Banka dışı finansı bir de benden dinleyin

Geçen hafta leasing, faktoring, finansman şirketlerinin çatı kuruluşu Finansal Kurumlar Birliği’nin (FKB) Genel Kuruluna katılan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, banka dışı finans kesimi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özetleyecek olursak, Canikli, banka dışı finans kuruluşlarının bankacılık sisteminin gölgesinden kurtulamadığını belirterek, “Onlar da arta kalanlarla yetinmek gibi ve aşağı yukarı aynı modeli kullanmak suretiyle hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Özgün olmalılar. Rekabet edememesinin temel nedeni bu” dedi.

Haberin Devamı

KÜÇÜK OLSUN BENİM OLSUN ANLAYIŞI

Başbakan Yardımcısının tespiti sonuna kadar doğru. Hatta bir adım daha ileri gidelim, banka dışı finansın, toplam finans pazarı içindeki payı sadece yüzde 4’lerde. Tamam, geçtiğimiz yıllardaki yüzde 1-2’lerle mukayese edildiğinde gelişiyor ama gelişim hem yavaş hem de yeterli değil.

Peki, neden böyle? Herhalde bu şirketlerin hem sermayedarları hem de yöneticileri ‘küçük olsun benim olsun’ anlayışını benimsediklerinden değil. Hele ki, bankalardan sonra reel kesime, özellikle de KOBİ’lere, finansman desteği sağlayan kurumların faktoring, leasing, finansman şirketleri olduğu düşünülür; işletmelerin de bu desteğe ciddi ihtiyaçları olduğu hesaba katılırsa, banka dışı finans pazarının istenilen seviyede büyüyememesinin bir nedeni olsa gerek, değil mi?

Haberin Devamı

İMKÂN VERİLDİ DE BÜYÜMEDİLER Mİ?

Gelin, tek tek bakalım. Peşin peşin de söyleyeyim, yazacaklarımdan kimse alınmasın, gücenmesin. Önce faktoringten başlayalım. Yıllar önce üç-beş şirketin yaptıkları yüzünden tefeci damgası yemişler, halen bu algıyı düzeltmeye uğraşıyorlar. Tam düzelttik derken, bakıyorsunuz kamudan birkaç kişi eskiyi hatırlayıp, iki laf ediyor; hop, yine başa dönüyorlar. Oysa çoğunluğu koca koca bankaların iştirakleri, yabancı sermayenin temsilcileri ve yıllar öncesinde de BDDK’nın çatısı altına girmişler. Adamlar, ihracat faktoringinde dünyada ilk sıraya oturmuşlar; halen Türkiye’de, ‘çek mi aldın, çek mi kırdın’la muhatap oluyorlar. Neyse ki, şu sıralar, kamunun da desteği ile faktoring adını değiştirip, ‘ticaret finansmanı’ adı ile yollarına devam edecekler de yıllardır üzerlerindeki haksız yaftadan kurtulacaklar. Kaldı ki, zaten yıllardır da ticareti finanse ediyorlar. 

Gelelim, leasinge. Büyük-küçük ayrımı olmaksızın, teminat yeterli mi değil mi ince eleyip sık dokumaksızın tüm şirketlere, orta ve uzun vadeli yatırım ekipman finansmanı sunuyorlar ki, bu hizmeti sunun tek sektör leasing. Sonra da dönüp, pazarda iştiraki oldukları bankalarla rekabet etmek zorunda kalıyorlar. Neden? Çünkü bankalar, yakaladıkları KOBİ’ye, ‘ne gideceksin leasinge, gel ben sana kredi vereyim, işini hallet’ diyor da ondan. Sağ olsun bizim KOBİ’lerde, banka dışında alternatif finansman kaynaklarından maalesef bihaberler... Sonra da ‘bankalar bizi zorluyor, destek olmuyor, olsalar da yüksek maliyetlerle oluyor’ diye şikayet edip duruyorlar. Dünyada artık yatırım malını nakit ya da banka kredisiyle alan kalmadı, herkes finansal kiralama yapıyor. Neyse, öğrenecekler. 

Haberin Devamı

BUNUN ADI HAKSIZ REKABET

Bitmedi, daha da vahimi var. Hani, ‘bankaların gölgesinde kalıyorlar’, ‘bir türlü büyüyemiyorlar’ deniyor ya; bunda, yaratılan haksız rekabetin de payı var. Çok detaya girmeden sadece iki örnek vereceğim. Bankalara, yurtdışından sağladıkları finansmanda Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) istisnası uygulanırken, leasing ve faktoringe uygulanmıyor. Bankaların kendi aralarındaki işlemlerde Banka Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) yüzde 1 iken, leasing ve faktoringte bu oran yüzde 5. Hal böyle olunca da banka dışı finans kesimi, reel sektöre daha pahalı kaynak aktarmak durumunda kalıyor. Yani, zararı yine reel sektöre, KOBİ’ye... Oysa maliyetler düşse, leasing ve faktoring daha uygun maliyetle finansman sağlayacak, böylece istendiği gibi banka dışı finans kesimi de büyüyecek. Diyeceğim o ki, söylemekle, eleştirmekle olmuyor, biraz el atıp, destek olmak gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları