Adettendir, her sene sonunda yılın genel bir değerlendirmesi yapılır, gelecek yıla ait beklentilere değinilir. Adeti bozmayayım ben de sigorta ve bireysel emeklilik sisteminde 2019’da neler yaşandığını özetleyeyim, 2020’ye yönelik de bir projeksiyon çizeyim.
SEDDK KURULDU
İşin aslını isterseniz 2019’un ilk yarısına kadar hem sigortacılıkta hem de BES’te önemli değişiklikler olmadı. En önemli değişiklik, KOBİ’lerin tahsilat riskine karşı devlet destekli alacak sigortası uygulamasına geçilmesi oldu. Bunun için alacak sigortaları havuzu kuruldu, uygulamanın yürütülme görevi Halk Sigorta’ya verildi.
Senenin yarısından sonra ise kamu atağa kalktı, üst üste önemli düzenlemelere imza attı. Bunlardan en önemlisi, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) kurulması. Bankacılıktaki BDDK benzeri yapı sigortacılık ve emeklilikte oluşturuldu; böylece sigortacıların 20 yıldan fazladır beklediği düzenleme hayata geçmiş oldu. SEDDK’nın kurulması ile birlikte yıllardır sigortacılığı yönetip, düzenlemeler yapan Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Sigortacılık Genel Müdürlüğü ile Sigorta Denetleme Kurulu ortadan kalkacak. Bu açıdan bakıldığında SEDDK’nın kurulması ile sigortacılık ve bireysel emeklilikte, 2019’da, tarih yazıldı dersek yanılmış olmayız.
Bu yılın önemli değişiklerinden biri de sermayesinin tamamı Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait Türk Reasürans’ın kurulması oldu. Şirket, 150 milyonu ödenmiş olmak üzere toplam 600 milyon lira sermaye ile kuruldu. Kuruluş amacı ise, yurtiçi reasürans kapasiteni artırmak, yurtdışına reasürans adı altında giden primlerin bir kısmının Türkiye’de kalmasını sağlamak, teminat verilemeyen çeşitli riskler sonucu meydana gelebilecek zararların karşılanmasına katkıda bulunmak. Türk Reasürans, bu yılın eylül ayında faaliyete geçti.
BİRLEŞME, İMZA ATTI
Bu yıla imzasını atan ve hem sigortacıları hem de emeklilik şirketlerini şaşırtan bir değişiklik de sene sonuna doğru geldi; kamuya ait sigorta, hayat ve emeklilik şirketlerinin Türkiye Varlık Fonu (TVF) çatısı altında birleştirileceği açıklandı. Buna göre, kurulacak sigorta şirketinin altında Güneş Sigorta, Halk Sigorta, Ziraat Sigorta birleştirilirken; kurulacak hayat-emeklilik şirketinin altında da Vakıf Emeklilik ve Hayat, Ziraat Hayat ve Emeklilik, Halk Hayat ve Emeklilik birleştirilecek. Böylece bugün pazarda 6 şirketle faaliyet gösteren kamu, gelecek yılın ilk çeyreğinden sonra iki şirketle faaliyetine devam edecek.
2020’DE NELER OLACAK?
Yazı sonrası gelen tehditlerin haddi hesabı yok. ‘Sen işine baksana kardeşim’ diyenler mi istersiniz, ‘milletin ekmeği ile niye oynuyorsun’ diyenler mi… Belli ki, birilerinin tekerine çomak sokmuşuz. Bir olay kamuoyu ile paylaşıldığında birileri rahatsız oluyorsa, çirkinleşiyorsa; anlayın ki, orada büyük rant var ve bu rantın ortaya çıkmasından rahatsız olunuyor.
BİR GÜN SİZİ DE ARAYABİLİRLER
Sadece tehditler gelmedi, vatandaştan da –ki, ben sürücülere hasar aracısı mağdurları diyorum- onlarca e-posta geldi. Kimileri, şirket adı vererek, “Resmen insanları sömürüp, soyuyorlar, beni de sömürdüler” diyor; kimileri de hasar aracıları ile başından geçenleri anlatıyor. Bunlardan biri de yakın dostum. Bana anlattıklarını sizle de paylaşım ki, bu kişilerin, ellerinin nerelere uzandığını, yetkili kurumlardan tamirhanelere kadar kurulan ağı ve bu ağ sayesinde hasarlı araçları tespit etmekte güçlük çekmediklerini anlayın. Öyle ki, kazaya karışan sürücülerin TC kimlik numaralarından tutun da telefon numaralarına kadar tüm bilgiler bile ellerinde.
Yakın dostum, 2018’in Temmuz ayında eşinin aracı ile kusur olmadan kazaya karışıyor. Sigorta ile ilgili gereken işlemler yapılıyor. Kaza maddi açıdan büyük bir kaza olmadığı için dostum, değer kaybı tazminatı için başvurmuyor. Geçen ay içinde bir gün cep telefonu çalıyor; arayan kişi önce kendini tanıtıyor, ardından kazayı tüm detayları ile anlatıyor, aracın eşinin üzerine olduğunu ancak kazayı dostumun yaptığın söylüyor ve ‘değer kaybı tazminatı için başvurmamışsınız, devreye biz girersek en az bin lira alırsınız, hatta üzerini bile alabilirsiniz, tek yapmanız gereken bize vekalet vermeniz’ diyor. Arkadaşım konuyu bana ileteceğinden, vekalet örneğini istiyor, anında da telefonuna geliyor; o da bana iletiyor.
KAZANÇLARI 2.4 MİLYON LİRA
Vekalet örneğini gördüm; değer kaybı dışında diğer tüm zarar ve kaybın tazmininden tutun bununla ilgili tüm hukuki işlemler dahil tüm işlemleri yürütmeye, vekaleti veren kişi adına her türlü para tahsilatını yapmaya kadar ucu bucağı yok. Özetle, ‘tüm hukuki işlemleri ben yürütürüm, paranın tahsilatını da ben yaparım’ diyen bir vekalet. Düşünebiliyor musunuz; tüm bunlar hepi topu bin lira için. Ne kadar büyük bir rant var ki, bin liralık tazminat için koşturuyorlar. Daha da önemlisi asıl soru; TC kimlik numarasıydı, kaza tutanağıydı gibi gizli olması gereken belgelere nasıl ulaşabiliyorlar? Şu da var; kaza 2018’in Temmuz ayında oluyor, aradan bir buçuk yıl sonra bile arayabiliyorlar. Durumun vahametine bakın. Kimler bu işlerin içinde kimler! Biraz araştırdım, hasar aracılarının aylık kazançlarının 200 bin liraya yakın olduğunu öğrendim. Ayda 200 bin lira, yılda da 2.4 milyon lira için herkes her ağı kurabilir, ona buna para dağıtabilir.
Önerin ne derseniz? Sürücülere önerim, birileri bu şekilde arar ya da kapınızı çalarsa, ‘hadi kardeşim işine git, tazminatımı kendim alırım, senin de bu işten rant elde etmene izin vermem’ deyin. Geçen yazımda sigorta şirketinden nasıl tazminat alacağınızı detaylı yazdım. Yetkililere de bir çift lafım var; bu işi artık çözün ve kurulan bu çarpık düzeni bitirin.
GENEL Sağlık Sigortası (GSS) borcu olan Bağ-Kurlular ve aileleri, 1 Ocak 2020’den itibaren devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanamayacak. Detaya girmeden önce GSS ile ilgili kısa bilgi vereyim. Özellikle son yıllarda üst üste yapılan değişikliklerle; ister işçi statüsünde çalışsın, ister Bağ-Kurlu, isterse de memurlar olsun tüm çalışanların sosyal güvenlik alanında en merak ettiği konuların başında genel sağlık sigortası geliyor.
Çalışsın, çalışmasın GSS, herkes için zorunlu bir sistem. Sosyal güvenlik çatısı altında bir işyerine bağlı çalışanlar ile emekliler ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler GSS kapsamında devletin sunduğu tüm sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanıyor. Ancak, bunların dışındaki kesimler, primlerini kendileri ödeyerek –ki, bunların içinde BağKurlu’lar da var- GSS’ye dahil oluyor. Primini ödemeyenler ise devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanamıyor.
NEDEN BORÇLULAR?
Primlerini kendi ödeyenler de 2019 yılı için (2020 yılında artan asgari ücretle birlikte bu rakam değişecek) aylık 76.75 lira, yıllık da 921 lira ödeyerek, sağlık hizmetinden yararlandı. Geliri, bu primi de ödeyemeyecek durumda olanlar ise gelir testine girdi ve kişi başına geliri brüt asgari ücretin 3’te 1’inden (2019 için 852 lira) az olanların primini devlet karşıladı.
GSS’ye yönelik geçtiğimiz yıllarda birçok değişiklik yapıldı. Son yapılan düzenleme ile de GSS prim borcu olanlar için hem gelir testine başvurmaları hem de borçlarını yeniden yapılandırmaları için bu yılın şubat ayına kadar süre tanındı. Gelir testine girip de primleri ödeme gücü olmayanların borçları silindi; yeniden yapılandırma yapanların da enflasyon farkı, faiz cezaları silindi, sadece ana borçları üzerinden yapılandırmaya gidildi. Birçok kişi de bu imkandan yararlandı.
31 ARALIK SON GÜN
Özetle, geçmişteki yapılandırmalardan yararlanmayıp da GSS prim borcu olanlar bugün hiçbir şekilde sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Tek bir istisna var; o da, Bağ-Kurlu’lar. Yapılan düzenleme ile prim borcu olan Bağ-Kurluların, Sosyal Güvenlik Kurumu’na borçları baki kalmak suretiyle; 31 Aralık 2019’a kadar, hem kendilerinin hem de bakmakla yükümlü olduğu kişilerin devlet ve üniversite hastanelerinden hizmet alabilme hakkı tanındı. İşte, bu süre 6 gün sonra doluyor. Bugün Bağ-Kura kayıtlı 2.8 milyon kişi bulunuyor. Bunların yaklaşık 600 bine yakınının borcu olduğu tahmin ediliyor ki, aileleri ile birlikte bu sayı 1.8 milyonu geçiyor. Yani, 1 Ocak 2020’den itibaren 1.8 milyon kişi devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanmayacak.
ARAÇLARDA değer kaybı tazminatı ile ilgili okuyuculardan soru almadığın bir gün geçmiyor. Kimileri nasıl tazminat alacağını soruyor, kimileri alamamaktan şikâyet ediyor, kimileri de aracılardan yakınıyor. Bir-iki okuyucudan geleni paylaşayım. Bir okuyucum, “Değer kaybı için aracılara para kaptırmak istemiyorum, ne yapmak gerekiyor” diye soruyor. Bir başkası, “Aracın hasarını yaptırdığım servis, sigorta şirketi size en düşük ücreti veriri, bu işle ilgilenen biri ile başvurursanız en üst ücreti alırsınız dedi. Ne yapacağımı bilemedim” diyor.
TAZMİNAT NASIL ALINIR?
Trafik kazası nedeniyle onarım gören araçların piyasa rayiç değerinde meydana gelen kayıplar, trafik sigortası kapsamında karşılanıyor ve buna da değer kaybı tazminatı deniyor. Düne kadar değer kaybı tazminatını filo kiralama şirketleri alırken, yapılan düzenleme ve verilen yargı kararları ile bugün ticariler de dahil tüm araçlar değer kaybını alabilmek için başvuruyor. Şöyle ki; 2011 yılında sadece tazminat için 11 başvuru varken, bugün 80 binin üzerinde tazminat talebi var. Peki, nereye başvuruluyor? Birkaç yıl öncesinde yargıya başvurulurdu, şimdi Sigorta Tahkim Komisyonuna gidiliyor. Çünkü hem başvurular 4 ay gibi kısa sürede çözülüyor hem de Komisyonun 5 bin liraya kadar verdiği hükümler kesin, kimsenin itiraz hakkı bulunmuyor, yargıya da gidilemiyor.
Ancak değer kaybı tazminatı öyle bir uygulama ki, sigortacılar da vatandaş da dertli. Sigortacılar dertli, zarar ediyorlar. Tazminatın hesaplanmasında belli bir standart yok, çünkü aracın ikince el fiyatında standart yok. Bir araç için satıcı 100 bin lira talep ediyor, aynı şartlardaki araç için bir başkası 150 bin lira istiyor. Sigorta şirketi belirli hesaplama ile sürücüye 2 bin lira tazminat ödüyor, sürücü, ‘aracım bundan daha fazla değer kaybetti’ deyip, tazminatı beğenmiyor.
