde birikiminiz olur. Bunun 66 bin lirası devlet katkısıdır. Sistemden ayrılmanız halinde 328 bin lira alırsınız.
Örnek 3: Yaşınız 30 ise, BES’e her ay 250 lira, yıllık 3.000 lira yatırırsanız, yatırdığınız bu tutarı da her yıl yüzde 5 artırırsanız; 56 yaşına geldiğinizde, 288 bin lira birikiminiz olur. Bunun 57 bin lirası devlet katkısıdır. Sistemden ayrılmanız halinde kesintiler sonrası 283 bin 500 lira alırsınız.
Örnek 4: Yaşınız 35 ise, her ay 250 lira, yıllık da 3.000 lira yatırırsanız, her yıl da katkı payınızı yüzde 5 artırırsanız; emekliliğiniz geldiğinde 192 bin liraya yakın birikiminiz olur, bunun da 38 bin 170 lirası devlet katkısıdır. Emekli olduğunuzda 189 bin 600 lira alırsınız.
Örnek 5: Yaşınız 40 ise, her ay 350 lira, yıllık da 4.200 lira yatırırsanız, her yıl da katkı payınızı yüzde 5 artırırsanız; emekliliğiniz geldiğinde 170 bin liranın üzerinde birikiminiz olur, bunun da 33.849 lirası devlet katkısıdır. Emekli olduğunuzda 170 bin liranın üzerinde para alırsınız.
60’INDA DA EMEKLİLİK
Örnek 6: