MECLİS’TE görüşülen torba tasarıda sona geliniyor. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi, önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’na gelecek. Yasalaşması halinde, başta istihdam olmak üzere sosyal güvenlik alanında birçok değişiklik ve yenilik olacak. Tasarının istihdam tarafına, bu Pazar yayımlanacak Hürriyet İK ekinde detaylı değineceğim. Sosyal güvenlik alanında ise dikkatimi çeken konuları paylaşayım. Düzenlemeler, apartmanlarda çalışan kapıcılardan emekli aylığı alanlara, terörle mücadele ve maden kazalarında hayatını kaybedenlerin yakınlarından asgari ücretli çalışanlara kadar birçok kişiyi yakından ilgilendiriyor.
TORBA YASADA NELER VAR?
Apartman görevlilerinin, bir başka adıyla da kapıcıların, sigorta konusu yıllardır büyük sorundur. Nasıl sigorta yapılacak, işe giriş bildirgesi nasıl olacak, aylık prim belgesi nasıl düzenlenecek gibi birçok bilinmez vardır ve bu bilinmezler nedeniyle de kapıcılar genellikle sigortasız çalıştırılır ya da sonradan sigorta yaptırılır. Torba yasa ile bu sorun çözülüyor. Yeni düzenleme ile ev işlerinde 10 gün ve daha fazla çalışanlara sağlanan sigorta bildirim ve sosyal güvenlik primi ödeme kolaylığından kapıcılar da yararlanacak. Daha açık bir anlatımla, sayıları 50 bini bulan apartman görevlileri yeni yasa ile artık Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 4A’lı diye adlandırılan sigortalılar arasına dahil ediliyor. Torba yasa çıktıktan sonra SGK, kapıcılar için işe giriş bildirgesi hazırlayacak ve apartman yönetimi bu bildirgeyi doldurup, SGK’ya teslim edecek. Böylece apartman görevlisi işe başladığı ayın sonunda sigortalı olacak.
Torba yasada önemli düzenlemelerden biri de asgari ücretli çalışanlara yönelik. Geçtiğimiz yıllarda vergi dilimi nedeniyle özellikle yılın son döneminde geliri düşen asgari ücretliler için kalıcı düzenleme yapılacak. Buna göre, vergi dilimi nedeniyle aylık geliri net asgari ücretin altına düşenlerin –ki, 2018 için net asgari ücret 1.603 lira- maaşına asgari geçim indirimi ilave edilecek. Böylece, her seferinde düzenlemeye ihtiyaç duyulmadan asgari ücrete asgari geçim indirimi ilave edilecek ve asgari ücretli çalışan gelir kaybına uğramayacak.
EMEKLİ MAAŞI KESİLMEYECEK
Anne ya da babasından ölüm aylığı alan gençlere yönelik de torba yasada düzenleme getiriliyor. Bugünkü uygulamaya göre erkek çocuklara; eğitim almıyorlarsa 18 yaşından, ortaöğretim görmeleri halinde 20 yaşından, yükseköğretim görmeleri halinde de 25 yaşından sonra ölüm aylığı ödenmiyor. Kız çocukları ise sigortalı olması, aylık bağlanması, evli olması halinde ölüm aylığı alamıyor. Torba yasa ile uygulama değişiyor ve ölüm aylığı alan çocuklardan lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yükseköğrenim görmesi halinde 25 yaşını doldurmayan ve öğrenciliği devam edenlerin bir yerde sigortalı çalışmaları durumunda da aylık almaya devam edecekler. Torba yasadaki düzenlemelerden biri de maden kazalarında hayatını kaybedenlerin yakınlarına yönelik. 2003 ile 2014 yılı arasında kömür ve linyit madenlerinin yeraltı işlerinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalıların eş ve çocuklarından bir kişinin; eşi ya da çocuğu yoksa kardeşlerinden bir kişinin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı sağlanacak. Benzer bir hak, terörle mücadele kapsamında hayatını kaybedenlerin yakınlarına da tanınıyor. Bugüne kadar hayatını kaybedenlerin yakınlarından sadece bir kişiye kamuda istihdam hakkı tanınıyordu; torba yasa ile bu sayı iki kişiye çıkartılıyor.
SORU-CEVAP
ŞİMDİDEN söyleyeyim, önümüzdeki günlerde, araçlarda değer kaybı tazminatı çokça konuşulacak. Çünkü pis kokular gelmeye başladı. Bilmeyenler için özetleyeyim. Trafik kazası nedeniyle onarım gören araçların piyasa rayiç değerinde meydana gelen kayıplar, trafik sigortası kapsamında karşılanıyor. Buna da değer kaybı tazminatı deniyor.
Şimdilerde değer kaybı tazminatı sigortacıların başına dert açarken, bazı kesimler için de rant kapısı oldu. Nasıl mı? Anlatayım. Peşin peşin de söyleyeyim, amacım kimseyi suçlamak değil, çarpık bir yapıyı ortaya koymak. Her ne kadar araçtaki değer kaybının nasıl hesaplanacağı sigorta genel şartında belirtilmiş olsa da hesaplama yönteminde belli standardın olmaması sigorta şirketi ile tüketici arasında anlaşmazlığa neden oluyor.
NASIL RANT KAPISI OLDU?
Sigortacı, sigorta şartlarına göre değer kaybını hesaplayıp, sürücüye 2 bin lira tazminat veriyor. Sürücü ise, ‘aracım fazla değer kaybetti’ deyip, hukuk yoluna başvuruyor. Yargı ise, sigorta genel şartlarını kale almayıp, internet üzerinden araç satış ilanlarına bakarak, piyasa analiz yöntemi uyguluyor. Buna göre de aracın hasarsız piyasa değeri ile hasarlı piyasa değerini belirleyip, farkı tazminat olarak hükmediyor. İlanlarda, aynı araç farklı fiyatlarla satışa çıkarıldığından verilen yargı kararları da farklı oluyor. Sigortacılar da araç başına 5-6 bin liralara varan değer kaybı tazminatı ödemek durumunda kalıyor.
Hal böyle olunca da kendine hasar aracısı adı veren bazı kişi ve şirketler, hasar görmüş araç sahiplerinin kapısına dayanıyor. Bu aracılar, yetkili kurumlardan tamirhanelere kadar öyle bir ağ kurmuşlar ki, hasarlı araçları tespit etmekte güçlük çekmiyorlar. Sürücü, daha önce tazminat almışsa, ‘biz daha çok alırız’ deyip vekalet imzalatıyor; sürücünün değer kaybından haberi yoksa da ‘vekaleti imzalarsanız tazminat alırsınız, imzalamazsınız sigorta şirketi para ödemez’ deyip, kandırıyor. Sonrası mı? Haberi olmayan vatandaşa, ‘biz olmasak beş kuruş alamazdın’ deyip, bin-iki bin lira; tazminat almış olanlara da 300-500 lira verip, kalanını cebe indiriyorlar. Ortada büyük para dönüyor. Soruşturdum, aracıların, bu işten aylık kazancı en düşük 150 bin lira.
Bu düzen iki seneden fazladır sürüyor. Neyse ki son dönemde, bazı yargı kararları, değer kaybı tazminatı hesaplamada sigorta şartları ile uyumlu hale geldi de aracıların rant kapısı biraz olsun kapandı. Ancak bu sefer de sahneye, sigortalı ile sigorta şirketi arasındaki uyuşmazlıkları çözmek amacıyla kurulan Sigorta Tahkim Komisyonu ve komisyonun görevlendirdiği sigorta hakemleri çıktı. Bilmeyenler için şu bilgiyi vereyim. Komisyon, uyuşmazlıkları en geç 4 ayda çözüme ulaştırmak zorunda ki, değer kaybı uyuşmazlıkları 40 gün gibi kısa sürede çözülüyor ve 5 bin liraya kadar olan uyuşmazlıklarda Tahkim’in verdiği karara itiraz edilemiyor. Yani Komisyon, sigorta şirketine, ‘sigortalıya 5 bin lira ödeyeceksin’ dedi mi, şirket, kayıtsız şartsız ödemek zorunda.
İşin ilginci, Tahkim Komisyonu’na gelen değer kaybı şikayetlerinde, sigorta hakemleri de tıpkı yargı gibi tazminat hesaplamasında; sigorta şartlarını kale almıyor, kimileri piyasa analiz yöntemini uyguluyor, kimileri de kafasına göre tazminat belirliyor. Hal böyle olunca da sigorta şirketi hesaplayıp, 2 bin liralık tazminat ödüyor, konu Tahkime gidiyor, hakem, o analiz bu analiz deyip, kendine göre hesap yapıp, 5 bin lira tazminat kararı alıyor. 5 bin liraya kadar olan kararlar kesin olduğundan, sigorta şirketi de itirazsız ödüyor.
Durum şu: Tahkime başvuru kolay, mahkemelerden hızlı sonuç alınıyor, 5 bin liraya kadar olan kararlar hemen ödeniyor. Böyle ortamı aracılar kaçırır mı? Bugün artık kimse değer kaybı için mahkemeye gitmiyor, herkes Tahkim Komisyonu’na başvuruyor. Bir araştırma yaptım, sadece 2017’de Tahkime, trafik sigortası ile ilgili 80 binin üzerinde uyuşmazlık başvurusu yapılmış, bunun 70 bine yakını değer kaybına yönelik.
Her şeyi söyleyebilirsiniz ama açıkçası bireysel emekliliğe otomatik katılım, çok cazip bir sistem; özellikle de tasarruf etmek isteyenler için. Neden böyle söyledim? Çünkü okuyuculardan sıkça, ‘otomatik BES’in nesi cazip?’ şeklinde sorular alıyorum.
Sistem başlayalı bir yıl oldu ve bugün için 3,8 milyon kişi otomatik katılım sayesinde tasarruf ediyor. Haliyle bu kişiler, ‘doğru mu yaptık, faydası var mı?’ diye sorup, soruşturuyor. Anlatayım; hatta örnekle ve Ahmet adıyla hayali bir karakter üzerinden anlatayım. Ahmet, 2017’nin Ocak ayında, işvereni tarafından BES’e dahil edildi ve bir yıldır da tasarruf ediyor. Asgari ücretli çalıştığından, Ahmet’in maaşından, her ay 53 lira, BES için kesinti yapılıp, emeklilik şirketine aktarıldı.
DEVLET 1.159 LİRA VERDİ
Ahmet, geçen bir yıl boyunca maaşından toplam 636 lirayı (53 lira x 12 ay) emeklilik için ödedi. Devlet de her ay Ahmet’in, BES için ödediği paraya, yüzde 25 katkı yaptı. Devletin bir yıllık katkısı 159 (636 liranın yüzde 25’i) lira oldu. Böylece 2017’nin Aralık ayı sonunda, yani bir yılın sonunda, Ahmet’in tasarruf hesabında, kendi yatırdığı ve devletin katkısı ile birlikte 795 lira birikti.
Gelelim, Ahmet’in, birikimlerinin değerlendiği fonlardan elde ettiği bir yıllık getiriye. Malum, otomatik BES’te birikimler, faizli fon tercih edilmişse ağırlığı faiz içeren fonlarda; yok, faizsiz fon tercih edilmişse de yine ağırlığı katılım hesaplarından oluşan fonlarda değerlendiriliyor. Bu fonların adına da başlangıç fonu deniyor. Daha açık bir anlatımla devlet, otomatik katılımda, çalışanların birikimlerinin risksiz yatırım araçlarında değerlendirilmesi yönünde bir karar aldı.
ASGARİ ÜCRETLİ ÇALIŞAN
Bir yıl içinde de başlangıç fonları ortalama yüzde 9,74 getiri sağladı. 795 liralık birikimi başlangıç fonunda değerlenen Ahmet de, 2017’nin sonunda, 77,43 lira getiri elde etti ve bir yılın sonunda tasarrufu 872,5 lira oldu. Daha bitmedi. Bir de Ahmet, otomatik katılımdan caymayıp, sistemde kaldığı için; girişinden iki ay sonra devlet, 1.000 lira daha ek katkı yaptı. Böylece otomatik katılım sayesinde 2018’in başında Ahmet’in tasarruf hesabında 1.872,5 lirası oldu.
Peki, Ahmet, otomatik katılım yerine birikimlerini götürüp bir bankaya faize yatırsaydı ne olurdu?
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Ziraat Bankası arasında yapılan anlaşma ile Bağ-Kur emeklileri uygun şartlarda kredi kullanarak, prim borçlarını ödeyebilecek. Aynı imkandan çiftçi emeklileri de yararlanacak. Binlerce esnaf, prim gün sayısını ve yaşı doldurmalarını rağmen prim borçları yüzünden emekli olamıyordu. Hal böyle olunca da, hem emekli maaşı alamıyor hem kendileri ve aileleri sağlık hizmetinden yararlanamıyor hem de her yıl prim borçları katlanarak artıyordu. Sadece Bağ-Kurlular değil, binlerce çiftçi emeklisi de aynı sıkıntıyı yaşıyordu. Bağ-Kur ve çiftçi emeklileri için yeni bir düzenleme yapıldı ve birikmiş prim borçlarının ödenmesi için prim borcu kredisi kullanmalarına imkan tanındı. Tüm borçlu emekliler, önümüzdeki üç ay boyunca, Ziraat Bankası’ndan komisyon ödemeden, 48 ay vade ile kredi kullanabilecek ve kredi borçlarını da bağlanacak emekli maaşı ile ödeyebilecek.
Peki, çiftçi ve Bağ-Kur emeklileri bu imkandan nasıl yararlanacak? Birikmiş prim borcu olanlar bu haktan yararlanabilecekleri gibi; kredi kullanarak, kadınlar doğum, erkekler de askerlik borçlanması yapıp, emekli olabilecek. Daha iyi anlaşılması için şöyle anlatayım. Askerlikten önce sigortalı olmayanlar, askerlikte geçirdikleri süreyi borçlanarak, emeklilik için ihtiyaç duyulan prim gün sayısını tamamlayabilecekleri gibi; askerlikten önce sigortalı olanlar da askerlik sürelerini borçlanarak, sigorta süresini öne çekebilirler.
EMEKLİ AYLIĞI BAĞLANACAK
Kadınlar ise emeklilik için gerekli olan prim gün sayısı eksikliğini doğum borçlanması ile tamamlayabiliyor. En fazla üç çocuk için, toplamda da 6 yıl borçlanma yapılabiliyor. Yeni düzenleme ile çiftçi ve Bağ-Kurlu olup da emeklilik için prim gün sayısı tutmayanlar, Ziraat Bankası’ndan kredi kullanarak askerlik ve doğum borçlanması yaparak, emekliliğe hak kazanabilecek. 2018 yılı için askerlik ve doğum borçlanması yapacak olanların aylık ödeyecekleri tutar ise 694,4 lira. Yani, 12 ay askerlik borçlanması yapmak isteyen 8.333 lira üzerinden borçlanacak.
Bu haktan yararlanmak isteyen esnaf ve çiftçiler, Ziraat Bankası’na başvurduklarında herhangi bir teminat göstermeden kredi kullanıp, borçlarını ödeyebilecek ve hem emekli olabilecek hem de emekli aylığı alabilecek.
ÇALIŞAN ANNEYE KREŞ YARDIMI KALKIYOR MU?
GÜNLERDİR okuyuculardan sorular geliyor, ‘kreş yardımı kalkıyormuş, doğru mu?’ diye. Meclis’e sevk edilen Torba Yasada çalışan annelere verilen kreş yardımı ile ilgili düzenleme var; işte bu düzenleme kafa karışıklığı yaratmış gözüküyor. Kreş yardımı kalkmıyor, aksine daha da genişletiliyor. Şöyle ki; yasa ile işverenlerin, kreş ve gündüz bakımevi için çalışan annelere yaptıkları ödemeler, asgari ücretin aylık brüt tutarının yüzde 15’ini –ki, bu 304,4 lira ediyor- geçmemek üzere gelir vergisinden muaf tutulacak. Burada önemli husus; istisnadan yararlanmak için işyerinin kreş hizmeti vermemesi ve ödemeyi bu hizmeti veren kurumlara yapıyor olması gerekiyor. Yani, bu istisna kapsamına, çalışan anneye yapılan kreş ödemesi girmiyor. Ödemenin, kreşlere yapılması gerekiyor. Yoksa çalışan anneye kreş desteği kalkmış falan değil.
SGK PRİM DESTEĞİ UZATILDI
Geçen hafta Mehmet Şimşek, trafik sigortası ile ilgili açıklama yaparak, sistemi gözden geçireceklerini söyledi. Önce, o açıklamayı, özetleyeyim. Şirketlerin trafik sigortasından zarar ettiğine, bunun sürdürülebilir olmadığına değinen Başbakan Yardımcısı, şunları söyledi: “Kimse sürekli zarar ettiği sektörde çalışmaz, sermaye bağlamaz. Sistemi gözden geçireceğiz. Sık kaza yapanların yüksek prim ödemesi kaçınılmaz. Yaptığımız düzenlemelere yargı kararları uyuyor mu, takip ediyoruz. Geçenlerde saç baş yolduran bir karar gördüm. Alkollü sürücü kaza yapıyor, hayatını kaybediyor, aile tazminat talebinde bulunuyor, mahkeme de aileyi haklı buluyor. Düzenlemeler net olacak. Yargının kanunlara ve düzenlemelere uymasını istiyoruz.”
TRAFİK SİGORTASINA DÜZENLEME
Yeni düzenlemeler hakkında biraz araştırma yaptım. Öğrendiklerimi paylaşayım. Birincisi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) aktarılan yüzde 10’luk pay düşürülecek. Sigortacılar, yapılan her trafik poliçesi karşılığında aldıkları primin yüzde 10’unu SGK’ya aktarıyor. SGK da bu paralarla trafik kazalarında tedavi giderlerini ödüyor. İşte, bu payın, yüzde 7 ya da 8’e düşürülmesi planlanıyor. Sadece 2017’de, 1 milyar liradan fazla bir tutarın SGK’ya aktarıldığını hesaba katacak olursak, yapılacak düzenleme sigortacıları ciddi rahatlatacaktır.
Bir diğer düzenleme ise trafik kazalarında vefat edenlerin yakınlarına ödenen vefat tazminatında yapılacak. Tazminatlara belli bir standart getirilecek. Böylece, kararlar mahkemeden mahkemeye değişmeyecek; farklı farklı tazminat kararları da verilmeyecek. Şirketler de kime, ne ödeyeceğini bilecek. Mehmet Şimşek’in, düzenlemeler net olacak dediği de işte bu konu. Şunu da belirtmekte fayda var; son dönemde mahkemeler farklı kararlara hükmetse de nihai karar Yargıtay’a ait ve Yargıtay da sigorta genel şartlarına uygun karar veriyor.
DEĞER KAYBINA STANDART
Yapılacak önemli bir düzenleme de kaza sonrası araçlarda oluşan değer kaybına yönelik. Her ne kadar değer kaybının nasıl hesaplanacağı trafik sigortası genel şartlarında belirtilmiş olsa da burada da bir standart yok. Öyle ki, sigorta uyuşmazlıklarını çözen Sigorta Tahkim Komisyonu bile sigorta şirketlerine farklı farklı değer kaybı ödemeleri çıkartabiliyor. Daha da vahimi, değer kaybı konusu; avukatından eksperine, tahkim hakeminden hasar aracısına kadar bazı kesimlerin rant kapısı haline gelmiş durumda. Vatandaşa faydası var mı? Yok. Ama birileri bu işten çok ciddi nemalanıyor; sigortacılar ise sürekli değişen ve ciddi rakamlarda tazminat ödemek durumunda kalıyor. İşte, burada da düzenlemeye gidilecek. Yeri gelmişken belirteyim, gelecek yazımda değer kaybı konusuna daha detaylı değineceğim.
2017’nin Ocak ayında uygulamaya giren ve 45 yaş altı tüm çalışanların Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) katılmasını öngören otomatik katılım, bir başka adıyla da otomatik BES’te, değişikliğe gidiliyor. Önce, nelerin değişeceğini anlatayım, sonra revizyona neden ihtiyaç duyulduğuna değineyim. Değişikliklerden bir kısmı, geçtiğimiz hafta Meclis’e sevk edilen, torba tasarı olarak da adlandırılan, Vergi Kanunları İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile olacak. Yapılacak revizyonlardan en önemlisi, otomatik katılımdaki 2 aylık cayma süresinin 6 aya kadar uzatılacak olması. Torba yasa ile getirilen bir başka düzenleme ise bin liralık ek devlet katkısının nemalandırılması ile ilgili. Mevcut durumda, maaşlardan BES için kesilen tutarlara devletin verdiği yüzde 25’lik katkının dışında, cayma hakkını kullanmayarak, sistemde kalanlara, ikinci ayın sonunda ödenen bin liralık ek devlet katkısı yatırım araçlarında değerlendirilmiyor; bin lira olarak kalıyordu. Yasa Meclis’ten geçtikten sonra artık o bin liralar da Hazine’nin öngördüğü yatırım araçlarında değerlendirilecek. Ayrıca, yasayla, bin liralık devlet katkısında bir değişiklik daha yapılacak ve yıllar itibariyle yeniden değerlenmesine imkân tanınacak. Yani, bin liralık katkıya enflasyon ayarlaması yapılacak; bir yıl sonra devlet, belki de 1.100 lira katkı yapacak.
ÇIKANA YENİDEN GİRİŞ HAKKI
Torba yasa ile yapılacak değişiklikler bunlar. Bir de önümüzdeki haftalarda yasaya gerek olmadan, Hazine’nin çıkaracağı yönetmeliklerle yapılacak düzenlemeler var. Bunlardan biri; sistemden ayrılanlar, istedikleri zaman yeniden otomatik BES’e girebilecekler. Bugünkü uygulamada, sistemden ayrılanlara, istedikleri zaman geri dönüş hakkı verilmiyor. Ne zaman ayrıldılarsa, ancak o tarihten iki yıl sonra sisteme alınıyorlar. Hal böyle olunca, bin liralık ek devlet katkısını da 2 yıl sonra alabiliyorlar. Düzenleme ile ayrılanlar, istedikleri zaman yeniden BES’e girebilecekler, girdikleri zaman da bin liralık devlet katkısına hak kazanacaklar.
Gelelim, bu değişikliklere neden ihtiyaç duyulduğuna. Otomatik BES, 2017 yılında başladı ve ilk yılın sonunda 8,7 milyon kişi sisteme dahil edildi, ancak bunların sadece 3.5 milyonu sistemde kaldı, geri kalanı ayrıldı. 2018 yılında ise 4 milyon kişi daha sisteme dahil edilecek. Değişiklik yapılmasının nedeni hem çıkışları azaltmak hem de emeklilik şirketlerine, sisteme girenlere, otomatik BES’in avantajlarını anlatabilecekleri süreyi yaratabilmek.
NELER DEĞİŞECEK?
- 2 aylık cayma süresi 6 aya çıkartılıyor.
- İkinci ayın sonunda sistemde kalanlara ödenen 1.000 liralık ek devlet katkısı yatırım araçlarında değerlendirilecek.
Hak veriyorum, çünkü düzenleme, 23 bin küçük ve orta boy işletmeyi yakından ilgilendiriyor. En basit haliyle, yeni düzenlemenin ne getirdiğini, kimi, nasıl etkileyeceğini madde madde anlatayım.
- Döviz geliri olmayanlar yurtiçinden de yurtdışından da artık döviz ile borçlanamayacak.
- Döviz geliri olup da 15 milyon doların altında kredi kullananlar, bundan sonra kullanacakları döviz kredisi tutarı ile mevcut kredi bakiyesinin toplamı, son 3 yıldaki döviz gelirlerinin toplamını aşamayacak.
- Kredi bakiyesi 15 milyon doların üzerinde olanlar açısında bir sorun yok bundan sonra da döviz kredisi kullanmaya devam edecek.
- Yeni düzenleme 2 Mayıs’ta uygulamaya girecek ve bu tarihte 15 milyon doların altında döviz borcu olanlar bundan sonra dövizle borçlanamayacak. Tabi, yukarıda saydığımız durumlar dışında.
LEASING KAPSAM DIŞINDA
Gelelim, düzenlemenin istisna kısımlarına ki, bence en önemli tarafı burası. Öncelikle şunu belirteyim; nasıl ki, bireylerin dövizle borçlanmasını engellemek doğru bir kararsa; döviz geliri olmayan şirketlerin de dövizle borçlanmasına engel getirmek doğru bir düzenleme. İşin iyi tarafı ise, finansal kiralama ile yapılan yatırımların bu düzenlemeden muaf tutulması. Nasıl mı? Anlatayım, çünkü burada da kafa karışıklığı var.
Şirketler, döviz geliri olsun olmasın, KDV’si yüzde 1 olan tüm makine ve teçhizat yatırımlarını leasing yoluyla yapabilecek. Daha açık şöyle anlatayım. KOBİ’siniz ve döviz geliriniz yok. İşinizi büyütmek için de makine alımı yapmanız gerekiyor. İki alternatifiniz var, ya bankaya gideceksiniz, kredi kullanacaksınız ya da leasingle alacaksınız. Yeni düzenleme kapsamında dövizle borçlanamayacağınızdan bankaya gittiğinizde artık TL ile kredi kullanmak zorundasınız ki, malum, maliyet yüksek olacaktır.
Merkez Bankası’nın 2018 için beklentisi, enflasyonun ocak ayında geriledikten sonra yılın ilk yarısı genelinde yatay bir seyir izlemesi, yılın son çeyreğinde ise belirgin biçimde gerilemesi. 2018’de enflasyona düşüş yönünde katkı yapacak başlıca unsurlar ise; iktisadi faaliyet ve kredi büyümesinin daha ılımlı bir seyir izleyecek olması, para ve maliye politikaları arasında güçlü bir şekilde devam edecek eşgüdüm dâhilinde vergi ve fiyat ayarlamalarının Orta Vadeli Program ile uyumlu seyretmesi.
Bu çerçevede de 2018 yılsonunda enflasyonun yüzde 7.9 olarak gerçekleşeceği öngörülüyor. Bunu gerçekleştirmek için de Merkez Bankası, enflasyonu düşürmeye odaklı ve para politikasındaki sıkı duruşunu kararlılıkla sürdürecek.
BÜYÜME Mİ, ENFLASYON MU?
Şunu kabul edelim, son dönemde, özellikle de geçen sene, verilen teşvik ve desteklerle enflasyonu düşürmek yerine ekonomide büyümeyi artırmaya yönelik bir politika izlendi. Bu sayede de piyasalar hareketlendi, ekonomik krize girilmesine izin verilmedi ve yüksek büyüme yakalandı. Bunun üzerine dış etkenlerle birlikte yüksek olan enflasyon daha da arttı. Altını bir kere daha çizeyim, ekonomide izlenen bu politika sayesinde 2017, büyük sıkıntı yaşanmadan atlatıldı ve ciddi bir büyüme trendi yakalandı.
Merkez Bankası’nın enflasyon raporuna göre, 2018’de teşviklerin geçen seneki gibi olmaması ve iktisadi faaliyetin de ılımlı seyir izlemesi demek; büyüme beklentisinin de yüksek olmayacağı anlamına geliyor. O zaman kritik soru şu: Büyümeyi belli noktada tutamayacaksak, enflasyonu da tek haneye indiremeyeceksek; 2018’de yüksek büyümeyi mi yoksa düşük enflasyonu mu tercih edeceğiz. Rapordan anlaşılacağı üzere Merkez Bankası, düşük enflasyona odaklanacak. Oysa hükümetin hedefi, yüksek büyüme.
HEDEF NE KADAR GERÇEKÇİ?
Bu işin bir boyutu, gelelim diğer boyutuna. Merkez Bankası’nın 2018 enflasyon hedefi, yüzde 7.9 ve uygulayacağı para politikası da bu hedefe yönelik. Son iki yıla baktığımızda; Merkez Bankası’nın 2016’da TÜFE’deki hedefi yüzde 5’di, gerçekleşen yüzde 8.53 oldu. 2017’de ise hedef yine yüzde 5’di, gerçekleşen yüzde 11.92 oldu.
Sadece son iki yılda hedef, 3.53 ve 6.92 sapmış. Hafızam beni yanıltmıyorsa son 7 yıldır da Merkez Bankası hedefi bir türlü tutturamıyor ama koyduğu hedeflere göre de para politikası uyguluyor. Bunun nasıl okunması gerektiğinin yorumunu artık size bırakıyorum.