YENİ DÜZENLEME YOLDA
Bu aşamada da adına aracı diyenler, ‘biz daha fazla tazminat almanı sağlarız’ diyerek, bir şekilde devreye girip, Tahkim Komisyonuna başvuruyor. Belki tüketici 100-150 lira daha fazla para alıyor ama aracılık ücreti falan derken asıl parayı aracılar götürüyor. Sigorta şirketleri avukat ücretiydi, dosya parasıydı derken daha çok para ödüyor. Bu ödemeler 2 yıl sonradan çıktığı için sigortanın primine de yansıtılamıyor. Tahkimin de yapabileceği fazla bir şey yok, çünkü standart olmaması Tahkim hakemleri için de bir sorun. Gelelim vatandaşa. Tazminatı nasıl alacağını bilmediğinden, kafası karıştığından ya da karıştırıldığından; eline de beklediği kadar tazminat geçmediğinden vatandaş da bu işten dertli.
Şunu da belirteyim, bu tazminat, hasar sonrası sürücü aracını satarsa, uğradığı değer kaybını karşılamak için ödeniyor. Satılırsa sorun yok, satılmazsa sigorta şirketleri sürücüye peşin ödeme yapmış oluyor. Mesela araç kiralama şirketleri, aracı onarıyor, değer kaybı tazminatı alıyor, tekrardan kiralıyor, her seferinde ayrı tazminat alıyor ama aracı 10 yıl kullanıyor. Peki, çözüm ne? Yapılacak basit bir yasal düzenleme ile değer kaybı tazminatı hesaplamasına standart getirilmesi. Böylece sigorta şirketi ve vatandaş ne alacağını bilir, aracılar bu işten rant elde edemez, sigorta şirketleri de zarar etmez. Duyduğuma göre de böyle bir düzenlemenin eli kulağındaymış.
Bir taraftan sağlık giderlerindeki artış, diğer taraftan sağlık enflasyonunun yüksekliği nedeniyle 2019 yılında özel sağlık sigortası fiyatları ciddi arttı; 2020’de de artmaya devam edecek. Tamamlayıcı sağlık sigortası ise özel sağlık sigortasına göre daha uygun maliyetli. Duyduğuma göre de şirketler, çalışanlarına, 2020’de özel sağlık sigortası yerine daha uygun fiyatlı tamamlayıcı sağlık sigortası verecek. Peki, nedir tamamlayıcı sağlık sigortası ve kimler yaptırabiliyor? Nitekim son günlerde okuyuculardan da tamamlayıcı sigorta ile ilgili çokta soru alıyorum. Şu bilgiyi de vereyim, bugün tamamlayıcı sigorta yaptıranların sayısı 1 milyonu geçmiş durumda. İşte, tüm yönleri ile tamamlayıcı sağlık sigortası.
DOĞUM, TÜP BEBEK DE VAR
1-Tamamlayıcı sağlık sigortası nedir?
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile anlaşmalı özel hastanelerin ayakta ve yatarak tedavilerde talep edeceği her türlü fark ücretini karşılıyor. SGK’nın ödediğinin üzerine tamamlıyor.
2-Sigortayı kimler yapıyor?
Sigorta şirketleri ve emeklilik şirketlerinden tamamlayıcı sağlık yaptırabilir.
3-Tüm hastanelerde geçiyor mu?
SGK ile anlaşmalı tüm hastanelerde sigorta geçiyor. SGK’nın anlaşması olmadığı, A sınıfı özel hastanelerde ise geçmiyor.
GEÇEN, ‘Emekliliğinizi 2020’ye erteleyin’ yazımda, çalıştıkça düşen emekli maaşları konusuna da kısaca değinmiştim. Yazımda, maaşın neden düştüğü, ne yapmak gerektiği gibi konulara detaylı olarak gelecek yazılarımda değineceğimi belirtmiştim. Okuyuculardan çokça soru geldi. Kimileri, ‘benim maaşım bu, emekliliğim de geldi ne yapayım?’ diye soruyor, kimileri emekliliği gelmediğini ancak mevcut maaşının düşük olduğunu ve ileride emekli aylığını yükseltmek için neler yapması gerektiğini merak ediyor. Kimileri de neden, çalıştıkça emekli aylığı düşüyor diye soruyor.
ÜÇ ÖNEMLİ TARİH
Emekli aylığının hesaplanması teknik bir konu. Geçen yazımda da yazdım, özetle, emekli aylığı; ortalama kazanç, prim gün sayısı, enflasyon, büyüme hızı gibi birçok faktöre göre tespit ediliyor. Ortalama aylık kazancın, prim gün sayısına göre hesaplanan aylık bağlama oranı ile çarpılması sonucu emekli aylığı tutarı belirleniyor. Ortalama aylık kazanç da dönemsel tüketici enflasyonuna göre hesaplanıyor ve büyüme hızının yüzde 30’u üzerine ekleniyor. Güncellenmiş aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucu emekli maaşı belirleniyor, bu maaş da geçmiş enflasyon oranında artırılıyor.
Çalıştıkça emekli maaşının düşmesinin temel nedeni 2000 ile 2008 yıllarında bu alanda yapılan iki değişiklik. Bu kapsamda aylık bağlama oranı ile prime esas kazançların değerinin hesaplanmasında değişikliğe gidildi. Buna göre de 2000 öncesinde çalışmaya başlayanlar ile 2008 sonrası başlayanların emekli aylıkları farklı hesaplama yöntemine göre belirleniyordu.
KİMLERİN, NEDEN DÜŞÜYOR?
Dediğim gibi konu biraz teknik ama genel hatları ile anlatayım. Önce, emekli maaşının hesaplanmasında kullanılan en önemli faktörlerden biri olan aylık bağlama oranındaki düşüşün etkisinden bahsedeyim. 2000 yılından önce 25 yıl çalışıp da emekli olacaklara uygulanan aylık bağlama oranı yüzde 75’in üzerindeydi. En basit hesaplamayla 2.000 bin lira maaş alan bir çalışan emekli olduğunda 1.500 liraya yakın maaş alabiliyordu. 2000-2008 yılları arasında 25 yıl çalışıp da emekli olacaklara uygulanan aylık bağlama oranı yüzde 65’lere düşürüldü. Yine basit bir hesaplamayla 2.000 lira maaş alan bir çalışanın emekli aylığı 1.300 liraya düştü. Bir de 2008 sonrası var ki, asıl sosyal güvenlik alanında reform tarihidir. Bu reformla da aylık bağlama oranı hesaplaması tamamen değiştirildi ve kabaca her bir yıllık çalışma süresi için yüzde 2’lik bir aylık bağlama oranı belirlendi. Bu da 25 yıl çalışan için yüzde 50’lik bir aylık bağlama oranı anlamına geliyor. Böylece geçmiş yıllarda yüzde 75’lerde olan aylık bağlama oranı 2008 sonrası yüzde 50’e düşürüldü. Yine basit bir hesaplamayla 2.000 lira maaş alan bir çalışanın emekli aylığı 1.000 liraya düşmüş oldu.
Emekli maaşının düşmesinde asıl etken aylık bağlama oranı ama iki etken daha var. Biri, maaş hesaplamasında kullanılan büyüme hızı. Geçmiş yıllarda milli gelirdeki artışın yüzde 100’ü hesaba katılırken 2008 reformunda sonra bu oran yüzde 30’a çekildi. Bu da emekli maaşını aşağı çekti. İkinci neden ise, yine geçen yıllarda emekli aylığı asgari ücretin yüzde 70’inden aşağı olamazken, 2008 sonrasında bu da yüzde 35 düşürüldü. İşte bunlar emekli aylıklarının düşmesine ve çalıştıkça azalan emekli aylığı sorununa neden oldu.
TÜRKİYE Varlık Fonu (TVF), sigortayı, stratejik sektör olarak belirledi, bu alanda yapılacak yatırımlarla hem ölçek ekonomisi yaratılacak hem de tasarruflar artırılacak. İlk adım olarak da kamu sigorta şirketleri Varlık Fonu altında birleştiriliyor. Birleşmedeki Proje Lideri ve Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Genel Müdürü Zafer Sönmez, Genel Müdür Yardımcısı Çağatay Abraş, Birleşmedeki Proje Lideri ve Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli, bir grup gazeteci ile bir araya gelerek kamu sigorta şirketlerinin birleşmesinde izlenecek yol haritasını paylaştı.
KONSOLİDASYON İHTİYACI
Zafer Sönmez, banka dışı finansal kesimi büyütmek ve ülke tasarrufunu artırmak için sigortacılığı stratejik sektör olarak belirlediklerini, piyasaların derinleşmesi için sigortacılığın önemli olduğunu söyledi. Sigortacılığın büyümemesi halinde büyük yatırımların yapılmasında zorlanılacağını ifade eden Sönmez, bu alanda kamudan başlamak üzere konsolidasyona ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, “Piyasanın yüzde 50’si, 30 şirketten oluşuyor, bu şirketlerin pazardaki payları da yüzde 1’den küçük. Bizim yapacağımız birleşme ile kamudaki ölçeği koyduğumuzda pazar büyüyecek, ürün çeşitliliği artacak ve sektöre dinamizm gelecek” dedi. Kamudaki sigorta şirketlerinin birleştirilmesi ile TVF çatısı altındaki şirketlerin sigorta stratejisinin tek akıldan değerlendirileceğini söyleyen Sönmez, Türkiye’deki sigorta havuzunun büyüyeceğini kaydetti.
Sönmez, kamu sigorta şirketlerinin birleşmesinde izlenecek yol haritasını da şöyle açıkladı:
“Öncelikle bu şirketler bize devrolmuyor, uluslararası standartlar üzerinden yapılan değerleme ve sermaye piyasasına uygun bir süreçle satın alıyoruz. Kamunun azınlık payları ve küçük yatırımcı zarar görmeyecek, değerinin altında bir işlem olmayacak. TVF altında bir sigortacılık holdingi kuracağız. Bu holdingin altında da bir tane hayat ve emeklilik şirketi, bir tane de elementer (hayat dışı sigortalar) sigorta şirketi kuracağız. Birinci çeyrekte birleşme sürecini bitireceğiz. Sonrasında Ziraat Bankası, Vakıf Bank ve Halk Bank’ın toplam 3 bin 700 şubesi ve sigorta şirketlerinin toplam 3 bin acentesi ile Türkiye çapında hizmet vereceğiz. Bankalarla sigortacılık anlaşması yapılacak. Çalışanlar açısından bakınca da artık büyük bir yapıda çalışacaklar ve daha fazla elemana ihtiyaç duyulacak. Sektörün hiçbir oyuncusu bu yapıdan endişelenmesin. Pazarda keyifli bir rekabet olacak.”
İLK SIRAYA OTURUYOR
Atilla Benli, son dönemde sigortacılık alanında önemli adımlar atıldığını, SEDDK kurulduğunu, Türk Reasürans’ın faaliyete geçtiğini belirterek, devamının da kamu sigorta şirketlerinin birleşmesi olduğunu söyledi. Benli, sigorta havuzunun küçük olması nedeniyle sigortalılara verilen hizmetin fiyatının da yüksek olduğunu ifade ederek, “Pazarda etkin olmak için şirketin ve sigorta havuzunun büyük olması gerekiyor. Güneş Sigorta, Ziraat Sigorta ve Halk Sigorta; KOBİ, tarım ve ticari alanlarda etkin şirketler ve birleşmiş yapı mevcut potansiyelden çok daha büyük olacak. Bu süreç de, kamunun kefalet sigortası, ticari alacak sigortası, bina tamamlama sigortası gibi geliştirilmesini beklediği ürünler var. Birleşme ile ölçek ekonomisi sağlanacak, daha hızlı adımlar atılacak. Güçlü bir kamu şirketi tüm bu hizmetleri daha rahat verir” dedi. Benli, birleşme sonucu kurulacak sigorta şirketinin yüzde 12’nin üzerinde pay ile pazarın lideri olacağını da vurgulayarak, bu yapının sigorta acentelerine de yarayacağını, daha güçlü bir yapı ile çalışacaklarını bildirdi. Benli, bugün için kamunun sigortalanabilir varlıklarının çok azının kamuya ait sigorta şirketlerinde olduğunu da hatırlatarak, “Yeni yapı ile kamu işlerinde rekabet artacak,sigorta sektörünün varlık tarafı büyüyecek” dedi.
Geçtiğimiz ayın sonunda yine bu sayfada ‘Mektupla dolandırıyorlar’ başlıklı haberde bankaların verdiği teminat mektuplarının yerine geçen kefalet sigortasında (kefalet senedi) organize ve nitelikli dolandırıcılık yapıldığını duyurmuştuk. Dolandırıcıların, kapanmış sigorta şirketlerinin adını kullanarak ya da sahte sigorta şirketleri kurarak, kefalet senedi bastırdıklarını; bunları da özellikle kamu ihalelerine giren firmalara milyonlarca lira karşılığında verdiklerini belirttik. Hatta piyasada binin üzerinde sahte kefalet senedi olduğunu ve sigortacılık alanında dolandırıcılığın boyutunun 800 milyon lirayı geçtiğini de yazdık.
BEŞ AYRI SAHTE ŞİRKET KURDULAR
Olayın arkası çorap söküğü gibi geldi. Geçtiğimiz haftalarda dolandırıcıların, Eurobank Kos. adı altında sahte banka şubesi kurarak, ihaleye girecek şirketlere teminat mektubu verdiği ortaya çıktı. BDDK, müdahale etti ve soruşturma başlatıldı. Sahte teminat mektubunun kullanıldığı ihale ise iptal edildi. Açıkça söyleyeyim, bu daha başlangıç. Bahsi geçen bu olay da dolandırıldığını anlayan şirketlerin şikayeti ile ortaya çıktı, soruşturma başlatıldı. Peki ya, elinde sahte kefalet senedi olanların durumu ne olacak?
Durumun vahametini şöyle anlatayım. Şu anda piyasada, kurulmuş beş ayrı sahte şirketin –beşi de sahte sigorta şirketi- düzenlediği kefalet senetleri bulunuyor. Bu sahte teminat mektupları da binin üzerinde şirkete verilmiş. Bu şirketler de sahte teminat mektupları ile kamu ihalelerine katılmış. Bu sahte şirketlerin isimleri ve düzenledikleri sahte kefalet senetlerinin hepsi elimde.
KAMU İHALELERİNDE KULLANIYORLAR
Niye kimse duruma uyanamamış ya da uyanamıyor diye soracak olursanız; sahte kefalet senetleri şu anda ihale dosyalarında. Kamu İhale Kurumu’nun dosyalarında da bu sahte senetler var. Şirket, ihaleye girmiş ama kazanamamışsa zaten kimsenin uyanma şansı yok. İhale kazanılmışsa ve sahte kefalet senedi dosyaya teminat olarak girmişse ve ihaleyi alan şirket yükümlülüklerini de yerine getiriyorsa yine kimse uyanmaz. Fakat şirket ihaleden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmezse, kefalet senedinin nakde çevrilmesi gerekecek ki, işte o zaman sahtecilik ortaya çıkacak. Şimdi, Kamu İhale Kurumu, dosyalarındaki kefalet senetlerini inceleyip, sahte mi değil mi tespit etsin diyeceğim, ama dilim varmıyor. Soruşturmalar başlayacak, ihaleler iptal edilecek. Zor bir süreç. O yüzden dilim varmıyor.
En azından bundan sonrası için tedbir alınabilir. Ne yapılabilir? Başta Kamu İhale Kurumu olmak üzere ihaleyi düzenleyenler, kendilerine sunulan senetleri, kefalet sigortası yapma yetkisi olan şirketlerin listesi ile karşılaştırabilirler. İhaleye katılacak şirketler de aynı listeye bakarak, kefalet senedi yaptırmalı; tabi eğer dolandırılmak istemiyorlarsa. Ama yok, evraklarla uğraşmayayım, bilançomu analiz ettirmeyeyim, üç kuruş vereyim deniyorsa; buna yapacak bir şey yok. Ne mi demek istiyorum? Bazı şirketler de aldıkları kefalet senedinin sahte olduğunu biliyor diyorum.